ASAYİŞ - 06 Kasım 2024 Çarşamba 07:04

Hudut hattında 25 katmanlı güvenlik duvarı: Kaçak geçişe izin yok

A
A
A

Türkiye-İran sınır hattı, Cumhuriyet tarihinin en yoğun güvenlik önlemleriyle korunuyor. 6. Tugay Komutanlığı’nın sorumluluğundaki 295 kilometrelik hattın yüzde 70’inde Modüler Beton Duvar (MBD) ve hendekler yer alırken, İHA’lar, dron’lar ve sismik hareket algılayıcı sistemler ile sınırda yasa dışı geçişlere karşı 7 gün 24 saat etkin bir güvenlik sağlanıyor. ASELSAN üretimi insansız kara araçları ve 25 katmanlı güvenlik sistemiyle sınırda adeta kuş uçurtulmuyor.

Hudut hattı Cumhuriyet tarihinin en yoğun ve etkin tedbirleri ile korunmaya devam ediyor. Bu çerçevede Türkiye’nin doğusunda bulunan Türkiye-İran sınır hattı, 7 gün 24 saat, en üst düzey güvenlik önlemleri ile korunuyor.

Alınan üst düzey güvenlik önlemleri ile sınır hattı; terör, kaçakçılık ve yasadışı geçişlere izin vermiyor. 6. Tugay Komutanlığı’nın kontrolünde olan 295 kilometrelik sınır hattında ise adeta kuş uçmuyor. Hattın yüzde 70’lik bölümünde Modüler Beton Duvar (MBD) bulunurken duvarın aşılması halinde 4 metre genişliğinde ve 4 metre derinlikte hendekler yer alıyor.

Hudut hattı aynı zamanda elektronik sistemlerle de 7 gün 24 saat gözetim altında tutuluyor. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin kullandığı termal kameralı dron’lar sınır hattının gözetilmesinde büyük rol oynuyor. Dron’ların yanı sıra Sismik Hareket Algılayıcı sistemler sayesinde terörist unsurlar ve yasadışı göçmenler saniye saniye takip edilebiliyor.

En modern elektronik sistemler sınır gözetiminde kullanılıyor

Yerli ve milli imkanlarla üretilen İnsansız Hava Araçları da (İHA) sınır hattının üstünde aralıksız gözlem yapıyor. Bu sayede İHA’dan alınan veriler doğrultusunda kaçak geçişlerin ve teröristlerin hareket kabiliyeti sıfıra indiriliyor. Ayrıca TSK personeli; KİRPİ II, VURAN gibi zırhlı araçlarla sürekli devriye atıyor.

Güvenlik önlemleri yalnızca İHA’larla da sınırlı kalmıyor. ASELSAN tarafından üretilen insansız kara aracı ASLAN ile tedbirler en üst noktaya çıkıyor. ASLAN aracına entegre edilebilen akustik silah ile yasadışı geçiş yapmaya çalışan göçmenler, sınır hattından uzaklaştırılabiliyor.

Gündüz faaliyetlerin yanı sıra gece de faaliyetler aralıksız sürüyor. Gece görüşü özelliğine sahip kameralar ve termal kameralar sayesinde sınırda oluşan en ufak hareketlilik adım adım takip edilebiliyor. Tüm bu önlemlerin yanı sıra gözetleme kuleleri sayesinde tüm hareketler anbean TSK personeli tarafından gözlemlenebiliyor.

Sınırda 25 katmanlı sistem

Hudut güvenlik yönetim merkezinde, 25 farklı katmandan oluşan savunma sistemi mevcut. Sistemde elde edilen veriler, sınır karakolundaki emniyet yönetim merkezinde toplanarak bölük, tabur ve tugay harekât merkezleri üzerinden üst komutanlıklara eş zamanlı olarak aktarılıyor. Kolluk kuvvetlerinin de desteği ile anında müdahale sağlanabiliyor.

