GÜNDEM - 01 Haziran 2024 Cumartesi 12:46

Korozyon mağduruydular, kura mağduru oldular

A
A
A
Korozyon mağduruydular, kura mağduru oldular

Rize’de deniz suyuna bağlı korozyondan ötürü yıkılmak üzere olan binaların yerine yapılan yeni binaların sakinleri çekilen kuranın adaletsiz olduğunu ifade ederek iptal edilmesi için mahkemeye başvurdu.


Rize merkeze bağlı Tophane Mahallesi’nde bulunan Deniz Sitesi, deniz suyundan kaynaklı korozyon nedeniyle oturulamaz raporu verilmesi üzerine 2021 yılı Şubat ayında yıkımı gerçekleşmişti. Yıkılan 117 haneli 4 blok ve eski Müftülük Sitesinin yerine 3 bloktan oluşan 108 haneli yeni binalar hak sahiplerine kura ile dağıtılmak üzere inşa edildi.


15 Şubat 2024’te çekilmesi planlanan kuralar 31 Mart 2024 Mahalli ve İdari Yönetimler seçimleri nedeniyle ertelenerek 2 Mayıs 2024’te gerçekleşti. Gerçekleşen kuraların üzerine evlerini gören hak sahipleri şoke oldu. Binada bulunan hanelerin metrekareleri ise yıkılan daireleri kadar olmayınca hak sahipleri kuranın iptal edilmesi için mahkemeye başvurdu.


Yeni yapılan binalarda kat eksikliği ve metrekare eksikliği nedeniyle hak sahiplerinin mağdur olduğunu dile getiren Avukat Şahin Kukoğlu, “Daire sahiplerinin kimilerinin 110-120 metrekare daire sahibi olurken, şimdi 71 metrekare içerisinde yaşamaya mahkum edildiler. 70-100 metrekare daireye sahip olan insanların da dairelerinde 147 metrekare büyüklüğünde olarak verdiler. Kura çekim sistemiyle insanları ev yapmak yerine tamamen mevcut olan evlerini yıkarak mağduriyet oluşturmuşlardır. İnşaat projesi ile sürekli oynamışlardır. Daha önceki eski projede belediyenin, konut ve ticari alanı olan kısmının dükkanların bir kattan ibaretti. Konut alanları 7 kat iken 6 kata düşülmesi ve dükkanların da bir kat daha yükselterek oradaki dükkan ve daire sahiplerinin çoğaltıldı. Hak sahiplerinin başka bir ekonomik değeri olmayan inşaat rezerv alanına taşıyarak insanları mağdur etmişlerdir. Yani aslında projeye baktığınızda eski projede dairenin 7 kat olduğu halde 6 kata düşmesiyle birlikte her insanın bulunduğu aynı yerde daire vermeleri hukuken imkansızdır. Bu açıkça görüldüğü halde yine keyfi bir kura sistemiyle bu işlemi gerçekleştirmişlerdir. Yapılan işlem hukuka aykırıdır” dedi.



“Net 2+1’i kümes”


Sadece kendi hakkı olan metrekareyi istediğinin altını çizen Saynur Demircan isimli hak sahibi ise yaptığı açıklamada, “95 metrekare evimi 70 metrekareye indirdiler. Hakkımı istiyorum ben kimsenin hakkını istemiyorum, ben o evi nelerle aldım çocuklarım her şeyi biliyor. Kalkmış hakkımı yiyorlar. Deniz tarafına bütün şeyleri bağışladılar nedir ki? Psikoloğa gideceğim randevu aldım. Ne hakları var benim psikolojimi bozmaya? Kaç gecedir ben uyku uyumuyorum. Bizi kümese mi layık gördüler. Bir yatak odası bile yok. Ne 2+1’i kümes. Ben daha iyi ev bekliyordum. Evi öyle sardılar ki kaç kere gittim oraya evi göremedim. 2 metre boyuna bez çekmişler çünkü itiraz ederiz diye. Bizi eve hiç sokmadılar. Ben hakkımı istiyorum. 95 metrekare ev istiyorum. Ben kimsenin hakkını da istemiyorum” ifadelerini kullandı.



