EĞİTİM - 18 Aralık 2020 Cuma 14:49

YÖK’ün 24 üniversitede akademisyenlere yönelik dijital eğitimi tamamlandı

A
A
A
YÖK’ün 24 üniversitede akademisyenlere yönelik dijital eğitimi tamamlandı

YÖK ve Cisco arasında dijital eğitim alanında 16 Mart’ta başlatılan iş birliği kapsamında Anadolu’da "Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm Projesi" kapsamında yer alan 24 üniversiteden akademisyenlere "siber güvenlik" ve "ağ yönetimi" konularında verilen eğitimlerde ilk iki faz tamamlandı.

YÖK ve Cisco arasında dijital eğitim alanında 16 Mart’ta başlatılan iş birliği kapsamında Anadolu’da "Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm Projesi" kapsamında yer alan 24 üniversiteden akademisyenlere "siber güvenlik" ve "ağ yönetimi" konularında verilen eğitimlerde ilk iki faz tamamlandı.


Projenin ilk iki fazında eğitim alan 63 akademisyenden 51’i eğitim sürecini başarıyla tamamlayarak sertifika almaya hak kazandı. Eğitimlerini başarıyla tamamlayan akademisyenlere yönelik “sanal sertifika töreni” düzenlendi. Törenin ardından yine Anadolu’dan seçilen 30 yeni üniversitenin katılımıyla 3. faz eğitim programının tanıtımı gerçekleştirildi. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın başkanlığında gerçekleştirilen toplantıya YÖK yetkililerinin yanı sıra, projede yer alan üniversitelerin rektörleri ve bu üniversitelerde proje kapsamında eğitici eğitimini alan ve alacak olan akademisyenler ile Cisco Türkiye Genel Müdürü Didem Duru ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Lideri Habibe Açık katıldı.


16 Mart tarihinde başlatılan projenin ilk fazında 5’i yeni kurulan teknik üniversite olmak üzere toplam 8 pilot üniversitedeki akademisyenlere yönelik verilen eğitimler tamamlandı. Bu kapsamda Bursa Teknik, Erzurum Teknik, Eskişehir Teknik, İskenderun Teknik, Konya Teknik, Hitit, Tokat Gaziosmanpaşa ve Yozgat Bozok Üniversitelerinden seçilen bir grup akademisyene "siber güvenlik" ve "ağ yönetimi" konularında Cisco Network Akademi ve ODTÜ tarafından ücretsiz sertifika eğitimi verildi. YÖK ve Cisco’nun dijital eğitim alanındaki iş birliği kapsamındaki ikinci fazda ise Ağrı İbrahim Çeçen, Ardahan, Artvin Çoruh, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis Eren, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kilis 7 Aralık, Munzur, Muş Alparslan, Osmaniye, Siirt, Şırnak Üniversiteleri yer aldı.



“İki yıl önce başlattığımız yükseköğretimde dijital dönüşümün önemi ortaya çıktı”


YÖK Başkanı Saraç, toplantıda yaptığı konuşmada yeni YÖK olarak yükseköğretimde dijitalleşmeye büyük önem verdiklerini belirterek, içinde bulunulan süreçte bunun ne kadar önemli olduğunun bir kez daha ortaya çıktığının altını çizdi. Saraç, “2018 yılının Aralık ayında, yani bundan tam iki yıl önce, Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm projemizi başlatmıştık. Projenin ilk etabında 20 üniversitemizden 60 binin üzerinde öğrencimize ve 10 binin üzerinde öğretim elemanımıza dijital beceri eğitimi verdik. Projemizin temel amacı, öğretim elemanlarımızın ve öğrencilerimizin dijital yeterliliklerinin artırılmasıydı. Bu aslında bir farkındalık projesiydi. Biz YÖK olarak, sadece üniversitelerimizdeki potansiyeli harekete geçirmeye çalıştık. Bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyoruz. Nitekim geçtiğimiz mart ayında başlayan ve halen devam eden pandemi sürecinde bu proje kapsamında verilen eğitimlerin önemli ölçüde faydasını gördük” dedi.



