EKONOMİ - 09 Kasım 2024 Cumartesi 13:03

Mersin’de ’Gıda Mirasının Korunması Sempozyumu’ düzenlendi

A
A
A
Mersin’de ’Gıda Mirasının Korunması Sempozyumu’ düzenlendi

Toros Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ‘Gelenekten Geleceğe: Gıda Mirasının Korunması’ temasıyla Mersin Büyükşehir Belediyesi, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası iş birliğinde 6.’sı düzenlenen ‘Geleneksel Gıdalar Sempozyumu’ düzenlendi.


Geleneksel gıdalarla gıda güvenliği, yasal düzenlemeler, gıda işleme ve üretim teknolojileri, pazar potansiyeli ve ekonomik yönü gibi konuların ele alındığı ve gün boyu süren panelin ilk gününde ‘kooperatiflerin geleneksel gıdaların sürdürülebilirliğinde rolü’ konulu söyleşi ile kapanış yapıldı.


TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü’nün moderatörlüğünü yaptığı panelde, Mersinden Kadın Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Meral Seçer, Bereketli Eller Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Özlem Sarı, Defne Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Nesrin Deli, Gıda Mühendisleri Odası Bolu İl Temsilcisi Cem Kösemeci ile TARGET Yönetim Kurulu Üyesi Erdem Ak yer aldı. Panelde; önemli geçim kaynaklarından biri olan tarım ve hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı yerlerde başta ürünün değerlenmesi, üretimin sürdürülebilir olması, pazarlanması ve kayba uğramadan ekonomik bir kazanca dönüştürülmesi sürecinde kooperatiflerin önemi, kooperatiflere düşen görevler, girişim ve uygulamaları hakkında bilgiler verildi. Aynı zamanda sosyal ve ekonomik kalkınmanın önemli ayaklarından biri olan kooperatiflerin, özellikle tarımsal üretimin sürdürülebilir kılınmasını sağlamakta ve yereldeki kaynakların yöre ve bölge ekonomisine kazandırılmasında ciddi bir rol üstlendiği vurgulandı.



“Geleneksel gıdalar, kooperatifleşme ile gelecek nesillere daha çok aktarılabilir”


Mersinden Kadın Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Meral Seçer, kooperatifi 2019 yılında kurduklarını ve bu süre zarfında pek çok kadınla iş birliği yaparak faaliyetlerini sürdürdüklerini kaydetti. Özellikle küçük aile işletmeleri ve dezavantajlı bölgelerdeki kadınların üretim sürecine dahil olması için çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Seçer, “Küçük aile işletmelerinde kooperatiflerin önemi çok fazla ve onlarla bir araya geldiğimizde onların büyüklerinden öğrendikleri teknikle üretim yaptıklarını gördük. Ata tohumu kullanıyorlardı. Üretimin sürdürülebilir olması ve üreticilerin ürettiklerini sadece kendilerine değil, bunu talep eden tüketicilere de ulaştırabilmeleri için kooperatifleşme gerekiyor. Bizim kooperatifimizin kuruluş sebeplerinden bir tanesi de budur. Çünkü farklı yerlerde üretim yapan üreticiler ve kadınlar var. Bunlara ulaşmakta, kooperatifler büyük fayda sağlıyor” dedi.


Özellikle son yıllarda yaşanan doğal afetler, iklim krizi, salgın hastalık gibi etkenlerden sonra, insanların doğal ve geleneksel gıdalara olan talebinin arttığını kaydeden Seçer, “Üreticilerin, ürettikleri ürünleri kooperatif çatısı altında markalaşarak daha inovatif hale dönüştürmesi, gıda tüzüğüne, son kullanım tarihine uygun, tüketicinin daha sağlıklı beslendiğinden emin olabilmesinin yolu kooperatif çatısı altında olmasından geçiyor. Kooperatifin anlamı bir anlamda bu. İnsanların tek başına yapamadıklarını bir çatı altında toplanıp, güçlerini birleştirerek yapabilmesi. Geleneksel gıdaların, kooperatifleşme ile gelecek nesillere daha çok aktarılabileceğini, unutulmayabileceğini ve bu sayede de bu ürünleri tüketmek isteyecek tüketicilere de daha fazla ulaşabileceğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullandı.



