GÜNDEM - 11 Ekim 2024 Cuma 12:28

İsrail’in saldırılarından kaçanları taşıyan 6. gemi 351 yolcusu ile Taşucu Limanı’na geldi

A
A
A

İsrail’in saldırılarının ardından Lübnan’dan ayrılan 351 yolcunun olduğu 6’ncı gemi Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Taşucu Limanı’na geldi.

İsrail’in Lübnan’a da saldırmasının ardından burada yaşayan başka ülke vatandaşları, hava yolu kapalı olduğu için deniz yolu ile Taşucu Limanı’na gelmeyi sürdürüyor. Daha önce 5 gemiyle Taşucu Limanı’na gelen çok sayıda yolcu, buradan ülkelerine gitti.

İsrail’in saldırılarından kaçanları taşıyan 6. gemi 351 yolcusu ile Taşucu Limanı’na geldi

Bugün ise aralarında Türk vatandaşlarının da yer aldığı farklı ülkelerden 351 yolcunun olduğu gemi limana yanaştı. Limanda pasaport işlemleri tamamlanan yolcular daha sonra çıkış yaptı.

Yolculardan Ümit Gül yaptığı konuşmada, "Tatil için Lübnan’a gitmiştim. Son zamanlarda artan saldırılardan Beyrut da etkilenmeye başladı. Biz de gemi ile Lübnan’dan ayrılmak zorunda kaldık" dedi. Şu ana kadar sivil gemilerle Lübnan’dan Mersin’e gelen yolcu sayısının 2 bin 151’e ulaştığı belirtildi.

İsrail’in saldırılarından kaçanları taşıyan 6. gemi 351 yolcusu ile Taşucu Limanı’na geldi

