EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, adeta Türk dünyasına açılan bir kapı oldu. 1992 yılında kurulan Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü ve 1986 yılında kurulan Türkçe Öğretim Birimi (TÖBİR), bugüne kadar sayısız öğrenci yetiştirdi. Enstitüye bağlı TÖBİR’e gelen dünyanın farklı ülkelerinden öğrenciler, aldıkları eğitimle 1 yıl içesinde Türkçe öğreniyor. Eğitim sonucunda başarılı olan öğrenciler Uluslararası Türkçe Yeterlilik Sertifikası alırken, öğrenciler aldıkları bu sertifikayla eğitim hayatına devam ediyor. TÖBİR’den son 6 yılda bin 596 öğrenci mezun olurken, şu anda ise 230 öğrenci 1 yıllık eğitimle Türkçe konuşmak için aşama aşama eğitim alıyor.
EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü’nde ise 6 ana bilim dalında lisansüstü alanda nitelikli eğitim veriliyor. Yüksek lisans ve doktora eğitimi gören yerli ve yabancı öğrenciler, Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde etkin görevler alıyor. Enstitü, bugüne kadar sayısız ismi Türk dünyasında bürokrasiye, akademiye ve siyasete kazandırdı. Eski Gürcistan Başbakanı Giorgi Kvirikaşvili, eski Türkistan Dışişleri Bakanı Raşit Meredov, eski Azerbaycan Devlet Gümrük Bakanı Sefer Mehdiyev, eski Kazakistan Enformasyon ve Sosyal Kalkınma Bakanı Kydyrali Darkhan gibi isimler enstitüde eğitim aldı. Bunun yanında Türk dünyasında bazı
milletvekilleri, büyükelçiler, bürokrasideki önemli isimler, gazeteciler, doktorlar, akademisyenlerin yolu da EÜ Türk Dünyası Araştırma Enstitüsü’nden geçti.
"Türk dünyasında enstitümüzde yetişmiş binlerce insanımız var"
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit, enstitünün önemine dikkat çekti. Enstitünün Türk dünyasına açılan bir pencere olduğunu anlatan Macit, “Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, 1992 yılında kurulmuş bir kurumdur. Lisansüstü; yani yüksek lisans ve doktora programlarında 6 ana bilim dalında eğitim verilmektedir. Bünyesinde Türkçe Öğretim Birimi (TÖBİR) vardır. Türkçe Öğretim Biriminin tarihi daha eski, 1986 tarihlidir. Bu kurum, Türkiye’de Türkoloji alanında özel bir yere sahiptir. Özel bir yere sahip olmasının temel kriteri, öncelikle lisansüstü programlara sahip olmasıdır; sonrasında da bünyesinde Türkçe Öğretim Biriminin yer almasıdır. Lisansüstü programlarımızda bilimsel araştırmalar yapılmaktadır. Her alanda insan yetiştirmeyi amaçlayan bir kurumuz. Diğer taraftan dil ise hem insanlar arasındaki iletişimi hem de toplumlar arasındaki diyaloğu sağlar. İnsanların, milletlerin memleketi, sadece fiziki coğrafyadan ibaret değildir. Bir gönül coğrafyamız var. Bizim sadece Türkiye’de değil, bütün tarihsel süreçte var olan Türk unsurlarına kapımızın açık olması lazım. Bunu bilginin konusu, ilmin konusu yapmamız lazım. Aynı zamanda ortak bir dili geliştirmemiz lazım” dedi.
Nadim Macit, şöyle devam etti:
“Ekonomiden tutun enerjiye kadar, dolayısıyla sosyal, kültürel, iktisadi, sanayi, teknoloji alanında ortak kurumlar, ortak iş birlikleri üretmemiz lazım. Dolayısıyla Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, bütün bu konular çerçevesinde bilimsel araştırmalar yapmakta, aynı zamanda da dil yoluyla bütün bunları dünyaya taşımayı amaç edinmektedir. Enstitümüz, Türk dünyasına açılan bir penceredir. Türk dünyasında buradan yetişmiş binlerce insanımız var. Bürokratından devlet kademesinde görev yapanlar, bilimsel araştırma alanlarında görev yapanlar, sivil toplum kuruluşları alanında görev yapanlar, dolayısıyla burası Türk dünyasında müthiş bir ağ oluşturmuş kurumdur. Burası stratejik bir kurumdur. Türkmenistan’dan Kazakistan’a, Kazakistan’dan Balkanlar’a ve Orta Doğu’ya kadar dünyanın çok değişik yerlerinde yer alan Türk halkları var; her birisiyle bağlantılarımız var. Orada bu enstitüde ihtisas yapan çok sayıda hocalarımız var. Yine bizde Türkçe öğrenip sonra fakülteyi okuduktan sonra ülkelerine dönen insanlarımız var. Bunlarla çok güçlü bağlarımız var. O nedenle Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Türk dünyasının hem bilimsel hem de dil yoluyla iletişim kurduğu bir merkezdir.”
Kazakistan’dan gelen ve enstitüye bağlı TÖBİR’de Türkçe öğrenen Ayperi Boronbaeva (22), Türkçe ve Kırgız dilinin birbirine benzediğini ama zaman zaman zorlandığını söyledi. Türkiye’ye gelmeden önce Türk dizilerini takip ettiğini ifade eden Boronbaeva, Türkçe’yi burada aldığı eğitimle daha da ilerlettiğini anlattı.
Ulzhan Bolatova (17) da, Türkiye’yi sevdiğini ve bu ülkede eğitim almaktan mutluluk duyduğunu belirtti. Kelbet Doszhanova (17) ise, “İlk haftalar zor geldi ama İzmir’e alışmaya çalışıyorum. Öğretmenlerim sayesinde, arkadaşlarım sayesinde şu an çok iyi hissediyorum. İzmir insanı çok sıcakkanlı ve bir sorumuz olduğunda hemen yanıtlıyorlar” dedi.
Hakan Gözalan - Mustafa İç