"Kooperatifler sayesinde ‘ben yerine biz’ demeyi öğreneceğiz”


Bereketli Eller Kadın Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Özlem Sarı, Türkiye’de kooperatiflerin doğru mantıkla kurulmadığını, bu yüzden ömrünün de uzun olmadığını kaydetti. Ülkenin kalkınmasında kooperatiflerin önemli bir basamak olduğunu anlatan Sarı, “Kooperatiflerle birlikte, ‘ben yerine biz’ demeyi öğreneceğiz. Kooperatife üye olunmadığında, batmaya mahkum kalınıyor çünkü sürdürülebilirlik olmuyor. Kooperatifin sözlük anlamı; aynı işi üreten insanların bir araya toplanıp, aynı menfaati birlikte görmesidir. Benim bütün başarım kendi başarım değil, biz dediğim için gerçekleşiyor. Ben bu zamana kadar bütün çalışmalarımda herkesi kooperatif çatısı altında toplamak için çaba sarf ediyorum” diye konuştu.



“Üreticilere verilen eğitimler sayesinde, çiftçi de kooperatif de korunmuş olur”


Defne Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Nesrin Deli ise güvenli gıdanın üretilebilmesi için eğitimlerin oldukça önemli olduğunu söyleyerek, “Eğitimlerle birlikte yerelde üretim yapan çiftçi, üretim yapan kadınlar, kooperatifler korunur ve bizler ürettiğimiz ürünlerin gerçekten sağlıklı olduğunu bu sayede ispatlayabiliriz. Kooperatif kurulacağı zaman, kooperatifte gıda mühendisi olması şartı olmalı. Çünkü bizler üretim yaparken, aslında ne çok eksiğimiz olduğunu fark ettik. O yüzden gıda mühendisinin olması bu süreçte çok önemli” şeklinde konuştu. Geçtiğimiz sene yaşanan 6 Şubat depreminde, kadın kooperatifi bünyesinde sahada dayanışma içerisinde çok ciddi çalışmalar yaptıklarını kaydeden Deli, “Türkiye’de geçtiğimiz sene çok büyük bir deprem yaşandı. Bundan önce birçoğumuzun afet sürecinde neler yapılabileceğinden haberimiz yoktu ve bu çok büyük bir eksiklikti. Ben bütün kadın kooperatiflerine eğitimler verdim. Çünkü sahada gördüm. Bizler o gün bin 500 çiftçi ile çalıştık. O günden bugüne kadar, o şehri kadınlar kaldırdı. O yüzden kadın kooperatiflerinin çok büyük önemi var” ifadelerini kullandı.



