POLİTİKA - 02 Kasım 2014 Pazar 22:42

'Necip Fazıl'ın miras bıraktığı fikir namusunu daha iyi anlıyorum'

A
A
A
'Necip Fazıl'ın miras bıraktığı fikir namusunu daha iyi anlıyorum'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Star Gazetesi’nin düzenlediği “Necip Fazıl Ödülleri 2014”ün takdim törenine katıldı. Erdoğan, 'Necip Fazıl'ın miras bıraktığı fikir namusunu daha iyi anlıyorum' dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Necip Fazıl için fikir çilesi de, fikir namusu da son derece önemli kavramlardır. Hata yaptığında hatasını kabul eden ama doğru bildiğinden de asla vazgeçmeyen bir fikir namusuna sahipti. Şuanda esen her rüzgarın önünde eğilen, çıkarlarına göre tavır belirleyen, dün söylediğinin tam tersini söylemekten kaçınmayanlara bakınca Necip Fazıl’ın ve onun geçmişten alıp bugüne miras bıraktığı fikir namusunu daha iyi anlıyorum” dedi. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Star Gazetesi’nin düzenlediği “Necip Fazıl Ödülleri 2014”ün takdim törenine katıldı. Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra eşi Emine Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, AK Parti İl Başkanı Aziz Babuşçu, Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, Şair Necip Fazıl Kısakürek’in oğlu Mehmet Kısakürek ile şair, yazar, araştırma ve fikir insanları ile davetliler katıldı. TV spikeri Beyza Hakan Özek’in sunumuyla başlayan tören, Şair Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Kaldırımlar’ adlı şiirinin sinevizyon gösterimi ile devam etti. Törende ilk kürsüye davet edilen Milli Eğitim Bakanı Avcı, yaptığı konuşmada, “Sevgili Mustafa Karaalioğlu konuşurken, üstadın hatırasına bugüne kadar gereğince sahip çıkamadığımızı söylerken doğrusu bu ihmalde veya gecikmede en büyük payı Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığını düşünmeden edemedim” dedi. Sözlerinin alkışlanması üzerine Avcı, “Şimdi burada bu ihmali alkışlamadığınızı biliyorum. Bu ihmalin farkına varmış olmanızı alkışladığınızı bilerek inşallah 10 yıldır özellikle sosyal bilimler liselerimizde, imam hatip liselerinde üstadın özlediği gençlerin mayasının tutmakta olduğunu ama bununda yeterli olmadığını, bütün eğitim sistemimizin üstadın özlediği Türkiye’ye yakışan gençleri yetiştirmeye vakıf olması gerektiğini bilerek çalıştığımızı, bu tam üstada yakışan uzunlukta bir cümle oldu, bilmenizi isterim” dedi.

Avcı, “Allah’tan rahmet diliyorum. Herhalde pek az mütefekkir, rahmetlinin sevdiği tabirle mütefekkir böylesine bir başarıya imza atmıştır. Bugün Türkiye’yi yöneten kadroları tek tek gözden geçirdiğimizde her birimizin başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm bu kadroların üstadın seçmesinden geçtiğini, o bereketle buralara hizmetlere imza attıklarını hepimiz biliyoruz. Bu sebeple Allah’tan rahmet diliyorum. Gerçekten üstat yine kendisinin çok sevdiği tabirle bir kelimeyle özetlerse, herhalde itiraz kelimesiyle vasfedilebilirdi. İtiraz adamıydı ve o itiraz milletin çok tarihi dönemecinde çok gerekli bir itirazdı. O dönemde herkesin her şeye kolayca evet dediği o dönemlerde ‘Hayır o öyle değil’ diyen bir Necip Fazıl olmasaydı bugün Türkiye çok farklı bir yerde olabilirdi” diye konuştu.

Ardından kürsüye davet edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine ödül törenini düzenleyen ve ödüle layık görülen yazar, şair ve mütefekkirlere teşekkür ederek başladı. Erdoğan, “Bir büyük umudu, aşkı, sevgiyi büyüten, ölüme, bilime ve aşka düğüne gider gibi gideriz diyen bir modern dervişi, Hüseyin Atlansoy’u tebrik ediyorum. Yalnızlığa, ölüme, yabancılaşmaya bir pencere açan, o pencereden umuda, sevgiye ve geleceğe bakan genç yazarımız Nuray Süngü’yü aynı şekilde tebrik ediyorum. Bize medeniyetimizin zirvesi Mimar Sinan’ı hatırlatan, tarihi ve bugünü kucaklaştıran değerli akademisyenimiz Gülru Necipoğlu yine bu ödüle layık görüldüğü için kutluyorum. Bir kitap aşığı olan, kültürümüze, medeniyetimize eşsiz katkılar sunan ve aynı zamanda sahip olduğu hazineyi öğrenci yetiştirmek suretiyle genç nesillere de aktaran akademisyenimiz İsmail Erünsal hocamızı aynı şekilde tebrik ediyorum” dedi.

