DÜNYA - 01 Haziran 2020 Pazartesi 14:56

Latin Amerika'daki korona virüs vakaları 1 milyona yaklaştı

A
A
A
Latin Amerika'daki korona virüs vakaları 1 milyona yaklaştı

Dünya genelinde toplam korona virüs vaka sayısı 6 milyon 290 bin 847’ye yükselirken, Latin Amerika’daki vaka sayısı 1 milyona yaklaştı.

İlk olarak Çin'de ortaya çıkan korona virüs hızlı yayılmaya devam ediyor. Dünya genelinde toplam vaka sayısı 6 milyon 290 bin 847’ye yükseldi. ABD, 1 milyon 837 bin 578 vaka sayısıyla korona virüsten en fazla etkilenen ülke oldu. Latin Amerika’da kaydedilen vaka sayıları ise korkutucu bir şekilde artmaya devam ediyor. Latin Amerika’daki vaka sayısı 1 milyona yaklaştı. Yeni tespit edilen vakaların büyük bir kısmı Brezilya’da kaydedildi.

Brezilya’daki toplam korona virüs vaka sayısı 514 bin 992’ye yükselirken, ölü sayısı 29 bin 341 oldu. Peru’da toplam vaka sayısı 164 bin 476’ya çıktı, ölü sayısı ise 4 bin 506 oldu. Meksika ise vaka sayısı 90 bin 664’eyükselirken ölü sayısı 9 bin 930’a çıktı. Şili’de vaka sayısı 99 bin 688’ye yükseldi, ölü sayısı ise bin 54 oldu.