Mersin’de ’Gıda Mirasının Korunması Sempozyumu’ düzenlendi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İstanbul’un semtlerinin isimleri, zengin bir mirasın izlerini taşıyor Tarihin şahdamarı olarak nitelendirilen İstanbul’un semtlerinin isimleri, köklü bir mirasın izlerini taşırken, kendine has anlamı ve bir hikayesi bulunuyor. Semt isimlerinin kökenlerini anlatan Tarihçi Zafer Bilgi,“ İstanbul’un semtlerinin ve sokak isimlerinin ilginç hikayeleri var. Tarih, sokak isimlerinde yaşıyor. Semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapmak gerekiyor. Asıl tarihe sevdalılar, buralardan okumayı çok rahat yapabilirler” dedi. Roma ve Bizans İmparatorlukları ile Osmanlı Cihan Devletine başkentlik yapan İstanbul, tarih boyunca farklı kültürlerin izlerini taşıyan bir şehir oldu. Dünya çapında eşsiz bir öneme sahip olan İstanbul’un semtlerinin isimlerinin, kendine has anlamı ve bir hikayesi bulunuyor. Taksim adını Osmanlı Cihan Devleti döneminde suyun şehre maksem edildiği bölge olmasından aldı. Nişantaşı’nın adı, buradaki ormanlık alanda okların ulaştığı en uç noktayı işaret etmek için dikilmiş nişan taşlarından geldi. Topkapı, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almak için döktürdüğü büyük top şahinin konulduğu kapı olmasından dolayı tarihe geçti. İstanbul’u fetheden, Fatih Sultan Mehmet’i yad etmek için Fatih semtine adı verildi. İstanbul’un semtlerinin isimlerinin derin kökenlerini Tarihçi Zafer Bilgi anlattı. Öte yandan, isimlerinde tarih gizli olan semtler havadan görüntülendi. “Şehir, semtlerin isimlerinde hala yaşıyor” İstanbul’un semt isimleri hakkında konuşan Tarihçi Zafer Bilgi, “İstanbul’un semtlerinin ve sokak isimlerinin ilginç hikayeleri var. Şehir, semtlerin isimlerinde hala yaşıyor. Şehri adım adım arşınlarken, üniversite öğrencilerimize ben sokak isimlerini gösteririm. Tarih, sokak isimlerinde yaşıyor. ‘Yaşmak Sıyıran Sokak’ dik bir yokuştur. İnsanlara yaşmağını sıyırtıyordur. İsmi oradan gelmiştir. O dik yokuş, bazen merkep bağırtan, deve bağırtan sokağı olarak da geçer. Sokak isimleriyle beraber semt isimlerinde de tarih gizli. Eminönü, deniz eminliğinin önünden geliyor. Deniz eminliğinin önünde, bal, yağ ve un temel ihtiyaçları olduğu için yakınında yemiş iskelesi var. Kuruyemiş orada birikiyor. Oradan Mısır Çarşısı’na gidiyor ve etrafa dağıtılıyor. Kuruyemiş dışında bal, yağ ve un ise kapanlara geliyor yani toptan alışveriş merkezlerinde bulunuyor. Unkapanı, Yağkapanı ve Balkapanı isimleri de oradan geliyor. Alttaki bölgeye ise ‘Tahtakale’ ismi, ‘Taht-ı Kale’den geliyor. Bir kalenin altında olmasından geliyor. Arapça bir kelimedir. Unkapanı’ndan yukarı doğru çıktığımızda bizi karşılayan semtlerden olan ‘Zeyrek’, ince düşünceli, zeki olan Zeyrek Mehmed Efendi’nin medresesini kurmasından geliyor. İleriye doğru ‘Karagümrük’ semti, karanın gümrük noktasıdır. ‘Edirnekapı’ ise Edirne’den gelen kervanların girdiği kapı. O kapıdan içeriye doğru girilip, kara kervanlarının gümrük noktasından Karagümrük ismi geliyor. ‘Topkapı’ ise büyük şahi topunun konulduğu kapıdan geliyor. Bugünkü ‘Topkapı Sarayı’ da yine önüne büyük şahi toplarının konulmasından geliyor. ‘Çatladıkapı’ depremde çatladığı için, ‘Kumkapı’ saraya inşaat