“Siber güvenlik eğitimine önem veriyoruz”


Rektörlerden ve eğitim alan akademisyenlerden bu süreçte alınan eğitimin üniversitelerdeki diğer öğretim elemanlarına ve öğrencilere de aktarılmasını beklediklerini söyleyen Saraç, şöyle devam etti:


“Nitekim biz bu eğitim sürecini eğiticilerin eğitimi olarak planladık. Bundan sonraki süreçte eğitim alan akademisyenlerimiz üniversite içindeki diğer akademisyenlere ve öğrencilerimize bu eğitimi aktaracaklar. Özellikle siber güvenlik konusunun içinde bulunduğumuz süreçte ne denli önemli bir alan olduğunu yaşayarak görüyoruz. Dolayısıyla hangi bölümde ya da programda öğrenim görürse görsün tüm öğrencilerimizde siber güvenlik konusunda bir farkındalığının oluşmasının dijital çağın bir gerekliliği olduğunu düşünüyoruz. Siz rektörlerimizden siber güvenlik eğitimlerini tüm öğrencilerimize yaymanızı istiyoruz.”


Konuşmasında pandemi sürecinde YÖK tarafından dijitalleşme konusunda yapılan çalışmalardan da bahseden Saraç, bu süreçte YÖK bünyesinde çeşitli üniversitelerin farklı disiplinlerinden gelen uzaktan öğretim alanında uzman akademisyenlerin yer aldığı Uzaktan Öğretim Politikaları Komisyonunun oluşturulduğunu, yurt içi ve yurt dışına yönelik sanal fuarlar düzenlendiğini, uzaktan eğitim platformu sağlama protokolü, YÖK Dersleri Platformu ve YÖK Sanal Laboratuvar Projesi hazırladıklarını söyledi.



Projede 3. faza geçildi


İlk iki fazda başarılı olan akademisyenlere sertifikalarının sunulmasının ardından projenin 3. fazının tanıtımı yapıldı. Ocak 2021 - Ağustos 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilmesi planlanan 3. fazda yine Anadolu’dan seçilen 30 üniversiteden 90’a yakın akademisyene Cisco-ODTÜ işbirliğiyle eğitim verilecek. Projede eğitim görecek her bir üniversite tarafından bildirilecek üç akademisyenden en az birinin kadın akademisyenler arasından seçilmesi zorunluluğu da getirildi. 3. fazda yer alacak üniversiteler ise şunlar:


"Bolu Abant İzzet Baysal, Adıyaman, Afyon Kocatepe, Ahi Evran, Aksaray, Alanya Alaaddin Keykubat, Amasya, Bandırma Onyedi Eylül, Bartın, Bilecik Şeyh Edebali, Bülent Ecevit, Cumhuriyet, Çankırı Karatekin, Dumlupınar, Düzce, Erzincan Binali Yıldırım, Giresun, Harran, Kafkas, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Karabük, Karamanoğlu Mehmet Bey, Kastamonu, Niğde, Nevşehir Hacı Bektaş Veli, Ordu, Recep Tayyip Erdoğan, Sinop, Tarsus Uşak Üniversitesi."


