YEREL HABERLER - 10 Nisan 2012 Salı 13:58

SİVEREK`TE TÜRK POLİS TEŞKİLATININ 167. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ COŞKUYLA KUTLANDI

A
A
A
SİVEREK`TE TÜRK POLİS TEŞKİLATININ 167. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ COŞKUYLA KUTLANDI

Şanlıurfa`nın Siverek ilçesinde Türk Polis Teşkilatı`nın 167. kuruluş yıldönümü coşkuyla kutlandı.
Türk Polis Teşkilatı`nın kuruluş yıldönümü nedeniyle program Atatürk anıtına İlçe Emniyet Müdürü Recep Yeşil çelenk sunmasının ardından saygı durusu ve İstiklal Marşı okunması ile başladı. Programa Siverek Kaymakamı Mahmut Hersanlıoğlu, Belediye Başkanı Ali Murat Bucak, 107 topçu Alay Komutanı Ali Uçarı, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, okul müdürleri ve daire amirleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Program Siverek Endüstri Meslek Lisesi Konferans salonunda devam etti.
Programın açılış konuşmasını yapan Siverek Emniyet Müdürü Recep Yeşil, "Bugün, Türk halkının sevgi ve güvenini kazanmış, Atatürk ile ve inkılaplarını özenmiş, Demokratik hukuk devletinin ve laik Cumhuriyetin önemli kurumlarından olan, Türk Polis Teşkilatı`nın 167. kuruluş yıldönümü kutlamak için toplanmış bulunuyoruz. Mensubu olmaktan büyük onur duyduğum teşkilatımızın kuruluş yıldönümünde bizlerle birlikte olmanızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, en içten saygılarımı sunuyorum Şanla, şerefle dolu bir
maziyi geride bırakmış olan teşkilatımız 167. kuruluş yılına girerken, sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, dünyadaki saygın yerini almış olmanın haklı gururunu taşımaktadır" dedi.
Yapılan açılış konuşmalarının ardından Türk Polis teşkilatının kuruluşunun 167.yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde Lise ve İlköğretim okulları arasında düzenlenen futbol, resim ve şiir dalından dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi. Toplu resim çekiminin ardından program Cudipaşa Konağı`nda verilen resepsiyonla son buldu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Erzurum’da “Nesilden Nesile Öğretmen Buluşması” Palandöken Gençlik Merkezi tarafından 24 Kasım Öğretmen Günü dolayısıyla program düzenledi. Palandöken Gençlik Merkezinin geleneksel olarak “Nesilden Nesile Öğretmen Buluşması”nın bu sene 2.sini düzenledi. Cumhuriyetimizin 100.yılında birincisini düzenleyen Palandöken Gençlik Merkezi bu sene Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi paydaşlığında Final Okullarının ev sahipliğinde ikincisini düzenledi. Program yoğun bir katılımla gerçekleşti. “Nesilden Nesile Öğretmen Buluşması” programı ile öğretmenleri öğretmen olmuş öğrencileri ile buluşturdu. Duydu dolu programda öğretmenler hüzünle sevinci bir arada yaşadılar. Programa Gençlik ve Spor İl Müdürü Levent Çakmur, Erzurum İl Milli Eğitim Müdürü Yakup Yıldız, Spor Hizmetleri Müdürü Erdoğan Dönmez, Palandöken İlçe Milli Eğitim Müdürü Seyfullah Karapınar, Palandöken Gençlik ve Spor İlçe Müdürü Metin Günay, Memur-Sen Erzurum İl Başkanı Mustafa Karataş ve öğretmenler katıldı. Program açılış konuşmasını Palandöken Gençlik Merkezi Müdürü ve Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum İl Başkanı Memet Gözütok yaptı. Gözütok: Öğretmenlik, insanlık tarihinin en önemli mesleğidir. Öğretmenlik mesleği, her şeyden önce bir ideal, gaye ve bir hizmet mesleğidir. Bir öğretmenin en önemli özelliği, sevgi dolu yüreği ve adanmışlık ruhudur." dedi. “İyi ki öğretmenim” İl Millî Eğitim Müdürü Yakup Yıldız, her insanın hayatına dokunan bir öğretmen olduğuna dikkat çekerek: "Beni ben yapan öğretmenlerimin, öğretmen olmasına vesile olduğum öğrencilerimin ve ülkemin eğitim ağacının dalında onlar gibi bir yaprak olmaktan gurur duyduğum tüm meslektaşlarımın "Öğretmenler Günü" kutlu olsun. Gençlik Merkezi müzik öğretmenleri, Şehit Öğretmen Şenay Aybüke Yalçın’ı unutmadı. Öğretmenler Mağusa Limanı şarkısı ile yürekleri dağladılar. Başta Aybüke öğretmen olmak üzere bütün şehit öğretmenleri rahmetle andılar. Program nesil buluşması ile devam etti. Öğretmenler, öğretmen olmuş öğrencileri ile sahneye davet edilerek hediyeleştiler. Bu anlamlı güne vefa adına kalıcı izler bıraktılar. Gençlik ve Spor İl Müdürü Levent Çakmur, bu anlamlı güne dikkat çekerek: “Sevgi dolu bir öğretmen, ışık demektir. O, yeri doldurulmaz öğretici, eserine kıymet biçilemeyen varlık, kendini tüketerek etrafını aydınlatan mum, gerçeğin ve idealin üstadı, dünyanın en büyük sorumluluğuna sahip insandır; öğretmen” dedi.
