GÜNDEM - 01 Ocak 2025 Çarşamba 16:24

Hatay’da 2025 yılının ilk bebeği ‘Leyla’ bebek oldu

A
A
A
Hatay’da 2025 yılının ilk bebeği ‘Leyla’ bebek oldu

2024’ün ilk bebeği, depremin vurduğu Hatay’da Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, 00.05’te doğan ’Leyla’ bebek dünyaya geldi.


Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra yaraların sarıldığı Hatay’da, 2025 yılının ilk bebeği Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doğdu. Yılın ilk bebeği, yeni yılın gecesinde 00.05’te 3 kilogram olarak doğdu. Antakya ilçesi Gülderen Mahallesi’nde yaşayan Sinan ve Müzeyyen Ocak çiftinin ikinci bebeği olan ‘Leyla’ doğdu. 2025 yılının ilk bebeğini Hatay Valisi Mustafa Masatlı, ziyarette bulundu.


“Yeni yılda doğacağını düşünmemiştik ve Allah’ın bileceği bir durumdu”


Yeni doğan bebeğimin ismi ‘Leyla’ koyduk. Kızım yeni yılda 00:05’te 3 kilogram doğdu. Kızım sağlıklı olsun bize yeter. Allah olmayanlara nasip etsin. Kızım 2’nci çocuğum doğdu. Yeni yılda doğacağını düşünmemiştik. Allah’ın bileceği bir durumdu. Valimiz Mustafa Masatlı’dan Allah razı olsun ve geldiği için teşekkür ederiz” ifadelerini kullandı.


(RMZ-

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Burdur Veresiye alınan toz şekerle başlayan serüven 75 yıldır devam ediyor Burdur’un sipsi şeker geleneği, Mustafa Damar ile başlayıp oğlu İbrahim Nanecioğlu’nun emeğiyle günümüze ulaşıyor. Adını, geçmişte sipsi çalarak satılmasından alan bu özel şeker, nane ve kekik gibi doğal aromalarıyla hem tatlı bir lezzet sunuyor hem de hastalıklara karşı koruyucu bir etki sağlıyor. Burdur’un yöresel lezzetlerinden sipsi şeker, doğal malzemelerle yapılan bir çubuk şeker olarak biliniyor. Ana malzemeleri toz şeker, nane, kekik ve sudan oluşan tatlı, tamamen katkısız bir şekilde üretiliyor. Şekerin adı, Mustafa Damar’ın satış yaparken çaldığı geleneksel müzik aleti "sipsi"den geliyor. Şeker yapımında meyve aromaları da kullanılıyor. Nanecioğlu ailesi, muz, limon gibi tatları gıdaya uygun doğal aromalardan elde ettiklerini belirtiyor. "Bu iş bana göre" diyerek başladı Sipsi şekerin hikâyesi, 1950’lerin sonunda Mustafa Damar’ın Antalya’da gittiği bir işletmede şeker yapmayı öğrenmesiyle başlıyor. Burdur’un Bucak ilçesinde çobanlık yapan Damar bu işi görüp, "Bu iş bana göre" diyerek şekerciliğe adım atıyor. Ancak o dönem imkanlar sınırlı olduğundan parası olmayan Damar, toz şekeri veresiye alarak denemelerine başlıyor. İlk başlarda zorlansa da azmiyle başarılı oluyor. Manilerle tatlanan bir gelenek Mustafa Damar yaptığı şekerleri satarken sipsi çalıp maniler söyleyerek dikkat çekiyor. Halk arasında “Naneci” olarak tanınan Damar, kısa sürede hem kendini hem de yaptığı şekerleri tanıtmayı başarıyor. Oğlu İbrahim Nanecioğlu (61), babasının o günlerini şu sözlerle anlatıyor: "Babam şekeri sadece tatlı bir ürün olarak görmezdi. İnsanları mutlu etmek için uğraşırdı. Manilerle, sipsiyle, şekerleriyle çevresindekilere hem