SAĞLIK - 04 Eylül 2024 Çarşamba 14:40

Uzmanından ‘ketojenik diyet’ uyarısı: “Ketojenik diyet kısa süreli uygulanmalı”

A
A
A
Uzmanından ‘ketojenik diyet’ uyarısı: “Ketojenik diyet kısa süreli uygulanmalı”

Son yıllarda popüler olan ketojenik diyetin kalp, böbrek ve kemik sağlığı için risk taşıdığına dikkat çeken Beslenme ve Diyet Uzmanı Büşra Nur Enez Baş, “Kısa süreliğine hekim kontrolünde uygulanabilse de ketojenik diyet uzun süreli ve sürdürülebilir bir diyet programı değildir” dedi.


Kayseri Acıbadem Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Büşra Nur Enez Baş, günümüzde sıkça tercih edilen ve yüksek yağ, düşük karbonhidrat prensibiyle uygulanan ketojenik diyet hakkında önemli bilgiler verdi. Ketojenik diyetin 1911 yılında Parisli doktor bir çift tarafından epilepsi nöbeti kontrolü için kullanıldığını belirten Diyetisyen Enez Baş daha sonra Mayo Klinik tarafından bu diyetin epilepsi atakları üzerine etkisinin ortaya konulmasıyla tıp dünyasının dikkatini çektiğini ve daha sonra yaygınlaştığını anlattı.


Ketojenik diyetin büyüme ve gelişme için yeterli proteini, en az düzeyde karbonhidratı ve enerjinin fazlasını oluşturan yağı içerdiğini söyleyen Diyetisyen Enez Baş “Ketojenik diyete genellikle açlık periyodundan sonra başlanır. Karbonhidrat içeren sıvılar ve besinler verilmez, kan şekeri izlenir. Ketojenik diyet ile kanda keton cisimciklerinin oluşabilmesi için günlük karbonhidrat düzeyi 50 gramı geçmemelidir. Diyeti başlatma ve sürdürmede ciddi güçlükler yaşandığı için karbonhidratların kademeli olarak kısıtlanması diyete uyumu kolaylaştırmaktadır” dedi.



“Aşırı susama, baş ve karın ağrısına neden olabilir”


Burada asıl amacın enerji üretiminde glikoz yerine keton cisimciklerinin kullanılmasıyla yağ kaybı sağlamak olduğuna değinen Diyetisyen Enez Baş “Ancak kontrollü şekilde uygulanmazsa bazı yan etkiler ile karşılaşılmaktadır. İlk karşılaşılan ve fark edilen durum genellikle ağız kokusudur. Aşırı susama, sıvı kaybı, bulantı veya kusma, ishal, karın ağrısı ve baş ağrısı hatta bilinç bulanıklığı da yaşanabilecek yan etkilerdendir. Bunların yanı sıra yüksek protein ve yüksek yağ içeren bir diyet programı kalp, böbrek, kemik sağlığı için de riskler taşımaktadır” diye konuştu.


Diyetisyen Enez Baş, bu diyet ile süt ürünleri, buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, pirinç gibi tahıl ürünleri, meyve ve meyve suları, havuç, patates gibi kök sebzeler, fasulye, nohut, mercimek gibi baklagillerin kısıtlanmasının kalsiyum, vitamin ve mineral eksikliğine sebep olabileceğini ifade etti. Yapılan çalışmalarda yine bu diyetin bağırsak mikrobiyotasının hem çeşitliliğinde hem de sayısında azalmaya neden olduğunu aktardı.


Baş, fermente gıdaların bağırsak mikrobiyota çeşitliliği ve sağlığını iyileştirdiği için keton kontrolü yapılarak, diyete eklenmesinin sindirime yardımcı olacağını sözlerine ekledi.



“İştahta azalma ve yağ yakımın da artış gözleniyor”


Ketojenik diyetin kilo verme mantığından bahseden Diyetisyen Enez Baş “İlk olarak proteinlerin daha yüksek tokluk etkisi nedeniyle iştahta azalma, iştah hormonlarının üzerindeki etkisi ve keton cisimlerinin iştah baskılayıcı etkisi ortaya çıkıyor. İkincisi yağ üretiminde azalma ve keton cisimciklerinin oluşumu için yağ yakımında artış oluyor. Üçüncüsü proteinlerin termik etkisi sayesinde açlığı kontrol etmeye yardımcı oluyor ve yağ metabolizmasını iyileştirerek ağırlık kaybı sağlayabilir” diye konuştu.