Yazar Nuri Pakdil’den övgüyle bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Necip Fazıl Saygı Ödülü ilk olarak kime verilmeli diye sorulduğunda sanırım herkesin aklına o gelecektir. Selamlamasını dahi ‘Dostlarım sizi antifaşist, antiemperyalist, antikapitalist ve antifiravonist duygularımla’ diye yapan ‘İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır’ diyen sevgili Nuri Pakdil’i özellikle kutluyorum” diye konuştu.

Erdoğan, “Hiç şüphesiz Türkiye’nin, Türkiye’deki kültür, sanat ve fikir hayatının böyle bir ödüle ihtiyacı vardı. Şahsen bu ödülü son derece önemli ve anlamlı buluyorum. Türkiye değişirken, Türkiye artık zincirlerinden, prangalarından ve dar kalıplarından kurtulurken, kültür sanat ve fikir hayatının da kendisine musallat olan vesayetten kurtulmasının zamanı gelmişti. Türkiye’de ve dünyada şairlerin, yazarların, mütefekkirlerin adına çok sayıda ödül veriliyor. Bu ödüllerin birçoğuna baktığınızda belli kalıpları aşamadığını, belli ideolojik gözlüklerini atamadığını, kendisine musallat olan vesayetten kurtulamadığını görüyoruz. Ödüllerin sadece ödüllerde değil, teşviklerin, kayırmaların, desteklerin, belli çevrelerde belli camiaların içine hapsolduğuna ve çıkamadığına şahit oluyoruz. İşte Necip Fazıl Kısakürek Ödülleri en başta bu dar kalıpları parçalayacak, kültür ve sanat dünyasındaki vesayete karşı çıkacak, sanatta, fikirde dahi egemen olan al gülüm ver gülüm anlayışını inşallah ortadan kaldıracak. Bu ödüllerin aydın baskısına, aydın vesayetine karşı bir itiraz olduğu umudunu taşıyorum” dedi.

Şair Necip Fazıl Kısakürek’ten övgüyle bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Düşünün ki cümlelere, kelimelere, harflere en ağır baskıların uygulandığı bir dönemde kahramanca öne çıkıp ben varım diyebilen. Madem ki ben varım o zaman Türkiye vardır diyebilen. Hatta benim olmadığım yerde kimse yoktur diyebilen bir özgüven abidesiydi. Bakın bazıları onun şiirlerini ve yazılarını okumamış ve dinlememiş olabilir. Ama inanın bugün sahip olduğumuz fikir, aksiyon, dimdik duruş ve özgüven onun verdiği mücadelenin bir eseridir. Bugün eğer dünün ezilmişleri, mazlumları, ötekileştirilmişleri, siyasette bende varım diyor, adaletle yönetme mücadelesi veriyorsa bunda Necip Fazıl’ın aşıladığı özgüvenin etkisi vardır. Bugün eğer yerli, milli değerlerle örtüşen şiirler yazılıyor, romanlar, hikayeler yazılıyor, filimler yapılıyorsa bunda Necip Fazıl duruşunun etkisi vardır. Bugün eğer Türkiye’nin belli bir kesimini, sessiz yığınlarını, köylü, taşralı, cahil, geri kafalı diye tahkir edenlerin karşısında ‘hadi oradan sen de kimsin’ diyebilen bir cesaret ve güven varsa inanın bunda Necip Fazıl’ın çok büyük bir etkisi vardır” şeklinde konuştu.

Erdoğan, “Necip Fazıl için fikir çilesi de, fikir namusu da son derece önemli kavramlardır. Hatta şunu da söylemem lazım. Hata yaptığında hatasını kabul eden ama doğru bildiğinden de asla vazgeçmeyen bir fikir namusuna sahipti. Şuanda esen her rüzgarın önünde eğilen, çıkarlarına göre tavır belirleyen, dün söylediğinin tam tersini söylemekten kaçınmayanlara bakınca Necip Fazıl’ın ve onun geçmişten alıp bugüne miras baktı fikir namusunu daha iyi anlıyorum” dedi.