Erzincan Prof. Dr. Yavuz, 1939 Erzincan Depremi ve sonrasını kaleme aldı Sosyal ve Beşeri Bilimler, Tarih ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi hakkında araştırma ve yayınları bulunan Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi (EBYÜ) Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof.Dr. Erdem Yavuz, çıkardığı kitapta 1939 Erzincan depremi ve sonrasını kaleme aldı. Kitabında 1939 depremi, Erzincan ve bölgeye etkisini anlatan Prof.Dr. Erdem Yavuz, şu bilgilere yer verdi: “Büyük deprem kuşağı içerisinde bulunan Erzincan Ovası en şiddetli depremlere maruz kalmıştır. Erzincan’ın bu kuşak üzerinde bulunan diğer yerlere nazaran özel bir durumu vardır. Bu özel durum ülkemizi doğudan batıya keteden Kuzey Anadolu Fayına bağlı en genç ve geniş ölçülü tektonik hareketlerdir. Erzincan Ovası’ndaki çökmeler bitmemiştir ve devam edecektir. Sık sık meydana gelen depremler bunun en bariz delilidir. Erzincan’da meydan gelen bu depremler yüzünden şehir ve çevresi zaman zaman yıkıntı haline gelmiş, tarihi eserlerin çoğu yok olmuş, bir kısmı ise harabe halini almıştır. X. yüzyıldan itibaren birçoğu şiddetli olmak üzere 36 kadar depremin meydana geldiği tespit edilmiştir. Farklı kaynaklarda tarihi süreç içerisinde Erzincan veya yakın çevresinde çok sayıda can ve mal kaybına neden olan depremlerin meydana geldiğine işaret edilmektedir. 967, 1045, 1168, 1287, 1422, 1576, 1666 depremleri can kaybının olduğu yazılı kayıtlara geçen en önemli doğal afetlerdendir. Tarihi belgeler ışığında Erzincan’ın son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıldığı belirtilmektedir. 1135 yılında Erzincan’da yaşanan büyük deprem, başta Erzurum olmak üzere çevredeki illerde de etkili olmuştur. 1236’da Erzincan iki ayrı büyük deprem daha yaşamıştır. 1268’de Erzincan ve civarındaki bölgede meydana gelen depremde 15.000, 1457’de 32.0007 ve 1482’de de 15.000 kişi hayatını kaybetmiştir. 1584’de Erzincan ve Erzurum’da yaşanan büyük depremde Erzincan’ın tamamen yıkıldığı 15.000 insan kaybının yaşandığı belirtilmektedir. Erzincan’daki en büyük depremlerden biri olan kayıtlara geçen ve çeşitli eserlerde ayrıntılı olarak incelenen 19 Temmuz 1784 depreminde yaklaşık 10.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Deprem sonrası halkın önemli bir kısmının Erzurum’a göç ettiğine işaret edilmektedir. İncelemelerde bulunmak üzere şehre gelen Erzurum Valisi Süleyman Paşa ve beraberindekiler artçı depremde hayatlarını kaybetmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde ise ilk şiddetli deprem, 10 Aralık 1930 Çarşamba günü öğle vakti meydana gelmiştir. Deprem civar illerde de hissedilmişse de tahribatını Erzincan’da yapmıştır. 1930 depreminde İzzet Paşa Camiinin kubbesi çökmüş, pek çok resmi ve sivil bina hasar görmüştür. Bu depremle tüm binalar direncini yitirmiştir. 1930’lu yılların sonuna kadar gerek ülke içinde gerekse ülke dışında siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal alanlarda pek çok önemli hadise cereyan etmiştir. İçeride ve dışarıda cereyan eden ve ülke ekonomisini derinden sarsan tüm bu gelişmeler esnasında 1939’da, II. Dünya Savaşı patlak verdi. Türkiye her ne kadar fiili olarak savaşa girmemiş olsa da, ülke ekonomisi artan askeri harcamaların yüküyle ezilmeye ve gerilemeye devam etti. II. Dünya Savaşı’nın olumsuz etkisi Türkiye’de de her alanda özelliklede ekonomide kendini gösterdi. Savaşın başlamasından yaklaşık üç ay sonra insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olarak kabul edilen 1939 depremi meydana geldi. 