“Bir kişi bile oturabileceğim büyüklükte değil”


Bir başka hak sahibi Meryem Durmuş ise 3+1 daireler için kuraya girdiğini, ilk torbadan çıkmayınca devamında 2+1 torbalarından kura çektirildiğini ve 3+1’den çektirilmediğini iddia ederek, “3+1 evi olan bir daire sakiniydim. Şu an evimin yarısı yok. 3+1’den kuraya girdim. Girdim ama ilk de çıkmadım ikinci de 3+1 daireler bitmeden ben neden 2+1 kurasına koyuldum. Benim evimin bana iade edilmesini haksızlığın giderilmesini istiyorum. Benim 107 metre net şu anda 70 metre net. Benim şuan evim 2+1 bile değil, 1+ 1 şu an. Hani normal bir yatak odası ailemle oturabileceğim veyahut bir kişi bile oturabileceğim değil. Alırsam kalamayacağımı yok. Zamanında bu daireleri aldık ufaklar, büyükler vardı. Büyük ve küçük çıkanlara parası ödedi, mağduriyetleri giderildi. Herkes oturdu parasını alan bir daire aldı. Artık araba aldı neyse şu gün de bana küçük çıkmışken bana niye bir haksızlık oldu? Dediler ki kuraya çektiniz ama evinizi çekemediniz. Bu benim dairemi başka bir komşuma vermişken 70 metre 80 metrekare dairesi var. Şu anda 120 metrekare de ama benim 107 metre 3+1 dairem vardı ama 70 metrekare net dairedeyim bunu durumun giderilmesi istiyorum” şeklinde konuştu.



“Adil bir şekilde herkes hakkını alsın”


Yalçın Arıkan isimli bir başka hak sahibi ise kuraların adaletsiz olduğunu savunarak, “Bizim 3+1, 125 metrekare dairemiz vardı. Fakat adil olmayan kura sisteminden dolayı bize şu an 71 metrekare çok küçük mutfağa dahi olmayan bir daire sundular. Burada adil olmayan bir kura sistemi 11 tane işte torba yapıldı. Çok adaletsiz bir sistem oldu. 2+1 dairesi olana 3+1, 140-150 metrekare daire verilirken bizim gibi 125-130 metrekare dairesi olana 70 metrekare daire verildi. Neredeyse dairelerimizin yarısı gasp edilmiş bir durumda. Biz bununla alakalı 4 yıllık süreç boyunca her yeri, belediyeyi her türlü yetkiliyi aradık ama hiçbir şekilde kendilerinden bilgi de alamadık. Biz bu süreci takip etmeye çalıştık ama hiçbir şekilde bilgi vermediler. Tamamen gizli yürütüldü. En son kura sisteminde ‘size şu daire verildi’ diye bize dairemizi gösterdiler. Fakat ortada gerçekten bir daire yok. İnanın kimse oralarda oturmaz. Tabi ki küçük dairesi olanlar küçük daireye geçecek, normal hakkı olan herkes hakkını alacak ama bizim kesinlikle hakkımız yenildi. Zaten proje baştan sona hatalı. 70 metrekare ve 150 metrekare arasında yapılmış olan daireler var. 70 metrekare 80 metrekare olana 130-140 metrekare daire düşerken bizim gibi 125-130 metrekare dairesi olana 70 metrekare daire geldi. Kimisi dışarıda kaldı, hiç olmadık dağın tepesinde daireler kendilerine sunuldu. Kesinlikle burada inanılmaz bir adaletsizlik var biz bu kuranın tekrarını istiyoruz. En azından adil bir şekilde herkes hakkını alsın. Hiç kimsenin mağdur olmasını istemiyoruz” dedi.