kumlarının alınmasından dolayıdır. Böyle ilginç isimler hakikaten yaşıyor. Mesela su kültürü de yaşıyor. Aksaray’daki ‘Horhor’ semti, horul horul akan sudan geliyor. Suyun olduğu maksem de duruyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Horhor Çeşmesi maksem yapılmıştır. Maksem suyun toplandığı alandır. ‘Taksim’ suyun taksim edildiği alandır. Bugün Taksim semt ismi de oradan geliyor” ifadelerini kullandı. “Semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapılabilir” Semt isimlerinden tarihin okunabileceğini ifade eden Bilgi, “Fatih, her dediğimizde yabancı bir insan ‘Fatih nedir’ diye soruyor. Biz de diyoruz ki; bu şehri fetheden Fatih Sultan Mehmed’i her seferinde yad etmek adına bu ismi vermişiz. Her seferinde Fatih Sultan Mehmed’i hatırlıyoruz. Topkapı Sarayı’nın hemen yanında gül bahçesi bulunuyor. Sarayın kendi gül bahçesidir. Gülhane ismini oradan alır. Buralar tarihin şahdamarı diyebileceğimiz, insanların kulak verip tarihi dinleyebileceği yerlerdir. Biz bugün buralardan uzaklaşmışız. Uzaklaştığımız için göremiyoruz. ‘Nişantaşı’, okları nişan alınırken konulan taşlardır. Hala Nişantaşı’nda bunlar duruyor. ‘Okmeydanı’da okların atıldığı meydan. Bugün bunları anlayabilmek mümkün değil. Biraz semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapmak gerekiyor. Asıl tarihe sevdalılar, buralardan okumayı çok rahat yapabilirler” diye konuştu.
İstanbul Uyuşturucudan kurtuldu, dernek kurup eğitim vermeye başladı 17 yıl boyunca uyuşturucu kullandıktan sonra tedavi olan Yücel Kuran, kurduğu dernekle bağımlı insanların kurtulması için mücadele ediyor. "Kumar, alkol, uyuşturucu gibi tüm bağımlılıklar bir beyin hastalığıdır" diyen Yücel Kuran, mutlaka tedavi olunması gerektiğini belirtti. 17 yıl boyunca eroin bağımlısı olan Yücel Kuran, bir süre sokaklarda yaşamak zorunda kaldı. Daha sonra bağımlılıktan kurtulmaya karar veren Kuran, tedavi sonrasında aldığı eğitimlerle çeşitli kitaplar yazdı. Yaptığı araştırmalar ve çalışmalar sonucunda kurduğu dernek ile madde bağımlısı olan insanların bağımlılıktan kurtulmaları için mücadele ediyor. Bugüne kadar yüzlerce kişinin madde bağımlılığından kurtulmasına vesile olan Yücel Kuran, Çatalca ve Silivri’de kurduğu üç şube ile toplam 120 kişi bağımlılıktan kurtulmak için burada eğitimler alarak tedavi oluyor. Kuran, "Sadece uyuşturucunun değil sanal kumar ve alkol gibi bağımlılıkların bir beyin hastalığı olduğunu ve kesinlikle tedavi olunması gerektiğini belirtiyor" dedi. "Kurtulmak için çok uğraştım ancak kendi çabamla olmayacağını anladım" 20 yıl boyunca madde bağımlısı olan Alper Karakaya, "40 yaşındayım 20 yıllık bir bağımlılık geçmişim var. Liseden sonra arkadaş çevresi ile bulaştım. Ailem madde kullanmayı bırakmam için çok çaba verdi. Kurtulmak için çok uğraştım ancak kendi çabamla olmayacağını anladım ve araştırmaya başladık annem Anka Yaşam Derneğini bulmuş. Biz ilaçsız tedavi istiyorduk çünkü ilaçlı tedavilerde bir süre sonra insan o ilaçlara bağımlı olabiliyor. Yücel Kuran Hocamızın hayat hikayesine baktım açıkçası bir ön yargılı davrandım ama onun başardığını gördüm. Burası bana faydalı oldu, kendime güveniyorum artık. Önceden ya yine başlar mıyım, kullanır mıyım diye bir güvensizlik oluyordu