ÇEVRE - 18 Ekim 2024 Cuma 09:16

Azerbaycan Mahallesi’nde binalar renkleniyor

A
A
A
Azerbaycan Mahallesi’nde binalar renkleniyor

Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası Azerbaycan devleti tarafından yaptırılan Azerbaycan Mahallesi’ndeki binalar yükseliyor. Kaba inşaatların tamamlandığı alanlarda dış cephe boyama ve kaplama çalışmalarına geçildi.


Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde Onikişubat ilçesindeki Hayrullah ve Şazibey mahalleleri büyük yıkım yaşadı. Binlerce insanın hayatını kaybettiği mahallelerde yerinde dönüşüm çalışmalarına başlandı. Azerbaycan tarafından yapılan Azerbaycan Mahallesi’nde kaba inşaatların tamamlandığı görüldü. Alandaki bazı binalarda dış kaplama ve boyama işlemlerine geçildi.


Azerbaycan Mahallesi inşaat çalışmasının yanı sıra yıkımın en çok yaşandığı Şazibey Mahallesi’nin Ebrar Sitesi alanında da çalışmalar sürüyor. Mahallenin bir kısmına geçici konteyner çarşılar oluşturulurken, mahalle muhtarı konteynerde gelişigüzel faaliyet gösterenlere tepki gösterdi.


Yerinde dönüşümün mahallenin tamamında uygulanmasını istediğini ifade eden Şazibey Mahalle Muhtarı Cemal Kaya, “Azerbaycan Mahallesi ve Ebrar Sitesi bitmek üzere ama stadyum etrafında bir çalışma başlamadı şu anda bekliyoruz. Şu anda bütün alanlarda kendi kafalarına göre konteyner koymuşlar ve burada yol çizmişler. Bunların yüzde 90’ı da esnaf değil. Bütün yetkililere sesleniyorum bir an önce benim mahallemdeki yapılacak alanlara başlamalarını rica ediyorum. İnsanlara umut verirsek çok iyi olacak. Buralar hep tapulu yerlerimiz. Uyanık takımlar buralara gelmişler. Benim beklentim hem büyükşehirden hem de bakanımızdan bunlar kaldırılacak ve en kısa sürede yeni binalarımız yapılacaktır, temennimiz budur” dedi.