Toplantının sonunda sertifika almaya hak kazanan akademisyenleri tebrik eden ve 3. faza başlayacak olan akademisyenlere başarılar dileyen YÖK Başkanı Saraç, projeye katkı sunan Cisco, ODTÜ, katılımcı üniversite rektörleri ve YÖK yetkililerine teşekkür etti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Doç. Dr. Özdil: “Gastroenteroloji hekiminin baktığı hastaların yüzde 30-40’ı İBS hastalarından oluşuyor” Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Burhan Özdil, huzursuz bağırsak sendromu (İBS) hastalığının toplumda sık görülmeye başladığını ve tamamen ortadan kaldırılabilecek bir hastalık olmadığını belirterek, “Bir gastroenteroloji hekiminin baktığı hastaların neredeyse yüzde 30-40’ı İBS hastalarından oluşuyor” dedi. Medical Park Adana Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Burhan Özdil, huzursuz bağırsak sendromu (İBS) hastalığı hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Özdil, hastalığın bulgularından bahsederek, “En az son 6 ay içerisinde, 3 haftayı geçen karın ağrısı, gaz, şişkinlik ve tuvalete çıkmakla rahatlayan şikayetler varsa, huzursuz bağırsak hastalığı tanısı koyarız. Genelde hikayeyle konulan bir tanıdır. Sebebi çok belli değil. Bağırsak hassasiyetinin, ağrı hassasiyetinin artmasıyla alakalı veya ağrı eşiğinin düşmesiyle alakalı herkeste olan gaz İBS hastalarında ağrıya sebep olabiliyor. Bazılarında da sindirimli sorun olduğu için bağırsaklarda normalden daha fazla gaz oluşuyor. Ve ağrıyı tetikleyebiliyor. Beyinle bağırsak arasında yakın bir ilişki vardır. Genelde de biz stres ve sıkıntının özellikle tetikleyici sebep olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. “Detaylı araştırmak gerekir” Huzursuz bağırsak sendromunun 30 ve 50 yaş arasında daha sık görüldüğünü kaydeden Özdil, “Her yaş grubunda da görülebilir. Genelde hastalarda hikaye ile sorgulamayla şikayet durumuna göre tanı konulur. Fakat bir takım alarm semptomları vardır. Kilo kaybı, bulantı, kusma, özellikle gece uykudan ağrıyla uyanması, büyük abdestte kanama olması, bunlar alarm semptomudur ve altta ciddi bir sorun anlamına gelir. Dolayısıyla, detaylı araştırmak gerekir. O zaman endoskopik, kolonoskopi ve görüntüleme yöntemlerine başvurulur” dedi. “Diyette karbonhidratlı gıdaları biz azaltıyoruz” Doç. Dr. Burhan Özdil, huzursuz bağırsak sendromunda beslenmenin çok önemli olduğunun altını çizerek, “Özellikle karbonhidratlı gıdaları biz diyette azaltıyoruz. İBS’nin farklı tipleri var, biliyoruz. Kabızlıkla giden tipleri var. Onlarda lifli gıda öneriyoruz. İshalle giden tipleri oluyor. Onlarda daha çok ishal giderici, ishal düzenleyici ilaçlar, tedaviler ve diyetler öneriyoruz. Bir de karma (mix) grup dediğimiz kimi zaman ishal kimi zaman kabızlıkla seyreden tipleri var. Onlarda tedavi biraz daha zor olabiliyor tabii. İshal dönemlerde ishal giderici ilaç verdiğiniz zaman daha fazla kabızlık oluyor. Kabızlık döneminde ilaç verdiğiniz zaman da hasta daha fazla ishal olabiliyor” şeklinde konuştu. “Tamamen ortadan kaldırılabilecek bir hastalık değil” Hastalığın sebebi bilinen bir hastalık olmadığı için tedavide şikayetleri azaltıcı ve gaz giderici ilaçlar önerdiklerini söyleyen Doç. Dr. Özdil, şunları kaydetti: “Özellikle bu hastalığın temelinde bağırsakların aşırı kasılması spazmı vardır. Spazm giderici ilaçlar öneriyoruz. İshal olanlara ishal ilacı, kabızlığı olanlarda kabızlık giderici tedaviler öneriyoruz. Hastalık artık yaygın görülüyor. Son zaman toplumda bayağı artmaya başladı. Bu hastalığın bazı çalışmalarda toplumda yüzde 10-20 arasında, bazı çalışmalarda ise yüzde 30-40’a kadar olabileceği söyleniyor. Ama gastroenteroloji kliniğinde bir gastroenteroloji hekiminin baktığı hastaların neredeyse yüzde 30-40’ı İBS hastalarından oluşuyor. Dolayısıyla, önemli bir