Korozyon mağduruydular, kura mağduru oldular

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Bakan Güler: "KAAN’ı yaptığımızı görünce düşünceleri değişti, şimdi kendileri F-35’i verebileceklerini ifade ediyorlar" Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, "F-35’lerle ilgili 6 tane uçağımız var orada. Amerikalılar da F-35 konusunda, biz KAAN uçağını şimdi yapacağımızı, yapabileceğimizi de uçtuğunu da görünce biraz düşünceleri de değişti. Onlar şimdi kendileri de F-35’i verebileceklerini ifade ediyorlar. Şimdi biz hem üretim payımızın tekrar bize verilmesinde ısrar ediyoruz. Hem de kırk tane de toplam F-35’i almak için isteğimizi bildirdik” dedi. Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2025 yılı bütçesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, sabah saatlerinde başlayan komisyon görüşmelerinde önce sunum yaptı. Bakan Güler’in sunumda bakan yardımcıları da hazır bulundu. Bakanın sunumun ardından milletvekilleri, bakanlığa ve bütçeye ilişkin sorularını iletti. Teğmenlerle ilgili konunun anlaşılması için sürecin doğru değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Bakan Güler şöyle konuştu: “Ortaya çıkan durum Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onun bıraktığı manevi mirası göz ardı eden bir tutumdan ziyade vuku bulan disiplin suçunun incelenmesidir. İsnat edilen suç, kılıç çatmak, andı okumak veya Mustafa Kemal’in askerleriyiz demek değil, defaten yapılan ikaz ve emirlere rağmen kasıtlı, organize ve planlı bir disiplinsizlik hareketidir. Özellikle vurgulamak isterim ki, hakkında disiplin soruşturması yürütülen teğmenlerin hiçbirine neden kılıç çattığı, andı neden okuduğu veya ’Mustafa Kemal’in askerleriz’ diye neden söyledi diye herhangi bir soru sorulmamıştır. Söz konusu eylem amirlerin izni olmadan grup halinde organize edilmiş, basın davet edilerek eylemin bilinmesi istenmiş ve kasten emir komuta zinciri devre dışı bırakılmıştır. Bu askeri hiyerarşi için kabul edilemez bir durumdur. Bunun görmezden gelinmesi de mümkün değildir. Ayrıca teğmenlerle ilgili gündem bizim normal günlük gündemimizin ana maddesi de değildir. Çünkü her gün otuz bin tane evladımız 24 saat 356 gün operasyonda. Onları takip ediyoruz. Burada önemli olan suç mahiyeti ne olursa olsun disiplin sürecinin aynı şekilde işletilecek ve disiplinden asla taviz verilmeyecektir. Disiplinsizliğin aması, lakini, fakatı olamaz ve olmamalıdır. Olaya karışanların genç olmaları, daha önce disiplin cezası almamış olmaları, başarılı olmaları, okunan metnin daha önce yürürlükte olması gibi gerekçeler, disiplinsizliğin gerekçesini değiştirmez. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin milli, manevi ve mesleki değerleri bir bütündür. Ortak değerimiz olan Atatürk üzerinden bir ayrışma algısı oluşturacak tavır ve davranışlar kabul edilemez. Yapılan bu disiplinsizlik ile Türk Silahlı Kuvvetlerine mesnetsiz iftiralar atılmasına, kamuoyunda gereksiz şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tartışılmasına ve yıpratılmasına zemin oluşturulmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde müesses disiplinin muhafazası ve idamesi olmazsa olmazımızdır. Ordumuzun