Azerbaycan Mahallesi’nde binalar renkleniyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun Mevsim geçişlerinde çocuklarda ishale dikkat Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nazlı Karakullukçu Çebi, “İshal, daha çok mevsim geçişi dönemlerinde gözlenir. İshal sık karşılaşılan ve nadiren ciddi seyreden bir hastalık olmakla birlikte küçük bebeklerde ateş ve kusmanın eşlik ettiği durumlarda çocuk doktoruna başvurmak oldukça önemlidir” dedi. Liv Hospital Samsun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Nazlı Karakullukçu Çebi, mevsim geçişlerinde çocuklarda sıklıkla görülen ishal konusunda açıklamalarda bulundu. Çocuklarda ishalin en sık nedeninin virüsler olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Çebi, “İshal, daha çok mevsim geçişi dönemlerinde gözlenir. Sulu kakaya; ateş, kusma, karın ağrısı ve iştahsızlık da eşlik edebilir. Bakteri ve parazitlerin sebep olduğu ishaller mikrobun bulaştığı yiyecek-içecek veya temas etmiş ellerin ağıza götürülmesi ile bulaşır. Virüslerin sebep olduğu ishaller temas ile kolayca bulaşabilmektedir. İshal sık karşılaşılan ve nadiren ciddi seyreden bir hastalık olmakla birlikte küçük bebeklerde ateş ve kusmanın eşlik ettiği durumlarda çocuk doktoruna başvurmak oldukça önemlidir” diye konuştu. “Belirtiler bir veya iki gün sürebilir” Çocuklarda ishalin genellikle 24-48 saat içinde düzelen kusma atağı ile başladığını belirten Uzm. Dr. Çebi, “Belirtiler bir veya iki gün süren hafif ishal ve bulantıdan, birkaç gün süren şiddetli ve bol sulu dışkılamaya kadar değişkendir. İshal, genellikle 24 saat içinde en az üç kez gözlenen yumuşak kıvamlı veya sulu dışkılama olarak ifade edilmektedir” şeklinde konuştu. “Yüksek ateş görülebilir” Uzm. Dr. Çebi, çocuklarda ani başlangıçlı ishalin yaygın belirtilerini ise şöyle sıraladı: Yumuşak kıvamlı veya sulu dışkılama, dışkılama ile rahatlayan ve kramplar halinde gelen karın ağrısı atakları, bulantı ve kusma, yüksek ateş, kas veya baş ağrısı.” İshalin genellikle 3-5 gün sürdüğünü ve bu sürenin bazen daha uzayabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Çebi, “Yumuşak kıvamlı dışkılama, bağırsaklar normal düzenine dönmeden bir hafta kadar daha sürebilir. Bazı çocuklar, akut ishalden sonra zaman içinde düzelen geçici bir laktoz intoleransı geliştirirler; bu durumda süt içtikten veya süt ürünleri tükettikten sonra yumuşak kıvamlı dışkılarlar” dedi. “İdrar çıkışında azalma sıvı kaybı belirtisi olabilir” Dehidratasyon (sıvı kaybı) belirtilerine değinen Uzm. Dr. Çebi, “İdrar çıkışında azalma, ağız kuruluğu, gözyaşında azalma, göz kürelerinde çöküklük, halsizlik ve huzursuzluk sıklıkla gözlenebilen dehidratasyon belirtileridir. Ancak, acil tıbbi yardım alma gereksinimi ifade eden uykuya meyilllilik, soluk veya alacalı bir cilt, soğuk el ve ayaklar, ıslak bez sayısında ciddi azalma, hızlı ve yüzeysel soluma gibi belirtiler dehidratasyonun şiddetli olduğunu göstermektedir” ifadelerini kullandı. “Bol su tüketimi önemli” Bol su tüketiminin öneminden bahseden Uzm. Dr. Çebi, “Çok sulu sümüksü ve kanlı dışkı, siyah-katran rengi dışkı, idrar yapamama ya da idrar renginde kırmızılık önemlidir. Bu durumu çocuk doktorunuzla mutlaka görüşmelisiniz. Evde bol su ve anne sütü ile sık besleme uygulanmaktadır. Şekerli, yağlı salçalı gıdalar verilmemelidir. Yağlı gıdalar, meyve suları ve çok şekerli içecekler ishali arttırabilir. İshale yönelik ilaç tedavisi doktorunuz önermedikçe gerekli değildir. Destek için doğal ya da ilaç formunda probiyotikler kullanılabilir. 1 yaşından küçük bebekler, kanlı ishal, kusma ağızdan beslenememe, uyuklama hali, halsizlik, ağız kuruluğu, idrarda azalma ve yüksek ateş durumunda hemen çocuk doktoruna başvurulmalıdır, gözetim altında tutulmalıdır” şeklinde konuştu.
İstanbul Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: "Ahlakın evrensel normlarını kendi bencil dünyalarına hapseden Batı merkezli anlayış, yeryüzünü savaşa mahkum etmiştir" İlahiyat fakültelerinin kuruluşunun 100’üncü yılı nedeniyle düzenlenen organizasyonda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Ahlakın ve hukukun evrensel normlarını kendi bencil dünyalarına hapseden Batı merkezli bir anlayış, bütün yeryüzünü kaosa, savaşa, yoksulluğa, umutsuzluğa mahkum etmiştir" dedi. İlahiyat fakültelerinin kuruluşunun 100’üncü yılı vesilesiyle Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi iş birliğiyle "100. Yılında Türkiye’de İlahiyat Fakülteleri" başlıklı uluslararası bir akademik etkinlik düzenlendi. İlahiyat fakültelerinin geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine bilgi ve fikir paylaşımı yapılan sempozyumda, ilahiyat fakültelerinin tarihsel kökleri, üniversiteler içindeki bugünkü yeri ve geleceğe yönelik vizyonları ele alındı. Program Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlarken, konuşmacıların kürsü konuşması ile devam etti. "Biliyoruz ki daha iyi bir hayat, daha güzel bir gelecek ancak daha iyi bir eğitimle mümkündür" Programa katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "100’üncü yılında Türkiye’de ilahiyat fakültelerinin tarihi, misyonu, vizyonu hakkında müzakerelerde sunulmak