DÜNYA - 24 Aralık 2024 Salı 22:10 | Son Güncelleme : 24 Aralık 2024 Salı 23:10

Rusya, Ukrayna'da apartmanı vurdu: 1 ölü, 14 yaralı

A
A
A

Rus güçlerinin Ukrayna'nın orta kesimindeki Kryvyi Rih kentinde bir apartmana düzenlediği saldırıda, 1 kişi hayatını kaybederken, 14 kişi yaralandı.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş yaklaşık 3 yıldır devam ediyor. Rus güçleri Ukrayna'nın orta kesimindeki Dnipropetrovsk bölgesine bağlı Kryvyi Rih kentinde bir apartmanı hedef aldı. Saldırıda, 1 kişi hayatını kaybederken, 14 kişi yaralandı. Kryvyi Rih Belediye Başkanı Oleksandr Vilkul yaptığı açıklamada, “Canavarlar 32 daireli 4 katlı bir konut bloğunu doğrudan vurdu” dedi.

Dnipropetrovsk Bölge Valisi Serhiy Lysak, enkazda arama çalışmalarının sürdüğünü belirtirken, Ukrayna Ombudsmanı Dmytro Lubinets, “Dünyanın diğer ülkeleri Noel'i kutlarken, Ukraynalılar bitmek bilmeyen Rus saldırılarından muzdarip olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Rusya'dan 60 İHA ile saldırı

Ukrayna Hava Kuvvetleri, Rusya'nın ülke geneline gece boyunca 60 insansız hava aracıyla (İHA) saldırı düzenlediğini aktardı. Açıklamada, 8 bölgede insansız hava araçlarının düşürüldüğünü söyledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Manisa ‘Kent Lokantası’ ve ’Halk Mandıra’ 10 binlerce kişiye ulaştı Manisa Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde verilen hizmetler vatandaşların hayatına dokunuyor. Bu kapsamda hizmete açılan Manisa’nın ilk ‘Kent Lokantası’ ve ‘Halk Mandıra’ 10 binlerce Manisalıya ulaştı. Sosyal belediyecilik anlayışıyla çalışmalarına yön veren insan odaklı yatırımlar gerçekleştiren Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin kente kazandırdığı ‘Kent Lokantası’ ve ‘Halk Mandıra’nın ulaştığı Manisalı sayısı hızla artıyor. Manisa Büyükşehir Belediyesi Ferdi Zeyrek’in seçim döneminde söz verdiği ve Ekim ayında hizmete açtığı ‘Kent Lokantası’, hafta içi 12.00-13.30 saatleri arasında 20 bin 200 kişiyi ağırladı. Hafta içi 15.00-17.30 saatleri arasında hizmet veren ‘Halk Mandıra’ ise 10 bin kişiye ulaştı. “Özenen değil özenilen kent” Ekonomik krizde vatandaşların bir nebze de olsa yanında olmayı amaçladıklarını vurgulayan Başkan Zeyrek, “Kent Lokantamız ile vatandaşlarımız ucuz ve sağlıklı yemeğe ulaşma imkanı buluyor. Halk Mandıra ile de amacımız hem üreticiyi güçlendirmek hem de sağlıklı, ekonomik süt ürünlerini vatandaşlarımızla buluşturmak. Üreten, ürettiğini adilce hakça bölüşen bir düzen için çalışıyor ve sorumluluk alıyoruz. Bizim hedefimizde Manisa’mızı hak ettiği seviyeye ulaştırmak ve özenen değil özenilen kent haline getirmek. Hizmete açtığımız Kent Lokantası ve Halk Mandıra’dan faydalanan Manisalı hemşerilerim memnuniyetlerini her fırsatta ifade ediyor. Bu da verilen çabanın karşısında alınacak en güzel ödül. Manisa Büyükşehir Belediyesi vatandaşın her zaman yanında olacak” dedi.