Karbonhidrat bakımından zengin gıdaları taklit eden ürünleri kullanan yeni ketojenik diyet türlerinin diyete uyumu artırabileceğini dile getiren Diyetisyen Enez Baş vücut fonksiyonları için ketojenik diyet sonrası normal beslenmeye aşamalı bir geçişin önerildiğini söyledi.



“3 hafta ile birkaç ay arasında yapılabilir”


Ketojenik diyetin kısa süreli yapılmasını tavsiye eden Diyetisyen Enez Baş sözlerini şöyle sürdürdü:


“Bir tedavinin parçası olduğunda kısa süreliğine hekim kontrolünde uygulanabilse de uzun süreli ve sürdürülebilir bir diyet programı değildir. Uzun vadedeki etkisi bilinmediğinden kısa süreli; 3 haftadan birkaç aya kadarlık süreçlerde yapılması güvenlidir. Bağırsak mikrobiyotasındaki bakteri zenginliği ve çeşitliliği ketojenik diyetten etkilendiği için daha esnek ve daha az kısıtlayıcı olan Modifiye Atkins Diyeti ve Düşük Glisemik İndeks Diyeti hem obez bireylerde hem de sporcularda kilo kaybı için daha çok tercih edilir."


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bayburt Organik Bayburt bal kabağı tarladan tezgaha tezgahtan sofraya ulaşıyor Bayburt’ta organik tarım ve ata tohumuyla üretilen Bayburt bal kabağı hasadı başladı. Kış aylarının vazgeçilmez lezzeti olan Bayburt’a has bal kabağı boranisi, kabak bastı yemeklerinin yapımında kullanılan ve kabak tatlısının ana maddesi olan bal kabağı organik tarım anlayışıyla üretiliyor. Bununla birlikte ata tohumuyla ve organik tarımla ilgilenen, yarım asırdır çiftçilikle uğraşan İsmail Öksüz, ata tohumlarının devamını sağlamak amacıyla kurulan Gez Hanları Ekolojik Tarım Deneme ve Üretim Merkezi Derneği (GEZEKODER) bünyesinde gez hanları denilen alandaki tarlada bal kabağı üretip, Bayburt pazarına satışını yaparak Bayburtluların organik bal kabağına ulaşımını sağlıyor. Dernek üyelerine de bal kabağının satışının yapılmasının ardından, üyelerden kabağın çekirdeklerini bir kenarda biriktirmesini isteyen Öksüz, bu tohumların önemli olduğunu, ata tohumlardan gelecek sezon yeniden bal kabağı üreteceklerini söyleyerek tohumları atmamalarını, biriktirmeleri çağrısında bulundu. Dernek çatısı altında faaliyetlerini yürüten ve ata tohumlarına gözü gibi bakan Öksüz, amacının ata tohumlarını gelecek nesillere aktararak devamlılığının sağlanması olduğunu söyleyerek, "Burada söyleyeceğim en önemli şey bu kabakların organik olarak bu tarlada yetiştirilmesi. Bayburt’ta insanlara organik kabak ulaştırılıyor. İnsanlar bu kabakları tükettikten sonra kabakların tohumlarını çöpe atmayıp alarak evlerinin bahçelerinde ekip, bizim de tarif ettiğimiz organik yetiştirme şekliyle yetiştirip organik tarım yapmış olacaklar. Bu bir hizmet, buna katkı sunabildiysem ne mutlu bana, çok mutlu olurum. Bildiklerimi insanlara anlatmak, öğretmek istiyorum. Bu kabaklar organik, net söylüyorum kesinlikle organik kabaklar. Ayrıca bu kabakların bir diğer özelliği ise ata tohumlarından üretiliyor olması. Ata tohumları üzerine kurulan derneğimiz var ve bu tohumların kaybolmaması, yaşatılması adına kurulan derneğimizin çatısı altında bu çalışmaları yapıyoruz" şeklinde konuştu.