Hudut hattında kullanılan üst düzey güvenlik önlemleri kaçak göçmenlerin Türkiye’ye ulaşmasını neredeyse sıfıra indiriyor. Güvenlik önlemleri sayesinde 2020 yılında 62 bin 818, 2021’de 61 bin 262, 2022’de 63 bin 74, 2023’te 49 bin 49 kişinin yasa dışı geçişi engellendi. Bu yıl ise bu sayı 15 bin 422’ye düştü.

Doğukan Gürel - Gürkan Sayın

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Mesa Spor Kulübü’nün çalınan lisansları, tesislerin yanındaki otluk alanda bulundu Hatay’da 1. Amatör Küme’de mücadele eden Mesa Spor Kulübü’nün ligin başlamasına bir gün kala çalınan lisansları yaklaşık bir ay sonra kulüp tesislerinin yanıbaşında bulunan otluk alanda bir çantanın içerisinde bulundu. Belediye personelinin ot biçtiği esnada bulunan lisanslar karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen kulüp yönetimi, lisans hırsızlarının bulunmasını istediklerini dile getirdi. Hatay 1. Amatör Küme’de mücadele eden Mesa Spor Kulübü, ligin ilk müsabakası öncesi akıl almaz bir olay yaşamış ve maça bir gün kala 120 lisans içerisinden A takım futbolcularının lisansı çalınmıştı. Lisansların çalınmasının ardından TFF’ye yapılan girişimler sonrası kulüp, maça çıkmayı başarmıştı. Yaşananların üzerinden yaklaşık 1 ay geçtikten sonra içerisinde futbolcuların lisanslarının bulunduğu çanta, kulübün antrenman sahasının yanında bulundu. Lisansların çalındığı anlar anbean güvenlik kamerasına yansırken Mesa Spor Kulübü yöneticileri ve futbolcuları, lisansların tespit edileceği günü merakla bekliyor. “Otlar biçilirken tesadüf eseri bir belediye personeli çantayı görüyor ve içerisinden lisansları buluyor” Mesa Spor kulübü teknik direktörü Onur Aykut, lisansların olduğu çantanın çimler içinde bulunduğunu ifade ederek, “Kulüp binamız göründüğü gibi 30 metre arkamızda kalıyor. Bizim düşüncemiz bu arkadaşlar lisansları götürdükleri yerden korkularından dolayı tekrar getirip, yaklaşık 1 metre uzunluktaki otların içerisine atılmışlar. Birazcık da hırsızların korkusundan dolayı da diyebiliriz. Lisansları getirip buraya bırakmışlar, yakınlarda arayıp tekrar bulalım diye. Burada sağ olsun belediye personelleri düzenli olarak bir temizlik yapıyorlar zaten, temizliğe denk gelmiş çantanın içerisinde lisanslar vardı ama iş işten geçti tabii ki biz yeni lisanslar çıkarmak zorunda kaldık. Otlar biçilirken tesadüf eseri bir belediye personeli çantayı görüyor ve içerisinden lisansları buluyor. Dahilinde hemen bizlere haber veriliyor” diye konuştu. “Biz bunlara kesinlikle iyi niyetli hırsız diyebiliriz” Lisansları çalan hırsızların bulunmasını istediklerini dile getiren Aykut, “Biz de olay yerine polis ekibiyle beraber geldik, parmak izi alındı emniyetimiz gerekli çalışmayı sürdürüyor. Bizim de amacımız artık maddi ve manevi kayıplarımızdan çok, yapan kişilerin bulunmasını istiyoruz. Neden yaptığını, niçin yaptığını öğrenmek istiyoruz. Bizim bir iki maç kaybetmemize neden oldu lisanların çalınması. Çünkü biz lisansları tamamen yetiştiremedik eksik oyuncularla çıktık sahaya. Biz bunlara kesinlikle iyi niyetli hırsız diyebiliriz. Sizler de gayet iyi bilirsiniz ki çaldın, çaldığın lisanları otuz metre arkaya bırakır mısın ki elbette bırakmazsın. Biz buna iyi niyetli bir hırsızlık diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