Antalya Ay Deresi ‘turuncu kod’ sınavını geçti Kepez Belediyesinin, Ay Deresi’nin Güneş Mahallesi bölümünde yaptığı drenaj hattı çalışması, Antalya’ya turuncu kod uyarısının yapıldığı günlerde görevini başarıyla yerine getirdi. Bölge, 12 Şubat sel felaketinde sular altında kalmıştı. Kepez Belediyesi, yoğun yağışlarda yaşanabilecek su taşkını riskini önlemek amacıyla ilçenin dört bir yanında yağmur suyu drenaj hattı, mazgal, kanal temizliği ve dere ıslah çalışmaları yaptı. Antalya Büyükşehir Belediyesi ASAT Genel Müdürlüğü’nün destek verdiği bu çalışmaların meyvesi de, yoğun yağışlarda alınmaya başlandı. Altyapı çalışmalarının yapıldığı bölgelerde, yollarda su birikintisinin azaldığı, yağmur sularının ise taşkına neden olmadan drenaj kanalları ve derelerden tahliye olduğu görüldü. Özellikle ilçenin doğu yakasındaki yağmur sularını Düden Çayı’na taşıyan Ay Deresi’nin, Güneş Mahallesi bölümünde yapılan ıslah çalışması da yoğun yağışlarda geçer not aldı. Kepez ilçesinde 12 Şubat’ta yaşanan sel felaketi, en çok bu bölgede maddi hasara neden olmuştu. 6051 ile 6053 sokaklar arasında kalan yer, Ay Deresi yatağının başladığı yer olarak biliniyor. Bu noktada, dere yatağının olmaması, yoğun yağışlarda su taşkınlarına neden oluyordu. Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz göreve geldikten sonra yağmur suyu probleminin çözümü amacıyla bölge için Ay Deresi Islahı Projesi hazırlandı. Geçtiğimiz Ağustos ayında yapımına başlanılan proje, yoğun yağışlar başlamadan tamamlandı. Kepez Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri, iş makineleriyle Ay Deresi’nin kapalı olan yatağını açtı. Burada uzunluğu 225 metre, genişliği 4 metre olan üzeri açık kanal inşa edildi. Bu kanal, Ay Deresi’nin açık dere yatağı ile birleştirildi. Ay deresi ıslah edildi Drenaj kanalı ile sokaklar arasında bağlantı hatları oluşturuldu. Kanalın istinat duvarı için 2 bin 500 metrekare alanda taş kaplama gerçekleştirildi. Kanal zemininde 70 metreküp beton kullanıldı. Kanalın çevresi, panel çit uygulamasıyla güvenli hale getirildi. Derenin üzerine ise yaya ulaşımı için iki adet ahşap köprü yerleştirildi. Kanalın çevresinde ise 6 bin 381 m2 yeşil alan düzenlemesi yapıldı. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nün, Antalya için turuncu ve sarı kod uyarısı yaptığı bu günlerde, Ay Deresi’nde yapılan kanal, yoğun yağış sınavını başarılı bir şekilde geçti. Doğru ve yerinde bir yatırım olan kanal, yoğun yağışlarda suyu tahliye etme görevini başarıyla yerine getiriyor. Kepez Belediyesi’nden yapılan açıklamada 12 Şubat’ta sular altında kalan Ay Deresi’nin çevresindeki sokaklarda şimdi su birikintisinin yok denecek kadar azaldığı bildirildi.
Kayseri Teknolojinin yeni tehlikesi: ‘Duygusal yapay zeka’ Bilişim Uzmanı Hakan Topuzoğlu, yüklenecek duygusal yapay zeka ile çocuk ve hasta bakıcılığı gibi işlerin robotlara bırakılabileceğini söyleyerek, “Yapay zeka yüklü cihazların farklı şekillerde yönetilmesiyle birtakım sorunlar da ortaya çıkabilecek” dedi. Duygusal yapay zeka tanımı ile işlerin farklı noktalara gidebileceğini söyleyen Hakan Topuzoğlu, “Yapay zeka özellikle son bir yıl içerisinde hayatımızı çok ciddi anlamda değiştirdi. Hayatımızın her köşesine dokundu. Yani bir yazı yazarken de makale yazarken de ya da bir müzik yaparken de yapay zekayı kullanıyorduk. Bunlar kabul edilebilir görülüyordu ama tabi ki şu aşamada duygusal yapay zeka dediğimiz olayla birlikte haliyle işin seyri çok farklı bir yere doğru gidiyor. Duygusal yapay zeka nedir? Yapay zekanın bir insan gibi eğitilerek yetiştirilerek diyelim o tepkileri vermesi sağlanmak suretiyle farklı iş alanlarına da girmesi anlamına geliyor. Özellikle duygusal yapay zekanın da ortaya çıkması ile birlikte hasta bakıcılar ya da bebek bakıcılığı, çocuk bakıcılığı gibi işleri de artık yapay zeka yüklü olan robotlara bırakmış olacağız. Tabi ki şu anda hala işin