SAĞLIK - 23 Eylül 2024 Pazartesi 14:51

Anti-inflamatuar beslenme, bağışıklığı güçlendiriyor

A
A
A
Anti-inflamatuar beslenme, bağışıklığı güçlendiriyor

Bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasında beslenmenin önemli bir rolü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. M. Emel Alphan, bağışıklığı güçlendiren aminoasit, mineral ve vitamin gibi besin öğelerinin ve antioksidanların doğal besinlerle alınmasının önemini vurguladı. Sonbahar ve kış döneminde sıklıkla görülen gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi insanları çok hırpalayan ve rahatsız eden hastalıkların nedeninin bir çeşit inflamatuar durum olduğunu belirten Alphan, inflamatuar bir hastalıkta uygulanacak diyetin de anti-inflamatuar özellikleri taşıması gerektiğini vurguladı. Alphan, anti-inflamatuar beslenme planı içinde meyve ve sebze, posadan zengin tam tahıllar, kuru baklagiller, çoklu doymamış omega-3 yağ asitlerini içeren yağlı balıklar ve kuruyemişin yer almasını tavsiye etti.


İstanbul Atlas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Emel Alphan, bağışıklık sistemi (immün sistem) ve beslenme arasındaki ilişkinin önemini değerlendirdi.


Bağışıklık sisteminin tanımını yapan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Vücudumuzda enfeksiyonların yanı sıra vücuda giren virüs, bakteri ve mikrop gibi yabancı yapılara karşı direnci sağlayan hücrelerin, dokuların ve moleküllerin oluşturduğu bütün sistem bağışıklık sistemi yani immün sistem olarak tanımlanır. Bu hücrelerin ve moleküllerin oluşturdukları koordineli reaksiyonlara ‘immün yanıt’ denir” diye konuştu.



Bağışıklığı artıran beslenme nedir


“Bağışıklığı artıran beslenme” ve “bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri” kavramlarına değinen Alphan, şunları söyledi: “Vücuda giren konakçının ya da virüs, bakteri ve mikrop vb. yabancı yapılara karşı oluşan bağışıklık (immün) yanıtını koruyan ve güçlendiren ve/veya abartılı ve zararlı inflamatuar (iltihabi) yanıtı baskılayan beslenmeye ‘İmmünonütrisyon’ (bağışıklığı arttıran beslenme), immün fonksiyonları düzenleyen besin öğelerine de ‘İmmünonütrientler’ (bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri) denir.”



Bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri aminoasit, mineral ve vitaminler


Bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin aminoasitler, yağ asitleri, mineral ve vitaminler olduğunu kaydeden Alphan, “Bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri; proteinlerin en küçük birimleri olan aminoasitlerden arjinin ve glutamin, DNA ve RNA’nın yapı taşı olan nükleotidler, omega-3 yağ asitleri ile selenyum, çinko gibi mineraller, sebze ve meyvelerde bulunan A, C ve E vitaminleri gibi antioksidan vitaminlerdir” diye konuştu.


Besin takviyelerine göre daha etkili


Bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin doğal besinlerle almanın önemini vurgulayan Alphan, “Bütün bu besin öğelerini ve besin öğesi olmayan bileşenlerden olan antioksidanları, doğal besinlerle almak son derece önemlidir. Yapılan çalışmalarda alınan besin takviyelerine göre doğal besinlerle alınan bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin çok daha etkili olduğu bulunmuştur” diye konuştu.



Hastalıkların nedeni bir çeşit inflamatuar durum


Sonbahar ve kış mevsimlerinde sıklıkla görülen gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların nedeninin bir çeşit inflamatuar durum olduğunu belirten Alphan, “Aslında inflamasyon (iltihabi durum), bağışıklık sisteminin yaralanma veya enfeksiyona karşı oluşan doğal tepkisidir. Özellikle sonbahar ve kış döneminde sıklıkla görülen gripal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi insanları çok hırpalayan ve rahatsız eden hastalıkların nedeni bir çeşit inflamatuar durumdur. İnflamatuar bir hastalıkta uygulanacak diyetin de anti-inflamatuar özellikleri taşıması gerekir” dedi.



