EKONOMİ - 14 Eylül 2024 Cumartesi 09:16

Ticaret Bakanlığından mikro ihracat yapmak isteyenlere kolaylaştırıcı adım

A
A
A
Ticaret Bakanlığından mikro ihracat yapmak isteyenlere kolaylaştırıcı adım

Ticaret Bakanlığından mikro ihracat yapmak isteyenlere kolaylaştırıcı bir dizi düzenleme gerçekleştirildi.


Ticaret Bakanlığından yapılan açıklamada, ilk kez mikro ihracat yapmak isteyen kişiler, operatör hızlı kargo firması veya posta idaresi tarafından adlarına ilk defa Basitleştirilmiş Gümrük Beyannamesi (BGB) düzenlenmesi esnasında, gümrük idaresine başvurmaları ve gümrük idaresi tarafından T.C. Kimlik Numarası/Vergi Kimlik Numarasının ilgili programdan sorgu ve transfer işlemi yapılması suretiyle firma kaydı oluşturmasından sonra işlemlerini gerçekleştirebildikleri hatırlatılarak, " Yapılan düzenleme ile BGB kapsamındaki ilk gümrük işleminde gönderici hanesinde beyan edilen T.C. Kimlik Numarası/ Vergi Kimlik Numarası üzerinden işlemin otomatik bir şekilde yapılabilmesi sağlanmıştır" denildi.


Açıklama şöyle devam etti:


"Ticaret Bakanlığı’na bağlı Gümrükler Genel Müdürlüğü tarafından, mikro ihracatın tabana yayılması ve ilk kez mikro ihracat yapmak isteyen genç ve kadın girişimcilerimiz ile KOBİ’lerimizin gümrük süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla BGB kapsamında ilk kez mikro ihracat yapmak isteyen firma ve gerçek kişilerin bu sorgu ve transfer işlemi için gümrük idaresine doğrudan başvurmasına gerek kalmadan BGB kapsamındaki ilk gümrük işleminde gönderici hanesinde beyan edilen T.C. Kimlik Numarası/ Vergi Kimlik Numarası üzerinden işlemin otomatik bir şekilde yapılabilmesi sağlanmıştır.