ama burada inancım arttı, maneviyatımız artıyor" dedi. "Bir daha kullanmayı düşünmüyorum" Madde bağımlılığından kurtulmak amacıyla derneğe başvuran Halil Benli, "26 yaşındayım 13 yıl boyunca uyuşturucu kullandım eski madde bağımlısıyım. Anka Yaşam Derneğini sosyal medya üzerinden buldum. Bir sene boyunca Yücel Hocayı araştırdım, kitaplarını okudum, videolarını izledim, ben de bırakırım diye buraya geldim. İlaçlı tedavilere kesinlikle karşıyım, ilaçlı tedaviler hastalığımızı daha çok tetikliyor. Buraya geldim burada 13. günüm, dışarıda da 13 gün boyunca kendimi eve kapatmıştım. 26 gündür herhangi bir madde kullanmıyorum. Güçlü ağrılarım hala devam ediyor. İlk üç günde arada kan kustuğum oldu, yemek yiyemiyordum. Şu anda yavaş yavaş düzeliyor. Günlük olarak hocalarımız bizi sabah namazına kaldırıyor, sonrasında saat 08.00 gibi tekrar kalkıp kahvaltı sonrasında bir saat kitap okuma saati oluyor. Yücel Hocanın bir kitabı var, onu okuyoruz, o bize faydalı oluyor. Kitap okuma saati sonrasında nefes egzersizleri yapıyoruz. Daha sonra sigara, alkol, madde bağımlılığı bırakma dersimiz var, daha sonra manevi derslerimiz oluyor. Beş vakit namazlarımızı kılıyoruz. Saat 17.00’den sonra spor aktivitelerimiz var. İlaçlı tedavinin hiçbir faydasını görmedim, ilaçlar daha çok bağımlılığımı artırıyordu ama burada öyle bir şey olmuyor. Hocalarımızın yardımıyla namaza başladık, duaya başladık, bunların sayesinde bırakabiliyoruz. Bir daha kullanmayı düşünmüyorum. Buradan da madde kullananlara söylüyorum, 13 yıl kullandım hiçbir faydasını görmedim, zararını çok gördüm. Aileme çok çektirdim, onların da bırakmasını tavsiye ederim" şeklinde konuştu. "Burada dünyada ve Türkiye’de bir ilk defa olan bir şeyi yaptık" Anka Yaşam Derneği Başkanı Yücel Kuran, "Maalesef 17 yıl boyunca uyuşturucu kullandım. Bundan yaklaşık 10 yıl önce Bakırköy Devlet Hastanesinin bahçesinde sokakta yaşıyordum. 10 yıl önce Allah nasip etti uyuşturucudan kurtulmak için programlara başladım, eğitimler aldım. Uyuşturucu kullandığım bu 17 yıl boyunca madde bağımlılığının bir hastalık olduğunu bile bilmiyordum gittiğim programlarda bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu öğrendim. Yaptığımız araştırmalar sonucunda Amerika’da yazılan ayık yaşam programını bulduk. Orada şöyle bir durum var eski madde bağımlıları belli eğitimler aldıktan sonra bağımlılık danışmanlığı yapıyorlar. Bire bir danışmanın kendisi de bu süreçlerden geçtiği için bağımlıya direkt teması oluyor ve bunun da yüzde altmışa, yüzde yetmişe varan başarı oranını gördük. Bu çerçevede bilgi ve tecrübelerimizle bundan yaklaşık sekiz ay önce Anka Yaşam Derneğini kurduk. Burada Dünyada ve Türkiye’de bir ilk defa olan bir şeyi yaptık. Bu dernekte tepeden tırnağa herkes eski madde bağımlısı yani burası çok önemli iyileşmiş madde bağımlıları buraya gelen madde bağımlısı arkadaşlarımıza sabah saat 08.30’dan 18.00’e kadar bağımlılıktan kurtulma le ilgili programlar yapıyor. Tabii burada aile faktörü de çok önemli, ailelere de online şeklinde bu eğitimleri veriyoruz. 