Hapşırık, ağrı, ateşlenme sağlıklı birer tepki


İnflamasyonun bağışıklık sisteminin güçlü bir tepkisi olduğunu belirten Alphan, “İnflamasyonun kötü olduğu yönünde yaygın bir inanış vardır. İnflamasyonun olumsuz yan etkileri olsa da aslında inflamasyon bağışıklık sisteminin sağlıklı bir tepkisidir. Vücuda bakteriler, virüsler veya alerjenler gibi yabancı bir istilacı girdiğinde veya vücutta bir yaralanma oluştuğunda, bağışıklık hücreleri hızla harekete geçerler. Hapşırmak, öksürmek, ağrı, ateşlenme veya şişlik gibi belirtiler bağışıklık sisteminin hasarlı dokuyu tamir ettiğini veya vücuda giren yabancı istilacılarla savaştığını gösterir” diye konuştu.



Egzersiz eksikliği, sağlıksız beslenme inflamasyonu tetikleyebilir


İyileşme gerçekleştikçe inflamasyonun yavaş yavaş azaldığını kaydeden Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Ancak inflamasyon uzadığında (tedavi edilmediğinde), istilacılar sağlıklı hücrelere de zarar vermeye başlarlar. Bazen egzersiz eksikliği, yüksek stres ile bazı popüler diyetler ve yüksek enerjili Batı tarzı diyetlerden (bol proteinli, yağdan zengin ketojenik diyetler ile Fast-food tarzı beslenme gibi sağlıksız diyetler) kaynaklanan sağlıksız bir yaşam tarzı, tüm vücutta kronik olarak düşük seviyelerde inflamasyonu tetikleyebilir. Özellikle ketojenik diyetler ve glütensiz diyetlerle posalı besinler alınmadığı için oluşan sağlıksız bağırsak mikrobiyotası (zararlı mikropların artmasına yararlı mikropların da azalması) bağışıklığın azalmasına ve yorgunluğa neden olabilir. Bu da inflamatuar hastalıkların sık sık tekrarlanmasına yol açabilir” uyarısında bulundu.



Kronik hastalıklara zemin hazırlayabilir


Kronik düşük dereceli inflamasyonda genellikle belirtilerin fark edilemeyebileceğini ancak bu inflamasyonun uzun sürmesinin önemli riskleri beraberinde getirebileceğini kaydeden Alphan, zamanla kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet, yağlı karaciğer hastalığı, Alzheimer ve kanser gibi bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşumuna da zemin hazırlayabileceğini söyledi.


Bağışıklığı arttıran anti-inflamatuar beslenme vücut direncini artırıyor


Batı tarzı diyetler kadar, diyet bileşenlerinin de inflamasyonda önemli bir role sahip olduğunu kaydeden Alphan, “Çeşitli besinlerden alınan anti-inflamatuar ve proinflamatuar bileşenler, insanlardaki inflamatuar durumun derecesini belirleyebilir. Bağışıklığı arttıran anti-inflamatuar beslenme uygulandığında virüsler, bakteriler, mikroplar gibi vücuda giren yabancı maddelere karşı direnç oluşur ve koruma işlevi artar, inflamasyonda (iltihabi durum) azalma oluşur ve yara iyileşmesindeki düzelme hızlanır” dedi.


Anti-inflamatuar beslenmede neler olmalı


Anti-inflamatuar beslenme planı için tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Meyve ve sebzeler günde 5-10 porsiyon tüketilmelidir. Tekli doymamış yağ asitlerini içeren avokado, zeytinyağı, fındık yağı ile fındık, fındık ezmesi, fıstık, badem ve ceviz gibi sert kabuklu yemişlerden haftada 4-5 avuç yenilebilir. (günde 1 avuç) Tam buğday ekmeği, bulgur vb. posadan zengin tam tahıllar her gün, kuru baklagiller de haftada en az 3-5 porsiyon tüketilmelidir. Çoklu doymamış omega-3 yağ asitlerini içeren sardalya, uskumru, çipura, mezgit, somon, ringa balığı gibi yağlı balıklar haftada en az 2 porsiyon şeklinde beslenme planına dahil edilmelidir. Su ürünleri ile ceviz ve keten tohumu, çay, kahve, otlar, baharatlar özellikle zerdeçal ve zencefil anti-inflamatuar besinler arasında sayılabilir” diye konuştu.



