GÜNDEM - 28 Kasım 2019 Perşembe 18:20

Ohri Ali Paşa Cami'nden 107 yıl sonra ezan sesi yükseldi

A
A
A
Ohri Ali Paşa Cami'nden 107 yıl sonra ezan sesi yükseldi

Makedonya'da restorasyon süreci tamamlanan Ohri Ali Paşa Cami'nden 107 yıl sonra ezan sesi yükseldi.

Makedonya'nın Ohri şehrinde bulunan ve Balkan Savaşları sırasında yıkılan Ohri Ali Paşa Camisinin minaresi yıllar sonra Vakıflar Genel Müdürlüğünün restorasyon çalışmaları kapsamında yeniden restore edildi. Duvarları güçlendirilen, kubbesi kurşun örtüyle kaplanan, 32 metrelik minare inşa edilen ve kalem işleri orijinaline uygun şekilde yeniden hayat bulan camiden 107 yıl sonra ezan sesi yükseldi. Restorasyonun ardından törenle yeniden ibadete açılan cami 14 milyon liraya mal oldu. Açılış törenine Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, Üsküp Büyükelçisi Tülin Erkal Kara, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen, Kuzey Makedonya İslam İşbirliği Başkanı Süleyman Recepi, Ohri Müftüsü Samet Haydar ile Kuzey Makedonya'daki Müslüman cemaati katıldı.
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan yaptığı konuşmada, "Ohri Ali Paşa Camisi farklılıkları birlik potasında erittiğimizin nişanıdır. Bugüne kadar öyle gelmiştir, ebede kadar da öyle gidecektir" ifadelerini kullandı.

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan, törende yaptığı konuşmaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türk vatandaşlarının selamını ileterek başladı. Demircan, "Burada bulunarak, burada çalışarak, madden ve manen bu iş için seferber olan herkes bu imarın bir parçasıdır" dedi.
Demircan, mescitlerin gönül evi olduğunu ifade ederek, "Mescitlerin davaları, iddiaları, vaatleri sevmeye dairdir. Türkiye ve Kuzey Makedonya olarak farklı ülkeleriz. Lakin ne gönlümüzün, ne mescidimizin ikisinin de ülkesi yoktur. Gönlümüz birdir, mescidimiz birdir. Haddi zatında farklılıklarımız dahi birlik içindir. Biz öyle inanırız. Ohri Ali Paşa Camisi farklılıkları birlik potasında erittiğimizin nişanıdır, bugüne kadar öyle gelmiştir, ebede kadar da öyle gidecektir. Aynı kaderi, aynı akıbeti ortak geçmişimizin emaneti olan bütün eserler için de diliyorum" dedi.

Ertem: "Geçmiş ile gelecek arasında köprü"

Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem ise Makedonya ile Türkiye arasında ortak bir medeniyet bulunduğunu söyledi. Ertem, 19. yüzyıla kadar Osmanlı himayesinde kalan Balkanların istikrar ve çok kültürlülük tecrübesinin bölgesel iş birliği için önemli bir ilham olduğunu vurgulayarak, "Aramızdaki bu tarihsel bağları güçlü iş birlikleriyle geleceğe taşıma hedefindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bölgeye gösterdiği hassasiyeti bizler de paylaşıyoruz" ifadelerini kullandı. Ohri Ali Paşa Camisi'nin 107 yıl önce yıkılan minaresinin rekonstrüksiyonunun yapmanın kendilerine nasip olmasından duydukları mutluluğu dile getiren Ertem, "Bugün sizlerle Vezir Ali Paşa Camisi Vakfı'na kayıtlı olan bu müstesna eserin minarelerinden, yeniden ezan sesleri yükselmesine vesile olmanın büyük heyecanını paylaşıyoruz" dedi. Vakıflar Genel Müdürlüğünün Kuzey Makedonya'daki Haydar Kadı Camisi’ni de restore ettiğini, Manastır Hoca Mahmut Camisi’ndeki restorasyon çalışmalarının ise sürdüğünü bildiren Ertem, Osmanlı vakıf eseri olan Üsküp İsa Bey ve Yahya Paşa camileri için de restorasyon projelerinin çizdirildiğini kaydetti. Ertem, "Dost ve kardeş ülke Kuzey Makedonya’da bulunan vakıf eserlerimizin daha nice yüzyıllar boyunca medeniyetimizin bir güzel aksi sadası olarak geçmişle gelecek arasında sağlam bir köprü misali dimdik ayakta durmalarını temenni ediyorum." diye konuştu.
Kuzey Makedonya'daki Müslüman cemaatin yoğun ilgi gösterdiği açılış töreninin ardından ikindi namazı kılındı.