neşe hem de tat katardı. Parası olmayan çocuklara mutlaka küçük bir parça şeker verir, onların yüzünü güldürürdü.” “Ambalajsız şeker satmazdı” Mustafa Damar’ın en dikkat ettiği konulardan biri hijyen ve sunumdu. Şekerlerini camekan kutular içinde taşıyan Damar, asla ambalajsız ürün satmazdı. “O dönemde bile şekerlerin ambalajlı olması babamın prensibiydi” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu özelliğin günümüzde bile örnek alındığını belirtiyor. Babadan oğula şekercilik 1963 doğumlu İbrahim Nanecioğlu, babasının işlerini devraldığında henüz çocuktu. Babasının nakliyecilikle meşgul olduğu bir dönemde, şeker yapmayı kendi başına öğrenmek zorunda kalan İbrahim Nanecioğlu o anları, “O zamanlar ilkokuldaydım. Babam uzun bir yolculuktaydı ve evdeki şekerler bitmişti. Kendi şekerimi yapmaya karar verdim. Denemelerim başarılı oldu. Babam eve döndüğünde şekeri benim yaptığıma inanamadı. O gün bu gündür şeker yapmayı hiç bırakmadım” dedi. Soyadını mesleğiyle bütünleştirdi Damar ailesi, şekercilikle özdeşleşen "Naneci" lakabını resmileştirerek soyadını değiştirdi. İbrahim Nanecioğlu bu değişiklik sürecini, “Mahkemede şahit istendiğinde, hakime hanıma dışarıdan rastgele birini çağırmasını söyledim. Çağrılan kişi bizi zaten ‘Naneci’ olarak tanıdığını söyledi. Böylece soyadımız mesleğimizle özdeşleşti” şeklinde anlattı. Pandemide şekerin şifası Pandemi sürecinde, nane ve kekik içeren sipsi şekerin sağlık açısından faydalı olabileceği düşünülerek talep arttı. İbrahim Nanecioğlu, bu dönemde şekerlerinin büyük ilgi gördüğünü belirterek, "Pandemi sırasında bu şekerleri birçok kişiye dağıttık. Doğallığı sayesinde insanlar bu dönemi daha rahat geçirdi. Çocukluk hatıralarını hatırlayanlar, şekeri bulup tekrar tatmak için bize ulaştılar. Bu da bizim için büyük bir mutluluktu" dedi. Son nesil şekerciler Nanecioğlu ailesi, şeker yapımını bir ticaret değil, bir gelenek olarak görüyor. Sanayi tipi üretim yapmayan aile, şekerlerini yalnızca kendi imalathanelerinde, aile bireylerinin emeğiyle üretiyor. “Biz çubuk şekerin son temsilcileriyiz” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı geleneği çocuklarına da öğretmeyi amaçladığını belirtiyor. Her yıl Burdur’daki okullarda sipsi şeker dağıtan aile, bu tatlıyı geleceğe taşımak için büyük çaba harcıyor. “Hedefimiz sadece ticari bir kazanç değil, bu tatlı mirası yaşatmak” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu şekerleri ülkemizde üreten son nesil olduklarını ekliyor. “Çocukluğunuza bir yolculuk” Sipsi şeker, sadece bir tatlı değil; aynı zamanda çocukluk hatıralarını canlandıran bir yolculuk. Nanecioğlu ailesi, bu özel lezzeti geçmişten geleceğe taşıyarak, unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği yeniden yaşatıyor. “Biz bu şekerleri yaparken insanların yüzündeki mutluluğu görmek bizim için en büyük kazanç” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı mirası ömrü yettiğince sürdüreceklerini belirtiyor.