Bu yiyecek ve içecekler inflamatuar durumu tetikliyor


İnflamatuar durumu tetikleyen besinler ve içeceklerin tüketimine de dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Alphan, “Meşrubatlar, meyve suyu ve meyveli içecekler, buzlu çay gibi şekerli içecekler inflamatuar durumu tetikler. Beyaz ekmek, makarna, pirinç gibi rafine karbonhidratlı besinler, kızarmış yiyecekler, pastırma, salam, sosis ve sosisli sandviç gibi işlenmiş yüksek yağlı etlerle yapılan yiyecekler aynı şekilde inflamasyonu tetikler. Krema ve tereyağı, tam yağlı süt ürünleri, kısmen hidrojene edilmiş yağlar, doymuş yağ içeren yağlı et, tavuk ve aşırı alkol inflamatuar durumu tetikleyen besinler arasında yer almaktadır” dedi.


Akdeniz ve DASH diyetleri bağışıklık sistemini güçlendiriyor


Akdeniz diyeti ve hipertansiyona özgü bir diyet yaklaşımı olan DASH diyetinin birçok anti-inflamatuar besin öğesini de içeren, tüm dünyada sağlıklı olduğu kabul edilmiş en önemli öğün planlama yaklaşımlarından olduğunu belirten Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Bu diyetlerle bağışıklık sistemi güçlenir, hastalıklara karşı direnç artar. Diyet dışındaki diğer faktörler; düzenli egzersiz yapmak, stresi kontrol etmek ve yeterince uyumak inflamasyonu kontrol etmeye yardımcı olabilir” diye konuştu.