Erdoğan, “İşte en son birisi çıktı, yazdığı bir makalede devletin geleceği adına seküler güçleri sorumluluk almaya davet etti. Bundan 7 yıl önce kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan ırkçı işçi kesimler ‘ordu göreve’ diye çağrılar yapıyorlardı. Zamanın cilvesine bakın ki bugünde aynı şekilde kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan aynı şekilde ırkçı zihinler devletin geleceği adına seküler güçleri göreve davet ediyor. Eğer fikrin namusu yoksa, ahlakı yoksa, fikrin ruhu yoksa işte böyle insan en uçlarda döner durur. Bir gün bakarsınız devlet düşmanı olmuş, bir gün bakarsınız darbecilik yapıyor. Bir gün bakarsınız barış güvercini olmuş, bir gün bakarsınız eline taş almış askere atarak teröristlik yapıyor. Bir gün bakarsınız ırkçılıktan şikayet ediyor, bir gün de bakarsınız kendisinden nefret eden ırkçılardan darbe dileniyor. Bununla da asla bir tek kişiyi kast etmiyorum. Türkiye’nin son 12 yılına bakın orada çok sayıda böyle örnek göreceksiniz. En uç fikirlerin ortak çıkarlar söz konusu olunca nasılda fikri ve fikrin namusunu bir kenara bırakıp ittifaklar kurduklarını göreceksiniz. Necip Fazıl kendisinden öncekiler gibi bize ahlakı olmayan her mücadelenin yanlış olduğunu öğretir” şeklinde konuştu.

Erdoğan’ın konuşmasının ardından ödül törenine geçildi. Necip Fazıl Şiir Ödülü’ne Hüseyin Atlansoy layık görüldü. Atlansoy’a ödülünü Necip Fazıl Kısakürek’in oğlu Mehmet Kısakürek takdim etti. Necip Fazıl Hikaye Ödülü’ne ise Günay Süngü layık görüldü. Sahneye davet edilen Süngü’ye ödülünü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş takdim etti. Fikir Araştırma dalında Prof. Dr. Gülru Necipoğlu ile Prof. Dr. İsmail Erünsal ödüle layık görüldü. Necipoğlu ve Erünsal’a ödüllerini Bakan Avcı takdim etti.

ERDOĞAN, PAKDİL’İ AYAKTA DİNLEDİ

Necip Fazıl Ödülleri 2014 Ödülü’ne ise Yazar Nuri Pakdil layık görüldü. Pakdil’in ödülünü Cumhurbaşkanı Erdoğan takdim etti. Sahneye davet edilen Pakdil, ödülünü almadan önce bir konuşma yaptı. Pakdil’in konuşması boyunca Erdoğan’ın Pakdil’i ayakta dinlediği görüldü. Pakdil, ardından ödülünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı. Tören, ödüle layık görülen diğer isimlerin tek tek sahneye davet edilmesi ile son buldu. 

OĞUZCAN YAZAR

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Manisa Manisa’da ’Üzüm’ Çalıştayı gerçekleştirildi Türkiye’deki yaş ve kuru üzümde lider durumda bulunan ve önemli bir ihracat geliriyle ülkeye döviz kazandıran Manisa’da, küresel pazarda rekabetçi gücü artırmak için Manisa Üzüm Çalıştayı gerçekleştirildi. Yoğun bir ilginin olduğu çalıştayda yapılan konuşmaların ardından 5 ayrı masada bağcılığın yol haritasının çıkarılması için çalışmalar yapıldı. Manisa Valiliği, Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Ege İhracatçılar Birliği, Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü, Manisa Ticaret Borsası, Ege Üniversitesi ve Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü katkı ve destekleriyle düzenlenen, “Bağcılığın Yol Haritası: Manisa Üzüm Çalıştayı" Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Çalıştaya, Manisa Valisi Vahdettin Özkan, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Dr. Ersin Dilber, Kaymakamlar, kurum müdürleri, sektör temsilcileri, akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile üreticiler katıldı. Çalıştayda açılış konuşması yapan Manisa Valisi Vahdettin Özkan, Manisa’nın üzümle olan tarihi bağını vurgulayarak “Manisa deyince üzüm, üzüm görünce akla ilk Manisa gelir. Antik çağlardan günümüze üzüm ve Manisa, birbirini tamamlayan ve tanımlayan birer ikilidir. Bizler de bugün Manisa’mızın