Brezilya son dönemde ABD’nın ardından en çok vakanın görüldüğü 2. ülke oldu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Bel ağrılarınız iltihaplı romatizma olabilir Bel ağrısı özellikle masa başı çalışanlar ve uzun süre ayakta olanların sıkça karşılaştıkları sorunların başında geldiğini ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bel ağrıları sanılan sorunun omurgayı tutan iltihaplı romatizma hastalığı olabileceğini söyledi. Toplumda bel ağrısı çok sık görülen bir durum olduğu için çoğu zaman hastaların yakınmaları zorlamadan, yorgunluktan, dengesiz ağır kaldırmaktan veya uzun süre ayakta kalmaktan sanıldığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bu ağrının romatizmal olabileceğinin ipuçları, istirahatte hasta dinlenirken veya işinden evine döndüğünde ağrının başlaması, çalışırken ağrıyı fazla hissetmemesi olduğunu dikkat çekti. Karakoç, "Bu istirahat ağrısı gece sabaha karşı hastayı yoklamaya başlar. Hasta ağrı ve sızı ile uyanmaya başlar. Yatakta hareket etmekte zorlanır. Eğer yataktan kendi başına kalkmayı başarabilirse hareket ettikçe daha iyiye gittiğini gözlemler ve rahatlamaya başlar. Aynı durum sabah uyandığında yataktan kalkmak istediğinde de kendini gösterir. Hastaların çoğu uzun süre ayakta kalmamak ya da oturmamak şartıyla iş yerlerinde daha rahat olduklarını ifade eder" dedi. Göğüs kafesini oluşturan sağlı sollu 12 adet kaburganın sırt omurlarıyla arkada eklem yaptıkları için göğüs kafesi yakınmalarının da bu hastalarda beliren bir durum olduğunu ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, "Derin nefes almakta zorlanma, hapşırma ya da öksürme esnasında göğüs kafesinde batma hissi gibi şikayetler oluşur. Hastalık kadın ve erkeklerde benzer sıklıkla görülmektedir. Ancak erkek ve kadın şikayetleri arasında biraz farklılıklar görülmektedir. Erkeklerde daha çok kalça ve belde yakınmalar olmakta ve kadınlara göre şikayetleri daha şiddetli seyretmektedir. Kadınların daha çok boyun, sırt ve omuzlarda yakınmaları olmakta, hastalık daha hafif seyretmekte ve daha az sıklıkla ataklar gelmektedir. Bu sebeple zaten erkeklerde bile teşhisi zor olan hastalığın kadınlarda teşhisini koymak daha da zorlaşmaktadır. Bu sebeple maalesef çoğu kez bu şikayetleri olan kadınların yakınmaları psikolojik zannedilerek anti-depresan ilaç önerilmektedir. Bu şikayetleri olan bireylerin muhakkak bir romatolog tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir" şeklinde konuştu. Hastalığı ilerlemiş kişilerde kalça ve bel adeta taşlaşarak hareket yeteneğini tümüyle kaybetmekte olduğunu belirten Karakoç, "Bel ve kalçanın hareketini kaybetmesi ve durumun vücut tarafından tolere edilebilmesi için hastalarda bu hastalığa özgü tipik bir duruş geliştirmektedir. Bu duruşta dizler hafif kırık, bel dümdüz, kamburluğu daha da artmış ve baş hareket yeteneğini genellikle kaybetmiştir. Boynun hareket yeteneğini kaybetmesi sebebiyle hasta başını çeviremediği için tüm vücuduyla dönmek ister yine bu kişiler için araba kul kanmak çok zordur. Hastalığın en sık karıştığı durumlardan biri bel fıtığı hastalığıdır. Ankilozan spondilitli hastalarda bel ağrısı vardır. Bu ağrı bazen sağ kalçada bazen sol kalçada olabilmekte ve bacağa da vurabilmektedir. Bazı hastalarda topuk ağrısı da olmakta hasta yere basmakta çok zorlanmakta ve yürümesi bozulmaktadır. Bu aşamada sanki bel fıtığı gibi bir hastalık durumu oluşmakta ve bu durum hem hastayı hem de hekimi yanıltmaktadır. Bazı hastalar bu sebeple bel fıtığı ameliyatı olmaktadırlar ancak beklenildiği üzere ağrıları geçmemektedir" diye konuştu. Ankilozan spondilit belirtilerine sahip bir grup hastada omurga tutulumunun yanı sıra gözlerinde kızarma, ciltte sedef plakları, bağırsaklarda kanama-ishal-karın ağrısı gibi başka organlara ait yakınmalarda olabildiğini ifade eden Karakoç, "Hastalıkta genetik geçiş söz konusudur, yani hastalanmış kişilerin çocuklarında da maalesef aynı hastalık gözükebilir. HLA-B 27 denen doku grubu antijenini taşıyan kişilerde bu hastalık, taşımayanlara göre daha sık gözükmektedir. Bu HLA-B 27 doku grubu antijenini kan grubu gibi veya daha açık bir örnek vermek gerekirse arabanın plakası gibi düşünebilirsiniz. Mesela plakaları 16 ile başlayan otomobiller Bursalıdır gibi. Gerçekten 16 plakalı araçlar Bursa’dan plakalarını almışlardır. Ancak HLA-27 pozitifliği mutlaka hastalık olacak anlamına gelmemektedir. Bu tıpkı 16 plakalı her araç sahibinin Bursalı olması gerekmediği gibi. Halk arasında ağrı kesici ilaç olarak bilinen çoğu ilaçlar aslında