1939 depremi; Amasya, Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Elazığ, Tunceli, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Samsun, Trabzon gibi çok geniş bir alanda yıkıcı etkisini gösterdi. Depremden en çok etkilenen yer ise şüphesiz Erzincan’dı. Tarih boyunca doğal afetler, savaşlar, muhacirlik, salgın hastalıklar ve yokluklar gören ve ekonomik anlamda pek çok sıkıntıya maruz kalan Erzincan halkı, II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu zor şartlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Üstelik savaşın hemen akabinde insanlık tarihinin en büyük doğal afetleri arasında kabul edilen deprem felaketi yaşandı. Depremin yıkıcı etkisi Erzincan’ın siyasi, sosyal ve kültürel alanlarında olduğu gibi ekonomik alanda da hissedilir derecede kendini gösterdi. Yıllarca süren savaşlara ve depremlere karşı fedakârlık gösteren Erzincanlılar, 1940’lı yılların başında yeniden fedakârlık yapmak zorunda kaldı. Savaş döneminin zor şartlarında Erzincan’da yaşanan sıkıntılı süreç, 1939 depremi ile katbekat arttı. 1939 Erzincan Depremi Kandilli Rasathanesi’ne göre deprem, 27 Aralık 1939 Çarşamba günü gece yarısı saat 1’i 57 dakika 30 saniye geçe başlamış ve 2-3 dakika sürmüştür. Rasathane Müdürü Prof. Fatin Gökmen, depremin şiddetinden rasathanedeki birçok cihazın bozulduğunu ifade etmiştir. Depremin konumu 39 80 kuzey enlemi ve 39 51 doğu boylamı, odak derinliği 20 km ve şiddeti ise 7,9’dur. Hasara uğramış bölgelerin uzunluğu 400 km. (Erzincan’ın doğusundan Amasya’ya kadar), genişliği ise (güneyde Sivas’tan Kuzeyde Karadeniz’e kadar) 200 km’dir. Bununla birlikte birinci derecede yıkım ve hasar Erzincan Ovası’ndan Kelkit Vadisi’ne kadar olan bölgededir. Depremin meteorolojik şartlarla da paralellik gösterdiği, mevsim için normal olmayan ve uzun süren bir yüksek basınç safhasından sonra şiddetli alçak basınç dalgalarının geldiği ve depremin alçak basıncın yoğun olduğu bir dönemde yaşandığına işaret edilmektedir. Türkiye’nin en büyük deprem felaketlerinden biri olan 1939 Erzincan Depremi’ni, dünya rasathanelerinin birçoğunun tespit ettiği ve depremin şiddetinin etkisinden bazı yerlerde sismograf iğnelerinin kırıldığı gazetelerde yer almaktadır. Deprem, ulusal basında büyük yankı bulmuş ve felaketin acı yüzü tüm yurtta derin üzüntüye sebep olmuştur. Erzincan Valisi Osman Nuri Tekeli ve Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı General Muharrem Mazlum İskora, depremden ancak saatler sonra Kemah Dumanlı İstasyonu’na ulaşarak durumu Ankara’ya bildirmişlerdir. Depremin haberi alınır alınmaz TBMM, 27 Aralık günü olağanüstü olarak toplanmıştır. Dönemin İçişleri Bakanı ve Sosyal Yardım Bakanı ilk yardım malzemelerinin olduğu trenle aynı gün deprem bölgesine hareket etmişlerdir. 14 vilayeti etkisi alan depremin en çok etkilendiği yer ise Erzincan’dır. Kuzey Anadolu Fayı’nın doğu-batı doğrultusunda kat ettiği Erzincan’da, depremin en büyük yıkıcı etkileri ova üzerinde görülmektedir. Öncelikle alüvyal dolgu depremin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bunun yanında tarihi devirlerden beri yaşamaya elverişli Erzincan Ovası kalabalık nüfus kitlelerini barındırdığından depremlerdeki kayıplarda doğru orantılı olmaktadır. 