ve ülkemizin önemli tarım alanlarından biri olan bağcılık sektörümüzün geleceğine ışık tutacak, ülkemizin ve Manisa’mızın bu alandaki liderliğini pekiştirecek son derece önemli bir çalıştay vesilesiyle bir aradayız.” dedi. "Dünyaya entegre bir bakış açısı geliştirmemiz gerekmektedir." İklim değişikliği, küreselleşen ekonomi ve artan dünya nüfusu gibi faktörlerin, tarımsal üretim stratejilerini yeniden şekillendirmeyi zorunlu kıldığını ifade eden Vali Özkan, “İçinde bulunduğumuz dönem, tarımsal üretim ve gıda arz güvenliğinin önem kazandığı bir süreci ifade etmektedir. İklim değişikliği, küreselleşen ekonomi, savaşlar ve artan dünya nüfusu, gıda arzının sürekliliğini sağlamaya yönelik yeni stratejiler geliştirmemizi zorunlu kılmaktadır. Gediz Ovamızın bereketli toprakları, yüksek üretim gücü ve ürün çeşitliliği ile Manisa olarak, bu stratejilerde öncü bir rol oynamaya kararlıyız. Manisa’nın coğrafi konumu, iklimi ve toprak yapısı üzüm üretimi için son derece elverişli. Manisa’da yaklaşık 871 dekar alanda, 40 bin ailemiz geçimini bağcılıktan sağlamaktadır. Hal böyle olunca Manisa, Türkiye’nin en önemli üzüm üreticisi illerinden biri olmanın haklı gururunu taşımaktadır. Aralık ayı sonuna kadar üzüm hasadı yapabildiğimiz şehrimizde, bu başarıyı sürdürülebilir bir şekilde devam ettirebilmek için yeni yöntemler ve teknolojiler geliştirmeli, üretim süreçlerimizi çevre dostu ve yenilikçi bir yaklaşımla yeniden şekillendirmeliyiz. Bağcılıkta sürdürülebilirlik, yalnızca ekonomik anlamda değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal boyutlarda da önemli bir kavramdır. Tarımda daha verimli, daha az kaynak tüketen ve daha çevre dostu üretim yöntemlerini benimsemek, gelecekteki nesillere hem daha sağlıklı bir çevre hem de daha güçlü bir tarım sektörü bırakmak adına kritik bir adımdır. Bu kapsamda iklimsel ve ekonomik dalgalanmalara karşı dayanıklılığı artırıcı, inovasyonu destekleyen ve dünyaya entegre bir bakış açısı geliştirmemiz gerekmektedir.” dedi. "Çalıştayda güçlü bir yol haritası oluşturacak" Manisa’nın ihracat gelirlerinde bağcılığın önemli bir paya sahip olduğunu vurgulayan Vali Özkan, ihracat pazarlarındaki rekabet şartlarının her geçen gün zorlaştığını söyledi. Bu sebeple ürün kalitesi, markalaşma ve yeni pazarlar bulmanın hedeflenmesi gerektiğinin altını çizen Vali Özkan “Ağız tadımız, şifa kaynağımız olan üzümün hem geleneksel hem de yenilikçi alanlarda kullanımını yaygınlaştırarak çeşitliliğini artırmalı ve uluslararası piyasalarda fark oluşturmalıyız. Üreticiler, akademik çevreler, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte gerçekleştirilen çalıştayda güçlü bir yol haritası oluşturacak. Bugün yapacağımız tartışma ve değerlendirmeler, bağcılığın geleceği ve Manisa’nın tarımsal potansiyelinin daha verimli kullanılması konusunda bizlere yol gösterecektir. İnanıyorum ki bu çalıştay hem gıda arz güvenliğini sağlamak hem de ihracat kapasitemizi artırmak adına yeni fikirler ve yaklaşımlar geliştirilmesine vesile olacaktır. Manisa’mızın üzümle olan bu özel bağını, hep birlikte daha da ileriye taşıyacağımıza inanıyorum. Soframıza gelen her üründe emeği, alın teri olan, şehrimize ve ülkemize katma değer sağlayan üreticilerimize ve onların emeklerinin karşılığını tam olarak alabilmesi amacıyla gerçekleştirilen çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. "Coğrafi konumumuz bizi 26 trilyon dolarlık pazara erişim sağlıyor" Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Dr. Ersin Dilber ise Türkiye’nin mevcut coğrafya konumu itibarıyla Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının tam da ortasında ve bu geçmiş kadim