Burdur Veresiye alınan ilk toz şekerle başlayan serüven 75 yıldır devam ediyor Burdur’un sipsi şeker geleneği, Mustafa Damar ile başlayıp oğlu İbrahim Nanecioğlu’nun emeğiyle günümüze ulaşıyor. Adını, geçmişte sipsi çalarak satılmasından alan bu özel şeker, nane ve kekik gibi doğal aromalarıyla hem tatlı bir lezzet sunuyor hem de hastalıklara karşı koruyucu bir etki sağlıyor. Burdur’un yöresel lezzetlerinden sipsi şeker, doğal malzemelerle yapılan bir çubuk şeker olarak biliniyor. Ana malzemeleri toz şeker, nane, kekik ve sudan oluşan tatlı, tamamen katkısız bir şekilde üretiliyor. Şekerin adı, Mustafa Damar’ın satış yaparken çaldığı geleneksel müzik aleti "sipsi"den geliyor. Şeker yapımında meyve aromaları da kullanılıyor. Nanecioğlu ailesi, muz, limon gibi tatları gıdaya uygun doğal aromalardan elde ettiklerini belirtiyor. “Bu iş bana göre” diyerek başladı Sipsi şekerin hikâyesi, 1950’lerin sonunda Mustafa Damar’ın Antalya’da gittiği bir işletmede şeker yapmayı öğrenmesiyle başlıyor. Burdur’un Bucak ilçesinde çobanlık yapan Damar, bu işi görüp, “Bu iş bana göre,” diyerek şekerciliğe adım atıyor. Ancak o dönem imkanlar sınırlı olduğundan parası olmayan Mustafa Damar, toz şekeri veresiye alarak denemelerine başlıyor. İlk başlarda zorlansa da azmiyle başarılı oluyor. Manilerle tatlanan bir gelenek Mustafa Damar, yaptığı şekerleri satarken, sipsi çalıp maniler söyleyerek dikkat çekiyor. Halk arasında “Naneci” olarak tanınan Damar, kısa sürede hem kendini hem de yaptığı şekerleri tanıtmayı başarıyor. Oğlu İbrahim Nanecioğlu(61), babasının o günlerini şu sözlerle anlatıyor; “Babam şekeri sadece tatlı bir ürün olarak görmezdi. İnsanları mutlu etmek için uğraşırdı. Manilerle, sipsiyle, şekerleriyle çevresindekilere hem neşe hem de tat katardı. Parası olmayan çocuklara mutlaka küçük bir parça şeker verir, onların yüzünü güldürürdü.” “Ambalajsız şeker satmazdı” Mustafa Damar’ın en dikkat ettiği konulardan biri hijyen ve sunumdu. Şekerlerini camekan kutular içinde taşıyan Damar, asla ambalajsız ürün satmazdı. “O dönemde bile şekerlerin ambalajlı olması babamın prensibiydi,” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu özelliğin günümüzde bile örnek alındığını belirtiyor. Babadan oğula şekercilik 1963 doğumlu İbrahim Nanecioğlu, babasının işlerini devraldığında henüz çocuktu. Babasının nakliyecilikle meşgul olduğu bir dönemde, şeker yapmayı kendi başına öğrenmek zorunda kalan İbrahim Nanecioğlu, o anları; “O zamanlar ilkokuldaydım. Babam uzun bir yolculuktaydı ve evdeki şekerler bitmişti. Kendi şekerimi yapmaya karar verdim. Denemelerim başarılı oldu. Babam eve döndüğünde şekeri benim yaptığıma inanamadı. O gün bu gündür şeker yapmayı hiç bırakmadım.” dedi. Soyadını mesleğiyle bütünleştirdi Damar ailesi, şekercilikle özdeşleşen "Naneci" lakabını resmileştirerek soyadını değiştirdi. İbrahim Nanecioğlu, bu değişiklik sürecini; “Mahkemede şahit istendiğinde, hakime hanıma dışarıdan rastgele birini çağırmasını söyledim. Çağrılan kişi bizi zaten ‘Naneci’ olarak tanıdığını söyledi. Böylece soyadımız mesleğimizle özdeşleşti.” şeklinde anlattı. Pandemide şekerin şifası Pandemi sürecinde, nane ve kekik içeren sipsi şekerin sağlık açısından faydalı olabileceği düşünülerek talep arttı. İbrahim Nanecioğlu, bu dönemde şekerlerinin büyük ilgi gördüğünü belirterek;“Pandemi sırasında bu şekerleri birçok kişiye