yıpratılmaması konusunda herkesin daha duyarlı ve dikkatli olması, olayı bağlamından koparma çabaları ve dezenformasyona itibar edilmemesi önem taşımaktadır.” "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaç duyduğu 2. ve 3. Basamak Sağlık Hizmet Desteği, Bakanlığımız ile koordineli bir şekilde Sağlık Bakanlığınca yürütülmektedir" Askeri hastanelerin durumuna ilişkin açıklamalarda bulunan Bakan Güler, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaç duyduğu 2. ve 3. Basamak Sağlık Hizmet Desteği, Bakanlığımız ile koordineli bir şekilde Sağlık Bakanlığınca yürütülmektedir. Sağlık Bakanları’na devredilen Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri personeline hizmet veren 5 hastane ki onlar Diyarbakır, Şırnak, Marmaris Aksaz, Van Eğitim Araştırma Hastanesi’nin İskele Ek binası ve Hakkari Devlet Hastanesi’nin Mehmetçik Ek Binası. Bu 5 tane hastane sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tahsis edilmiştir. S2 statüsünde sivil hastalara hizmet verirken ihtiyaç olması halinde tam izolasyonu sağlanmış kat veya blokların Türk Silahlı Kuvvetleri personeli hizmet veren 10 tane daha hastanede Erzurum, Ağrı, Gaziantep, Hakkari, Şanlıurfa, Kilis, Hatay, İskenderun, Reyhanlı ve Elazığ bakanlık personeline hizmet verilmektedir” açıklamasında bulundu. Askeri okullara ilişkin sorularını cevaplandıran Bakan Güler, “Askeri okulların kapatılması hususuyla ilgili olarak 6756 sayılı MSÜ Kuruluş Kanunu ile 669 sayılı KHK kapsamında Harp Akademileri kapatılarak MSÜ Rektörlüğü bünyesinde Harp Enstitüleri kurulmuştur. İlgili mevzuat hükümleri uyarınca Harp Okullarıyla, Astsubay Meslek Yüksekokullarının da üniversitemize bağlanmasıyla askeri okullar MSÜ Rektörlüğü çatısı altında toplanmıştır. MSÜ’deki eğitim-öğretim faaliyetleri, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde ve mevzuata uygun olarak başarıyla yürütülmektedir” şeklinde konuştu. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’nin hukuk dışı talepleri sebebiyle bir takım deniz yetki alanı anlaşmazlıklarının olduğunu dile getiren Bakan Güler, “Ülkemiz Doğu Akdeniz’deki hak, alaka ve menfaatleri korumak maksadıyla hem sahada hem de diplomatik olarak çeşitli girişimler yürütmektedir. KKTC ile 2011 yılında, Libya ile 2019 yılında yaptığımız Deniz Yetki Alanları Anlaşmaları ve 18 Mart 2020 tarihinde Birleşmiş Milletler’ deklare ettiğimiz kıta sahanlığımızla Doğu Akdeniz’deki en önemli aktörlerden biri olduğumuza ilişkin kararlı duruşumuzu gösterdik. Bu kararlı duruşumuzu kıta sahanlığımıza yönelen izinsiz faaliyetleri engelleyerek sahada da gösteriyoruz. En son Temmuz ayında İtalyan Levoli Relume gemisiyle kıta sahanlığımıza yapılmak istenen kablo döşeme maksatlı araştırma faaliyeti bölgedeki unsurlarımızın caydırıcı duruşuyla bertaraf edilmiştir” ifadelerini kullandı. Bakan Güler konuşmasını şöyle sürdürdü: “ABD’nin Yunanistan’daki varlığı ile Yunanistan’da hangi üsleri kullandığı tarafımızca bilinmektedir. ABD’nin Dedeağaç’a askeri unsurlar konuşlandırması bölgedeki stratejik dengeleri etkilemekte ve Türkiye’nin güvenlik politikalarını doğrudan ilgilendirmektedir. Bu gelişmeleri yakından takip etmekte, ulusal