bağlarımızın olduğu bir noktada yer aldığını kaydetti. Genel Müdürü Dr. Dilber, "Bu da bize 4 saatlik bir uçuşla yaklaşık 1,2 milyar bir nüfusla aynı zamanda da 26 trilyon dolar pazara erişim imkanını sağlamaktadır. Tabii benden önceki konuşmacıların bahsettiği gibi Tarım Orman ve Suyun stratejik öneminin de arttığı bu bulunduğumuz coğrafyada hangi güçlerle karşı karşıya olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Tabii ki bunlar şu anda iklim değişikliğinin sonuçları, çevremizde devam etmekte olan savaşlar, göçler, afetler, nüfus artışı ve en sonunda pandemi bunun sebepleri arasına giderek tarımı daha da önemli bir konuya taşımak noktasında. Biz bakanlık olarak tüm bu gerçekleri dikkate alarak politikalarımıza yön veriyoruz ve bugün tarımsal hasılada Avrupa’da birinci sıralarda ve dünyada ilk on içerisinde önemli bir pozisyonda yer alan bir ülkeyiz. Hem nüfusumuzu hem de ülkemizde turizm amaçlı gelen tüm turistlerimizin gıda ihtiyacını, sorunsuz bir şekilde karşılıyoruz. Alman tarım bakanının kaygılarına sahip değiliz. Türkiye kendi ülkesinin içerisinde hiçbir zaman bu kaygılara sahip olmadığı üretim kabiliyeti açısından da herhangi bir problem yaşayacağımıza yakın tarihte düşünmüyoruz. Tabii ki bu kadar önemli bir sektör, tarım sektörü Türkiye’de 2024 yılında 36,2 milyar dolarlık başta ihracatçılarımızın emeği ve üreticilerimizin ürettiği ürünlerle tüm zamanlara kadarki en yüksek ihracatına imza atmayı başarmış bir durumdadır. Ancak gelecekteki malum kaygılarımız biraz önce bahsettiğimiz kaygılar bu yaptıklarımızdan daha fazlasını yapmak zorunda olduğumuzu da bize göstermektedir. Tabii ki 2024 yılı belki 40 yıldır konuşulan bir türlü hayata geçirilmeyen ama startının verilmesi açısından dahi önemli olan ürün planlamasını hayata geçirerek bakanlık olarak bir adım attık. Şu anda ülkemizde bir ürün planlamasıyla ve bu planlama uygun üretim yapan üreticilerimizi ilave destekler vererek bu planlamaya sadık kalmaya yönlendireceğiz. Üretim planlaması kapsamında sadece bitkisel üretim değil, hayvancılıkta, süt, besilik süt ve kanat ve et üretim bölgelerini belirledik. 10 ili süt bölgesi, 19 ilimizi besi yetiştiriciliği bölgesi, 17 ilimizi de kanatlı et yetiştiriciliği bölgesi kapsamına aldık. Tabii ki bu bölgelerdeki illerdeki üretim yapan üreticilere ilave desteklerle bu politika sürdürülecek inşallah. Su ürünlerinde de avcılık yetiştiricilikle ilgili öğretim planlamaları yapıldı. İlk defa yeni bir destekleme modeliyle destekleme üretim dönemi öncesinde üç yıllık olarak açıklandı. Tabii ki mensubu bulunduğum Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü olarak da bir geçen yıl 1,3 milyon halkımız güvenilir gıdaya erişsin diye denetim yaptık ve bu denetimlerde karşılaştığımız sorunlu hususlar hakkında da sorumlular hakkında 134 milyarlık idari para cezası uyguladık. Tabii ki arkadaşlarımızın gayretiyle artık insanların sağlığını tehlikeye düşüren, taklit ve hileli ürün üreten firmaları anlık olarak internet üzerinde sizlerle paylaşmaya başladık. Kalıntı ile mücadele etmek amacıyla bir kalıntı eylem planı başlattık. Manisa’da bu plana dahil olan illerden bir tanesi. Gerçekten önümüzdeki üretim sezonunda hasat öncesi çok ciddi yaptırımlarımız, bunu idrak etmek isteyen ihracatçılara karşı önlemlerimiz ve bunlara karşı da ciddi yaptırımların olacağını bu vesileyle sizlere söylemek istiyorum." dedi. "900 bin dekara yaklaşan bir alanda yetiştiriliyor" Üzüme gönül veren bütün paydaşlara, çalıştayın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür eden Manisa Tarım ve Orman İl Müdürü Metin Öztürk, 500 milyon dolarlık bir ihracata konu olan stratejik