Ticaret Bakanlığı olarak ihracata dayalı büyüme modelimize her gün yeni gelişmeler ve adımlarla ekonomik büyüme ve refahımıza katkı sağlarken, ihracatçılarımızın işlemlerini kolaylaştırarak yanlarında olmaya devam edeceğiz."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Hem imamlık yaptı hem ayakkabı tamir etti İmam olarak gittiği Bilecek’te ayakkabı tamirciliğine de başlayan Süleyman Öner, emekli olduğunda ise açtığı dükkanda kazancını sağlamaya devam ediyor. 45 yıldır yaptığı mesleğin bittiğini belirten Öner, ayakkabı tamirciliğini kimsenin devam ettirme gibi bir derdinin olmadığını söyledi. Yıllar önce imam olarak gittiği Bilecik’te ayakkabı tamircisi olmadığını gören 75 yaşındaki Süleyman Öner, imamlığın yanı sıra ayakkabı tamiri de yapmaya karar verdi. Hem imamlık yapan, hem de ayakkabı tamir etmeye çalışan Öner, aradan geçen zamanın ardından Bursa’ya tayini çıktı. Burada da hem imamlık, hem de el sanatını icra eden Öner, kısa bir süre sonra ise emekli oldu. İmamlık görevinden emekli olan Öner, Bursa’da bulunan 2 metrekarelik dükkanında ise ayakkabı tamiri yapmaya devam ediyor. Bursa’nın İznik ilçesinde dünyaya geldiğini, 2 yıl sonra ise İmamlık görevi için Bilecik’e tayini çıktığını belirten Öner, "Orada ek bir işe ihtiyacım vardı. İlk başta kitap evi açmak istedim. Ama çevremdekiler tavsiye etmedi. Namaz çıkışı cemaatten biri, sökülen mestini Bilecik’te tamir ettirecek bir yer bulamadığını, mecburen çevre illere gitmek zorunda olduğunu söyledi. Bunun üzerine eniştemden de aşina olduğum ayakkabı tamir dükkanı açmaya karar verdi. Dükkan açmak için önce eniştesinin yanına giderek iyice işleri öğrendim. Açtığım dükkanla uzun yıllar Bilecek’te vatandaşlara hizmet ettim. Bilecik’te görevim bittikten sonra Bursa Şehreküstü Camii’ne atandım. Aslında burada ayakkabı tamirciliğine devam etmeyecekti. Ama kızları İstanbul’da üniversite okuduğu için mesleğime devam etme kararı aldım. İmamlık görevinden emekli olduktan sonra da ayakkabı tamirciliğine devam ediyorum. Yaklaşık 45 yıldır ayakkabı tamirciliği yapıyorum" dedi. Ayakkabıların pahalı ucuz fark etmeksizin belli bir süreden sonra tamire ihtiyacı olduğunu aktaran Öner, “İnsanlar yeni ayakkabısını pahalı da alsa ucuz da alsa sonunda benim yanıma geliyor. Bu ayakkabılar sonuçta elden çıkma değiller, makine yapımı ayakkabılar o yüzden yaklaşık bir ayda bana gelmek zorunda kalıyor. Pahalı olursa vurma yapıyor ucuz olursa yırtılma yapıyor” diye konuştu. Yıllar geçtikçe imkanların çoğaldığını ve malzemelere erişilebilirliğin artsa da yeteneğin ayakkabı tamirciliğinde önemli olduğunu söyleyen Süleyman Öner, “İlk başladığım zaman biraz zordu, malzemelere kolay kolay erişemiyorduk. Şimdi yeni teknikler var, ilaçlara ulaşabiliyoruz. Erişimimiz daha kolay oldu ama kullanabilene kolay kullanamayan için yine zor. Benim yeteneğim de var herkes el işlerinde başarılı olamaz. Mesela burada da benim yaptığım işi kimse yapamıyor çünkü ben ayakkabının her yerine girer çıkarım” şeklinde konuştu. Bu mesleğe talep olmasına rağmen insanların beğenmediği için yapmadığını belirten ayakkabı tamircisi, “Ben 1993’ten beri Bursa’daki bu dükkanımda çalışıyorum. Burada tanındığım için yaz kış işim oluyor. Ben bu mesleği seviyorum sevmesem yapmam zaten. Dükkanı devretmek için internete koydum ama beş aydır ses seda yok. Ben 75 yaşıma girdim devretmek istiyorum ama usta yok bu işleri yapacak. Bilecik’te yanımda 2 kayınçom vardı onları yetiştirdim ve 1 kişi daha yetiştirdim. Bilecik’te 3 tane çırak yetiştirebildim ama Bursa’da yetiştiremedim. İnsanlar her yere basılan ayakkabıyı elime alıp tamir mi edeceğim diyerek bu işi kendilerine yakıştıramıyorlar” ifadelerini kullandı.