Ohri Ali Paşa Cami'nden 107 yıl sonra ezan sesi yükseldi

Restorasyon 14 milyon liraya mal oldu

Ohri Ali Paşa Camisi, 1573’te Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış, 1823’te Belgrad Veziri olan Maraşlı Ali Paşa tarafından onarılmıştı. Vezir Ali Paşa Cami Vakfı'na kayıtlı caminin minaresi 1912'de Balkan Savaşları sırasında uğradığı bombardımanda yıkılmış, caminin kare plan üzerine oturtulan tek kubbeli ana mekanı ve 3 kubbeli son cemaat yeri de son yıllarda yıkılmaya yüz tutmuştu. Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Kuzey Makedonya İslam Birliği Başkanlığı arasında 1 Nisan 2015'te imzalanan protokolün ardından restorasyon çalışmaları başlamıştı. Çalışmalar, Ohri Kültür Mirasının Korunması Enstitüsü ve Müzesince hazırlanan ve caminin orijinal halini gösteren belgeler esas alınarak yürütüldü. Restorasyon projesi 14 milyon liraya mal olan Ohri Ali Paşa Camisi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Kuzey Makedonya'da gerçekleştirdiği ikinci, Balkanlar coğrafyasında ise on üçüncü restorasyon projesi olma özelliği taşıyor.