bir ürün olan üzüm için böyle bir çalıştayın düzenlenmesinin önemli olduğunu kaydetti. Öztürk, "Üretimden ihracata kadar zincirin bütün halkalarıyla yer alıyor. Ülkemize kazandırdığı döviz, üreticimizin bir yıl boyunca el emeğiyle gözüyle baktığı bir ürün. Kuru üzümün yüzde 92’sini üreten bir iliz. sofralık üretimde de ülkemizin en önemli üretim merkeziyiz. Hal boyunca olunca buradan çıkacak sonuçlar sadece Manisa için ülkemizin bağcılığı için önemli bir sonuçlar içeriktir. bundan dolayı bağcılığımızın yol haritası başlığı ele alındı. Manisa sadece ülkemizin değil dünyanın en önemli üretim merkezlerinden biridir. 900 bin dekara yaklaşan bir alan, 40 binden fazla ailenin geçimini sağladığı bir alan. dünyada bu ürünün karşılanması anlamında Manisa çok önemli bir şehirdir. Zor pazarlara çalışıyoruz. Almanya’ya, İngiltere’ye, Hollanda’ya, Amerika’ya, Japonya’ya bu üzümü ihraç ediyoruz. Üzüm çalıştayımızın tüm sektör paydaşlarına, Manisa’ya, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum" diye konuştu. "40 binin üzerindeki bir ailenin de geçim kaynağıdır" Manisa Ticaret Borsası Başkanı Sadık Özkasap işe konuşmasında Manisa’nın tarih boyunca üzümün ana vatanı olarak anılmış ve bu unvanını gururla taşıdığını vurguladı. Özkasap, "Türkiye’deki üzüm üretiminin yaklaşık yüzde 90’ını karşılayan Manisa ve ilçeleri aynı zamanda 40 binin üzerindeki bir ailenin de geçim kaynağıdır. Yıllık 500 milyon dolarlık ihracat hacmiyle Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlayan bu bölge dünya pazarında güçlü bir konuma sahiptir. Özellikle kurutmalık sultani çekirdeksiz üzümüyle tanınan Manisa, bu ürünü kendine özgü aromatik lezzeti, altın sarısı rengi, ideal taneleri ve insanlığa birçok fayda sağlayan Türk Üzümü rakiplerinden farklı bir yere konumlandırmıştır. Ancak geçmiş başarılarla yetinmek mümkün değildir. Çiftçimizin emeğinin hak ettiği yetkilere ulaştırmak ve bölgemizi üzüm sektöründe, küresel bir merkez haline getirmek hepimizin önceliği olmalıdır. Son yıllarda ilkbaharda gerçekleşen erken uyanma ve don olaylarının yanı sıra iklim değişikliği buna bağlı kuraklık, su sorunlarını beraberinde getirmiştir. Bu durum üzüm üretimi çeşitli güçlüklere yol açarak sektörün sürdürülebilirliğini zora sokabilir. Bu nedenle üzüm üretiminin geleceğini güvence altına almak için yenilikçi ve sürdürülebilir çözümlere odaklanmamız gerekiyor. Sahada üreticilerimizi ve işletmelerimizi düzenli olarak ziyaret ederek destek veriyoruz. Sektörümüz artan küresel rekabet ve değişen tüketici talebiyle yeni bir yol ihtiyaç duymaktadır. Bizler burada bir araya gelerek sadece sorunları tartışmakla kalmayacak, aynı zamanda yenilikçi çözümler üreterek ortak akıl ve dayanışma ile seçmemize gerekli iyileştirmeleri yapacağız." dedi. Bu yıl 500 milyon dolar gibi bir rakamı geride bırakarak 511 milyon dolarlık bir ihracatın sağlandığını belirten Ege İhracatçılar Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık ise, "Hem de ürünlerimizin küresel ısınmadan etkilenmiş olmasına rağmen bizler 350 bin tonluk rekolteye çıktık. Gelecek nesillere bırakmak istiyorsak üzümcülüğümüzün devamını sağlamak istiyorsak bunu hep birlikte yapmak zorundayız." diye konuştu. Yapılan konuşmaların ardından Vali Özkan tarafından Çalıştaya’a destek veren kurum ve kuruluşları temsilcilerine katkılarından dolayı teşekkür plaketi takdim etti. Çalıştay, Müdürlük binasında İhracat ve Pazarlamada Tarımsal Kökenli Sorunların Çözümü, İklim Dirençli Sürdürülebilir Bağ Yetiştiriciliği, Bağlarda Entegre Hastalık ve Zararlı Yönetimi ve Organik Bağcılık Uygulamaları Ve Mevzuat olmak üzere 5 ayrı masada görüşülmeye başlandı.