1939 Depremi’nde, Erzincan’da meydana gelen yıkımlar şehir merkezi ile sınırlı değildir. Ova üzerindeki köyler başta olmak üzere çevre ilçelerde de can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Neredeyse ilkel denilebilecek binaların tamamı yıkılmış ve Erzincan’da hayat durmuştur. Öte yandan depremin yıkıcı etkisi yanında, depremle birlikte çıkan yangınlar da fevkalade tesirli olmuştur. Depremin ardından yaklaşık iki hafta sonra Ekşisu mevkiinde büyük çöküntüler meydana gelmiş ve kırıklardan sular fışkırmıştır. Enkaz altından sağ kurtulmayı başaran felaketzedeler, çetin kış şartları ve deprem neticesinde çıkan yangınlarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Depremle birlikte Erzincan’ın dış dünya ile olan tüm haberleşme ve ulaşım imkânları kesintiye uğramıştır. Deprem bölgesinde birçok yerde demiryolu hatları bozulmuş, karayollarında ise kar ve tipi nedeniyle ulaşım sağlanamamıştır. Dolayısıyla depreme ilk müdahale edenler, askerler ve ha-pishanenin duvarlarının yıkılması sonucu açıkta kalan mahkûmlar olmuştur. Mahkûmların, askerlerin emrinde kurtarma çalışmalarına katıldıkları ve depremden 6 gün sonra 500’ün üzerinde vatandaşı sağ olarak kurtarmışlardır. 5 Nisan 1940 tarihli ve 1/358 numaralı “Zelzele Felaketine Uğrayanların Kurtarılması Hususunda Fevkalade Hizmetleri Görülen Bazı Mahkûmların Affı Hakkında Kanun Layihası” ile arama ve kurtarma çalışmalarına katılan 241 mahkûmun 187’sinin cezası tamamen, 54’ünün cezası ise kısmen affedilmiştir. Bir yıl sonra 31 mahkûmun cezası daha affedilmiş, para cezası olanların cezaları ve bunların her türlü mahkeme masrafı ve borçları silinmiştir. Deprem sonrası dönemin kısıtlı imkânlarına rağmen, devlet tarafından azami bir gayret gösterildiği, Erzincan’a ilk etapta Kızılay aracılığıyla yardım gönderildiği ve imdat trenlerinin yola çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Ancak haberleşme ve ulaşımın kesintiye uğraması, depremin çok geniş bir alanda yıkıcı etkisini göstermesi ve Erzincan dışında çok sayıdaki vilayette de arama ve kurtarma çalışmalarının yapılması gibi nedenlerden dolayı Erzincan’daki ilk yardım çalışmaları olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu olumsuzluklar Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından alınan tedbirlerle en aza indirilmeye çalışılmıştır. Depremden sağ olarak kurtulanlar ise çok meşakkatli günler geçirmişlerdir. Yiyecek ve giyecekleri enkaz altında kalan depremzedeler, günlerce süren artçı depremlerle birlikte dondurucu soğuk ve karla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Depremden sonra yaklaşık bir ay açıkta kalan Erzincan halkı, bir ay sonra gönderilen çadırlarda ve kendi imkânlarıyla yaptıkları barakalarda hayatlarını idame ettirmeye çalışmışlardır. Kurulan çadırlar, sahra hastaneleri ve aş evleri ile halkın yaraları sarılmaya çalışılmıştır. Kısıtlı imkânlarla, Kızılay aracılığıyla un, ekmek, şeker, çay, yağ, kavurma, gaz yağı, kuru sebze, konserve, tuz, sabun, giyim eşyası, battaniye, kilim, çadır gibi temel ihtiyaç maddeleri dağıtılmıştır. Depremin ilk şokunun atlatılmasından, yaralılara müdahale edilmesinden sonra enkaz kaldırma ve enkaz altında kalan ölülerin naaşlarının çıkarılmasına başlanmıştır. Ulaştırma Bakanlığı tarafından, enkaz kaldırma ve ölülerin naaşlarının kaldırılması, şehirdeki