Ankara 32 ilde zehir tacirlerine darbe: 125 zehir taciri ve sokak satıcısı yakalandı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, "32 ilde uyuşturucu madde imalatçılarına ve sokak satıcılarına yönelik jandarma tarafından düzenlenen ’Narkoçelik-40’ operasyonlarında; 3 ton 972 kilogram uyuşturucu madde, 15 milyon 825 bin 619 adet kök kenevir ve kök skunk, 188 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi. 125 zehir taciri ve sokak satıcısı yakalandı, 63’ü tutuklandı, 3’ü hakkında adli kontrol kararı verildi. Diğerlerinin işlemleri devam ediyor" dedi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Jandarma Genel Komutanlığı KOM Daire Başkanlığı koordinesinde, İl Jandarma Komutanlıklarınca; Diyarbakır, Antalya, Erzurum, Van, Ankara, İstanbul, Manisa, İzmir, Rize, Edirne, Gaziantep, Siirt, Mardin, Iğdır, Samsun, Hatay, Kahramanmaraş, Ardahan, Kocaeli, Tekirdağ, Batman, Adıyaman, Bolu, Elazığ, Aksaray, Bingöl, Afyonkarahisar, Zonguldak, Malatya, Hakkari, Ağrı ve Aydın’da uyuşturucu madde imalatçılarına ve sokak satıcılarına yönelik jandarma tarafından düzenlenen ’Narkoçelik-40’ operasyonlarında; 3 ton 972 kilogram uyuşturucu madde, 15 milyon 825 bin 619 adet kök kenevir ve kök skunk, 188 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildiğini belirterek 125 zehir taciri ve sokak satıcısının yakalandığını, 63’ünün tutuklandığını kaydetti. Bakan Yerlikaya, şüphelilerin 3’ü hakkında adli kontrol kararı verildiğini ifade ederek, diğerlerinin işlemlerinin devam ettiğini bildirdi. Bakan Yerlikaya, "Ülkemizi zehir tacirlerinden ve sokak satıcılarından temizlemeye kararlıyız" vurgusu yaptı.
Erzincan Nesli tükenmeyen meslek anahtarcılık ve çilingirlik Temeli yaklaşık 2 bin yıl öncesinde ki Mısırlılara dayanan ve tarihin en eski mesleklerinden biri olan anahtarcılık ve çilingirlik, tarihin tozlu sayfalarına karışan mesleklerin aksine yeniçağa ayak uydurarak devam ediyor. İlk olarak kapı köçeğinin kilidini açmak için kullanılan ve işin bilirkişisi olan anahtarcılık ve çilingirlik mesleği eskiden beri süregelen en önemli mesleklerden biri. Gelişen teknolojinin etkisiyle kaybolmayan anahtarcılık ve çilingirlik mesleği uzun yıllardır devamlılığını korumasıyla birlikte mesleği icra edenler tarafından nesli bitmeyen meslek olarak adlandırılıyor. Anahtarcı kelime anlamıyla işlenmeyen kapı, kasa, oto, masa, dolap gibi eşyaların kilitlerini açma, kilide ve anahtar numunesine göre anahtar, kilit montajı, kilit bakım ve onarım işlerini yapan kişi olarak tanımlanıyor. Beraberinde çok yönlü işlerin yapımında görülen anahtarcılık ve çilingirlik mesleği; örnek anahtara “Chip” kontrolü, anahtar kopyasını çıkarma, anahtar yapım esnasında oluşan çapakları alma, anahtar kodlama, maymuncuk hazırlama, kilit açma tutanağı, kilit açma, kilide anahtar yapma, kilit tamir ve bakımları, kilit şifrelerini değiştirme, kilide barel takma, emniyet sistemi takma ve gerekli durumlarda ise bilirkişilik yapma gibi birçok detayı olan bir iş kolu olarak sürdürülmeye devam ediyor. Bu mesleğe 1983’lü yıllarda başlayan esnaf Turan Yıldırım mesleği oğlu Furkan Yıldırım’a öğrettiğini belirterek, “Nesilden nesile bu işi aktarıyoruz, işi devam ettirecek elemen yetiştiriyoruz. Oğlum öğrendikten sonra ben artık işi bıraktım. Bu dükkanda oğlumun, ben arada uğruyorum.” ifadelerini kullandı. Çelik kapı dâhil tüm kapı anahtarlarını yenilediklerini söyleyen Yıldırım tüm bu kapılar için çilingirlik hizmeti de verdiklerinin altını çizdi. Söz konusu meslek günümüzde Meslek Yüksekokullarında “Makine Teknolojisi” alanında anahtarcılık ve çilingircilik dalında eğitimleri verilen bir meslek kolu haline gelmiş durumda. Mesleğe başlamak için öncelikle çıraklık eğitim sürecinden geçmek gerekiyor. En az ortaokul mezunu olanlar çıraklık eğitimi alabiliyor. Bir işyeri kurmak veya çırak olarak bu meslekte çalışmak için ise çıraklık sözleşmesinin imzalanması gerekiyor.