Diyarbakır Kral yolu rotası turizme kazandırılıyor Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu başkanlığında valilik, Karacadağ Kalkınma Ajansı ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi (GAP BKİ) işbirliğiyle, tarih ve doğayı buluşturan önemli bir turizm projesi hayata geçiriliyor. Lidya Kralı Gyges tarafından M.Ö 7. yüzyılda inşa edilen ve Efes’ten Ninova’ya kadar uzanan 2 bin 500 kilometrelik antik kral yolunun Diyarbakır sınırlarında yer alan kısmı turizme kazandırılacak. 351 kilometrelik rotalar oluşturuldu Proje kapsamında, Diyarbakır merkez ilçelerinin yanı sıra Eğil, Ergani, Çınar, Çermik ve Çüngüş ilçeleri ile bağlı köyleri de içine alan toplam 351 kilometrelik yürüyüş rotaları belirlendi. 2024 yılında başlayan çalışmalarda, yolun kültürel ve tarihi önemi göz önünde bulundurularak haritalama ve tescil süreçleri tamamlandı. Rotalar, ticaret, ibadet, göç ve keşif gibi amaçlarla tarihin farklı dönemlerinde kullanılan bu antik yolda tarihe dokunma fırsatı sunacak. Uluslararası standartlara uygun işaretleme ve tanıtım Projenin ikinci etabında, uluslararası standartlara uygun tabelalandırma ve işaretleme çalışmaları 2025 yılı içerisinde tamamlanacak. Ayrıca, kral yolunun bilinirliğini artırmak ve bir cazibe merkezi haline getirmek amacıyla kapsamlı tanıtım ve markalaşma çalışmaları yürütülecek. Bu süreçte şehrin tüm paydaşlarının desteğiyle Diyarbakır, kültür ve doğa turizminin yeni adresi olmayı hedefliyor. Tarihi ve kültürel değerler turizme açılıyor Diyarbakır kral yolu rotasının, yalnızca bir yürüyüş parkurundan ibaret olmadığı, aynı zamanda ziyaretçilerine tarih, kültür ve doğanın bir arada olduğu bir deneyim sunacağı belirtildi. Bu projenin hayata geçirilmesiyle bölge ekonomisine katkı sağlanması, kültürel mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılmasının amaçlandığı bildirildi. Tarihi bir geçmişe sahip kral yolunun, Diyarbakır’da turizme kazandırılması ile şehir, bölgesel ve ulusal düzeyde turizm çeşitliliğine önemli bir katkı sunacağının hedeflendiği belirtildi.
İstanbul Los Angeles felaketi Türkiye’de yangın sigortası bilincini arttırdı Los Angeles’ı kasıp kavuran yangınların küresel ölçekte sigorta sektörünün risk değerlendirme ve hasar yönetimi uygulamalarını yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Sigorta ve Reasürans Brokerleri Derneği (SBD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Mali ve Finansal İşler Komite Başkanı Gökhan Özakıncı, “Yaşanan bu olay kamuoyunda risk farkındalığını yükseltti Türkiye’de kısa vadede yangın sigortası yaptırma oranını bir miktar artırdı” dedi. Sigorta ve Reasürans Brokerleri Derneği (SBD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Mali ve Finansal İşler Komite Başkanı Gökhan Özakıncı, ABD Los Angeles’ta yaşanan ve 24 kişinin hayatına, binlerce kişinin de evsiz kalmasına yol açan geniş çaplı yangınların, Türkiye’de sigorta bilincinin artmasında etkili olduğunu belirtti. Özellikle medya aracılığıyla takip edilen felaket görüntüleri ve hasar raporları, yangın sigortası yaptırmanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Sektör temsilcileri olarak, yaşanan bu olayın Türkiye’de kısa vadede yangın sigortası yaptırma oranını bir miktar artırdığını gözlemlemekteyiz. Zira büyük çaplı felaket haberleri ve buna bağlı zararların boyutu, kamuoyunda risk farkındalığını yükseltti” dedi. Los Angeles’ı kasıp kavuran yangınların küresel ölçekte sigorta sektörünün risk değerlendirme ve hasar yönetimi uygulamalarını yeniden gözden geçirmesine neden olduğunu vurgulayan Özakıncı, iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışı ve kuraklığın, bu yangınların beklenenden daha hızlı yayılmasına ve yerleşim alanlarını tehdit etmesine neden olduğunun altını çizdi. Özakıncı, “Bu