dağıttık. Doğallığı sayesinde insanlar bu dönemi daha rahat geçirdi. Çocukluk anılarını hatırlayanlar, şekeri bulup tekrar tatmak için bize ulaştılar. Bu da bizim için büyük bir mutluluktu.” dedi. Son nesil şekerciler Nanecioğlu ailesi, şeker yapımını bir ticaret değil, bir gelenek olarak görüyor. Sanayi tipi üretim yapmayan aile, şekerlerini yalnızca kendi imalathanelerinde, aile bireylerinin emeğiyle üretiyor. “Biz çubuk şekerin son temsilcileriyiz,” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı geleneği çocuklarına da öğretmeyi amaçladığını belirtiyor. Her yıl Burdur’daki okullarda sipsi şeker dağıtan aile, bu tatlıyı geleceğe taşımak için büyük çaba harcıyor. “Hedefimiz sadece ticari bir kazanç değil, bu tatlı mirası yaşatmak,” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu şekerleri ülkemizde üreten son nesil olduklarını ekliyor. “Çocukluğunuza bir yolculuk” Sipsi şeker, sadece bir tatlı değil; aynı zamanda çocukluk anılarını canlandıran bir yolculuk. Nanecioğlu ailesi, bu özel lezzeti geçmişten geleceğe taşıyarak, unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği yeniden yaşatıyor. “Biz bu şekerleri yaparken insanların yüzündeki mutluluğu görmek bizim için en büyük kazanç,” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı mirası ömrü yettiğince sürdüreceklerini belirtiyor. (SK-
Çanakkale Çanakkale barajlarında sevindiren artış Çanakkale’de, çok sayıda su kaynağına sahip olduğu için mitolojide adı ’Bin Pınarlı İda’ olarak geçen Kaz Dağları’ndan beslenen 96 milyon 500 bin metreküp su kapasitesine sahip Bayramiç Barajı ile kent merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan Atikhisar Barajı’ndaki su seviyesi son yağışlarla birlikte artış gösterdi. Kuraklık nedeniyle yüzde 8’lere kadar gerileyen Bayramiç Barajı, yüzde 36 oranında doldu. Atikhisar Barajımızın doluluk oranı yüzde ise 69’a ulaştı. Yaz aylarında yaşanan kuraklık nedeniyle Türkiye’deki barajlardaki doluluk oranları ciddi şekilde düşüş yaşandı. Kuraklık, Çanakkale’deki barajları da tehdit ederken, Çanakkale merkez ve ilçelerinde, yeterli miktarda yağış alamayınca barajlardaki su seviyesi düştü. Son haftalardaki yağışlarla birlikte barajlardaki su seviyesi de yükselmeye başladı. Çok sayıda su kaynağına sahip olduğu için mitolojide adı ’Bin Pınarlı İda’ olarak geçen Kaz Dağları’nın eteklerindeki Bayramiç Barajı’nda da su seviyesi ciddi oranda azalmıştı. Kuraklık nedeniyle yüzde 8’lere kadar gerileyen Bayramiç Barajı’nda su seviyesi ise son yağışlarla birlikte yüzde 36 seviyesine çıktı. 96 milyon 500 bin metreküp su kapasitesine sahip, 250 bin dekar alanı sulayan Bayramiç Barajı’nda su kapasitesi 35 milyon 64 bin metreküp suya ulaştı. Çanakkale merkezin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan 54 milyon 115 bin metreküp su kapasitesine sahip Atikhisar Barajı’ndaki su miktarı, son yağmur ve kar yağışıyla birlikte 37 milyon 576 bin metreküp su miktarıyla yüzde 69 seviyesine ulaştı. 2025 yılına yağışlar olarak iyi başlandığını belirten Çanakkale Ziraat Odası Başkanı Ufuk Ünver, “Bu yıl 2024’ün bitişinden itibaren 2025 yılının başlangıcındayız. 