asayiş ve genel sağlığın korunması için ikinci bir karara kadar Erzincan’a girişlerin ve demiryolu ile yolcu naklinin yasaklanmasına dair yapılan teklif, Bakanlar Kurulunca 03.01.1940 tarihli ve 12616 sayılı kararname ile kabul edilmiştir. Enkaz kaldırma çalışmalarının ilkbahara kadar sürdüğü, şehrin güvenliğinin Ankara’dan gelen polisler tarafından sağlandığı anlaşılmıştır. Bunun yanında deprem sonrası halkın bir kısmının, soğuk hava şartlarından etkilenmemeleri düşüncesiyle, Hatay, Mersin, Tarsus, Seyhan, Malatya, Gaziantep, Kayseri, Sivas, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş’a nakledilmiştir. Depremzedelerin bir kısmının da, belirlenmiş yerlerin dışındaki şehirlerdeki akrabalarının yanına yerleştikleri tespit edilmiştir. 1 Temmuz 1940 tarihinden itibaren kendi rızasıyla Erzincan’a geri dönmek isteyenlerin yol masraflarının karşılanarak Erzincan’a gönderilmişler, dönmek istemeyenlere ise herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Savaşlar yüzünden yakılıp yıkılan Erzincan’ın imarı konusunda acele edilmesi ve yapılarda depreme dayanıklılığın göz ardı edilmesi ve 1930’da meydana gelen depremle birlikte Erzincan’daki tüm binaların direncini yitirmesi gibi sebepler, 1939 depreminin aşırı yıkım yapmasına neden olmuştur. Deprem sırasında binaların pek çoğu kısmen ya da tamamen yıkılmış, pek çoğu da hasar görmüştür. Enkaz yığını haline gelen Erzincan’da birçok kişi hayatını kaybetmiş ya da yaralanmıştır. Erzincan’da depremden en çok etkilenen yer, şehir merkezi olmuştur. Şehir merkezinin az nüfus barındırması, can ve mal kaybının daha da artmasının önüne geçmiştir. Depremin etkilerini ortaya koyan farklı kaynaklarda farklı verilere ulaşılsa da verilerin hemen hemen aynı olduğu görülmektedir. Depremde Erzincan’da 15 bin civarında insan hayatını kaybederken, 4 bin civarında yaralanan olmuştur. 30 bin civarında bina tamamen yıkılmış, 8 bin civarındaki bina da oturulmayacak derecede hasar görmüştür. 50 bin civarında büyük ve küçükbaş hayvan ile binek hayvanı telef olmuştur. Felaketzedelere yardım amacıyla TBMM Başkanı’nın başkanlığında 29 Aralık 1939 tarihinde kurulan Milli Yardım Komitesi aracılığıyla tüm yurt genelinde yardım seferberliği başlatıldığı anlaşılmaktadır. Bağış kampanyasını ilk olarak TBMM Başkan ve üyelerinin, Başbakan ve bakanların başlattığı ve daha sonra da tüm genel müfettişlere ve valilere gönderilen tebligatla bağış kampanyasının ülke genelinde yayıldığı sonucuna varılmıştır. Felaketzedeler için yapılan yardımlar sadece yurt içiyle sınırla kalmamış, yurt dışından da birçok yardımlar yapılmıştır. Pek çok ülkenin katıldığı yurt dışından yapılan bağışlarda en dikkat çekici ülkeler İngiltere ve Fransa olmuştur. Yardımların uluslararası acil insani yardımlar kapsamında olmakla birlikte, II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi bir müttefik olarak kendi yanına çekme endişesiyle yapılmış olma ihtimali de oldukça kuvvetlidir. Bunun yanında yurt dışı kaynaklı yapılan yardımlarda öne çıkan başka bir hususta Son Halife Abdülmecid Efendi’nin felaketzedeler için Hindistan’da bir yardım kampanyası başlatmış olmasıdır. Nakdî ve aynî olmak üzere, yurt içinden yapılan yardım miktarı 8.350.124,62 TL, yurt dışından yapılan yardım miktarı da 2.556.602,76 TL olmak üzere Erzincan’a toplam 10.906.727,38 TL yardım yapıldığı görülmektedir. Toplanan