durum, sigorta şirketlerinin risk modellemelerini güncellemesini, özellikle yangın teminatı kapsamlarını ve poliçe primlerini yeniden düzenlemesini kaçınılmaz kılmıştır. Los Angeles örneğinden hareketle, yangın sigortalarının kapsamı ve hasar tazmin süreçleri yeniden önem kazanmıştır” diye konuştu. Standart konut sigortalarının yangın teminatı, genellikle binaların yeniden inşa maliyeti, taşınır malların zararları ve işletmelerde iş durması gibi ana konuları kapsadığını hatırlatan Özakıncı, Los Angeles’taki gibi büyük alanları kapsayan yangınlarda, hasarların yüksek tutarlara ulaşma ihtimali sebebiyle reasürans şirketlerinin de sürecin sürdürülebilirliğinde kritik rol oynadıklarını ifade etti. Prim tutarı 2 bin - 3 bin lira arasında Türkiye’nin, hem orman yangınları, hem de yerleşim bölgelerinde çıkabilecek yangınlar açısından riskli bir coğrafyada bulunduğunu kaydeden Özakıncı, şöyle devam etti: “Özellikle sıcaklıkların yüksek seyrettiği Akdeniz ve Ege Bölgelerinde orman yangını riski artarken, büyük şehirlerdeki yoğun yapılaşma ve eski elektrik tesisatları da yangın ihtimalini yükseltmektedir. Bu gerçekler ışığında, yangın sigortası yaptırmak hem konutlar hem de işyerleri için büyük önem taşıyor. Ancak yaklaşık verilere göre Türkiye’de konut ve işyerlerinde yangın sigortası yaptırma oranı halen istenilen seviyede değildir; bu oranın yüzde 20-30 aralığında olduğu tahmin edilmektedir. Bu düşük oran, riskin gerçekleşmesi hâlinde büyük maddi kayıpların sigortasız kalmasına yol açmaktadır. Yangın sigortası poliçe primleri ise yapının bulunduğu deprem bölgesi, binanın yaşı, yangına karşı koruyucu önlemlerin seviyesi ve binaların yeniden inşa maliyetleri gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Yine de ortalama bir konut için yıllık yangın sigortası primi sadece bina için minimum 2 bin - 3 bin lira aralığında olduğu söylenebilir. Ayrıca, eşya dahil edilirse prim daha da yükselecektir. İşyerlerinde ise risk faktörleri, deprem bölgeleri ve binaların yeniden inşa maliyetleri yüksekliği gibi nedenlerden bu tutar daha da yüksek seviyelere çıkmaktadır. Sigorta şirketleri, bina içerisinde yangın alarmı, otomatik sprinkler sistemi veya yangın söndürme cihazları gibi önleyici tedbirlerin varlığına göre ek indirimler uygulayarak koruyucu yatırımları teşvik etmektedir.” Büyükşehirlerdeki riskler Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere büyükşehirlerdeki eski ve bakımsız binalar ile endüstriyel tesislerin bulunduğu semtlerin de ciddi yangın riskleri barındırdıklarını dile getiren Özakıncı, bu bölgelerde elektrik altyapısının eski olması, yoğun nüfus, yetersiz güvenlik tedbirleri gibi faktörlerin, hem konut hem de işyeri kaynaklı yangın ihtimalini yükselttiğini söyledi. Son günlerde poliçe başvurularında bir miktar artış kaydedildiğinin gözlemlendiğini belirten Özakıncı, şu değerlendirmelerde bulundu: “Uzun vadede ise sektör, poliçe sahibi sayısının istikrarlı bir şekilde artması için eğitici kampanyalara ve koruyucu tedbirleri teşvik eden indirim politikalarına devam etmektedir. Los Angeles’ta yaşanan geniş çaplı yangın felaketi, sigorta sektörünün yangın teminatına olan yaklaşımını küresel ölçekte yeniden şekillendirmiştir. Türkiye’de ise bu durum, hâlihazırda düşük seviyede olan yangın sigortası penetrasyonunu olumlu yönde etkilemiş, yangın sigortasının önemini kamuoyu nezdinde bir kez daha gündeme taşımıştır. Konut ve işyeri sahiplerinin yangına karşı koruyucu önlemleri artırması, sigorta ürünlerine yönelik talebi yükseltmesi ve risk yönetimi stratejilerini güncellemesi; olası büyük çaplı felaketlerin ekonomik ve sosyal etkilerini minimize etmenin en etkili yollarındandır. Böylece, yangın kaynaklı kayıpların azaltılması ve toplumsal dayanıklılığın güçlendirilmesi mümkün olacaktır.”