2025 yılına yağışlar olarak iyi başladık. Bu yıl çiftçinin ekim diktiği günlerde aylarda çok güzel yağmurlar yağdı. Bu yağmurlar çiftçinin yüzünü güldürdü. Barajlarımızda ki doluluk oranları hızlı bir şekilde artmaya başladı. Şunu net söyleyebiliriz. Bu yıl çiftçinin başlangıç olarak çok güzel bir yıl oldu. Çünkü çiftçi her diktiği tohumun hepsinin şuan çıkmış durumda. Çünkü çiftçimiz toprağa tohumunu attı, arkasından yağmur yağdı. Şuan tabiat adeta çiftçiye ve yeryüzüne gülüyor durumda. Şuan itibariyle barajlarımız çok güzel gidiyor. Çanakkale’nin hem içme suyunu hem de tarımsal amaçlı olan Atikhisar Barajımızın doluluk oranı yüzde 69’a varmış durumda. Doluluk oranı nerdeyse 3’te 2’sini geçti. Atikhisar Barajında aşağı yukarı bir ayda yüzde 30 bir artış oldu. Tabi bu hem içme suyunu hem de tarımsal anlamda Çanakkale’yi rahatlattı. Çanakkale ilimizde baktığımız zaman en az yağış alan baraj olarak baktığımız zaman Gelibolu ve Biga oldu. Çünkü Biga’da hem Bakacak hem de Bayramdere Barajı yüzde 12, yüzde 20’lerde. Tabi bu 2025 yılı için bizi düşündürüyor. Çünkü Biga, Çanakkale ve Türkiye’nin önemli bir üretici sayısını oluşturuyor. Böyle olduğu zamanda 2025 yılında Biga’da tarımsal faaliyetten düşünceliyiz. Yağışların biraz daha artmasını bekliyoruz. Çanakkale’nin 3 tane ilçesini besleyen Bayramiç, Ezine ve Merkezi besleyen Bayramiç Barajındaki durum gayet iyi. Şuan doluluk oranı yüzde 40’a yaklaştı. Bayramiç Barajının suyu yüzde 8’e kadar düşmüştü. Bayramiç Barajına şuan hızlı bir şekilde su girişi var. Hem Çanakkale ve hem de Türkiye’nin kalbi olan Kazdağları’na çok güzel kar yağdı. Oradaki eriyen karlar Bayramiç Barajını besliyor. Su olarak Bayramiç Barajını çok güzel besliyor. Tabi bu hem 3 ilçemiz hem de tarımsal faaliyette bulunan meyvecilik dahil olmak üzere hepsini olumlu yönde etkiliyor. Kışa daha yeni başlıyoruz diye düşünüyorum. Ocak, şubat, mart aylarında Çanakkale’mizde kış oluyor genelde. Onun için ben Atikhisar Barajında, Bayramiç Barajında, Gökçeada olmak üzere Ayvacık Barajında Umurbey’de sıkıntı yok ama bizi şuan bir tek düşündüren Biga barajlarının susuzluğu. Umarım ki ilerleyen günlerde güzel yağış olur. Hem Çanakkale’miz hem de Biga’mızda ki tarımsal üretim yapacak çiftçilerimiz bu sene yağıştan endişe etmezler” dedi.
İstanbul Derby’nin yenilikçi projesine üç ödül Süper Lig’in en heyecanlı şampiyonluk dönemine özel ‘Derby’nin Ekran Füzyonu: Tam Ekran, Tam Aksiyon’ projesi, Kristal Elma, MMA Smarties ve İstanbul Marketing Awards’dan üç ödülle döndü. Hedef kitlesiyle kurduğu güçlü bağlara büyük önem veren Derby, Süper Lig’in en heyecanlı şampiyonluk döneminde teknoloji kullanımıyla marka bilinirliğini artırarak futbolseverlerle etkileşime geçmeyi hedefledi. Bu amaçla ‘Derby’nin Ekran Füzyonu: Tam Ekran, Tam Aksiyon’ projesini hayata geçiren Derby, Reklamcılar Derneği tarafından verilen Kristal Elma Reklam Ödüllerinin Medya kategorisindeki ‘TV Kullanımı’ dalında üçüncülüğü kazandı ve ‘Bronz Elma’ ödülünün sahibi oldu. Derby ayrıca izleyici katılımını artıran kişiselleştirilmiş içeriklerle başarılı reklam sonuçları sağlayan projesiyle, MMA Smarties Türkiye’nin, ‘Teknoloji Pazarlaması’ kategorisindeki ‘Bağlantılı TV’ dalında ‘Bronz Ödül’ kazandı. Bir başka ödül de İstanbul Marketing Awards’tan ‘Derby’nin Ekran Füzyonu: Tam Ekran, Tam Aksiyon’ projesine bir başka ödül de İstanbul Marketing Awards’tan geldi. Derby, pazarlama sürecinin bütüncül şekilde değerlendirildiği yarışmanın Dijital ve Teknoloji kategorisinde, orjinal ve inovatif yönüyle katkı sunan markalar arasında ipi göğüsleyerek ‘Yaratıcı Dijital Mecra Kullanımı’ ödülüne layık görüldü.