Anti-inflamatuar beslenme, bağışıklığı güçlendiriyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Polis memuru Şeyda Yılmaz’ı şehit eden şüpheli tutuklandı Polis memuru Şeyda Yılmaz, İstanbul Ümraniye’de görevi başında silahlı saldırıda şehit düşmüştü. Savcılıktaki ifade işlemlerinin ardından hakimliğe sevk edilen şüpheli Yunus Emre Geçti, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü Dudullu Polis Merkezi Amirliği ekipleri dün akşam saatlerinde "motosiklet hırsızlığı" suçundan aranan ve firar eden şüphelinin yakalanmasına yönelik çalışma başlattı. Aranan şahıs 26 suç kaydı bulunan 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti Ihlamurkuyu Mahallesi’nde polis tarafından yakalanmak istendi. Yakalama sırasında çıkan arbedede şüpheli, polis memurunun silahını alarak etrafa ve polis memurlarına ateş açtı. Kadın polis memuru Şeyda Yılmaz (27), şüpheliye karşılık verdi ancak açılan ateşte ağır yaralandı. Şüpheli Yunus Emre Geçti annesi P.G. (43) ve polis memuru Kürşat Hakkı Sarıtepe de olayda yaralandı. Yaralılar ilk müdahalelerinin ardından hastaneye kaldırıldı. Ancak polis memuru Şeyda Yılmaz, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. Çöp poşeti giydirildi, Hayvan Durum İzleme aracına bindirildi Polis ekipleri tarafından olaydan kısa bir süre sonra yakalanan Yunus Emre Geçti hakkında “kasten öldürme" ve "kasten yaralama" suçlarından soruşturma başlatıldı. Şüpheli, Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğindeki tamamlanan işlemlerinin ardından siyah çöp poşeti geçirilmiş halde kadın polis memurları tarafından Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Büro Amirliği’nin aracına bindirilerek Anadolu Adliyesi’ne getirildi. Tutuklandı Şüpheli Yunus Emre Geçti, savcılıktaki ifade işlemlerinin ardından tutuklama talebiyle Nöbetçi 1.Sulh Ceza Hakimliğine sevk edildi. Hakimlik, şüphelinin “Kamu görevlisini görevinden dolayı kasten öldürme” suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Trabzon Başkan Kaya çöp dökme tartışmasına açıklık getirdi Ortahisar Belediye Başkanı Sayın Ahmet Kaya, ilçe belediyesi olarak görevlerinin çöpleri toplamak ve aktarma istasyonuna götürmek olduğunu belirterek, “Çöpleri atık tesisine taşıma görevi bize değil, Büyükşehir Belediyesi’ne aittir" dedi. Başkan Ahmet Kaya, Deliklitaş Çöp Aktarma İstasyonu önünde bugün basın açıklaması düzenledi. “Bugün arkamızda gördüğünüz çöpler nedeniyle ulusal basında gündem olduk" diyen Kaya "Bu noktaya nasıl geldik? Bundan birkaç gün önce, Trabzon’umuzun doğu ilçelerinde şiddetli yağışlar oldu, özellikle Sürmene, Araklı, Arsin ve Yomra ilçelerimiz bu selden çok etkilendi ve orada bir takım tahribatlar oldu. Bu tahribatlardan bir tanesi de bizim TRABRİKAB’ın katı atık yakma tesisine Arsin’den geçişi sağlayan köprüde meydana geldi. Bizim Trabzon’dan topladığımız çöpleri alıp oradaki tesislere taşıyan araçların üzerinden geçtiği köprü selde zarar gördü, dolayısıyla bu zarar sonrasında büyük araçlar, yani TIR’lar o köprüden geçemez oldu” diye konuştu. Kaya, çöpü taşıma görevinin ilçe belediyesi olarak kendi görevleri olmadığını ifade ederek "Bizim görevimiz Trabzon’un 87 mahallesinden çöpleri toplamak, buradaki bertaraf istasyonuna getirip teslim etmek. Bu çöpleri buradan alıp Araklı’ya, tesise getirme görevi Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin görevidir. 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, ilçe belediyesi ve büyükşehir belediyesinin görev ve sorumluluklarını belirtiliyor. Burada büyükşehre çöpleri taşıma görevi veriliyor, aynı kanunda bize de ‘büyükşehir atık yönetim planına uygun olarak katı atıkları toplamak ve aktarma istasyonuna taşımak zorundasınız’ diyor. Benim görevim, ilçe belediyesi olarak çöpleri toplamak ve buraya taşımak, Buradan da bu çöpleri alıp Araklı’daki tesise getirme görevi büyükşehir belediyesinin görevi, benim değil” şeklinde konuştu. “Çözüm üretmek adına gayret gösterdik" Trabzon’un doğu ilçelerinde yaşanan sel nedeniyle olağanüstü bir durumun oluştuğunu ve büyük araçların geçiş yaptığı köprünün yıkıldığını hatırlatan Başkan Kaya, bunun üzerine çözüme yardımcı olmak adına Ortahisar Belediyesinin araçlarının atık tesisine yönlendirildiğini kaydederek şöyle konuştu: “Köprü yıkılınca büyükşehrin araçları buradan çöpleri alıp oraya taşıyamadılar. Ne dediler? Temizlik İşleri Müdürümüz buradadır, benim bilgim dışında ama benim bilgim olsa, ben de aynı yönde karar verirdim, onu da söyleyeyim. Dediler ki ’Madem bu köprü yıkıldı büyük araçlar geçemiyor, bu çöpleri ancak küçük arabalarla taşıyabiliriz. Ortahisar Belediyesinin araçları, topladığı çöpleri getirsin, direkt buraya teslim etsin, döksün.’ Çünkü arkadaşlar çöp toplayabilmek için dolan araçlarını boşaltmak zorundalar. Şimdi çöpü topladılar, arabalar çöp doldu, benim bu çöpü bir yere dökebilmem lazım ki çalışabileyim, çöp toplayabileyim. Dolayısıyla arkadaşlar da buradan gidiş geliş 2 saatlik yol, iyi niyet gösterdiler, görevimiz olmamasına rağmen çözüme katkı vermek adına araçlarımızı oraya yönlendirdiler. Bizim 14 tane çöp toplama aracımız, 47 personelimiz buradan topladıkları çöpleri oraya getirdiler. Giderken yolda araçlarımızın önünü kesildi. Araçlarımız orada resmen alıkonuldu. Bakın bir hukuk devletinden bahsediyorum, bir garabetten bahsediyorum, bir acziyetten bahsediyorum. Benim 14 tane çok toplama aracım, 47 tane personelim orada bir-iki saat değil, 11 saat boyunca alıkonuldu! Bu ülkenin kolluk kuvvetleri, bu şehrin valisi neredeydi? Bunu soruyorum. Şimdi görevimiz olmamasına rağmen sırf şehrin çöpü toplandı, dökülecek yer yok, araçlar taşıyamıyor diye, yardım edelim düşüncesi ile araçlarımızı oraya yönlendirdik, benim araçlarımın başına bir şey gelse, personelimin burnu kanasındaydı, bunun hesabını kim verecekti? 11 saat alıkonulmadan bahsediyorum. Bir saat, iki saat değil, 11 saat boyunca 47 personelimin, 14 aracımın orada alıkonulduğundan bahsediyorum. Hiçbir yetkiliden ses çıkmadı. Sayın Valimizi aradım durumu izah ettim, ’Bir şey olmaz başkanım görüşülüyor çözülür’ dedi" açıklamasında bulundu. "Önümüzde 2 şık vardı" Çöplerin boşaltılamaması dolayısıyla Ortahisar’da 11 sat boyunca çöp toplanamadığını söyleyen Başkan Kaya, “Bu süreçte ne oldu? 11 saat boyunca 87 mahallede çöp toplaması gereken araçlarımız, çöp toplayamadı ve dün basına ’Ortahisar’da ne oluyor, çöpler toplanmıyor’ diye haberler geldi. Peki bu durumda biz ne yapmalıydık? Önümüzdeki 2 şık vardı; biri Trabzon’daki çöp toplamayı bırakacaktık, araçlarımızı yine oraya gönderip 11 saat, 25 saat, 30 saat yine orada rehin alınmayı bekleyecektik ya da çöpleri getirip görevi olana, ’Al benim görevim toplamak, senin görevin de çöpleri taşımak” diyerek sahibine teslim etmekti. Biz de onu yaptık, getirdik, dedik ki; Bizim görevimiz olmamasına rağmen, sırf çözüme katkı vermek için çöpleri kendi araçlarımızla oraya taşıdık fakat gördük ki sahip çıkan yok.” ifadelerini kullandı. "Araklı’da çöp göndermeme kararı aldım" Yaşanan olaylar üzerine Araklı’ya çöp göndermeme kararı aldığını aktaran Başkan Kaya, “Arkadaşlara da dedim ki;’Niye göndereyim, çöpleri taşıma görevi benim görevim olmamasına rağmen bir çözüm üretme gayreti içindeyim, personelimi araçlarımı riske atıp oraya gönderiyorum ama sahipsiz bırakılıyorum. Hem de 11 saat boyunca. Olacak iş midir bu? Hangi vicdan bunu kabul eder? Akşam da Ahmet Metin Genç başkan aradı beni, o da çözüm arayışında. Konuştuk, durumu anlattım. ’Zor şartlardayız, birbirimize destek olalım’ dedi. Elbette başkanım, destek olmak için biz vazifemiz olmamasına rağmen araçlarımızı oraya önderdik çöpü taşıma görevi sizindir, bizim görevimiz çöpleri toplamaktır. Bize yer göstereceksiniz, çöpe oraya dökeceğiz. Oradan da kim alıp taşıyacaksa taşıyacak” diye konuştu. “Geçici bir tedbir olarak çöpleri bu alana döktük" Çöplerin Deliklitaş’taki alana geçici bir tedbir olarak döküldüğünün altını çizen Başkan Kaya, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dün 11 saat boyunca çöp toplayamadık, çöpler yığıldı, dolayısıyla o arabaları bir yere boşaltmam lazımdı. Geldik, boşaltacağız ama almadılar. Ne yapacağım? Ben de işte buraya dökmek zorunda kaldım, ki en uygun alan burası ve buraya çöp dökme uygulaması sadece bugüne özgü bir şey değil, geçmişte