Kocaeli 67 yıldır yorgan dikiyor Kocaeli’nin İzmit ilçesinde 67 yıldır yorgancılık yapan İsmail Çevikel, renkli yorganlarıyla hem geleneksel zanaatını sürdürüyor hem de teknolojiye meydan okuyor. Yorgancılıkla geçen ömründe 4 çocuğunu okutup meslek sahibi yapan İsmail Çevikel, el işçiliğine olan talebin hala devam ettiğini söyledi. Cedit Mahallesi’nde dükkanı bulunan İsmail Çevikel (79), mesleğine 12 yaşında başladı. Rengarenk yorganları 67 yıldır müşterilerine ulaştıran Çevikel, ilerleyen yaşına rağmen elinden iğne ipliğini düşürmüyor. 4 çocuğunu bu işten kazandığıyla büyüten Çevikel, yok olmaya yüz tutan el işlemesi yorgancılığı gelişen teknolojiye rağmen devam ettiriyor. İlk iş yerini yıllar önce bir arkadaşıyla birlikte Çukurbağ’da açtığını ifade eden İsmail Çevikel, "Yaşımız tutmadığı için dükkanı başkasının adına açmıştık ve askeriyenin yatak ihalesini almıştık. Onu 3 ay içerisinde bitirmiştik. Ondan sonra kendi işimize başladık. Devam ediyoruz. Hala da işime devam etmekteyim" dedi. "Hem okudum hem çalıştım" Küçük yaşta hem yorgancılığa hem de eğitimine devam ettiğini dile getiren Çevikeli "Ortaokulu bitirdim, liseyi de burada okudum. Mesleğe de devam ettim. Bu süreçte evlendim ve 4 çocuk babası oldum. Büyük oğlum diş hekimi oldu, bir küçüğü kamu yönetimi mezunu ve şu an polislik için çalışıyor. Kızım mali müşavir. En küçük kızım ise çevre yüksek mühendisi" şeklinde konuştu. Yorgan dikiminde malzemeler önemli Yorgan dikiminde pamuk, orlon ve yün gibi malzemeler kullandığını belirten 79 yaşındaki Çevikel, "Şu an için benim de elimde bulunan en kıymetli malzeme merinos yünü, bunu kullanıyorum. Bunun haricinde müşteri kendi yününü getirirse kendi yününü dikiyorum. İplik eğer zayıf olursa gerildiği zaman yorgan kopar, dağılır. Elyaf yıkanabilen bir malzeme fakat rahat değildir. Esas insan hayati için değerli olan pamuk veya hakiki yün yorgandır. Bunları ömür boyu kullanırsın. Hiçbir şey olmaz. Yarın kumaşı yırtılır veya leke olur. Herhangi bir tehlikeye maruz kalır. Sökersin yenisini diktirirsin. Ama yıkanabilen yorganlarda bu şans yok" ifadelerini kullandı. "Yün ve pamuk yorgan yıkanmaz" Yün ve pamuk yorganın yıkanmayacağını belirten İsmail Çevikel, "Yorgan nevresimsiz, çarşafsız kullanılmaz. Yıkanmasına yıkanır fakat yün yorganı yıkarsanız keçeleşir. Yorganların dikim süresi de değişir. Basma yorganları 1 günde dikersin ama bunun yanında 2 günde dikilecek yorgan var, 4 günde dikilecek yorgan da var. Öyle her model çabuk bitmez" diye konuştu. "Talep çok" Çevikel, yorgancılığın çırak yetiştirmenin zorlaştığı mesleklerden biri olduğunu vurgulayarak, "Dünya ayakta kaldığı müddetçe bu meslek ölmez. Terzilik ölmez, yorgancılık ölmez. Bunun piri var, terziliğin piri var, demircinin piri var. Piri olan meslekler ölmez. Benim elimde 20 orlon yorganım var dikilmesi gerekiyor. 80 tane de dikilmesi gereken yün yorgan var. Şu anda talep çok" şeklinde konuştu. "Makine dikimi yorgan ile el dikimi yorgan farklıdır" Fabrika üretimi yorganların el işçiliği yorganlara kıyasla rahatsız edici olduğunu belirten İsmail Çevikel, "Fabrika yorganlarında elyaf kullanılıyor. Ben pamuk, yün ve orlon kullanıyorum. Fabrikadaki üretilen yorganlar elyaftır. Çünkü pamuk yorganda makine çalışmaz, dikemezsiniz. Fabrika yorganı içindeki malzeme sentetik. Sentetik olduğu için sıkıntılı. Ter yapar, rahat değildir. Yün sıhhat bakımından çok rahattır. Fiyat olarak makine yorganları 600 lira, el dikişi yorganların fiyatları en düşüğü 1000 lira" dedi.
Balıkesir 2024 Ayvalık Zeytin Dalı ödülü sahibini bekliyor Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde, Sanata ve Eğitime Destek Derneği ile Mozaik Edebiyat Grubu (MEG) tarafından bir ilke imza atılıyor. Ayvalık’ın; doğal, mimari, kültürel, sanatsal ve sosyal yaşamına yaptıkları katkılar ile kalıcı izler bırakanları arasında yapılacak oylamayla 2024 Ayvalık Zeytin Dalı ödülü ilk kez sahibini buluyor. İki yılda bir yapılacak olan değerlendirmelerin bu yılki etabında 70 bin TL olarak belirlenen ödülün 28 Eylül Cumartesi günü saat 19.00’da Ayvalık Belediyesi’ne ait Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi’nde sahibine kavuşacak ödül için Sanata ve Eğitime Destek Derneği’nde bir basın toplantısı düzenlendi. Bedri Karayağmurlar, Ayla Taşezen, Saniye Özkaya, Dilek Asar, Sevil Arslan, Mevlüt Asar ve Ali Akdamar’ın yer aldığı jüri üyeleri tarafından yapılan açıklamada, ödülün asıl amacının, bu tür emek ve çabaların artmasını teşvik etmek olduğu vurgulandı. Coğrafyası, tarihi, sosyal ve kültürel dokusu ile ülkemizin özgün kentlerinden biri olan Ayvalık’ın sahip olduğu değerlerin koruması, geliştirilmesi için bugüne kadar pek çok kişi, girişim ve kuruluşun emek verip, çaba gösterdiğinin hatırlatıldığı açıklamada