İstanbul CANiK Team’den Türkiye Şampiyonası’nda dört dörtlük başarı CANiK’in bağlı bulunduğu Samsun Yurt Savunma (SYS) Grup bünyesinde faaliyet gösteren CANiK Team sporcuları, geleneksel olarak Cumhuriyet haftasında düzenlenen 2024 IDPA Türkiye Şampiyonası’na 4 ödül kazanarak damga vurdu. CANiK’in de bağlı bulunduğu SYS Grup bünyesinde faaliyet gösteren CANiK Team, önemli atıcılık organizasyonlarında ödülleri toplamaya devam ediyor. Türkiye’nin önde gelen silah üreticisi CANiK’in ana sponsorluğunda, geleneksel olarak Cumhuriyet haftasında düzenlenen 2024 IDPA Türkiye Şampiyonası, 26-27 Ekim tarihlerinde Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da gerçekleştirildi. 12 farklı ülkeden 145 sporcunun katıldığı turnuvada, CANiK Team sporcuları, bireysel ve takım başarılarıyla dikkatleri üzerine çekerek büyük ödüllerin sahibi oldu. CANiK Team’in başarılı sporcusu Alperen Kıvılcım, şampiyonanın 4. yılında da genel sıralama birinciliğini koruyarak Carry Optic Division Champion, Carry Optic Most Accurate ve High Industry ödüllerini kazandı. Takımın bir diğer yetenekli atıcısı Taha Oğuzhan Kaymak ise ESP-EX kategorisinde ikincilik ödülüne ulaştı. CANiK Team sporcuları bu yarışmayı toplamda 4 ödülle tamamlayarak büyük bir başarıya imza attılar. CANiK Team sporcuları, başarılarının ardında yer alan CANiK Academy tarafından hazırlanan özel antrenman programlarıyla çalışmalarına devam edecek. CANiK Academy’nin kapsamlı ve yenilikçi eğitim programları, sporcuların teknik yeteneklerini geliştirmelerine ve yarışmalarda üstün başarı elde etmelerine katkı sağlıyor. CANiK, Türkiye’nin önde gelen savunma sanayi şirketlerinden biri olarak, yüksek kaliteli ve güvenilir tabancalarıyla 70 ülkeye ihracat yapıyor. CANiK Team ve CANiK Academy ile atıcılık sporuna olan desteğini sürdüren şirket, Türkiye’de ve dünya çapında atıcılık sporunun gelişimine katkıda bulunuyor. CANiK’in global hedefleri doğrultusunda kurulan CANiK Team, Türkiye’yi uluslararası arenada temsil ederken, CANiK markasının yenilikçi, güçlü ve güvenilir imajını da pekiştiriyor. CANiK Team sporcuları, hem bireysel hem de takım başarılarıyla dünya genelindeki önemli atıcılık organizasyonlarında ödüller kazanarak bu alanda öne çıkıyor. CANiK Team, uluslararası yarışmalarda aldığı bu ödüllerle CANiK marka değerini artırıyor, Türkiye’yi uluslararası alanda gururlandırıyor.
Eskişehir Organ Bağışı Haftası kapsamında farkındalık yürüyüşü düzenlendi Eskişehir’de 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası vesilesiyle toplumda organ bağışının önemine dikkat çekmek amacıyla farkındalık yürüyüşü düzenlendi. Eskişehir’de 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası kapsamında farkındalık yürüyüşü yapıldı. Etkinliğe İl Sağlık Müdürümüz Doç. Dr. Yaşar Bildirici, Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, katıldı. İl Sağlık Müdürü Bildirici, valilik önünde kurulan stantta yaptığı konuşmada, organ bağışının hayat kurtaran önemi, kimlerin organ bağışında bulunabileceği ve Eskişehir’deki organ bağışı durumu hakkında detaylı bilgi paylaştı. Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı da yaptığı konuşmada, organ bağışında bulunan tüm duyarlı vatandaşlara teşekkür etti. Etkinliğe katılan organ bağışçısı ve organ nakli yapılan bir hasta ise konuşmasında herkesi bağışçı olmaya davet etti. Yürüyüş boyunca, organ bağışının toplumsal dayanışma adına güçlü bir adım olduğu mesajı vurgulandı. Farkındalık oluşturmak için Porsuk Çayı üzerinde Esbot ve gondollarda organ bağışı afişleri açıldı. Etkinlik süresince katılımcılara bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Sağlık çalışanları, tıp fakültesi öğrencileri ve vatandaşların katılımıyla gerçekleşen yürüyüş, toplumda organ bağışı konusundaki farkındalığı artırarak olumlu bir etki oluşturdu. Etkinlik sonunda, organ bağışı bekleyen hastalara umut olması amacıyla gökyüzüne balonlar bırakıldı. Etkinliğin ardından Vali Hüseyin Aksoy, İl Sağlık Müdürü Bildirici, Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, başkan yardımcıları, organ nakil koordinatörleri, organ nakli olmuş ve organ bağışında bulunmuş vatandaşlar ile tıp fakültesi öğrencilerinden oluşan bir heyeti makamında kabul etti. Vali Aksoy, organ nakli bekleyen tüm hastalara acil şifalar dilerken, bağışçı vatandaşlara duyarlılıkları için teşekkür etti.
İstanbul Türk tıp tarihindeki ilk doğumevi: Demirkapı Viladethanesi Türk tıp tarihinin ilk doğumevi olan Demirkapı Viladethanesi Gülhane Parkı içinde 1892 yılında hizmete açıldı. Viladethane’nin kuruluşunu anlatan Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Osmanlı Cihan Devleti döneminde tüm kadınların evde, ebeler yardımıyla doğum yaptığını ve bunun dışında yapılan doğumların gayrimeşru olarak görüldüğünü o yüzden bir doğumhane açılma fikrinin kabul edilmediğini söyledi. Altıntaş, o dönemde kadın doğum doktoru olan Besim Ömer Akalın’ın çalışmalarının ardından Sultan 2. Abdülhamit’i ikna ederek Viladethane’yi açtığını belirtti. Türk tıp tarihindeki ilk doğumevi havadan görüntülendi. Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Türk tıp tarihinde bilinen ilk doğumevi olan "Demirkapı Viladethanesi"nin kuruluşunu anlattı. Osmanlı Cihan Devleti döneminde kadınların evde, ebeler tarafından doğurduğunu söyleyen Altıntaş, diğer yapılan doğumların gayrimeşru görüldüğünü belirtti. Doğumevinin gayrimeşru çocukların doğacağı düşüncesiyle kurulmadığını aktaran Ayten Altıntaş, 1892 yılında dönemin kadın hastalıkları doktoru Besim Ömer Akalın’ın çalışmalarının ardından Demirkapı Viladethanesi’nin hizmete açıldığını kaydetti. Altıntaş, Besim Ömer’in tıbbiyeye yakın bir alanda bulduğu 2 katlı binayı kendi imkanlarıyla restore ederek açtığını, sonra da gazeteye yazdığı yazılarla Sultan 2. Abdülhamid’i ikna ettiğini ifade etti. Gülhane Parkı içinde açılan iki katlı ilk doğumevi, restorasyon çalışmalarından sonra İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi olarak hizmet vermeye başladı. Öte yandan, Prof. Dr. Ayten Altıntaş gündemi sarsan Yenidoğan çetesinin gerçekleştirdiği bebek ölümlerine de tepki gösterdi. "İlk doğumevi 1892 yılında tıbbiyenin kadın doğum doktoru Besim Ömer Akalın tarafından açılmıştır" Türk tıp tarihinin ilk doğumevi olan Demirkapı Viladethanesi hakkında konuşan Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, “Biz ilk doğumevi diyoruz, onlar viladethane diyorlar. 