SPOR - 15 Eylül 2024 Pazar 01:33

AZ Alkmaar’dan 9 gollü galibiyet

A
A
A
AZ Alkmaar’dan 9 gollü galibiyet

Fenerbahçe ve Galatasaray’ın UEFA Avrupa Ligi rakiplerinden AZ Alkmaar, Hollanda Ligi’nde Heerenveen’i 9-1 mağlup ederek tarihi bir sonuca imza attı.


Hollanda Eredivisie’in 5. haftasında AZ Alkmaar, sahasında teknik direktörlüğünü Robin van Persie’nin yaptığı Heerenveen ile karşılaştı. İlk yarısı ev sahibi ekibin 2-1’lik üstünlüğü ile geçilirken, kırmızı-beyazlılar ikinci yarıda farka koştu. Troy Parrot’un 4 golle yıldızlaştığı müsabakada AZ Alkmaar, sahadan 9-1 galip ayrıldı. Alkmaar ekibinde diğer goller Sven Mijnans, Ibrahim Sadiq, Meerdink, Kristijan Belic ve Zico Buurmeester’den geldi. Konuk ekibin tek golünü Luuk Brouwers kaydetti.


AZ, bu galibiyetle 5 maç sonunda puanını 13’e yükseltti.


AZ Alkmaar, UEFA Avrupa Ligi’nin yeni formatında bu sezon Fenerbahçe ve Galatasaray ile kasım ayında sahasında karşılaşacak.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ: "Yazılımla eş zamanlı 5 bin cihazı patlatmak mümkün değil" Lübnan’da gerçekleşen çağrı cihazlı saldırı, "Akıllı telefonlar ve diğer elektronik aygıtlar uzaktan patlatılabilir mi?” sorusunu gündeme getirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Binlerce telefonu alıp bir yazılım sayesinde eş zamanlı olarak patlatmak mümkün değil. Bunlar komplo teorilerinin de kalitesini düşürüyor” dedi. Lübnan’da lityum iyon pil kullanılan binlerce çağrı cihazının eş zamanlı olarak uzaktan patlatılması sonucu 12 kişinin hayatını kaybetti, 300’ü ağır 2 bin 800 kişi de yaralandı. Yapılan saldırının ardından vatandaşların günlük yaşamlarında kullandığı lityum iyon pil ile çalışan akıllı telefonlar ve elektronik diğer cihazların güvenli olup olmadığı ile ilgili soru işaretleri oluştu. Konuyla ilgili açıklama yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Binlerce telefonu alıp bir yazılım sayesinde eş zamanlı olarak patlatmak mümkün değil. Bunlar komplo teorilerinin de kalitesini düşürüyor” dedi. “Çok karmaşık bir sistem değil. 1996 yılında ilk kez İsrail tarafından uygulanmıştı” Dün yapılan saldırıyla ilgili olarak cihazların modifiye edilmiş cihazlar olduğunu belirten Prof. Dr. Üstündağ, “Öncelikle teknolojik cihazların aslında günümüzde farklı şekilde nasıl riskler oluşturabileceğini gösterdi. Ama diğer teknolojik bir müdahaleden ziyade bir istihbarat başarısı olarak bence gündemde. Çağrı cihazlarını uzun zamandır kullanıyorduk. Az sayıda vericiyle, hatta tek bir vericiyle bile bir gruba uzak noktalardan mesaj gönderebiliyorsunuz. Çağrı cihazları konusunda burada tedarik zincirinde bir istihbarat açığı gözüküyor Hizbullah tarafında. Yaklaşık 5 bin adet cihaz tedarik edilmeden önce bir aracı giriyor devreye. Ve cihazların standart yazılımı ile verilmesi yerine özel bir mesaj geldiği zaman onun ürettiği işaretle içerisindeki patlayıcıyı tetikleyecek modifiye edilmiş bir cihaz veriliyor. Çok karmaşık bir sistem değil. Hatırladığım kadarıyla 1996 yılında ilk kez İsrail tarafından uygulanmıştı. Hedefindeki kişiye cep telefonu hediye ediyor. O telefon kişiye eriştikten sonra bir mesaj ile bataryanın bir kısmına yerleştirilen patlayıcı harekete geçiyor ve hedefi imha etmeye