güvenlik çıkarlarını korumak adına gerekli diplomatik ve askeri adımları atmaktayız.” SİPER-1’in üretildiğine dikkati çeken Bakan Güler, konuşmasına şöyle devam etti: “Savunma sanayi konularıyla ilgili SİPER ve Çelik Kubbe konusunda hava savunma sistemimizle ilgili olarak biz şu anda hava savunma sistemlerimizin hepsini tamamlamış bitirmiş durumda değiliz. Hava savunma sistemi; Çelik Kubbe bir sistem. Bunun içinde 4-5 tane ayrı sistem var. İşte HISAR-O sistemi, HISAR-A sistemi, SİPER sistemi ve bunlarla beraber KORKUT yakın alçak hava savunma sistemi. Bunları hepsinin ayrı ayrı bu yazılımların bir sistemle, bir yazılımla birleştirilerek kullanıldığı bir sistemin adı da Çelik Kubbe. Dolayısıyla ülkemizin hava savunmasını sağlayabilmemiz için bir tane Çelik Kubbe değil, birden fazla çelik kubbelere ihtiyacımız olacak ve bunlar da üretilmeye başladı. F-16 tedariki projesi ile ilgili olarak hava kuvvetlerimizin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim ve HÜRJET ve 5. nesil milli uçağımız KAAN hizmete girinceye kadar gelişmiş teknolojiyle donatılmış modern savaş uçaklarının envantere alınması ve envanterin çeşitlendirilmesi çalışmalarımız devam ediyor." "F-16 modernizasyonu TUSAŞ tesislerimiz kendisi yapabilecek durumda şu anda" F-16 Blok 70 tedariki kapsamında başlangıç ödemesinin yapıldığını belirten Bakan Güler, “1,4 milyar dolarlık bir parayı yatırdık. Bunun da 40 tane F-16 Blok 70 Viper uçağı alacağız” dedi. F-16’lar için satın alınması planlanan modernizasyon kiti siparişlerinden vazgeçildiğini duyuran Bakan Güler, “F-16 modernizasyonu TUSAŞ tesislerimiz kendisi yapabilecek durumda şu anda. Dolayısıyla onları oraya devrettik. Kırk tane uçak alacağız. Bir de özellikli mühimmatlar var. Onları alacağız. Yaklaşık 6,5 - 7 dolar olacak tamamı” şeklinde konuştu. Bakan Güler konuşmasına şöyle devam etti: “Eurofighter’dan da sizlerin de tahmin ettiği gibi bir çeşitlilik olsun istedik. Hep Amerika, hep onları değiştirmek istedik ve Eurofighter’da bir Avrupa konsorsiyumu İngiltere, İtalya, İspanya ve Fransa’dan oluşuyor dörtlü. İngiltere, İtalya ve İspanya evet dediği halde Almanya bu koalisyon nedeniyle tam cevabı çıkaramıyordu. Ama şimdi onunla ilgili izinleri çıkardıklarını ifade ettiler. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Geliştikçe bildiririz.” "KAAN uçağını şimdi yapacağımızı, yapabileceğimizi de uçtuğunu da görünce biraz düşünceleri de değişti" Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasının ardından son günlerde gündeme gelen konulara ilişkin konuşan Bakan Güler, “Şimdi F-35’lerle ilgili 6 tane uçağımız var orada. Amerikalılar da bu F-35 konusunda biz KAAN uçağını şimdi yapacağımızı, yapabileceğimizi de uçtuğunu da görünce biraz düşünceleri de değişti. Onlar şimdi kendileri de F-35’i verebileceklerini ifade ediyorlar. Şimdi biz hem üretim payımızın tekrar bize verilmesinde ısrar ediyoruz. Hem de kırk tane de toplam F-35’i almak için isteğimizi bildirdik” şeklinde konuştu. Türkiye’nin S-400 alım sürecinden bahseden Bakan Güler, hava savunma sistemi talebinin 1991’de başladığını ifade etti. Bakan Güler, "S-400 hava savunma sistemleriyle ilgili biz 1991 