hastalık ve bir toplumsal sorun. Özellikle 40 yaşından sonraki hastalarda, ani gelişen semptomları olanlarda ve 2-6 haftalık tedaviye rağmen semptomda düzelme olmayanlarda, daha önce endoskopi, kolonoskopi yapılmamışsa mutlaka yapılmasını da öneriyoruz. Çünkü 40- 50 yaşlarından itibaren mide, bağırsak kanseri riski artmaya başlıyor. Bu hastalık hem gastroenteroloji hem diyetetik hem de psikolojik yönü olan bir hastalık. Üçlü bir tedavi yöntemi izlemek lazım. Hasta- hekim ilişkisi çok önemli, hastaların ikna olmaları gerekiyor. Burada organik bir sebep dediğimiz, gözle görülebilir bir hastalık olmadığı için hastayı ikna etmek lazım. Tamamen ortadan kaldırılabilecek bir hastalık değil. Şikayetler azaltılıyor, hasta rahatlatılabiliyor ama bu sürekli ve uzun süreli bir tedavi.”
Edirne Telefonlar akıllı, uykular kalitesiz Hayatımızın bir parçası haline gelen cep telefonları ve teknolojik aletler sanıldığı kadar masum değil. Özellikle cep telefonunun uyku sağlığını birkaç boyutu ile etkileyebildiğini söyleyen Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk, parlak ışık, uyku zamanının yerine cep telefonunda geçirilen aktivitelerin koyulması ve medya içeriğinin uyku kalitesini düşürdüğünü belirtti. Uyku öncesi oyalanmak için göz gezdiriliyor. Hatta bazıları yastığının altına koyarak uyuyor. Peki ya uyumadan hemen önce telefonla ilgilenmek ve mavi ekrana maruz kalmak, uyku kalitesini nasıl etkiliyor. Uzmanlara göre, artan telefon bağımlılığı özellikle gençleri uykudan uzaklaştırıyor. Uyku sağlığını yeniden kazanmak için en az bir saat öncesinde uyku ortamının loş hale getirilmesi ve akıllı telefon dahil elektronik cihazlardan uzaklaşılması tavsiye ediliyor. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk, cep telefonlarının uyku öncesi ihtiyaç duyulan melatonin hormonunun salgılanmasını baskıladığını ve bu nedenle uykuya dalmanın zorlaştığını söyledi. Akıllı telefonların uykuyu birkaç farklı yolla olumsuz etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Öztürk, kaliteli uyku için tavsiyelerde bulundu. "Parlak ışık uykuya dalışı zorlaştırır" Cep telefonlarında genellikle parlak ışık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Öztürk, "Özellikle yeni modellerde bu ışık mavi spektrumuna doğru kaymış durumda. Bu nedenle o ışığa maruz kalmak özellikle beyinden salgılanan melatonin hormonunun baskılanmasına neden oluyor. Bu hormonu biz bir uyku stabilizatörü olarak değerlendiririz. Bu bakımdan melatonin eksikliği uykuya dalmayı zorlaştırır ve uyku süresince uykuyu daha kırılgan hale getirir. Bu önemli bir faktördür" dedi. Bir diğer faktörün uyku zamanının yerine cep telefonunda geçirilen aktiviteleri koymak olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, video izleme, oyun oynama ya da arkadaşlarla mesajlaşma şeklinde zaman geçirmenin uykuya dalış süresini geciktirdiğine değindi. Cep telefonu aktivitelerinde zaman kavramı olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, bu zaman çerçevesi yokluğunun uyku açısından bir sorun oluşturduğunu aktardı. Medya içeriğinin ve cep telefonunda neyle ilgilenildiğinin de önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, şiddet içerikli ya da uyarıcı nitelikte olan görüntülerde vücudun uyarı sistemlerinin alarma geçtiğini ve uykuya dalışı zorlaştırdığını ifade etti. Alınacak önlemlerin başında yatak odasına elektronik cihaz sokmamak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Öztürk, cep telefonu, bilgisayar ve televizyon ekranlarını uyunacak ortamda bulundurmamakta fayda olduğunu belirtti. Meslek gereği telefonu yanından ayıramayan vatandaşlara da tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Öztürk, cep telefonunun yataktan bir-iki metre kadar uzağa koyulmasının uyku kalitesini koruyacağını aktardı.