Erzincan Aktarlardan soğuk algınlığına karşı “kış çayı” tavsiyesi Erzincan’da sonbahar hastalıklarından korunmak isteyen vatandaşlar soluğu aktarlarda alıyor. Satışların arttığını belirten aktarlar ise soğuk algınlığına karşı kış çayını tavsiye ediyor. Sonbaharın kendini hissettirmesi ve havaların soğumasının ardından Erzincan’da yaşayan vatandaşlar, hastalıklara önlem alabilmek için aktarlara koşuyor. Kış çaylarının, hastalanmadan önce bağışıklık sistemini güçlendirmek için içilmesi gerektiğini vurgulayan aktarlar, bu dönemde en çok ıhlamur, hatmi çayı ve hibiskus gibi nebati ürünleri tavsiye ediyor. Birçok ilaçlı tedavinin yanı sıra aktarları tercih eden vatandaşlar, her zaman tercih ettikleri nebati ürünlerin yerine bu kez aktarların tavsiyesini dinledi. Aktarlar hava değişimi rahatsızlığı olarak görülen hastalıklara karşı kullanılması için birçok bitki ve nebati ürünle harmanlanarak kaynatılan kış çayını tavsiye etti. İçerisinde ıhlamur, hatmi çiçeği, kuşburnu, zencefil, tarçın, karanfil, zerdeçal, papatya ve kızılcık gibi ürünleri barındıran kış çayı vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Aktarlar kış çayını tavsiye ederken, hem çayın yapılışını hem de faydalarını anlattı. Vatandaşlar ise aktarlardan aldıkları tavsiyelerle fayda gördüklerini ve tavsiye ettiklerini belirtti. "İnsanlar kış çayının grip olduktan sonra içildiğini düşünüyor" Özellikle sonbahar mevsimine geçiş aylarında insanların sert hava değişiminden etkilendiğini kaydeden aktar Murat Sönmez, bu dönemlerde vatandaşların genellikle ıhlamur, kış çayı, tarçın ve zencefil gibi ürünler tükettiğini söyledi. Sönmez, "Sonbaharda hastalıkların daha çok artması ile birlikte ülke genelinde aktara ilgi arttı. Son zamanlarda insanların alternatif tıpa talebi arttığı için biz daha çok burada hatmi çayı, hibiskus, ıhlamur ve benzeri ürünleri öneriyoruz. Hem boğazı yumuşatır, hem de boğazdaki enfeksiyon oranını azaltır. İnsanlarda yanlış bilinen bir algı var. Genellikle kış çayının grip olduktan sonra içildiği düşünülür ama tam tersi. Kış çayı vücudun bağışıklığını ve direncini kuvvetlendirmek için tüketilmesi gereken bir içecektir” dedi. Kış çaylarının faydalarından da bahseden Murat Sönmez, “Kış çayının olmazsa olmaz ıhlamurdur. Boğazı yumuşatma etkisi vardır. Çünkü kuru öksürüğe ve boğazdaki tahribata çok iyi geliyor. Onun haricinde enfeksiyonu azaltacak etkisi olduğu için kuru zencefil antioksidan özelliğe sahip tarçın ve karanfil çok etkilidir. Bunun içine tatlandırıcı olsun biraz daha vücudun direncini arttırması için hibiskus bizim önerdiğimiz bitkiler arasındadır. Bu saydığım bitkiler genellikle demirbaş ürünlerdir yani herhangi bir aktarda olmazsa olmaz ürünlerdir. Kış çayına ilave olarak genelde herhangi bir içeceğinize veya tükettiğiniz yiyeceğiniz içerisine sıvı propolis de takviye ederek bağışıklığımızı koruyabiliriz. Sıvı propolis bence Türkiye’de hak ettiği değeri görmüyor. Sıvı propolis vücudun bağışıklığı ve direnci için çok önemli. Özellikle küçük yaştaki çocukların bağışıklığını güçlendirmek için propolis öneriyoruz. İnsanların daha çok kimyasal ilaçlardansa yavaş yavaş aktar ürünlerine, yani alternatif tıpa yönelmesini destekliyoruz" diye konuştu.