yılından itibaren dünyadaki hava sistemi olan her ülkeye müracaat ettik. Amerika Patriot verin kardeşim bize 1, 2, 3, 5, 8 yok. Fransa ve İtalya, SAMP-T’ler var. SAMP-T’leri verin. Ama aşağıda, Orta Doğu’da durum habire gelişiyor. O zamanki komuta kademesiyle ilgili söylüyorum. Çin vermedi. Mecbur kalarak S-400’ü aldık" diye konuştu. S-400’lerin kurulum aşamaları hakkında da bilgi veren Bakan Güler, "S400’leri kuracağımız, kullanacağımız her yer belli. Bunların bütün oraya yerleşeceği yerler, altındaki mahzenler dahil hepsi yapıldı, hazır. Sadece biz bir emir verdiğimiz anda herkes hangi bölgeye emir verdiysek o bölgeye hareket edecek. Yani bize bir taarruz tehlikesi çok üst düzeyde bir şeye çıkacak ki hava taarruzu biz de S-400’ü kullanalım" ifadelerini kullandı. Türkiye’nin envanterinde bulunan tank sayısı hakkında bilgi veren ve Altay tankları konusunda konuşan Bakan Güler, "Tanklarla ilgili şu anda 3000’in üzerinde tankımız var ve bu önümüzdeki 2025’in sonunda da biz normal Altay tankını seri üretimde almaya başlayacağız’’ ifadelerini kullandı. "Makine kimya, sürekli olarak devletimizin emrinde orada çalışmaya devam edecek" Makine Kimya Endüstrisi’nin özelleştirilmesiyle ilgili konuşan Bakan Güler, "Böyle bir şey söz konusu değil. Asla ve kata olamaz. Zaten makine kimya, sürekli olarak devletimizin emrinde orada çalışmaya devam edecek. Tam tersine çok önemli ciddi yatırımlara girdik. Orada kendi ülkemizin ihtiyaçlarının tamamını karşılayacak şekilde çok kısa zamanda üretime başlayacağız’’ dedi. Türkiye’ye 2020 yılında İdlib’te 33 tane şehit vermesinin ardından TSK’nın yaptığı operasyonlara değinen Bakan Güler, ‘’İdlib’te 33 tane şehit verdikten sonra hiçbir şey yapılmadı diye soruldu. İdlib’te evet 33 şehit verdik çünkü Suriye uçakları o gün yanlış bir hedefe ateş ettiler. 50 kere de pişman oldular ama biz de onun ertesi günü şunları yaptık; Suriye rejimine ait 3 uçak, 8 helikopter, 3 tane insansız hava aracı, 151 tank, 47 top obüs, 52 ÇNR, 8 hava savunma sistemi, 12 tanksavar silahı, 4 havan, 24 zırhlı araç, 27 zırhlı muharebe aracı, 34 silahlı pikap, 60 askeri araç ve 10 mühimmat deposunu vurduk’’ diye konuştu. Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk fotoğrafı takılmamasıyla başlayan kavga sonrası soruşturma başlatılan teğmenler hakkında sorulan soruyu cevaplayan Bakan Güler, “Geçen senede bir tane kabul edilemez bir şekilde bir tanesi Atatürk’ün resmini takmayacağım dedi. Daha sonra bölük komutanın emriyle onu taktı ama tabii bir şey ifade etmedi. Sonra bunlar üç kişiydiler. Öğleden sonra dört tane diğer teğmenimiz dört tane gidiyorlar, bunların hepsinin ağzını burnunu kırıyorlar. Biz bu yedi tanesini de sonunda bunların hepsinin de disiplin kuruluyla ilişkileri kesilmiştir” ifadelerini kullandı. Türkiye’ye çok yakın bir konumda bulunan Meis Adası uluslararası anlaşmalar uyarınca gayri askeri statüde bulunması gereken 23 adadan biri olduğunu hatırlatan Bakan Güler, bu adaların gayri askeri statülerinin bozulması konusunda Türkiye’nin uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hakları kullanmaktan geri durmayacağını geçmişten bu yana dile getirdiklerini söyledi.