yeterli oluyor” diye konuştu. Çağrı cihazlarını bomba haline getirmenin karmaşık bir durum olmadığını söyleyen Üstündağ, “Buradaki seçilen ürün cep telefonu yerine ‘Pager’ dediğimiz çağrı cihazı. Bu cihazın bir farkı var, standart bildiğimiz cihazlar 1 santimetre kalınlığında fakat burada kullanılan cihaz uzun kullanıma uygun. Yaklaşık 80-85 gün tek şarj ile kullanılabiliyor. Çevre koşullarına, çarpma ve vurma gibi durumlara karşı da ayrıca dayanıklı. Bunun istihbarat açısından bir potansiyeli var. Bunun getirdiği de pil hacmi bildiğimiz çağrı cihazlarının iki katı civarında kalınlıkta. Bunun içerisine 5-10 gramlık bir patlayıcı koyduğunuz zaman bunun patlama etkisi 100 gramlık bir parçayı bir mermi hızına çıkarabilecek nitelikte. Dolayısıyla bildiğimiz pilin paketlemesinde bir değişiklik yapıp, içerisinde patlayıcı olan bir pille değiştirip yazılımda da bir değişiklik yaptığınız zaman, ki bu karmaşık bir kod değil. Şu kod geldiğinde şu çıkışı ver şeklinde bir değişiklikle bunu yapmak mümkün” şeklinde konuştu. "Yazılımın içerisine sızarak eş zamanlı 5 bin tane telefonu patlatmak mümkün değil” Saldırı sonrasında oluşturulan “Cep telefonlarımız da patlayabilir” algısının provokatif olabileceğini belirten Prof. Dr. Üstündağ, “Bunun karşılığında sorulan yaygın sorular var. ’Acaba cep telefonları uzaktan patlatılabilir mi?’ Bu komplo teorilerinin kalitesini de düşürüyor bence. Çünkü kullandığımız cep telefonlarının pilleri, özellikle yaygın markaların pilleri çok ağır koşullarda test ediliyor. Bunların içerisindeki donanımlar pilin kendi kendine özel bir durum olmadığı sürece ısınmasına, patlamasına el vermiyor. Hatta bunlar arabaların içerisinde unutulduğunda 70 dereceye kadar sıcaklıklara varıyor. O zaman bile patlamayacak şekilde tedbirleri alınıyor. Ama bazen imalat hataları olabiliyor ama o patlamalar da bu örnekte gördüğümüz gibi patlamalar değil. Dikkat ederseniz görüntülere delik açılan durumlar var plastik cisimlerde. Telefon patlaması ise daha çok yanma hadisesi şeklinde gerçekleşiyor. Kendinizden uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz. Çok merak eden gider bir telefoncudan pil alır, onu kontrollü bir biçimde ateşe atar ya da kısa devre eder ve patlamaya çalışır. Dünkü görüntülerde gördüğümüz patlamanın bunlarla bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden de hemen ortaya çıkıp bunun teşhisini yapmadan bunu yaymaya çalışmanın toplumda provokatif etkisi var. Bu provokatif etkinin aynı zamanda belki de İsrail’e faydası var. Çünkü o da bir tehdit unsuru gibi sanki cebinde öyle bir silah var, canım istediğimde sizi de uzaktan patlatırım gibi bir imaj onların da hoşuna gidiyor olabilir. Dolayısıyla böyle komplo teorilerine prim vermemek gerekiyor. Hatta bunları yayanların bir tür provokasyona alet olduğuna dikkat etmek lazım. Öyle bir cep telefonu alıp, eş zamanlı olarak 5 bin tanesini bir yazılımın hacklenmesiyle patlatmak mümkün değil” ifadelerini kullandı. “Dün çağrı cihazlarında yaşanan patlama, cihaza fiziksel müdahaleyi gerektiren bir olay” Günlük yaşamda kullanılan cihazlardaki pillerin dün yaşanan saldırıdaki gibi patlamasının mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Üstündağ, “Dün yaşanan