içinden çıkılabilmiş durumda değil. Mesela yapay zekayla üretilen bir takım verilerin telif hakları kime aittir? Ya da bununla ilgili hukuki boyut ne olacaktır? Bunların içinden henüz çıkmamışken, haliyle yapay zeka yüklü olan robotlara biz hasta bakıcılığı ya da çocuk bakıcılığı yaptırdığımız zaman burada ne tür sorunlarla karşılayacağımızı şu anda öngörmek çok zor. Ancak şöyle bir durum var; haliyle spekülasyon ya da farklı yönlendirmeye de müsait olduğu için yapay zeka yüklü cihazların farklı şekillerde yönetilmesiyle birtakım sorunlar da ortaya çıkabilecek” dedi. Topuzoğlu, yapay zeka alanında da millileşmenin önemli olduğunu söyleyerek, “Aslında biz hep şunu savunmuştuk; yapay zekayla birlikte birçok alanda çok daha iyi çözümler alabiliyoruz ama bunun farklı kişiler tarafından yönetilmesi mümkün olduğu için, haliyle bir soru sorduğu zaman yanlış bilgilerin gelmesi ya da bir robotu biz iyi bir şekilde programlamış olsak bile bir açığının bulunarak hacklenmesi dolayısıyla farklı işler yaptırılması gibi durumlarla karşı karşıya kalabileceğiz ki bu durumları içeren bir takım filmlerde daha şimdiden vizyona girmiş durumda. Her zaman söylediğimiz gibi, bizim yerli ve milli kendi çözümlerimize ihtiyacımız var. Nasıl ki bugüne kadar farklı alanlarda kendi cihazlarımızı üretebildiysek, kendi İHA’larımızı SİHA’larımızı yapabildiysek yapay zeka ve teknolojide de artık millileşmenin zamanı geldi diye, ulusallaşmanın zaman diye düşünüyoruz. Eğer biz kontrolü kendi elimize almazsak daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalabileceğiz” ifadelerini kullandı. (EK
Sakarya Sır perdesi çözülemeyen köprü, bin 500 yıldır tarihe tanıklık ediyor Doğu Roma İmparatoru Justinianus tarafından inşa edilen ve adını imparatordan alan Justinianus Köprüsü, Sakarya’nın Serdivan ilçesinde yaklaşık bin 500 yıldır tarihe tanıklık ediyor. Ayasofya Camii ile aynı tarihlerde inşa edilen köprünün kanal projesinde yer alan bir yapı olduğu iddiası uzmanlar tarafından tartışılırken sır perdesi hala çözülemedi. Doğu Roma İmparatoru Justinianus tarafından MS 562 tarihinde yaptırılan, adını imparatordan alan ve Ayasofya Camii ile yaşıt tarihiyle dikkat çeken Justinianus Köprüsü 12 kemer gözünden oluşuyor. Justinianus’un Boğaziçi yerine gemiyle Anadolu’dan geçebilmek için kanal projesi planladığı ve köprünün bu projenin bir parçası olduğu iddiaları uzmanlar tarafından tartışılırken sır perdesi hala çözülemedi. Halk arasında Beşköprü olarak da bilinen ve 2018’de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan köprüde restorasyon kapsamında yapılan kazılarda güney cephesindeki sarnıç ve hamam yapısı ortaya çıkmıştı. Bin 500 yıldır tarihe tanıklık eden Justinianus Köprüsü, Bizans İmparatorluğu döneminin Anadolu’daki en görkemli eserlerinden biri olarak da biliniyor. Köprü tarihi hakkında bilgi veren Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Sakarya Sosyal ve Kültürel Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SAKUM) Müdürü Dr. M. Alper Cantimer, “Justinian döneminin önemli eserlerinden bir tanesidir, 562 yılında yapılmıştır. Günümüze gelen bu köprüyle ilgili çok fazla ve farklı görüş bulunmaktadır. Köprünün manzara ile içerisindeki uyumsuzluğu dikkat çekmektedir. Bu da aslında köprü üzerindeki araştırmaların çoğalması gerektiğini de bize göstermektedir. Köprü üzerinde şu an itibariyle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 2019 yılında başlamış olan bir yenileme çalışması devam etmekte ve 2018 yılında da UNESCO Dünya Geçici Kültür Miras Listesi’ne dahil edilmiş önemli bir yapıdır” dedi. “Ayasofya’yla çağdaş olan bir yapıdan bahsediyoruz” Köprünün sırrının çözülemediğiyle ilgili bir çok rivayetin olduğunu aktaran Cantimer, “Doğu Roma ya da Bizans döneminden kalma çalışmalara baktığımızda elimizde önemli isimlerin çalışmaları var. Bunların ifadelerine bakıldığında Pachymeres, 13. yüzyılda