SAĞLIK - 15 Eylül 2021 Çarşamba 10:01

Karaciğer naklinden sonra 2 bebek dünyaya getirdi, literatüre girdi

A
A
A
Karaciğer naklinden sonra 2 bebek dünyaya getirdi, literatüre girdi

Adana’da 2016 yılında karaciğer nakli olan Aylin Atik, geçen sene ilk bebeğini, geçen ay da ikinci bebeğini dünyaya getirerek tıp literatürüne girdi.

Karaciğer hastası Aylin Atik (34), Habib Atik (36) ile 2015 yılında evlendi. Karaciğer nakli beklediği sırada evlenen genç kadın, 2016 senesinde hayatını kaybeden genç bir sporcudan bağışlanan karaciğer ile nakil oldu. Önce sağlığına kavuşmak, sonra da anne olmak isteyen genç kadın, nakil ameliyatından çıkar çıkmaz doktoruna “Anne olabilecek miyim" diye sordu.

Nakilden sonra hamilelik için 2 yıl beklemesi gereken genç kadın, bu süreyi sabırla bekledi. Ancak gebelik riskleri nedeniyle Türkiye’de ve dünyada karaciğer nakli sonrası anne olan kişi sayısının çok az olduğunu biliyordu. 2019 yılında anne olmak isteyen Aylin Atik, Acıbadem Adana Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvurdu. Normal yolla hamile kalamayan Aylin Atik’in tedavisini Acıbadem Adana Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum, Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Volkan Noyan gerçekleştirdi. 2019 yılında uygulanan tüp bebek tedavisi başarıyla sonuçlandı ve Aylin Atik anne olacağının müjdesini aldı.

Geçirdiği karaciğer nakli nedeniyle hamilelik sürecinde oluşabilecek riskler dikkate alındı ve Acıbadem Adana Hastanesi Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Cansun Demir tarafından yakından takip edildi. 2020 Mart ayında ülkemizde ilk korona virüs vakasının görülmesinin ardından Covid-19 bulaşma riski nedeniyle genç kadının korkuları daha da arttı ancak 17 Ağustos’ta evladı Hamza’yı 35 hafta 5 günlükken dünyaya getirdi.

Hamza’nın bir kardeşi olmasını isteyen Aylin Atik, bütün riskleri göze alarak bir kez daha ama bu kez normal yolla hamile kaldı. Hamilelik sürecini yine sıkı takip altında geçiren genç kadın, 1 Eylül’de kızı Rabia’yı dünyaya getirerek tıp literatürüne girdi.

“Literatürde 1-2 hasta var”

İhlas Haber Ajansı’na konuşan Acıbadem Adana Hastanesi Perinatoloji ve Yüksek Riskli Gebelikler Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Cansun Demir, Aylin Atik’in tıp literatürüne girdiğini belirterek, “Aylin hanımın ismi, tıp literatürüne karaciğer nakli sonrası ikinci kez anne olmuş hasta olarak geçecek . Kendisi karaciğer naklinden sonra peş peşe 2 kez doğum yapmış birisi. Aylin’in ilk gebeliği, tüp bebek tedavisiyle oldu ve 35. haftada doğum yaptı. Ancak 2. gebelik ilk gebeliğin ardından kendiliğinden oluştu ve herhangi bir tedaviye gerek kalmadı. Ayrıca 38. haftada planlı sezaryen ile doğum yaptı. Literatürde karaciğer nakli sonrası doğum yapan hasta sayısı çok az. Peş peşe 2 doğum yapan hasta sayısı ise daha da az. Literatürde 1-2 hasta var. Biz Aylin’i yakın zamanda vaka takdimi, olgu sunumu olarak bir kongrede sunmayı planlıyoruz” diye konuştu.

“İnsanlar pes etmesin”

Nakil olmuş kişilerinde bebek sahibi olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Süleyman Cansun Demir, “Aylin hanım peş peşe oluşan gebeliklerinde de sağ salim 2 bebeği de kucağına aldı. Yıllardır bu alanda çalışan bir uzman olarak karaciğer nakili olup da 2 kez doğum yapan hastayla ben ilk kez karşılaşıyorum. Ama şunu da belirtmek isterim; nakil olmuş annelerde erken doğum, yüksek tansiyon gibi bazı gebelik riskleri görülür. O nedenle mutlaka riskli gebelikler konusunda uzmanların takip etmesinde yarar var. Özellikle vurgulamak lazım; organ nakli olmuş hastalar, anne olabilir. Pes etmesinler” dedi.