Murat Şengi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri Yediemin otoparkları araç mezarlığına döndü Tüm Yediemin İşletmecileri Federasyonu Başkan Yardımcısı ve Kayseri Yediemin Otopark İşletmecileri Dernek Başkanı Ethem Gülşan; haczi kalkmış ancak halen yediemin otoparklarında bekleyen araçların satışlarında duraklama meydana geldiğini söyleyerek; amaçlarının ekonomik değirmenin dönmesi olduğunu söyledi. Otoparkında 17 yıldır bekleyen araç olduğunu ifade eden Gülşan; "Bu arabalar benimle mezara kadar gidecek mi?" dedi. Geçtiğimiz yıl haczi kalkmış ancak halen yediemin otoparklarında bekleyen araçların satışa çıkarılmasının önünün açılmasına rağmen son gelinen noktada bir gelişme olmadığını söyleyen Ethem Gülşan; "Burada 17 yıldır duran araç var. Diğer meslektaşlarımın otoparklarında ise 35 yıla yakındır duran araçlar var. Bu kadar uzun yıllar duran araçların halini düşünün. Benim otoparkımda şuanda 250 tane araç var. 7. Yargı Paketi’nde çıkan tavsiye kanununa maalesef ne otoparklar hazırdı, ne diğer birimler hazırdı. Bakanımızın ’700 bin araç tasfiye olacak’ dediğinde Türkiye genelinde 15 bin civarında tasfiye çıktı. Tabiri caizse dağ fare doğurdu. Kayseri Ticaret Odası Başkanı Ömer Gülsoy’a, AK Parti Kayseri Milletvekilimiz Şaban Çopuroğlu’na, Cumhur İttifakı’na, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız Mehmet Muş ve ekibinden Allah razı olsun. Gerçekten olağanüstü bir çaba gösterdiler. İstenirse oluyormuş ama sonradan ilgili daire başkanlarına tekrardan gittiğimizde ’yetkim yok’ diyen insanlarla karşı karşıya kaldık. Bu emekler neden zayi oluyor. Ben denizde bir damlayım. İşletmeci olarak giderim var, maliyetim var, ödemem var. Benim de sorumlu olduğum alanlar var" dedi. "17 yıldır duran arabanın kime ne faydası var?" Amaçlarının ekonomik çarkın dönmesi olduğunu vurgulayan Gülşan; "İcra İflas Kanunu’nun 106., 110. maddelerini kaldırın, Kur’an ayeti değil bu. 1 sene içerisinde otomatikman düşer. Bu arabalar 1 sene içerisinde de ne yıpranır ne de çürür. 17 yıldır duran bir arabanın kime ne faydası var? Otoparkımda bir tanker var, 2010 yılında beri bende, daha nereye kadar gidecek? Vatandaş otopark parasını bulur. Bize de zararı olmaz, yer de boşalır. Bu arabalar benimle mezara kadar gidecek mi? Önce devletim, sonra milletim ondan sonra da benim. Bu araç çıkacak ki maliyeye borcumu ödeyeceğim, araç çıkacak ki işçime maaşını vereceğim. Amacımız ekonomik değirmenin dönmesi. Neden frene bastılar? Benim ağabeyim de devlet, anam da devlet, babam da devlet. Devlet olmazsa ben olmam" diye konuştu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç geçtiğimiz yıl; "Yedieminlerde bulunan ve icra hukuku kapsamında artık hukuken muhafazasına gerek kalmayan mahcuz malların tasfiyesini taraf menfaatini ve kamu yararını gözeterek çözüme kavuşturduk" açıklamalarında bulunmuştu.
İstanbul Sultangazi Belediye Başkanı Dursun vatandaşlarla bir araya geldi Gönül belediyeciliği esasıyla hareket eden Sultangazi Belediye Başkanı Abdurrahman Dursun, vatandaşlarla bir araya gelerek yapılan çalışmalar hakkında bilgi verirken, öneri ve talepleri de dikkatle dinliyor. Sultangazi Belediye Başkanı Abdurrahman Dursun, her fırsatta vatandaşlarla bir araya geliyor. Sık sık esnafı ziyaret eden Başkan Dursun, sorun ve önerileri de dikkatle dinliyor. Sokağın nabzını ölçmek, belediyenin yaptığı çalışmaları yerinde incelemek isteyen Dursun, sık sık cadde ve sokakları da geziyor. Yolda gördüğü komşularıyla bol bol sohbet eden Başkan Dursun, yapılan çalışmalar hakkında vatandaşı da bilgilendiriyor. “Hep birlikte daha iyiye” Gönül belediyeciliğinin önemine değinen Başkan Dursun, “Göreve başlamadan Cumhurbaşkanımızın bir sözü vardı; gönül belediyeciliği esasıyla ilçenizde dokunmadık gönül, girilmemiş ev bırakmayacaksınız demişti. Vatandaşın derdiyle dertlenen, sorunları hızla çözüme kavuşturan bir anlayışla ilçemize canı gönülden hizmet ederek 5 buçuk yılı geride bıraktık. İlk günkü aşkla Sultangazi’mizi ‘Sultan Şehir’ hedefine ulaştırmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kimi zaman sokakta, kimi zaman ev ziyaretinde, bazen bir düğünde, bazen bir cenazede komşularımızla bir araya geliyoruz. İyi günde sevinci, kötü günde acıyı paylaşıyoruz. 81 ilin mozaiği olan ilçemizde hep birlikte daha iyiye” diye konuştu.
İstanbul Prof. Dr. Hülya Ensari: “Madde kullanım bozuklukları, şiddet olaylarını artırıyor” Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde konferans veren Prof. Dr. Hülya Ensari, bu yılın teması kapsamında iş yerinde ruh sağlığına öncelik vermeye yönelik bilgiler verdi. Toplumda son dönemlerde artan intihar ve şiddet olaylarına da değinen Ensari, bireysel ruhsal problemlerin toplumsal sorunlara dönüştüğünü belirterek erken tanı ve tedavinin önemini vurguladı. Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü resmi temasını bu yıl, “İşyerinde Ruh Sağlığına Öncelik Verme Zamanı” olarak belirledi. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Ensari, Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde verdiği konferansla toplumda sık görülen ruhsal hastalıklar konusunda farkındalık, sık görülen ruhsal hastalıkların tanı ve tedavisine dair önemli bilgiler aktararak; toplumdaki ruh sağlığı problemlerine dikkat çekti. Dünya nüfusunun yüzde 60’tan fazlasının çalıştığını, çalışan insanların gününün büyük bir bölümünü iş yerinde geçirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Ensari, “İş yerinde yaşanan herhangi bir sorunun ya da ortamla ilgili herhangi bir problemin ruh sağlığını olumsuz etkilediği durumda, o kişilerin ailesini ve çevresini de hesaba kattığımızda, bunun toplumsal bir soruna dönüşebileceğini görebiliyoruz. Her çalışan için çalıştığı ortamın güvenli ve huzurlu bir ortam olması ruh sağlığı açısından çok çok önemli. Dolayısıyla bir iş yerinde kişilerin kendisini rahat ifade edebilmesi, tüm ekip arkadaşlarıyla üst yönetimle sağlıklı etkili bir iletişim kurabilmesi, kendi istek ve taleplerini rahatlıkla iletebilmesi, ekip ruhunun benimsenmesi, ekip ve yönetim tarafından herhangi bir psikolojik baskının olmaması, çalışma ortamının kişiyi bedenen ve ruhen güvende hissettirecek şekilde olması, kişinin kendi işini yaparken değerli hissetmesi çok önemli” dedi. Ruhsal hastalığı olanların sadece 3’te biri tedavi ediliyor Toplumun ruh sağlığı konusunda önyargılardan sıyrılması ve farkındalık oluşması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Hülya Ensari, “Toplumda ruh sağlığı konusunda tam bir farkındalık yok. Tüm dünyada yaşam boyu ruhsal hastalıkla karşılaşma oranı yüzde 25. Yani yaşam boyu her 4 kişiden 1’i ruhsal hastalık yaşayabiliyor. Ancak bu kişilerin sadece 3’te biri tedavi görebiliyor. Ruhsal hastalıkların tedavisine erişim oranı çok yüksek değil. Bu, ruhsal hastalıklara yönelik hem kişilerde hem toplumda ciddi bir önyargı ve damgalama sorunu olmasından kaynaklanıyor. Bu damgalamanın ortadan kalması, kişinin ruhsal sorunlarının vaktinde tanınması, kişilerin kendini ifade etmesi, erken tanı ve tedavi, alınacak tedbirlerin hemen hayata geçirilmesi, tüm çalışanların ve iş verenlerin bilinçli olması gerekiyor” diye konuştu. “Yeti yitimi ile giden dünyada sık görülen hastalıklardan 5’ini depresyon, şizofreni, bipolar bozukluk, alkol kullanım bozuklukları ve obsesif kompulsif bozukluklar (OKB) adlı Ruhsal hastalıklar oluşturuyor” diyen Ensari, “Bu hastalıklar fark edilmediğinde sadece hastalığın ilerlemesine sebep olmuyor, yeti yitimiyle kişinin çalışma hayatının son bulmasına da neden olabiliyor” dedi. “Alkol ve madde kullanımında artış var” Ruh sağlığının toplumu ilgilendirdiğini belirten Prof. Dr. Hülya Ensari, son zamanlarda yaşanan intihar ve şiddet olaylarının sıklığına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Bir depresyon tablosu, vaktinde tedavi görmediğinde intihar gibi hem kişiyi hem aileyi hem de toplumu olumsuz etkileyen sonuçlara varabiliyor. Alkol ve madde kullanım bozukluğu söz konusu olduğunda da - ki son zamanlarda toplumda çok ciddi bir artış var. Kişilerde madde kullanım bozuklukları, şiddete eğilim, şiddet davranışının yaygınlaşmasına ve suç işleme oranlarının artmasına sebep oluyor. Sorunlar bireysel olmaktan çıkıp toplumsal sorun haline geliyor. Biz bunları ne kadar erken fark edip tanı ve tedavi için elimizden geleni yaparsak toplumdaki ruh sağlığını da korumuş oluruz.” İlk önce kişinin kendisindeki bu sorunları fark etmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Hülya Ensari, “Kişi, örneğin son zamanlarda uyku, iştah problemi yaşıyorsa, mutsuzsa, isteksizse, bu günlük hayatını olumsuz etkiliyor, işini gücünü eğitim hayatını aksatıyorsa, bunun altında depresyon gibi tedavi edilebilir bir durum olabileceğini mutlaka aklına getirmeli ve bir uzmandan destek almalı” dedi. “Kendinize ve hobilerinize zaman ayırın” İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülya Ensari kişinin hem iş hayatında hem günlük hayatında yaşadığı stresi yönetmesi için yapması gerekenleri şöyle anlattı: “Stresi yönetmek için etkili iletişim dilini kullanarak sıkıntılarımızı üzüntülerimizi paylaşmak, vaktinde kendimizi ifade etmek, dilek isteklerimizi aktarabilmek, sorunlarımızı, sorumluluklarımızı paylaşabilmek, ekip ruhu içinde işbirliğine açık olmak çok önemli. Kişinin beslenmesine özen göstermesi, sporunu yapması, kendisine hobilerine zaman ayırması, zaman yönetimine dikkat etmesi, hayır diyebilmesi, öfke ve kaygısını yönetebilmek için gerektiğinde bakış açısını değiştirebilmeyi, değiştiremeyeceği durumlarda kabullenmeyi, esnek olabilmeyi, yaşanan olumsuzluklardan öğrenerek gelişebilmeyi, gerektiğinde yardım isteyebilmeyi, sosyal ağları pekiştirmek gerektiğini; en önemlisi düşüncelerimizde geçmişte yaşanana önyargılardan uzak; geleceğin endişesi ve kaygısından uzak anda olup bitenlere tam dikkatimizi vererek önyargısız bir bakış açısı ile yaşadığımız ana odaklandığımızda yaşanan birçok sorunun içinde çözümü de barındırdığını belki fark edebileceğiz” Ensari, “Toplumda ruh sağlığı ile ilgili farkındalık ve bilinç arttıkça; önyargılardan uzaklaşarak ruhsal sorunlarımızı konuşabilir ve hastalık halinde de erkenden yardım arayışına girerek uzman desteği alabiliriz. En az beden sağlığı kadar ruh sağlığımıza da önem ve öncelik vermeliyiz” diyerek sözlerini noktaladı.