burayı aslında bir deniz liman köprüsü olarak tanımlıyor. Diğer bir isim ise 9 ve 12. yüzyıl arasındaki diğer Bizans tarihçileri gibi burayı Beşköprü olarak tanımlıyor. Ama köprünün yapımının gerçekleştiği tarih aslında 6. yüzyıl. Yani Ayasofya’yla çağdaş olan bir yapıdan bahsediyoruz. Köprü üzerindeki tartışmalar günümüzde halen devam etmektedir. Saha araştırmasına çok daha yoğun bir biçimde ihtiyacımız vardır. Çünkü bu köprü Sakarya Nehri’nin üzerine mi kuruldu veya Sakarya Nehri var mıydı yapıldığı dönemde. Ama elbette köprünün yapılabilmesi için nehrin yatağının değiştirilmesi veya kısmen ya da daraltılması gerekmektedir. Sonrasında tekrar alınamamış mıdır? Yoksa çok daha ötesi bir hedefin bir parçası mıdır? Çok daha ötesi bir hedef dediğimizde de Anadolu içlerine uzanan bir deniz limanı ya da bir nehir limanının bir parçası mıdır? Sapanca Gölü ve Sakarya Nehri’nin birleştirilmesi gibi ihtimaller üzerinde durulmuş. Bunun en önemli sebebi olarak aslında Anadolu’nun içlerine bir donanmanın gönderilebilmesi ya da bir ticaretin yapılabilmesi. Çünkü geçmiş dönemlerden itibaren özellikle Afyon ve Kütahya tarafından gerçekleşen mermer ticaretinin denize ulaşabilmesi adına en uygun yolun Sapanca Gölü ve üzerinden devam edebilecek bir süreç olduğu tartışmaları vardır. Ama Sapanca Gölü’nün yüksekliğiyle Sakarya Nehri’nin yüksekliğinin birbiriyle örtüşmemesinden dolayı bu planlar uzun süre ertelenmiş. Ama sanırım en yoğun bir biçimde bunu denemeye çalışan ismi Justinian olarak tanımlayabiliriz” diye konuştu. “Köprünün aslında tam olarak işleviyle ilişkili halen bilgi sahibi değiliz” Köprünün Roma’dan günümüze kalan kıymetli bir eser olduğunu aktaran Cantimer, “Köprünün aslında tam olarak işleviyle ilişkili halen bilgi sahibi değiliz. Bilim insanlarının bu konu üzerindeki tartışmaları da devam ediyor. Köprü 429 metre uzunlukta. Yaklaşık 10 metre genişliğinde, 6 metre genişliğinde ayakları var ve 12 kemerden oluşuyor. Aslında Beşköprü ya da beşli bir sistemin, beşli bir köprü sisteminin parçası mı yoksa beş yaydan oluştuğu için mi Beşköprü deniyor? Bu arkeolojik araştırma ve yenileme çalışmalarında ortaya çıkabilecek unsurlar. Köprünün doğusunda hemen demiryolunun yan tarafında bir hamam ya da bir kilise kalıntısı ortaya çıkmış durumda. Başka müştemilatların olduğuna dair yerli halkın ya da bölge halkının söylemleri de var. Yakın zamanda ortaya çıkacaktır ve değerini artıracaktır diye düşünüyoruz köprünün. Çünkü köprü bulunduğu coğrafyayla çok uyumlu durmuyor ama Anadolu’nun batısında doğu Roma’dan günümüze kalan en kıymetli eserlerden bir tanesi. Bulunduğu coğrafyayla ilişkili, anlamını kazanabilmesi adına yoğun araştırmalara ihtiyaç olduğunu ifade edebilirim. Bunlar biraz da devrin liderlerinin bir ihtişam göstergesi olarak yapılan yapılar. Bu köprüde sanırım böyle değerlendirmek gerekir. Ama altında bir kilisenin varlığı, dehlizlerin varlığı, müştemilat koymak için mekanların varlığı bize köprünün kuruluş amacının birden fazla olduğunu düşündürüyor ama kesinleşmiş bir durumdan bahsedebilmek mümkün değil” şeklinde konuştu. “Bir nehir limanının parçasıysa Adapazarı kelimesi anlam kazanacaktır” 2019 yılından beri restorasyonun devam ettiğini belirten Cantimer, “Bu bölgenin tarihi değerinin özellikle zenginleşmesi bizim için çok önemli olur. Eğer burası bir deniz limanının bir parçasıysa veya bir nehir limanının bir parçasıysa Adapazarı kelimesi anlam kazanacaktır bizler, bu şehrin yerlileri için. Çünkü Sapanca Gölü’nün tahliye akıntısı aslında Çark Deresi ve bu dere bir zamanlar bu şehrin içme suyu ihtiyacını karşılıyordu. Çark Deresi ile Sakarya Nehri arasında bir pazarın kurulduğunu düşünmek anlam kazanmaya başlayacaktır bizim için. Doğal bir restorasyon aslında 10-15 yıldan aşağı sürmez. Ama sanırım 2025 yılı itibari ile artık köprünün aktive edileceğine dair birkaç duyumum var” ifadelerini kullandı.