“Birçok kişinin içini ferahlattım”

Aylin Atik ise birçok hastaya umut olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
“Aylin Atik ise Çok mutluyum. İlk gebeliğimde çok araştırma yaptığım ve sonuç elde edemediğim için çok korkmuştum. İkinci gebeliğimde ise bu korkularımı yitirdim artık. Böyle bir şeyin olması çok güzel. Benim gibi aynı problemi yaşayan bir çok kişiden geri dönüş aldım. Birçok kişinin içini ferahlattım. Onlarda tekrardan bebek sahibi olmaya yöneldiler. Çoğu kişi kestirip atmış. Nakilde kesinlikle olmaz diye. Bu şekilde benim sağlıklı bebek sahibi olabilmem çoğu kişiye umut oldu. İlk nakil olduğumda ‘Bebek sahibi olamayacaksın’ dediler. Çünkü bununla ilgili bir araştırma, veri yoktu. Ancak en son Cansun hocamızla görüşünce demek ki doğru ellerde olabileceğine inandım.”

Umutcan İşledici - Elif Ayşenur Bay
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Erken doğumun sessiz kahramanları: Prematüre bebekler hayata tutunuyor Biruni Üniversitesi Hastanesi’nde, Dünya Prematüre Günü dolayısıyla farkındalık toplantısı düzenlendi. Yenidoğan uzmanları, çocuk doktorları, hemşireler, prematüre doğan çocuklar ve ailelerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte, erken doğumun etkileri ve prematüre bebeklerin karşılaştığı zorluklar ele alındı. Etkinlikte konuşan Biruni Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, erken doğumun ciddiyetine dikkat çekerek, “Prematüre bebeklerde ufacık bir hata, çocukları bir ömür boyu etkileyebilir. Bu nedenle, prematürelerin sorunlarını gündeme taşımak ve bu alandaki farkındalığı artırmak için buradayız” dedi. ‘Küçücük bir hata, koca bir ömre mal olabilir’ Dünyada her yıl 13 milyondan fazla bebek erken doğarken, bu bebeklerin karşı karşıya kaldığı riskler oldukça yüksek. Prof. Dr. Yüksel, “Bebekler ne kadar küçük doğarsa, engelli olma oranı da o kadar artıyor. Görme, işitme ve zeka sorunları bu bebeklerde sık karşılaşılan problemlerdir. Ufacık bir gecikme veya bilgi eksikliği, bebeklerin hayatında geri dönülemez izler bırakabilir. Bu toplantıyla, hem sağlık çalışanlarımıza teşekkür etmek hem de bu konudaki farkındalığı artırmak istedik” ifadelerini kullandı. Erken doğumun gizli anahtarı: Doğru beslenme Erken doğuma neden olan faktörlere değinen Prof. Dr. Yüksel, “Sigara, alkol, stres, annenin metabolik veya kalp hastalıkları gibi birçok etken erken doğumu tetikleyebilir. Ancak erken doğumu en çok etkileyen faktör beslenmedir. Teknolojik gelişmeler sayesinde prematürelerin yaşama şansı artıyor, ancak erken doğumu önlemek için toplum bilincinin artırılması gerekiyor” dedi. Prematürelerin hikayesi, umutla örülen bir yolculuk Organizasyonda konuşan Biruni Üniversitesi Hastanesi Genel Müdürü Serap Kilerci Ulusal, prematüre bebeklerin hayatta kalma mücadelesine dikkat çekti: “Bugün burada, hastanemizde erken doğmuş çocuklarımızla bir aradayız. Onların büyüme süreçlerine bilimsel ve etik yaklaşımla destek olduk. Bu zorlu yolculukta ailelerin yanında olmaya devam edeceğiz. Prematüre bebeklerin hayata tutunma hikayesi, bizler için de bir mücadele ve umutla örülen yolculuktur.” “İyi bakım, büyük fark oluşturur” Biruni Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Dr. Abdullah Sert, iyi bir yenidoğan yoğun bakım hizmetinin önemine vurgu yaptı: “Erken doğum, beraberinde birçok sağlık sorununu getirir. Ancak, kaliteli bir yenidoğan yoğun bakımı bu sorunların çoğunu bertaraf edebilir. Tüp bebek tedavilerinin artışı, çevresel faktörler ve değişen beslenme alışkanlıkları erken doğum oranlarını etkiliyor. Doğumun, kaliteli bakım sunan bir hastanede gerçekleşmesi bebeklerin sağlıklı gelişimi açısından kritik öneme sahiptir.” 