olay, iletişim cihazına fiziksel müdahaleyi gerektiren bir olay. Standart ticari olarak satılan bir cihazın öyle bir özelliği ve işlevi de yok. Çünkü telefonun içerisindeki piller, telefonu enerjilendirmek üzere pilden dışarıya doğru enerji verirler. Pilin patlatılabilmesi için ısıtılıp hızlı bir reaksiyon verdirilmesi lazım. Mevcuttaki piller hızlı reaksiyon gösterecek piller değil. Telefon çalıştığı sürece bir gün iki gün ya da çağrı alıcıda 80 gün olabilecek bir sürede enerji vermek üzere yavaş boşalmak üzere planlanmış pillerdir. Olsa olsa hızlı yanma hadisesinden dolayı yakın çevresine zarar verebilir ama bu nadir görülen bir olaydır. Bu kazalar aynı zamanda bunu destekleyici bir unsur olarak gösterilmemeli. Aksi takdirde herkes şunu düşünmeye başlar; bir batarya üreticisine gittim, elektrikli arabamı değiştirdim, acaba bu batarya beni patlatır mı? Ya da ucuz bir batarya aldım acaba içerisinde bir şey koydular mı, beni patlatırlar mı? Bir cihaz size odaklı üretilmemişse, hedef değilseniz patlayamazsınız. Bunu yapmanın maliyeti pil üretmenin maliyetinden çok daha yüksektir. Ticari amaçla bunu yapmazlar” dedi. Türkiye’ye getirilen tüm elektronik cihazların Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) tarafından incelendiğini belirten Prof. Dr. Üstündağ, “Türkiye’ye ithal edilen cihazların sertifikaları Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) tarafından kontrol ediliyor. Gümrüklerimizde de kontrol ediliyor. Bu kamu kurumları ya da emniyet kurumları için başka bir şey. Onların tedarikleri için geçerli bir durum değil. Onlar tedarikçilerinde gereken özeni gösterdiğini düşünüyoruz” diye konuştu. “Kamusal düzeni sağlayan otoritelerin kırılganlıkları kontrol altına alacak yatırımları yapmaları gerekiyor” Teknolojideki gelişmelerin farklı hassasiyetler ortaya çıkardığını ifade eden Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Dünkü hadisenin akla getirmesi gereken başka bir şey var. Biz dünya savaşını topyekun ülkelerin birbirine saldırması olarak algılıyoruz. Ancak yavaş gelişen bir karmaşa durumu var. Sadece elektronik bir yöntemle patlayıcıların harekete geçirilmesi değil. Burada tabii detaylarını da dile getirmek istemediğim başta biyolojik yöntemler olmak üzere, şebekelerle insanlara, gruplara ve hatta tek bir insana ulaşılabilmesi mümkün. Kişiye özel virüslerin ortak şebekelerden yayılması mümkün. Ben burada çok detay vermek istemiyorum ama kamusal düzeni sağlayan otoritelerin geçiş döneminde olduğumuz düşük seviyeli savaşın sürekli bir hal almaya başladığı dönemde sivil taraftaki kırılganlıkları kontrol altına alacak yatırımları yapması gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu. “Sistemine sızabilirseniz otonom bir arabaya kaza yaptırabilirsiniz” Kontrol sistemlerinin siber güvenliğinin sağlanmasının hayati önemine vurgu yapan Prof. Dr. Üstündağ, “Radyo dalgalarıyla ya da elektromanyetik bir müdahale yapılabilmesi için bir kere odaklı bir enerji yayan güçlü bir sistemin olması lazım. Bunun ya kaynağının size yakın olması ya da o kadar güçlü olması gerekiyor ki kaynağının görünemez olması mümkün değil. Başka türlü tehditler olabilir. Bu tehditlerin başında kontrol sistemlerinin getirdiği