ödüle, doğrudan başvuru yolunun kapalı olduğu, adayların ödül şartnamesinde açıklanan şekilde, Ayvalık halkı tarafından internet ortamında yada e-posta yoluyla, gerekçesi belirtilerek önerildiği kaydedildi. MEG yöneticisi Mevlüt Asar ise, ödüle layık olan insanların ölümlerinden önce onurlandırılması gerektiğinin önemine işaret etti. Bu yüzden de; Sanata ve Eğitime Destek Derneği ile birlikte ilk kez verecekleri ödülün gelenekselleşmesini sağlamayı hedeflediklerini söyledi. Sanata ve Eğitime Destek Derneği Başkanı Ali Akdamar da, 28 Eylül’de Nejat Uygur Sahnesi’nde düzenledikleri ödül gecesi hakkında bilgiler vererek, katkıda bulunan Ayvalık Belediyesi’ne teşekkür etti.
İzmir Foça’da ilginç olay: Denizde yüzen kişinin göbeğine martı kondu İzmir’in Foça ilçesinde yaşanan ilginç olay, görenleri hayrete düşürdü. Denizde sırt üstü yüzmekte olan bir vatandaşın göbeğine konan martı, çevredeki bir vatandaş tarafından cep telefonu kamerasıyla kayda alındı. İlginç anlar kayıtlara girerken, göbeğindeki martıya rağmen yüzmeye devam eden adamın, ailesiyle birlikte martıyı İstanbul’dan İzmir’e getirdiği ve yavruyken yuvadan düşen martıyı besleyip büyüttükleri öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, geçtiğimiz günlerde, Eski Foça’da denizde sırt üstü yüzmekte olan bir vatandaşın göbeğine martı kondu. Vatandaş, göbeğindeki martıya rağmen istifini bozmadan yüzmeye devam ederken, o esnada iskele yakınlarında arkadaşlarıyla oturmakta olan emekli öğretmen Mehmet Oktay Özçelebi durumu fark ederek o anları cep telefonu ile kayda aldı. Görüntülerde, göbeğindeki martıya rağmen bir kişinin yüzmeye devam ettiği görülürken, şahit olduğu ilginç anı değerlendiren Özçelebi, “İskelede arkadaşlarımla sohbet ediyordum ve bir anda martının denizde yüzen bir kişinin göbeğine konduğunu gördüm. Bu durum çok ilgimi çekti ve hemen videoya aldım. İnanılmaz güzel bir hadiseydi” dedi. Yuvadan düşen martıyı besleyip İstanbul’dan İzmir’e getirmişler Martının hikayesinin de olay kadar ilginç olduğu ortaya çıktı. Göbeğine martı konan adamın ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşarken yuvadan düştüğünü gördükleri martıyı besleyip büyüttükleri ve İzmir’e tatile gelirken yanlarında getirdikleri öğrenildi. Daha sonra ise tatil dönüşü ailenin martıyı komşularına emanet ederek İstanbul’a gittikleri belirtildi. Özçelebi sözlerinin devamında, “Martıyı buralarda sık sık görüyoruz ama daha önce herhangi bir insanla bu kadar yakınlaştığını görmemiştik” diye ekleme yaptı. Öte yandan sosyal medyada paylaşılan video, kullanıcılardan beğeni topladı.
Sivas İstanbul’un stresinden kaçtı huzuru çobanlıkta buldu Uzun yıllar İstanbul’da lokantada aşçılık yaptıktan sonra emekli olan Gazi Tepe, memleketi Sivas’a dönerek çobanlık yapmaya başladı. Uzun yıllar İstanbul’da lokantada aşçılık yapan Gazi Tepe, emekli olmasının ardından memleketi Sivas’ın Hafik ilçesi Pusat köyüne yerleşerek bambaşka bir hayata adım attı. Yoğun şehir hayatı ve stresinden sıkılan Tepe, doğanın içinde çobanlık yapmaya başladı. Zorlu geçen bu yeni yaşamına rağmen Tepe, doğayla iç içe olmanın verdiği huzuru ve çobanlık gelirinin kendisini idare ettiğini belirtti. Ancak bu mesleğin zorluğunu da vurgulayan Tepe, özellikle gençlerin masa başı işlere yöneldiğini ve çobanlığı tercih etmediğini söyledi. "İstanbul yaşanacak bir yer değil, kalabalık" diyen Tepe, Sivas’ın doğal güzelliklerinin ve sakinliğinin İstanbul’un karmaşasından çok daha iyi olduğunu ifade etti. “İstanbul yaşanacak bir yer değil, kalabalık” Sivas’ın Hafik İlçesine yerleşen Çoban Gazi Tepe, İstanbul’un yaşanacak bir yer olmadığını söyleyerek, “Davarları otlatıyorum. İki kişiyiz. Zor ama yapacak bir şeyimiz yok. Koyunlar benim değil çobanım. Sıkıntı, bu işi yapacak adam yok. İnsanlar işsiz geziyor ama yapmıyorlar bu işi, zor geliyor. Zor geldiği içinde kimse yapmıyor. Dağlar da gezmek zor ister istemez. Akşama kadar koyunların peşindesin. Geliri idare ediyor. Gençler bu işi yapmaz. Gençler hazır masa istiyor. Bende bu sene başladım. Emekli oldum İstanbul’dan taşındım buraya geldim. İstanbul’da aşçıydım. Lokantada çalışıyordum. İstanbul yaşanacak bir yer değil, kalabalık. Burası doğal İstanbul’da her şey var” dedi.