de yapılan bir uygulama. Araçların taşımasıyla ilgili bir sıkıntı olduğu zaman çöpler buraya dökülüyor, ki burada dereye su sızma riski yok, halk sağlığını tehdit eden hiçbir şey yok. Mecburiyet karşısında oradaki tesisten çöpleri alıp taşıyamadıkları için geçici olarak bir iki günlük tedbir olarak bunu yaptık.” Yaşanan olay üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, hiçbir uyarı yapmadan Ortahisar Belediyesine ceza yazdığını ifade eden Başkan Kaya, “Acı olan şu, bu ülkede nasıl adaletsizlik ve ayrımcılık olduğunu net olarak ortaya koyacak bir olaya tanık olduk. Bakın bize haksızlık yapıldı, araçlarımız, personelimiz alıkonuldu, bütün bunlar bir tarafa. Bakıyorum Çevre Şehircilik Bakanlığından, İl Müdürlüğünden değil, direkt bakanlığın sitesinden ’150 ton evsel çöpü yol kenarına döktüğü, hali hazırda dökmeye devam ettiği ve halk sağlığını tehdit ettiği’ gerekçesiyle, bize 2 milyon 598 bin lira ceza kesmişler. Ve bize tebliğ yok. Belediye olarak biz kamu kurumuyuz ve Devletin bir kurumu bize hiç tebligat uyarı yapmadan direkt Ankara’dan ceza yazıyor” diye konuştu.
Sinop Kalkınma ajanslarından önemli çalışma: Karadeniz’in ekonomik potansiyeli masaya yatırıldı Karadeniz’deki su ürünlerinin değerlendirilmesi amacıyla Karadeniz’e kıyısı bulunan kalkınma ajanslarının bir araya geldiği Karadeniz Masası Su Ürünleri Değerlendirme Çalıştayı başladı. Çalıştayda konuşan Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Serkan Genç, “Toplam deniz ürünleri avcılığının yüzde 70-80’i Karadeniz’den sağlanmaktadır” dedi. Sinop’ta başlayan Karadeniz Masası Su Ürünleri Değerlendirme Çalıştayı’na Karadeniz’e kıyısı bulunan Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı, Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı, İstanbul Kalkınma Ajansı, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ve Trakya Kalkınma Ajansı katılım sağlıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü öncülüğünde kurulan Karadeniz Masası’nda Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı ev sahipliğinde kalkınma ajanslarının katılımıyla ve Sinop Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilecek olan çalıştayda 2 gün boyunca su ürünleri sektöründe güncel bilgiler paylaşılarak, sektör paydaşları ile etkileşim artırılacak ve ortak gündem oluşturulacak. Karadenizin ekonomik potansiyeli masaya yatırıldı Çalıştay, Sinop Üniversitesi Ahmet Muhip Dıranas Uygulama Oteli’nde açılış konuşmaları ile başladı. 2 gün sürecek çalıştaya kalkınma ajansları temsilcileri, su ürünleri alanında önde gelen akademisyenler ve sektör temsilcileri katıldı. Açılış konuşmalarının ardından düzenlenen panellerde su ürünleri yetiştiriciliği ve su ürünleri işleme ve değerlendirme konuları ele alındı. Tamamlanacak panellerin ardından katılımcılar, Sinop’ta faaliyet gösteren su ürünleri işleme tesislerine gezi düzenleyerek incelemelerde bulunacak. Çalıştayın ikinci gününde ise Karadeniz’e kıyısı bulunan yedi kalkınma ajansı, ortak oturumda “Proje Geliştirme ve Su Ürünleri Sektör Değerlendirmesi” konu başlığında su ürünleri sektörünü masaya yatıracak. “Toplam deniz ürünleri avcılığının yüzde 70-80’i Karadeniz’den sağlanmaktadır” Çalıştayın açılışında konuşan Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. Serkan Genç, düzenlenen çalıştayın önemine değinerek, ”Ülkemizin önemli bir bölgesi olan Karadeniz’de yer alan kalkınma ajanslarımız ve kalkınma idarelerimizle Karadeniz’in ekonomik potansiyelini daha iyi değerlendirilebilmek amacıyla Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğümüz yönlendirmeleri ile Karadeniz Masası kurulmuştur. Karadeniz masasın genel olarak Karadeniz’de sürdürülebilir bir mavi ekonomiyi hedefliyor. Deniz kaynaklarına ilişkin potansiyeli açığa çıkaran mavi ekonomi kavramı balıkçılık, enerji, ulaşım, turizm, çevre gibi birçok başlığı kapsıyor. Karadeniz masasının ilk çalışma konusunu ise mavi ekonominin merkezinde yer alan sürdürülebilir balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği olarak planladık. Karadeniz su ürünleri sektöründe ülkemizde önemli bir yere sahiptir. Avcılıkla elde edilen ürünün yüzde 90’ı