proseslerden gelen tehditler var. Dünyada ilk siber saldırı olarak atfedilen Trans Sibirya boru hattının patlatılmasıydı. Boru hattı bir kontrol sisteminin yazılım zafiyetinden kaynaklandı. O kontrol sisteminin oraya satılmasını sağlayan Alman şirketi veya dolaylı aracısı ya da belki replikası günün birinde boru içerisindeki valflerin açma kapanma sürelerini öyle bir ayarladılar ki gaza sıkıştı ve gaz patlaması oldu. Dolayısıyla herhangi bir kontrol sürecinde kendi sürecinden kaynaklanan risklerini gerçekleştirebilirsiniz. Eğer sistemine sızıp yazılımında değişiklik yaptıysanız otonom bir araca kaza yaptırabilirsiniz. Ya da mesela buzdolabında siz yokken gıda zehirlenmesine yol açacak kadar bozulmasına, sonra da siz geldikten sonra sanki bozulmamış gibi çalışmasını sağlayabilirsiniz. Ama bunların hiçbiri dünkü olaydaki gibi öyle ekstra bir efor olmadan patlama gibi şeyleri yapmaz. Kendisi doğası gereği biyolojik riskler oluşturan tesisler ve nesneler için bu tabii farklı bir durum. Onları kontrol eden sistem ve yazılımların özel olarak kontrol edilmesi, siber güvenliğinin sağlanmış olması gerekir. Aksi takdirde diğer taraftan siber saldırı fiziksel hasar veren bir saldırıya dönüşebilir” dedi. "Yerli üreticiyi kontrol etme imkanı daha yüksek" Yerli üretimin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Yerli üretimin önemi ortaya çıkıyor. Yerli üretici de hacklenebilir miydi? Evet ancak şöyle bir fark ortaya çıkıyor. Yerli üreticiyi kontrol etme imkanınız daha yüksek. Yerli üreticilerle ilgili yönetmelikler başta olmak üzere düzenlemeler yapmanız daha kolay. Örneğin BDDK, yıllardır bankaların yazılımlarının kaynak kodlarını ayrıca bir yerde depolatıyor ki gerektiğinde onlar üzerinde tespitler yapılabilsin. Ya da onları tedarik eden firma devre dışı kaldığında sürecin devamlılığında kesintinin önüne geçilebilsin. Aksi takdirde düşünebiliyor musunuz yüz binlerce kişi parasını çekemez hale geliyor. Türkiye’deki düzenleme otoriteleri yerli üretici kendi regülasyonları dahilinde iç hukuka uygun daha fazla tetkik etme imkanları var” açıklamalarında bulundu.
İstanbul New York Metropolitan Sanat Müzesi’nden Yıldız Holding’e ziyaret New York Metropolitan Sanat Müzesi’nin üst yönetim ekibi Yıldız Holding sanat koleksiyonunu incelemek amacıyla Holding’in Çamlıca’daki kampüsüne bir ziyarette bulundu. Dünyanın en büyük ve en prestijli müzelerinden biri olan New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nin (The Met) çalışmalarına yön veren etkili isimlerden oluşan üst yönetim ekibi, Yıldız Holding sanat koleksiyonunda yer alan eserleri yerinde incelemek amacıyla Yıldız Holding’in Çamlıca’daki kampüsünü ziyaret etti. pladis Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in ev sahipliği yaptığı buluşmada Metropolitan Sanat Müzesi yetkililerine Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ülker ve pladis CEO’su Salman Amin de eşlik etti. Geniş sanat koleksiyonunu beğeniyle inceleyen The Met ekibi, Holding’in nadide eserleri bir araya getiren İslam Eserleri ve çağdaş eserler koleksiyonunun yanı sıra insanlık tarihinde bir yolculuğa çıkaran arkeolojik eserler seçkisini de deneyimleme fırsatı buldu. Murat Ülker: “Sanatın evrensel dilinde