üzere, birçok seçkin ilim insanının katıldığı ilmi bir toplantı vesilesiyle bir aradayız. Bu anlamlı buluşmamızın ilahiyat alanındaki meselelerimize dair ortak bir zemin, ufuk ve çözüm noktasında önemli sonuçlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Hepimizin bildiği gibi bizler, ’İkra’ emriyle başlayan ilk ayetlerinde ilimden, kalemden bahseden, okumaktan, öğrenmekten bahseden bir kitabın mensuplarıyız, inananlarıyız. İnsanları ilme öğrenmeye teşvik eden ve ’şüphesiz ben muallim olarak gönderildim’ buyuran bir peygamberin ümmetiyiz. Her daim bilgiyi yücelten bir inancın ve ilmin her alanında insanda öncülük etmiş bir medeniyetin mensuplarıyız. Biliyoruz ki daha iyi bir hayat, daha güzel bir gelecek ancak daha iyi bir eğitimle mümkündür" dedi. "Ahlakın ve hukukun evrensel normlarını kendi bencil dünyalarına hapseden Batı merkezli bir anlayış yeryüzünü kaosa, savaşa mahkum etmiştir" Erbaş konuşmasının devamında, "Müminler bütün zamanlarda bilgiyi hikmet ve ahlak boyutuyla ele alarak, tevhid ve hukuk zemininde hayatı inşa etmeyi varoluşun gayesi kabul etmişlerdir. Son üç asır boyunca dünyanın en temel sorunu ve en vahim krizi esasında epistemolojik ve ontolojik krizdir. Yani bilgi ve varlık tasavvurunda yaşanan savrulmalar sosyal, siyasal, ekolojik, iktisadi, küresel krizlerin ve bireysel bunalımların, umutsuzlukların temelini oluşturmaktadır. Varlığın aşkın boyutunu reddeden, alemin Allah ile irtibatını yok sayan, ahlakın ve hukukun evrensel normlarını kendi bencil dünyalarına hapseden Batı merkezli bir anlayış, bütün yeryüzünü kaosa, savaşa, yoksulluğa, umutsuzluğa mahkum etmiştir" ifadelerini kullandı.
Niğde Niğde’nin jeotermal potansiyeli ile topraksız tarım üretimi Niğde’de 40 dönüm alanda kurulan jeotermal serada, Narlıgöl’ün 60 derecelik jeotermal potansiyelinden faydalanılarak topraksız tarım yöntemiyle domates üretimi yapılacak. Üniversite ve sanayi işbirliği ile hayata geçirilen; Niğde Valiliği, İl Özel İdaresi destekli proje ile Niğde ve Aksaray sınırında yer alan Narlıgöl’ün 60 derecelik jeotermal potansiyeli, tarımsal üretimde kullanılacak. Yerli ve milli doğal kaynakların kullanılması, Narlıgöl’deki yüksek potansiyele sahip jeotermal kaynağın değerlendirilmesi amacıyla kurulan tesiste topraksız tarımla üretime başlanacak serada domates üretimi gerçekleştirilecek. “Narlıgöl Türkiye’nin en sıcak noktalarından birisi” Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi TEKNOPARK’da geliştirilen proje ile ilgili bilgi veren Proje Koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Şener; Niğde’nin Anadolu´da jeotermal potansiyel açısından gelişime açık bir il olduğunu söyledi. Narlıgöl’ün Türkiye´nin en sıcak noktalarının birisi olduğunu ifade eden Şener, kurulan tesisle ilgili verdiği bilgide şunları söyledi; “Dünyada gıda krizi başlayacağı senaryosundan hareket edersek yerli ve milli kaynakların doğru kullanılması, suyun minimal ölçüde değerlendirmesi, karbon ayak izlerinin en aza indirilmesi için Türkiye Cumhuriyeti uluslararası anlaşmalara imza attı. Biz de belirlenen bu yolda yürümek için jeotermal kaynaklardan faydalanmak üzere yola çıktık. Niğde Valiliği İl Özel İdaresi tarafından ruhsatlı jeotermal alandaki kuyulardan bir tanesini kiralayarak 40 dönüm alanda örtü altı seracılığa başladık. Jeotermal ısıtmalı serada topraksız tarım yapılacak ve domates yetiştirilecek." Topraksız tarım yöntemini öğrenen yöre halkı istihdam edilecek Hayata geçirilen projenin üniversite ve sanayi işbirliğinin güzel bir örneği olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Şener; "Şirketin Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi TEKNOPARK’da bir firması var. Ayrıca Niğde İl Özel İdaresi, Niğde Milli Eğitim ve Niğde Halk Eğitim Merkezi aracılığı ile yöredeki hanımlar topraksız tarım konusunda eğitim aldı. Dikimler gerçekleştiği zaman 60 kadın ve 40 erkek serada istihdam edilecek. Son derece modern bir sistem olduğu için otomasyon sistemleri ve yazılım programları da Niğde TEKNOPARK aracılığı ile geliştiriliyor. Modern tekniklerle ve bilimsel verilere dayalı geliştirilen bir proje" diye konuştu. Niğde’deki jeotermal potansiyeli olan sahalar araştırılıyor Türkiye’nin jeotermal potansiyelinin dünyada ilk üçte yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Şener, "Niğde Orta Anadolu’da jeotermal potansiyel açısından gelişime açık bir ilimiz. Bilinenler Çiftehan ve Narlıgöl var bizim yaptığımız çalışmalarda 3-4 tane daha potansiyel sahalar var. Bunları İl Özel İdare aracılığı ile geliştirme çalışmalarını sürdürüyoruz. Çok iddialı olacak ama Türkiye’nin en sıcak noktalarından birisinin üzerinde oturuyoruz. Burada 2 bin metrelerde yer sıcaklığı 250 ile 300 derecelere çıkıyor ama akışkan sorunu var. Onun için de projelerimiz devam ediyor" şeklinde konuştu. Çağın en büyük sorunu olan küresel ısınmaya karşı çözümlerden birisisinin yenilenebilir jeotermal kaynaklar olduğuna değinen Şener, hedeflerinin yerli ve milli kaynaklar sayesinde karbon emisyonlarını minimize etmek olduğunu söyledi. Kurulum aşaması tamamlanan serada topraksız tarım yöntemi ile üretilecek domatesler yurt dışına ihraç edilecek.