denizlerden elde edilmekte ve ülkemizde avcılığı en fazla yapılan balıklar hamsi, sardalya, istavrit, palamut, lüfer, çaça, mezgit, beyaz kum midyesi ve deniz salyangozu üretiminin sardalya hariç olmak üzere bazı türlerde tamamı, bazılarında ise büyük kısmı Karadeniz’de avlanmaktadır. Toplam deniz ürünleri avcılığının yüzde 70-80’i Karadeniz’den sağlanmaktadır. Önceden ülke içerisinde daha çok iç sularda yetiştiricilik yapılırken son yıllarda denizlerde ağ kafesler ile yapılan yetiştiricilik hızlı bir artış göstermiştir. İç sularda alabalık, denizlerde levrek ve çipura üretimi öne çıkmaktayken son yıllarda Türk Somonu ön plana çıkmaya başlamıştır. Su ürünleri yetiştiriciliğinde Ege Bölgesi illeri ile beraber son yıllarda Sinop, Samsun, Ordu, Trabzon ve Artvin gibi illerimizin açıklarında yapılan kafes balıkçılığı önemli bir kapasiteye ulaşmıştır” dedi. “KOBİ Destek Merkezi oluşturulması faaliyetleri devam etmektedir” Sinop Organize Sanayi Bölgesi’nde inşa edilen su ürünleri işleme, şoklama ve depolama tesisi ile ilgili bilgi veren Genç, “Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı olarak faaliyet bölgemizde sektöre yönelik faaliyetleri bütüncül bir anlayışla etkili bir şekilde yürütmek adına Temel Sektörlerde Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Sonuç Odaklı Programı tasarlamış ve su ürünleri sektörüne yönelik politika oluşturma, program ve proje geliştirme süreçlerini su ürünleri ekosisteminin geliştirilmesi özel amacı çerçevesinde yürütmeye başlamıştır. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz önemli faaliyetlerden biri Ajansımız öncülüğünde ve yerel paydaşların iş birliği ile Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti desteğiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında uygulanan Sinop’ta Temel Sektörlerin Rekabetçiliğinin Artırılması Projesi olmuştur. Proje ile Sinop Organize Sanayi Bölgesi’nde inşa edilen 3 bin ton/yıl kapasiteli su ürünlerinin işleme, şoklama ve depolama tesisi yakın bir zamanda tamamlanmıştır. Sinop başta olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nde faaliyet gösteren işletmelerin ve balıkçılık kooperatiflerinin bu tesisten yaralanması planlanmıştır. Bahsi geçen proje kapsamında su ürünleri ve turizm işletmelerinin iş geliştirme ve girişimcilik faaliyetlerini desteklenmesi, üretim ve hizmet kapasitelerinin iyileştirilmesi amacıyla KOBİ Destek Merkezi oluşturulması faaliyetleri devam etmektedir” diye konuştu. “Amacımız kamu ve özel sektör paydaşlarıyla yakın bir etkileşim oluşturulması" Su ürünleri sektöründeki birlik ve kooperatifler ile işbirliği içerisinde olduklarını belirten Genç, “Sinop Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği ile hayata geçirdiğimiz proje ile balıkçıların elde ettikleri ürünü hızlı bir şekilde gerek pazara sunması, gerekse depolama alanlarına taşıyabilmesi için nakliye araçlarının alımı ve balık muhafaza alanlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere güneş enerjisi kurulumu gerçekleştirilmiştir. Benzer bir projeyi de Kastamonu’da bir ilçemizde daha uyguladık. Önümüzdeki dönemde de ekosistem yaklaşımı çerçevesinde katma değerli ürünlerin üretilmesine yönelik çalışmalarımıza devam edeceğiz. Karadeniz’deki kalkınma ajanslarımız da benzer şekilde bölgelerin su ürünlerini geliştirmeye yönelik çalışmalar yürütüyor. Karadeniz masası ile amacımız bu ortak gündem çerçevesinde ajanslar, kamu ve özel sektör paydaşlarıyla yakın bir etkileşim oluşturulması, Kalkınma Ajanslarının sektöre ilişkin mevcut çalışmaları ışığında ortak gündem konuların müzakere edilmesi, ajanslar arasında işbirliği ve sektöre katma değer katacak proje ve faaliyet başlıklarının belirlenmesidir” şeklinde konuştu. “Ülkemiz su ürünleri yetiştiriciliği ile Avrupa Birliği ülkeleri arasında 1’inci” Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şakir Taşdemir ise, “Dünya nüfusu artarken protein ihtiyacını karşılamada hayvansal ürünlerle birlikte su ürünleri üretimine olan talep de artış göstermektedir. Ülkemizde su ürünleri üretiminde avcılığın katkısı yıllar içerisinde dalgalı bir seyir izleyip azalma eğilimi gösterirken, su