buluşmanın ve kültürel mirasımızı paylaşmanın mutluluğunu yaşadık” Geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiği Müze ziyareti sırasında yönetim ekibini İstanbul’a Yıldız Holding’in Çamlıca kampüsüne davet ettiklerini ifade eden Murat Ülker şunları söyledi: “Geçtiğimiz ay Metropolitan Sanat Müzesi’nde GOYA (Gez Oturma Yerinde Artık) yapmıştım ve ekibi de sanat koleksiyonumuzu görmeleri için Holding’imize davet etmiştim. Çamlıca Kampüsümüzü ziyaret eden The Met ekibi ile birlikte Yıldız Holding Sanat Koleksiyonu’na ait hat eserlerinin bulunduğu ‘Konuşan Yazılar’ın yanı sıra, çağdaş sanat ve arkeolojik eserlerin bulunduğu sergilerimizi hep birlikte gezme fırsatı bulduk. Bu kıymetli ziyaret vesilesiyle, sanatın evrensel dilinde buluşmanın ve kültürel mirasımızı paylaşmanın mutluluğunu yaşadık. The Met Museum ekibiyle birlikte, koleksiyonumuzda yer alan birbirinden değerli sanatçıların nadide eserlerini incelerken, sanatın geçmişten günümüze uzanan yolculuğuna tanıklık ettik. Geleneksel hat sanatının zarafeti ve çağdaş sanatın yenilikçi ruhu, bu özel buluşmada adeta bir araya geldi. Daha sonra dünyanın göz bebeği İstanbul’umuzun güzelliklerini bir boğaz turu ile gösterdik. Her zaman söylediğim gibi, sanatın birleştirici, bizlere farklı pencerelerden bakmayı öğreten ve şifa veren bir güce sahip olduğunu bir kez daha gördük. Davetimize icabet ettikleri bu nazik ziyaretleri ve hoş sohbetleri için The Met Museum ekibine teşekkür ederim, biz kendilerini ağırlamaktan büyük mutluluk duyduk.”
Sakarya Sakarya Büyükşehir’den muhtemel trafik facialarına çelik önlem Sakarya Büyükşehir Belediyesi, şehrin dört bir yanında özellikle trafikte tehlike arz eden noktalarda yürüttüğü çelik korkuluk montajıyla muhtemel feci kazaları, can kayıplarını önlüyor ve trafik güvenliğini en üst seviyeye çıkarıyor. Çalışmanın son örneği ise Söğütlü Tokmaklıdere Köprüsü’nde uygulandı. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yol Bakım ve Altyapı Koordinasyon Dairesi Başkanlığı (YOLBAK) ekipleri şehir genelinde trafik güvenliğini en üst seviyeye çıkarmak için 24 saat görev başında mesai harcıyor. Özellikle uçurumların olduğu kırsal bölgelerde büyük bir hassasiyetle çalışan YOLBAK, trafikte tehlike arz eden noktalarda yolların kenarlarına “çelik bariyer” uygulaması yapıyor. Bu çalışma uçurum bölgelerinde ve trafiğin tehlikeli noktalarında muhtemelkazaları, can kayıplarını önlüyor ve vatandaşlara güvenli bir ulaşım imkanı sunuyor. Çalışmanın son örneği ise Söğütlü Tokmaklıdere Köprüsü’nde yapıldı. Güvenlik riski oluşturan köprünü çift tarafına çelik korkuluklar montajlandı. Bu korkuluklar, yoldan geçen araçların su kanalına, dereye düşmesi sonucu oluşabilecek facianın önüne geçecek. Daha güvenli bir sürüş için hayati önem taşıyan çelik oto korkuluk, şehrin dört bir yanından uygulanmaya devam ediyor. Tüm detaylarıyla belediye atölyesinde hazırlanan korkuluklar, uçurumların ve derenin yer aldığı noktalarda araçların şarampole düşmesini engelliyor. 16 ilçe ve şehir merkezindeki tehlikeli virajlarda güvenlik en üst seviyeye çıkarılıyor. Çelik bariyer aynı zamanda özellikle yaya ve hayvan geçişlerini engelleyerek muhtemel facia senaryolarının da önüne geçiyor.