İbrahim Berat Yılmaz

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Türkiye’deki 430 kelebek türünden 230’u Van Gölü Havzası’nda uçuyor Zengin florası, yüksek rakımı ve eşsiz doğasıyla çok sayıda canlıya ev sahipliği yapan Van Gölü Havzası, Türkiye’de yaşayan kelebek türlerinin yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor. Türkiye’de tespit edilen 400’den fazla kelebek türünden 230’unu bünyesinde barındıran Van Gölü Havzası, endemik türlerle doğaseverlerin ilgi odağı oluyor. Van ve Bitlis’teki doğa fotoğrafçıları ile kelebek gözlemcileri de her yıl nisan ayı başından eylül ayı sonuna kadar olan 6 aylık zaman diliminde farklı dönemlerde ortaya çıkan endemik kelebek türlerini kayıt altına alıyor. Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Öğretim Görevlisi ve kelebek gözlemcisi Oktay Subaşı, Doğu Anadolu Bölgesi’nde kelebeklerin tür olarak yoğun yaşadığı yerlerden birinin Van Gölü Havzası olduğunu söyledi. Oktay Subaşı; el değmemiş doğası, yüksek dağları, sulak alanları, çayır ve meraları, zengin bitki örtüsü, zirai ilaçlamanın diğer bölgelere göre daha az yapılması gibi faktörlerin Van Gölü Havzası’ndaki popülasyon ve tür çeşitliliğinin zenginliğinde önemli etmen olduğunu söyledi. 23 yıldır Van Gölü Havzası’nın kelebek türlerini fotoğrafladığını belirten Subaşı, özellikle “Romanov Gelinciği”, “Step Fistosu”, “Işgın Zümrütü” ve “Zegris” gibi endemik ve değerli kelebek türlerinin Bitlis bölgesinde, “Rosenin Çokgözlüsü”, “Şehzade”, “İran Ateşi”, “Çok gözlü Van Esmeri” gibi kelebek türlerinin de özellikle Van ve çevresinde yaşadığını ifade etti. Subaşı, “Bitlis ve Van illeri, Van Gölü Havzası kelebek türleri açısından oldukça büyük zenginliğe sahip. Türkiye’deki toplam tür sayısı 430 civarında. Van Gölü Havzası’nda ise Bitlis ve Van illerinde bu türlerin 230’a yakını görülmekte ve uçmaktadırlar. Ayrıca Van Gölü Havzası’nın bir başka özelliği de bu bölgede uçan türlerin büyük bölümü birçok özel türe ev sahipliği yapmaktadır. Van Gölü Havzası’nda uçan kelebeklerin büyük kısmı Türkiye’nin başka bölgelerinde pek görülebilen türler değil. Bunlar mesela Van’ın Çatak ilçesinde uçan “Şehzade kelebeği”, bunun dışında yine Bitlis ve Van’da gözlemlenebilen “Romanov Gelinciği” kelebeği, “Işgın Zümrütü” kelebeği, “Çokgözlü Van Esmeri”, “İran Çokgözlüsü” ve “İran Ateşi” gibi birçok farklı kelebek türü sadece Van ve Bitlis görülebilmektedir” dedi.
Van Ayanis Kalesi’nde 2 bin 700 yıllık 3 adet bronz kalkan bulundu Van’da, Urartular tarafından inşa edilen Ayanıs Kalesi’nde 36 yıldır yürütülen kazı çalışmaların bu yılki ayağında yaklaşık 2 bin 700 yıllık 3 adet bronz kalkan ve 1 adet miğfer bulundu. Van’ın Tuşba ilçesi sınırları içerinde bulunan Ayanis Kalesi’nde yaklaşık 36 yıldır devam eden ve 10 yıldır Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı başkanlığında yürütülen kazı çalışmaları devam ediyor. Her yıl değişik eserlerin ortaya çıktığı kazılarda, bu yılki çalışmalarda 3 adet bronz kalkan ve 1 adet miğfer gün yüzüne çıkarıldı. “Bu yılki kazılarda 3 tane bronz kalkan ve 1 adet miğfer çıkardık” Bu seneki buluntular içerisinde en zengin repertuarının bronz kalkanlar oluşturduğunu ifade eden Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı, “Bu seneki kazılarımızda 3 tane bronz kalkan ve 1 adet miğfer çıkardık. Bunlar oldukça iyi durumda ele geçti. Biliyorsunuz Ayanis Kalesi büyük bir deprem geçirdi. Bu deprem nedeniyle anıtsal bir çöküntü var kerpiç duvarlardan kaynaklanan. Birçok eseri bu nedenle deforme olmuş şekilde ele geçiriyoruz. Ama bunlar çok derinde. Yaklaşık 6-7 metre derinlikteki oda tabanında ele geçtiğim için gayet iyi durumda. Tabi ki bazı ufak tefek kırıklıklarımız var bunları da inşallah restorasyon ve konservasyonla tamamlayacağız. Bu 3 adet kalkan ve aynı şekilde bunların içerisinde de bir miğfer vardı. Oda üzeri bezemeli törensel bir miğfer olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü bazı bezemeleri şuan yakalayabiliyoruz tabi bu süslemeler ve bezemeler kapsamalı bir restorasyon ve konservasyondan sonra güzel bir şekilde karşımıza çıkacak. Hepsi bunların aslında bir kraliyet, bir dini elit grubunun o alanı kullandığına dair çok güçlü kanıtlar olarak karşımıza çıkıyor. Bunların burada olması biliyorsunuz aslında Ayanis kaleleri 36 yıllık kazılar neticesinde bronz eserler, özellikle bronz silahlar konusunda çok zengin bir repertuar sundu” dedi. “Urartular, taşı, madeni ve metali çok ustaca işleyen bir uygarlık” Bu güne kadar kale kazılarında yaklaşık 30’un üzerinde bronz kalkan ele geçtiğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Işıklı, “Bu 3 tanesi kuzey mekanlarda ele geçti. Niye bu kalkanlar tapınak alanında yer aldığını düşürsek daha öncede bahsettiğimiz gibi tanrı haldi, Urartu dininde baş tanrı rolüne sahip ama asıl önemli özelliği lider tanrı olması. Savaşa giden kraliyet ailesine ve kraliyet ordusuna rehberlik etmesi silahıyla, mızrağıyla onlara yol göstermesiyle öne çıkan kutsal bir figür. O nedenle tanrı Haldi’ye daha çok Urartulu krallar ve soylu sınıf silah hediye ediyor. Ve biz bu kalkanlar ve diğer bronz silahlar üzerinde tanrı Haldi’ye ithaf edildiğini, ona adandığını, ona bağışlandığını biliyoruz. Bu kalkan grubu ile miğferler yine tanrı Haldi’ye ithaf edilmişti. Tabi üzerindeki yazıtlar temizlendikten sonra bunlar karşımıza çıkacak. O yüzden tapınak alanındaki onlarca bronz kalkandan 3 örneğini biz bu sene gayet güzel bir şekilde ele geçirdik. İnşallah bunlarda yakın zamanda restorasyon ve konservasyonları tamamlandıktan sonra bölge müzemize kazandıracağız ve sergilemeye başlayacağız. Yaklaşık 2 bin 700 yıl öncesine ait bir kalede çalışıyoruz. Bu kalkanlarda muhtemelen o tarihlerde günümüzden 2 bin 700 yıl öncesine tarihlenen bir sürece ait. Zaten bildiğiniz gibi Urartular, taşı, madeni ve metali çok ustaca işleyen onların efendisi kabul edilen bir uygarlık. Anadolu kültüründe çok özel yere sahip bu açıdan. Hatta Anadolu’daki en zengin metal eser koleksiyonunu Urartular’da görüyoruz. Bu açıdan madeni ve metali müthiş derecede başarılı bir şekilde işliyor Urartu krallığı. Özellikle bizim kazdığımız son kral II. Rusa dönemine at kalelerde Ayanis Kalesi başta olmak üzere çok zengin bir metal eser koleksiyonu karşımıza çıkıyor” şeklinde konuştu.