1892 yılında, tıbbiyenin kadın doğum doktoru Besim Ömer Akalın tarafından açılmıştır. Tarihin her döneminde ve sadece bizde değil, tüm coğrafyalarda doğumu ebeler yaptırırdı. 1892 yılı daha dünkü bir tarih. İnsanlık tarihini en kolay 40 bin öncesi dersek, bebeği muhakkak bir bilen doğurturdu. Biz de ona ebe diyoruz. Ebelik bizim kültürümüzde, diğer kültürlerde de önemli bir meslek haline gelmişti. Önemli, aranan bir ebe tarafından ahlakı, becerikliliği göz önüne alarak genç kızlar seçilir, sonra da yetiştirilirdi. Senelerce eğitildikten sonra artık ebelik yapabilirdi. Her mahallenin bir ebesi vardı. Küpeli ebe, asalı ebe şeklinde tanınırdı. Osmanlı döneminde bir hanım hamile olduğunu hisseder hissetmez, mahalledeki güvendiği bir ebeyi seçer ve annesiyle yanına giderdi. Ebeyle bir anlaşma yaparlardı. Ebe sık sık gider, hamileliği kontrol ederdi. Kadını, doğuma hazırlardı” dedi. “İlk doğumhane olarak tıbbiyenin hizmetine açmıştır” Besim Ömer Akalın’ın doğumevi açma çabalarını anlatan Altıntaş, “Modern çağa geçtikten sonra Besim Ömer Akalın, Fransa’da kadın doğum ihtisası yapmış, bizim tıbbiye hocalarımızdan biridir. Onun, viladethane açma isteğinin sebebi ise bambaşka. Biliyor ki, herkes ebelerle evde doğum yapabilir ama onların dışında birtakım insanlar var. Mesela babası belli olmayan bebekler var. Kimsesizler ve evi barkı olmayan insanlar var. Her doğum problemsiz değildi, problemli olduğu zamanlarda ancak hekim müdahale edebilirdi. Eskiden de böyleydi. Doğum her zaman yapılırdı ama problemli olduğu zaman hekim çağırılırdı. Kimsesizlerin, fakirlerin doğum yapabilecek bir yere ihtiyacı vardı. Bunu tıbbiyenin kadın doğum hocaları hep istiyorlardı. Besim Ömer’den önce de diğer hocalar çok istediler fakat hep padişah tarafından reddedilmişti. Çünkü babası belli olmayan çocukların doğumunu devletin üstlenmesi pek ahlaki değildi. Besim Ömer ise tam tersini yapmıştır. ‘Tıbbiyenin civarında uygun bir yer bulayım, kendi imkanlarımızla doğumevi açalım’ demiş. Tıbbiye o zamanlar Demirkapı’daydı. Viladethane’nin arkasında bulunur. Büyük bir askeri kışladır. Tıp eğitimi orada veriliyordu. Orada hastanesi vardı. İncelediğinde, orada terk edilmiş iki katlı bir bina var, onu restore ettirmiş. İçine gereken her şeyi aldırmış. Kısa bir süre sonra orayı ilk doğumhane olarak tıbbiyenin hizmetine açmış. Hizmete açtıktan sonra gazetelere yazılar yazmış. Bu yazılar viladethane neden gereklidir, neden önemlidir, kimlere hizmet edecektir sorularına cevap veren yazılardı. Çünkü akıllarda hep bir yanlış düşünce var. Kimsesizlerin, fakirlerin ve evde yorganı olmayan insanların olduğunu anlattı. Bebeğin ve annenin sağlığı için o ortamda doğurmanın zararlı olduğunu yazdı. Parası olup da evde doğum yapanlarda bir problem çıktığında hekim müdahale etmesi lazım, onun için yine viladethanede doğum yapılması gerektiğini belirtti. Doğduğu halde ihtimam isteyen bebekler olur, kuvözde bakılması lazım, o da viladethanede olur. Yazıların ardından padişah da kabul etti” ifadelerini kullandı. “Sultan 2. Abdülhamid sağlığa çok önem veren bir padişahtır” Sultan 2. Abdülhamid’in Besim Ömer’in gazeteye yazdığı yazıların ardından doğumevi fikrine ikna olduğunu belirten Altıntaş, “Sultan 2. Abdülhamid sağlığa çok önem veren bir padişahtır. Besim Ömer’in yazılarını okudukça doğumevinin herkese lazım olduğunu kabul etmiştir. Bebekler, anneler ve tıbbiyedeki öğrencilerin eğitimleri için gereklidir. Eğitimler ve hizmetler devam ederken 2. Abdülhamid büyük bir para vererek yeni bir doğumevi yapılmasını istiyor. Daha sonra Kadırga’da çok güzel bir doğumevi yapılıyor. 