Antalya ATSO Başkanı Hacısüleyman: "Gelir vergisi kanununda düzenleme şart" Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Meclis Toplantısı’nda açıklamalarda bulunan ATSO Başkanı Yusuf Hacısüleyman, gelir vergisi kanununda düzenleme beklediklerini kaydetti. ATSO Kasım ayı Olağan Meclis Toplantısı, ATSO Meclis Salonu’nda yapıldı. ATSO Başkanı Yusuf Hacısüleyman, ABD seçimi, kültürel gelişmeler, asgari ücret ve ekonomiye yönelik açıklamalarda bulundu. Tüm dünyanın; 20 Ocak’ta göreve başlaması beklenen, ABD seçimlerini kazanan Donald Trump’ın piyasalara ve dış politikaya etkisi üzerine odaklanmış durumda olduğunu kaydeden Hacısüleyman, yeni dönemde ABD’nin dış ticaret politikasındaki değişikliklerin yakından takip edilmesi gerektiğini ifade etti. Hacısüleyman, “Trump 2017’de ilk dönemine başladığında başta Çin ve Almanya olmak üzere, aralarında bizim de olduğumuz pek çok ülkeye uyguladıkları gümrük vergisi oranlarını artırmıştı. Bu defaki seçim çalışmasında da aynı şeyleri yapacağını sık sık tekrarladı. Bunun Türkiye’ye hem doğrudan hem dolaylı etkileri olacağını beklemekteyiz. ABD, Avrupa’nın en büyük ihracat pazarı. 2023’te Avrupa’nın ABD’ye ihracatı 600 milyar dolara yakın. ABD’ye en çok ihracat yapan ülkeler Almanya, İtalya, İrlanda, Fransa. Avrupa’dan gelen mallara vergi konulması, Avrupa’nın ihracatını ve dolayısıyla büyümesini olumsuz etkileyecek. Bu, Avrupa’nın Türkiye’den yaptığı ithalatı da aşağı çekecek bir faktör olacaktır. Yaklaşık 60-70 yıldır küresel ticarette eğilim, engellerin ortadan kaldırılması, vergilerin azaltılması yönünde idi. Ama artık bu eğilimin sonlarına gelinmiş gibi bir durumla karşı karşıyayız. Vergilerde ve ticaret engellerinde artış, sadece sanayi sektörlerini değil, dolaylı olarak tüm sektörleri etkileme potansiyeline sahip. Bu nedenle yeni dönemde ABD’nin dış ticaret politikasındaki değişiklikleri yakından takip etmemiz gerekiyor” diye konuştu. “Gündem kirliliğinden kurtulmamız gerekiyor” ATSO Başkanı Yusuf Hacısüleyman, küresel dünyada ve ülkede yaşanan gelişmelerin, ekonomiye etkisini değerlendirerek, "Gündemin bu kadar sık değiştiği ve ekonomik verilerin pek de iç açıcı olmadığı bu ortamda Türk iş dünyası nasıl yatırım yapacak, nasıl katma değerli üretime geçecek, dijitalleşme ve yapay zeka konularına nasıl uyum sağlayacak?” Bu soruların kısa bir cevabı yok. Birincisi bu gündem kirliliğinden kurtulmamız gerekiyor. Konsantre olabilmemiz için, zihnimizi meşgul eden bizi rahatsız eden odaklanmamızı engelleyen faktörleri azaltmamız gerekiyor” şeklinde konuştu. “Gelecek yıl sonuna kadar politika faizinde 20 puana yakın bir indirim ön görebiliriz” Yıllık enflasyon oranının 2023 yılı Temmuz ayından bu yana en düşük seviyeye indiğine de dikkat çeken Hacısüleyman, "Ciddi bir düşüş yakalanmış olsa da, henüz beklediğimiz umduğunuz yavaşlamanın gerisindeyiz. Nitekim Ekim’de TÜFE aylık bazda yüzde 2,88 ile piyasa beklentilerinin üzerinde arttı. Enflasyondaki bu inatçılık şu ana dek, faizin yüksek seyretmesine, faiz indirimlerinin ertelenmesine, büyüme üzerindeki baskının devam etmesine neden oldu. Bununla birlikte geçen haftaki son Para Politikası Kararında Merkez Bankası, enflasyonun ana eğiliminde Ekim ayında iyileşmenin başladığını açıkladı. Bu artık faiz indirimlerinin kapıda olduğuna işaret ediyor. Mevcut para ve maliye politikası ile uluslararası konjonktürde ciddi bir bozulma olmaz ise, gelecek yıl sonuna kadar politika faizinde 20 puana yakın bir indirim ön görebiliriz.” “Çalışanın eline geçen net para aylar ilerledikçe azalıyor” ATSO olarak; gelir vergisi kanununda da düzenleme yapılmasını beklediklerini sözlerine ekleyen Hacısüleyman, konuşmasını şöyle tamamladı: “Asgari ücretli çalışanların alım gücünün korunmasını, eğitim, sağlık ve barınma maliyetlerinin aşağı çekilmesini, işverenin rekabet gücünün zayıflamaması için gelir vergisi kanununda düzenlemeler yapılmasını bekliyoruz. Mevzuatta gelir vergisi dilimleri birbirine çok yakın, ücretler yılın başında henüz nisan mayıs gibi ikinci vergi dilimine yaz aylarında ise üçüncü vergi dilimine giriyor. Yani vergi kesintileri artıyor. İşveren için maliyeti yüksek ama çalışan için de eline geçen net para aylar ilerledikçe azalıyor. O yüzden iş dünyasında vergi dilimlerini yeniden düzenlenmesine ihtiyaç var.”