ürünleri yetiştiriciliğinde teknolojik gelişmeler ile modern üretim metotlarının yaygın kullanımı, su ürünleri fakültelerinin Ar-Ge çalışmaları ve mühendis mezun katkıları ile her yıl önemli artışlar göstermektedir. Bu gelişim ile ülkemizde 2023 yılında su ürünleri yetiştiriciliği üretimi 552 bin tona, toplam su ürünleri üretimi içindeki payı da yüzde 58’e ulaşmıştır. Ülkemiz toplam su ürünleri yetiştiriciliği ile Avrupa Birliği üyeleri arasında 1., dünyada ise 17. sıraya yükselmiş bulunmaktadır. Karadeniz’de ise Türk somonu yetiştiriciliği markalaşarak, 2023 yılında yaklaşık 65 bin tona ulaşmıştır. Bu üretim sahip olduğu yüksek kalite ve oluşturulmaya çalışılan standartlar ile dünya pazarında yerini almaktadır. Bu kapsamda bugün paneller ile başlayıp yarında çalıştay masaları ile devam edecek olan Karadeniz Masası Su Ürünleri Sektörü Değerlendirme Çalıştayının düzenlenmesinde katkıları ve emeği olan herkese ve katılımları ile bizleri şereflendirilen tüm katılımcılara teşekkür ederiyorum” ifadelerini kullandı. Temsilciler düzenlenen panelin ardından Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı (KUZKA) öncülüğünde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında Sinop’ta Temel Sektörlerin Rekabetçiliğinin Artırılması Projesi ile hayata geçirilen Sinop Su Ürünleri İşleme, Şoklama ve Depolama Tesisi’nde incelemelerde bulundu. Katılımcılara bilgi aktaran yetkililer, tesisin inşaat çalışmalarının sona erdiğini, ay sonu itibari ile hizmete alınmasının hedeflendiğini belirtti.
Ankara Ankara’da “Tarih Boyunca Türkçe’nin Farklı Kıtalardaki Serüveni” söyleşisi düzenlendi Ankara’da Yunus Emre Enstitüsü tarafından “Tarih Boyunca Türkçe’nin Farklı Kıtalardaki Serüveni” başlıklı söyleşi düzenlendi. Türkiye Kültür Yolu Festivali çerçevesinde Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen “Tarih Boyunca Türkçe’nin Farklı Kıtalardaki Serüveni” adlı söyleşi, Cumhuriyet Müzesi binasında gerçekleştirildi. İstiklal Marşı’nın okunması sonrası başlayan söyleşide, Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda ilerleyen Türkiye’nin Türkçe ve Türk kültürünün öğretimi noktasında üstün çabalar gösterdiğine dikkat çekildi. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Aliy, Hun İmparatorluğu ve Göktürk Devleti’nden beri yazılı metinlerle izlenebilen Türkçe’nin farklı kıtalarda ve kültürlerde öğretimine 21. yüzyılın başına kadar gerekli ihtimamın gösterilmediğini dile getirerek, “Bugün, büyük krizlerin ve belirsizliklerin bölgesinde köklü geçmişinden almış olduğu güçle Türkiye Yüzyılı hedeflerine emin adımlarla ilerleyen Türkiye, Türkçe ve Türk kültürünün öğretimi noktasında da üstün çabalar göstermektedir. Bu bağlamda ülkemizi ve hedeflerini dünyaya tanıtmak, kültürümüzü daha değişik coğrafyalara yaymak için Yunus Emre Enstitüsü bütün imkanlarıyla seferberlik halindedir” dedi. Enstitünün Türkçeyi Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Amerika’ya dünyanın tüm coğrafyalarında yaygınlaştırma girişimlerinin kararlılıkla devam ettiğini ifade eden Aliy, kültürel diplomasi girişimleri kapsamında 67 ülkede yer alan 91 merkezle Türkçe öğretme faaliyetlerinin devam ettiğini kaydetti. Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Türkçe’nin netice itibarıyla Türklerin soyu olduğunu ifade ederek, Osmanlı Cihan İmparatorluğu’nun bu durumu Oğuz Türkçesi içerisinde ele aldığını ve hiçbir zaman Türklüğün reddedilmediğini söyledi. Ortaylı, Türkçe’nin kullanımı, fiillerin ve kelimelerin çekimi gibi birçok durumdan dolayı özelliklerinin farklı olduğunu ve Türkçe’nin eski bir dil grubuna ait olduğunu ifade etti. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı da, Ortaylı’nın bilgeliğiyle, Türk kültürüne ve diline olan katkısıyla gençlerin Türkçe ve Türk olmakla ile ilgili fikirlerini temellendirmek anlamında çok özel bir tecrübe yaşadıklarını vurguladı. Söyleşiye Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı’nın yanı sıra Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Aliy ile Prof. Dr. İlber Ortaylı ve çok sayıda yabancı misyon temsilcisi katıldı. Söyleşinin ardından hatıra fotoğrafı çektirildi.