1909’a kadar hizmet verecektir. İlk doğumevi dediğimiz zamana o zamana kadar yerlerde sürünen insanlardık, doğumlar sokaklarda yapılıyordu gibi düşünememek lazım. 19. yüzyılda ihtisaslar arttıkça doğumevi gibi yerlere ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Besim Ömer ise bunun için bir mücadele verdi” şeklinde konuştu. “Bebeklerin yaşama şansı olması gerektiğini ve bunun bizim elimizde olduğunu çok iyi bilmemiz lazım” Yenidoğan çetesinin gerçekleştirdiği bebek ölümlerine tepki gösteren Altıntaş, “Viladethane’nin bugünkünden farkını bilmemiz lazım. Bugün artık o kadar çok her şeye sahibiz ki değerlerimiz değişti. O zaman değer, insana hizmetti. Çünkü insan en değerli varlıktı. Şimdi paraya mı hizmet ediyoruz bilmiyorum. Her şey para oldu galiba. Değer bozukluğu her şeyi etkilediği gibi doktoru da etkiledi. Onun görevi insana hizmet. Para, onun üstüne çıkınca bu tip olaylarla karşılaşıyoruz. Çok üzücü. Asla bütün hekimleri kapsamıyor. Bir doktor belli bir yerde çalıştığı zaman bir çocuğun ve bebeğin ölümü çok normal bir hale geliyor. Bu alışkanlık bizde büyük hatalar açıyor. Bebeklerin yaşama şansı olması gerektiğini ve bunun bizim elimizde olduğunu çok iyi bilmemiz lazım. ‘Kötülükler, iyiliğin tetikleyicisidir’ derler. İnşallah iyilikler bu şekilde tetiklenir” diye konuştu.
Samsun Samsun sonbaharda göz kamaştırıyor Samsun’da sonbahar mevsiminin sarı ve kızıl tonlarına bürünen ağaçlar kartpostallık görüntüler sunuyor. Özellikle Samsun-Ankara yolu üzerinde ağaçların değişen renkleri, şehrin doğal güzelliklerine yeni bir boyut katıyor. Kentteki ormanlık alanlar, sonbaharla birlikte sarı, kırmızı, turuncu ve kahverengi tonlarına büründü. Samsun-Ankara kara yolunun özellikle belirli noktalarında, seyirlik manzaralar oluştu. Güzergah üzerindeki görsel şölen, hem bölge halkı hem de yolculuk yapanlar için bir eşsiz deneyim sunuyor. Yolcular, bu güzellikleri yol üzerinde sıkça duraklama yaparak fotoğraflamak istiyor. Mahmutlu Sapağı mevkii ise sonbahar mevsiminde bir başka güzellik yaşatıyor. Yere düşen yapraklar, mahalle yollarını sarmalayarak oraya özgü doğal bir ambiyans oluşturuyor. Doğa yürüyüşleri için popüler olan bu bölgede, fotoğrafçılar ve doğa tutkunları için eşsiz kareler ortaya çıkıyor. Sonbahar manzaraları, doğanın insan hayatıyla iç içe olduğunu en güzel şekilde gözler önüne seriyor. Doğada geçirilen her an, insanlara huzur ve sakinlik veriyor. Şehirdeki stresli yaşamdan uzaklaşmak isteyenler, tabiatın sunduğu bu renk cümbüşüne hayran kalıyor. Ekim ve kasım aylarında, sonbaharın zirveye ulaştığı dönemde bu güzellikler unutulmaz bir deneyim sunuyor. Yeşilden sarıya, sarıdan kırmızıya dönen ağaçlar, doğaseverlerin yanı sıra fotoğrafçılar için de büyük bir ilham kaynağı oluyor.