60 gün burada misafir ettiğimiz bağımlıları sürenin sonunda vatana, millete, ailelerine hayırlı bir birey olarak geri gönderiyoruz. Bağımlılığı sadece uyuşturucu bağımlılığı olarak görmememiz gerekiyor" açıklamasında bulundu. "Böyle durumlarda bilinçli olmak gerekir" Günümüzde teknoloji bağımlılığının, kumar bağımlılığının gençler arasında hızla yayıldığını ve çığ gibi büyüdüğünü ifade eden Kuran, "İnsanlar, aileler bunlara bir kusur, kişilik, karakter sorunu olarak bakıyorlar ama maalesef burada en büyük hatayı yapıyorlar. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Bu sanal kumar da olsa, uyuşturucu bağımlılığı da olsa, alkol bağımlılığı da olsa muhakkak yardım alınması ve tedavi olunması gerektiren bir durum. Böyle durumlarda bilinçli olmak gerekir. Bizdeki oranlara göre dünyada ve Türkiye’de ilaçla veya diğer yollarla bağımlılıktan kurtulma oranı binde bir oranlarında yani, tedavi gören bin kişiden bir kişi iyileşiyor. Burada 60 gün kaldığı zaman ve rızası olduğu zaman doğru programla doğru yere müdahale ettiğiniz zaman başarı oranlarının yüzde altmışa yüzde yetmişe çıktığını görüyoruz" dedi.
Erzincan İHA’nın haberi ses getirdi: Çalışma azmiyle Türkiye’ye örnek olan Dilber nine çok arzuladığı konteynere kavuştu Erzincan merkeze bağlı Gümüştarla köyünde yaşayan 79 yaşındaki Dilber Çataltepe’nin inanılmaz hayat mücadelesi görenlere maşallah dedirtiyor. Gümüştarla köyünde hayat mücadelesini sürdüren Dilber Çataltepe, hayvancılık sektöründe yürüttüğü faaliyetle görenleri kendine hayran bırakıyor. Çalışma azmiyle Türkiye’ye örnek olan Dilber nine çok arzuladığı konteynere kavuştu.Yıllardır hayvancılık yaparak yaşayan Dilber Çataltepe, 22 adet büyükbaş hayvan besliyor. Hayvanların tüm bakım, temizlik, beslenme, sağım gibi işlemlerini tek başına yapan Dilber Çataltepe köylülerden de takdir görüyor.Hayvanların kendine yaşam enerjisi verdiğini söyleyen Dilber Çataltepe, 3 kızı bir oğlunun tüm ısrarlarına rağmen hayvancılıktan vazgeçemiyor. Hayvanları olmadığı takdirde hayattan tat alamayacağını söyleyen Çataltepe, üretmenin kendisine mutluluk verdiğini söyledi. Ürettiği sütün büyük bölümünü Erzincan Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’ne verdiğini bir kısmını ise peynir üretiminde kullandığını söyleyen Dilber Çataltepe, tarımsal üretime katkı sağladığını kaydetti.Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu’nun merkeze bağlı Gümüştarla köyünde ziyaret ettiği Dilber Çataltepe’nin talebi olan konteyner, Vali Aydoğdu’nun talimatlarıyla AFAD İl Müdürlüğü ekiplerince kurulumu yapılarak teslim edildi.Bundan sonra işlerini daha kolay halledebileceğini ifade eden Dilber Çataltepe, mutluluğunu belirterek Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu’ya teşekkür etti.Dilber Çataltepe’ye komşuları da hayırlı olsun ziyaretinde bulunmayı ihmal etmedi.
Tekirdağ İki genç kızın trajik ölümünde intihar şüphesi Marmaraereğlisi ilçesinde 15 yaşındaki Yağmur E. ve Rabia Kübra Y. adlı iki genç kız, başlarından silahla vurulmuş halde bulundu. Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı ve Tekirdağ Valiliği olayın detaylarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Tekirdağ Valiliği’nin açıklamasına göre, olay 15 Kasım 2024 günü saat 13.00 sıralarında Marmaraereğlisi ilçesi Bahçelievler Mahallesi’nde meydana geldi. Cennet Sokak’ta bulunan bir evde, Yağmur E. ve Rabia Kübra Y. isimli iki genç kız ateşli silahla vurulmuş halde bulundu. İhbar üzerine olay yerine intikal eden kolluk kuvvetleri, evde üçüncü bir şahsın bulunmadığını tespit etti. Silah, ev sahibine ait ruhsatsız tabanca çıktı Valilik açıklamasında, olay sırasında evde sadece kızların bulunduğu ve Yağmur E.’nin ailesinin işte olduğu ifade edildi. Ailenin, kızlarından haber alamayınca komşularını yönlendirerek olaydan haberdar olduğu kaydedildi. Olayın intihar hadisesi olabileceğinin değerlendirildiği açıklaması yapıldı. İlk bulgular intihar ihtimalini güçlendiriyor Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada, olay yerindeki kamera kayıtlarının incelendiği, adli muayene işlemleri ile barut artığı testlerinin yapıldığı bildirildi. İlk bulgulara göre Rabia Kübra Y.’nin, Yağmur E.’yi silahla vurduğu, ardından da aynı silahla intihar ettiği değerlendirildi. Son telefon görüşmesi dikkat çekti Başsavcılık açıklamasında, Yağmur E.’nin arkadaşı Y.A. ile olaydan kısa süre önce yaptığı telefon görüşmesine de yer verildi. Y.A.’nın verdiği ifadeye göre Yağmur E., babasına ait silahı kullanarak kendisine zarar vermeyi planladığını ve bu konuda yardım etmesi için Rabia Kübra Y.’yi çağıracağını söyledi. Bu ifade, intihar ihtimalini güçlendiren bir diğer detay olarak açıklandı. Başsavcılığın açıklamasının tamamı şöyle: "15.11.2024 günü Marmaraereğlisi ilçesi Bahçelievler Mahallesi Cennet Sokak No: 18 D:1 sayılı adreste Y.E. ve R.K.Y. isimli şahısların baş kısmından ateşli silahla vurulmuş ve yerde yatar vaziyette bulundukları ihbarı üzerine kolluk kuvvetlerince olay yerine gidildiği, Marmaraereğlisi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma kapsamında olay yerine ilişkin kamera görüntülerinin aldırıldığı, şahısların adli muayene işlemlerinin yaptırıldığı, barut artıklarının aldırıldığı, yapılan soruşturmada ilk bulgulara göre R.K.Y.’nin, Y.E. isimli şahsın babasına ait olan ve ruhsatı bulunmayan tabanca ile önce Y.E.’yi başından vurduğu, akabinde de kendisini başından vurmak suretiyle intihar ettiğinin değerlendirildiği, Olayda hayatını kaybeden Y.E. isimli şahsın telefonunun incelenmesinde son olarak Kastamonu ilinde ikamet eden Y.A. isimli şahısla konuştuğunun tespit edildiği, Y.A.’nın kolluk kuvvetlerince alınan 15.11.2024 tarihli ifadesinde özetle, Y.E. isimli şahısla yaklaşık 3 ay kadar önce sosyal medya üzerinden yazışmaya başladıklarını, Y.E.’nin hayatında sorunlar olduğunu, kendisine zarar vermek için silah kullanmayı öğrendiğini, babasının evde bulunan tabancası ile kendisini vuracağını söylediğini, son olarak olay günü 10.30 sıralarında telefonla görüştüklerinde Y.E.’nin kendisini öldüreceğini, bu konuda arkadaşı olan R.K.Y.’yi kendisine yardım etmesi için çağıracağını söylediğini beyan ettiği, yapılan soruşturma ve mevcut deliller birlikte incelendiğinde gerek Y.E. ve R.K.Y.’nin yatış pozisyonları, şahıslar arasında olay öncesinde dayanan herhangi bir husumet bulunmaması, kamera görüntüleri incelendiğinde olaya müdahil olan üçüncü bir şahsın bulunmadığı anlaşılmakla, R.K.Y.’nin önce Y.E.’yi başından vurduğu sonrasında da kendi kafasına ateş etmek suretiyle intihar ettiği değerlendirildi. Soruşturma titizlikle devam ediyor." Olayla ilgili başlatılan soruşturma sürüyor.