bu yardımların yalnızca 1.282.493,29 TL’si Erzincan’a harcanmış, geri kalan 7.101.240,65 TL’lik kısmı depremden etkilenen diğer şehirlere aktarılmıştır. Ayrıca toplanan paraların bir kısmının da Ankara’daki Saraçoğlu Mahallesi ve Ankara Cebeci Hastanesi’nin ihtiyaçları için kullanılmıştır. Depremin, Erzincan dışında Erzurum, Sivas, Gümüşhane, Tunceli, Amasya, Tokat, Yozgat, Niğde, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun gibi Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerindeki pek çok şehirde yıkıcı etkisini gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Can ve mal kaybının yaşandığı ve yaralıların olduğu bu şehirlere de devletin kısıtlı imkânlarla da olsa yardım elini uzattığı görülmektedir. Bu şehirlerin genelinde 17 bin civarında insanın hayatını kaybettiği, 5 bin civarında yaralının olduğu, 33 bin civarında binanın tamamen yıkıldığı ve 27 bin binanın ise kullanılamaz hale geldiği tespit edilmiştir. Depremden sonra Erzincan’ın “Yasak Şehir”, “Muvakkat Şehir” ve “Yenişehir” olarak adlandırılan üç sahaya bölünmüştür. Deprem sonrası muvakkat şehir ve Yenişehir alanında bayındırlık ve imar faaliyetleri ile tespit edilen ev tipleri, elektrik, su ve kanalizasyon gibi alt yapı çalışmaları aynı anda devam etmiştir. Netice olarak depremin yıkıcı etkisinin Erzincan’ın siyasi, sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim ve kültürel gibi pek çok alanında hissedildiği sonucuna varılmıştır. Deprem, Erzincan’ın siyasi hayatını derinden etkilemiş, deprem ve siyaset olgusu uzun süre iç içe varlığını devam ettirmiştir. Depremin bir başka etkisi de eğitim ve kültür hayatında olmuştur. Deprem neticesinde, Erzincan genelinde 95 adet okul binası yıkılmış, ağır hasarlı okul binalarında ise uzun bir süre eğitim verilememiştir. Deprem neticesinde, pek çok öğretmen ve öğrenci hayatını kaybetmiş, sağ kurtulan öğretmenlerin bir kısmı başka illere tayin edilmiş, bir kısım öğrenciler ise zorunlu olarak aileleriyle birlikte başka illere göç etmek ya da eğitimlerine ara vermek zorunda kalmışlardır. Erzincan Askeri Lisesi, Jandarma Okulu, Ziraat Okulu, Askeri Ortaokul gibi birçok eğitim kurumu başka şehirlere nakledilmiştir. Deprem, Erzincan ekonomisini de derinden etkilemiş, şehrin ekonomik dinamiklerini canlandıracak olan iplik fabrikası, şeker fabrikası, hidroelektrik santrali gibi pek çok önemli proje depremden ötürü ertelenmek zorunda kalmıştır. II. Dünya Savaşı’nın olağanüstü şartlarında şehirde yaşanan sıkıntılı sürecin, 1939 depremi ile birlikte daha da artmıştır. Erzincanlılar, savaş ekonomisi ve depremin neden olduğu tüm olumsuzluklara aynı anda fedakârlık yapmak zorunda kalmıştır. Bu gelişmeler eşliğinde uzun bir dönem Erzincan’da yapılanma ve toparlanma mümkün olamamıştır. Deprem sonrası vaat edilen birçok proje ya hayata geçirilememiş ya da yarım kalmıştır. En önemli aksaklıklar ise muvaffak şehir alanı ile yeni şehir alanının imarında yaşanmıştır. Yanlış tercihler ve uygulamalar ile muvaffak şehir, zaman içerisinde geçici vasfını kaybetmiş ve yeni şehir ile iç içe girmiştir. İlerleyen dönemlerde, muvakkat şehirde yaşayan halka tapuları verilmiş ve gecekondu yapılanmanın önü açılmıştır. Bu durum halkın yeni şehir bölgesine yerleşmesini uzun bir süre geciktirmiştir. Bu nedenlerden ötürü yeni Erzincan şehrinde uzun bir süre yapılanma gerçekleşmemiştir.”