romatizma ve iltihap giderici ilaçlardır ve bu hastalığa bağlı bel, sırt ağrılarının giderilmesinde çok etkilidirler" dedi. İlaçlar alındıktan sonraki birkaç saat içinde etkilerinin görülmeye başladığını, bir iki gün içinde ağrının azalmakta veya kaybolduğunu belirten Karakoç, "Ancak ilaç kesildikten sonra ağrı tekrar geri gelmektedir. Bugünlerde tıp insanları olarak en büyük sorunlarımızdan birisidir bu. Yani ilaçlar alındığı sürece etkilidirler, ilaç kesilince hastalık belirtileri tekrar gelmektedir. Bazen ağrının kesilmesinde bu grup ilaçlar etkili olmamaktadır. Bu hastalarımıza müjdeli haber, eskiden olmayan ama son 10 yıldır kullana geldiğimiz ağrı kesici ve iltihap giderici özelliği çok daha fazla olan yeni ilaçların geliştirilip üretilmesi başarılmıştır. Bu hastalığın tedavisinde ilaç kullanılmasına ilaveten fizik tedavi araç ve tekniklerinden yararlanılması, yürüyüş yapılması, sağlık kulüplerinde hafif ağırlık ve yoğunlukta fitness yapılması, yüzmek ve ev egzersizleri yapılması gibi aktiviteler de ağrının azalmasına ve iskelet yapısının bozulmamasına yardımcı olabilmektedir. Özetlemek gerekirse ankilozan spondilit insanı belinden vuran bir hastalıktır. Hastalık yavaş seyirli olduğu ve ilk yıllarında hafif seyrettiği için teşhisi gecikmekte ve bazen bu yıllar sonra teşhisin konmasına sebep olmaktadır. Fakat her hastalıkta olduğu gibi Ankilozan spondilitte de erken teşhis büyük önem taşır. Kalp, böbrek gibi iç organları nadiren etkilemektedir. Kesin tedavisi olmamakla birlikte ağrının kontrolü ve hastanın topluma kazandırılması eskiye göre daha kolaylaşmıştır" şeklinde konuştu.
Hatay Sinekler üremesin diye topladığı araç lastiklerinden çiçek bahçesi yaptı Hatay’ın Defne ilçesinde yaşayan ve sokaklardan topladığı atık lastikleri çiçek dikerek değerlendiren Hüseyin Şaker, moloz yığınlarıyla kaplı arsayı yaklaşık 200 lastikle çiçek bahçesine dönüştürdü. Defne ilçesi Sümerler Mahallesi’nde yaşayan ve belediye personeli olan Hüseyin Şaker, kış aylarında işi gereği boş araziye atılmış lastikleri topluyor. Bir yıldır topladığı boş lastikleri eve getiren Şaker, lastikleri saksı olarak kullandı ve içlerini toprakla doldurdu. Yaklaşık 200 lastiği saksı olarak kullanan Şaker, içlerine çiçek dikti. Moloz yığınlarıyla kaplı arsaya yeni bir görünüm kazandıran Şaker’in azimle ve hevesle oluşturduğu çiçek bahçesi komşular tarafından beğeni topladı. “Bu lastiklerin hepsi atık ve değerlendirmek istedim” Sokaklardan topladığı atık lastiklerden çiçek bahçesi oluşturan Hüseyin Şaker, “Ben belediye personelim. Bizi kışın boş lastikleri toplamak için gönderirler. Çünkü bu boş lastikler içinde su biriktiği için sinek üremesine sebep olur. Ben de topladıklarım lastikleri eve getirdim. Lastiklerle dekor verip çiçeklendirdik. Depremden dolayı sıkıntılar büyükten sonra bu çadırı kurduk. Benim evim sağlam ama depremden dolayı bayağı ürküyoruz. Emek ister ve biz de boş zamanımızı değerlendirdik. Burada papatya, horoz ibiği, salon çiçekleri ve bayağı çiçek var. Bu şekilde yeşillendirmek için ağaçlandırdık. Burada ortalama 150 ila 200 lastik var. Bu lastiklerin hepsi atık ve değerlendirmek istedim” dedi. “Eski görüntü zaten bize sürekli depreme hatırlatıyordu ama şu an o görüntüyü sildik” Geçen yıl moloz yığınlarıyla kaplı alanın bu yıl çiçek bahçesine dönüştüğünü ifade ede Hüseyin Şaker, “Her gün bu yeni inşaatlardan ve toprak temelleri açan yerlerden toprak getirerek lastikleri doldurdum. Şimdi burada 3 katlı bina var. Deprem zamanı bunlar yıkıldığı için her taraf molozdu. Birde sadece burası yıkıldığı için bizde dedik ki burası moloz şeklinde kalmasın. Mahallenin ortasını bir güzelleştirelim dedim. Amacım herkes o görüntüyü görmesin. Buraya oturduğumuz zaman ve komşular balkondan baktıkları zaman şu görüntüyü görsünler. Eski görüntü zaten bize sürekli depreme hatırlatıyordu ama şu an bütün o şeyleri sildik” şeklinde konuştu. “Depremin yaralarını bir nebzede olsa komşumuz bu bahçeyi yaparak bir nebze silmiş oldu” Pencereden her baktığında moloz yığınları yerine çiçek bahçesi görmenin mutluluğunu yaşayan Yusuf Yasinoğlu, “Komşumuzun ellerine sağlık ve elleri dert görmesin. Çok güzel bir bahçe olmuş. Burası daha önce 3 katlı bir binaydı ve yıkılarak molozlar içerisinde kaldı. Pencereden her baktığımızda moloz yığını vardı. Bizde o depremin yaraları vardı. Depremin yaralarını bir nebzede olsa komşumuz bu bahçeyi yaparak bir nebze silmiş oldu. Pencereyi açtığımız zaman ne güzel çiçekler, böcekler, her şey çok güzel” ifadelerini kullandı.