Ağrı Ağrı’da bin 200 kişiye siber suçlar eğitimi verildi Ağrı İl Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, toplumda siber suçlara karşı farkındalık oluşturmak ve bilinçlendirme faaliyetlerini artırmak amacıyla SİBERAY programı çerçevesinde üniversite öğrencileri ve yetişkinlere yönelik eğitim programları düzenledi. Ağrı İl Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamada, siber suçların henüz gerçekleşmeden önlenmesi, bireylerin maddi ve manevi zararlarının en aza indirilmesi ve dijital okuryazarlık seviyesinin artırılması amacıyla düzenlenen SİBERAY programı kapsamında geniş çaplı eğitimlerin gerçekleştirildiği belirtildi. Bu kapsamda, 18 Kasım 2024-22 Kasım 2024 tarihleri arasında İbrahim Çeçen Üniversitesi’nin çeşitli fakültelerinde eğitim alan yaklaşık bin öğrenciye, "Güvenli ve Bilinçli İnternet Kullanımı, Siber Zorbalık, Teknoloji Bağımlılığı ve Dijital Okuryazarlık" konularında seminerler düzenlendi. Eğitim programları, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tıp/Eczacılık Fakültesi, İslami İlimler Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Yabancı Diller Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Meslek Yüksekokulu, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu ve Sağlık Bilimleri Meslek Yüksekokulu bünyesindeki öğrencilere yönelik olarak gerçekleştirildi. Açıklamada, 20 Kasım 2024 tarihinde ise saat 15.00 ile 16.00 arasında Tutak İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Öğretmenevi’nde yetişkinlere yönelik bir eğitim semineri düzenlendiği ifade edildi. Seminere yaklaşık 200 yetişkinin katıldığı ve "Güvenli ve Bilinçli İnternet Kullanımı, Siber Risk ve Tehditler, Siber Zorbalık, Teknoloji Bağımlılığı ve Dijital Okuryazarlık" konularında farkındalık oluşturulduğu kaydedildi. Ağrı İl Emniyet Müdürü Yılmaz İpar, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, SİBERAY programı kapsamında toplumun her kesimine ulaşmayı hedeflediklerini belirtti. İpar, “Siber suçlar, günümüz dünyasında bireylerin ve kurumların en çok karşı karşıya kaldığı tehditlerden biri haline gelmiştir. Amacımız, hem bireylerin hem de toplumun dijital dünyada güvenli bir şekilde yer almasını sağlamak ve karşılaşılabilecek tehditleri en aza indirmektir. Bu kapsamda, ilimiz genelinde öğrencilere ve yetişkinlere yönelik farkındalık eğitimlerimiz artarak devam edecektir” dedi. Eğitimlere katılan öğrenciler ve yetişkinler, internet kullanımında farkındalıklarını artıran bu etkinliklerden memnuniyetlerini dile getirdi. Üniversite öğrencileri, bu tür eğitimlerin kendilerine hem kişisel hem de akademik hayatlarında faydalı olduğunu ifade ederken, yetişkinler de dijital tehditler hakkında bilinçlenmenin önemine vurgu yaptı.