Kayseri "Kayserispor Kulübü’nün muhatabı Ali koç değildir” Kayserispor ile Yapı Kredi Bankası arasındaki hukuki durum ile ilgili kulüp tarafından yapılan yazılı açıklamada; "Bugün itibariyle üzerinde hukuki tartışma bulunan kulübümüze ait söz konusu hak ve alacakların temlik lehdarı ve alacaklısı Yapı Kredi Bankası’dır. Yani kulübümüzden alacaklı statüsünde bulunan Yapı Kredi Bankası’dır. Alacakların varlığı veya yokluğuna ilişkin ihtilafın tarafları Berna Gözbaşı ve Kayserispor Kulübü’dür, Ali Koç bu konunun tarafı değildir" denildi. Kayserispor’dan alacaklı statüsünde Yapı Kredi Bankası olduğunun bildirildiği açıklamada; "Yapı Kredi Bankası ile Kayserispor arasındaki hukuki durum hususunda değişik kanallarda farklı açıklamalar yapılmış olup konunun kamuoyu tarafından anlaşılabilmesi için kulübümüzün işbu açıklamada bulunulması zarureti hasıl olmuştur. Alacak temliki ile alacaklı, mevcut bir alacağını üçüncü şahsa devir etmekte ve bu devir sonucunda devralan devreden yerine geçerek söz konusu alacağın tahsili için borçluya müracaat hakkına sahip olmaktadır. Önceki başkan Berna Gözbaşı’nın kulübümüzden olan alacakları ve bu alacaklara karşılık olarak kulübümüzün TFF nezdindeki hak ve alacaklarının Berna Gözbaşı lehine temliki hususu ve yine bu husustaki mevcut hukuki ihtilaflar kamuoyunun malumudur. Mevcut hukuki ihtilaflardan bağımsız olarak hukuken üzerinde tartışma bulunan temlik konusu kulübümüze ait hak ve alacaklar Berna Gözbaşı tarafından bilahare Yapı Kredi Bankası’na temlik edilmiştir. Bu şekilde Yapı Kredi bankası Berna Gözbaşı yerine geçerek temlik konusu haklar üzerinde kulübümüzden alacaklı statüsüne erişmiştir. Bugün itibariyle üzerinde hukuki tartışma bulunan kulübümüze ait söz konusu hak ve alacakların temlik lehdarı ve alacaklısı Yapı Kredi Bankası’dır. Yani kulübümüzden alacaklı statüsünde bulunan Yapı Kredi Bankası’dır. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un, önceki Kayserispor Başkanı Berna Gözbaşı’na ait şirketlerin muhasebe verilerine son derece hakim olduğu yaptığı açıklamadan anlaşılmaktadır. Kamuoyunun da malumu olan alacakların varlığı veya yokluğuna ilişkin ihtilafın tarafları Berna Gözbaşı ve Kayserispor Kulübü’dür, Ali Koç bu konunun tarafı değildir. Hukuk nezdinde çözüm bekleyen bir konu hakkında taraf olmayan üçüncü kişilerin görüş bildirmesi tam olarak Ali Koç’un şikayet ettiği ve kamuoyunu bilgilendirmek maksadıyla yaptığı açıklamanın arkasındaki gerçek sebeptir. Maddi gerçek bu kadar yalın ve basit olup bu şekildedir. Herkesin basitçe görüp anlayabileceği bu hususu anlatma gayreti ile boşuna ve nafile bir çabaya gerek bulunmamaktadır. Berna Gözbaşı’ya hukuken tartışmalı şekilde devir ve temlik olunan kulübümüze ait hak ve alacaklarının üzerinde Yapı Kredi Bankası’nın her türlü tasarruf yetkisine haiz olduğunun bilinmesi gerektiğini saygı ile arz ederiz" ifadelerine yer verildi.