650 gram doğdu, hayata tutundu Etkinlikte prematüre doğan bebeklerin hikayelerine de yer verildi. 25 haftalıkken 650 gram doğan Ahsen’in babası Göker Yılmaz, bu süreçte hastanenin desteğiyle zorlu bir dönemi atlattıklarını söyledi: “Bebeğimizi 96 gün boyunca hastanede bıraktık. Her kontrol sonrası doktorlarımızın verdiği güvenle süreci daha kolay atlattık. Şimdi kızımız 5,5 aylık ve sağlıklı bir şekilde yanımızda.” Etkinlikte, duygusal anlar yaşanırken farkındalık oluşturmak amacıyla gökyüzüne mor balonlar uçuruldu
Ankara Palandöken: “Efsane kasım değil efsane pazarlama taktiği” Kasım ayının başlamasıyla birlikte yanıltıcı indirim kampanyalarının hızla çoğaldığına dikkati çeken TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Bu durum aslında ‘Efsane Kasım’ değil, efsane bir pazarlama taktiği oldu. İlgili meslek odalarının izni olmadan yapılan indirimlere itibar edilmemeli” dedi. Firmaların yüzde 80’e varan oranlarda indirim yapmasının gerçeği yansıtmadığını dile getiren Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Böylesine yüksek kar marjları gerçekçi değil. Yüzde 80-100 gibi indirim oranları sürdürülebilir bir kazanç modeli olamaz. Bu nedenle, bu kampanyaların Bakanlık tarafından denetlenmesi gerekiyor. Aynı şekilde, güvenilir olmayan sitelerden alışveriş yapılmasının sakıncalarına da dikkat edilmeli. 3D güvenlik doğrulaması olmayan yerlerden alışveriş yapan vatandaşlar, mağduriyetlerini sıkça dile getiriyor. İnsanlar, dokunup görmedikleri ürünleri cazip fiyatlarla sipariş ederken, sonunda hayal kırıklığı yaşayabiliyorlar. Tabii ki çağdaşlıktan geri kalmamamız gerekiyor. Ancak bu durumda yapılacak şey, güvenli sitelerden alışveriş yapmak. Ayrıca, fiyatlardaki anormalliklerin oturması, istikrar sağlanması ve vatandaşların bütçelerine uygun alışveriş yapmaları için bu tür aldatıcı kampanyaların önüne geçilmesi şart. İnsan sağlığına zarar veren veya kalitesiz ürünlerin satışını engellemek, tüketicinin korunması adına önemli bir adım olacaktır” şeklinde konuştu. “Bu dönemde fırsatçılara da gün doğuyor” Öte yandan, indirim dönemlerinde fırsatçıların da iş başında olduğunu hatırlatan Palandöken, “Vatandaşlar, görmeden aldıkları birçok ürünle ilgili hataların arttığını fark ediyor. Bu nedenle, meslek odalarının ve esnaf birliklerinin izinleriyle gerçek indirimlerin yapılması, bu kampanyaların görünür bir yerde ilan edilmesi ve ürünlerin kalitesinin değerlendirilmesi gerekiyor. Ürünlerin gerçek değerinin anlaşılması için, fiyatların önceden şişirilip şişirilmediğinin iyi analiz edilmesi şart. Aksi takdirde, paranız boşa giderken sizi mutlu etmesi gereken alışverişler mutsuzluk oluşturabilir. Bu durumun bütün sektörlere yayıldığını görmek mümkün. İnsanlar geçim derdinde ve bütçeleri sınırlı olsa da, temel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Ancak, bu tür "efsane günler" adı altında yapılan kampanyaların denetlenmesi ve doğru yönlendirilmesi gerekiyor. Bakanlıklar, yerel yönetimler ve bu konuda tecrübeli, güvenilir kişilerin analizleri ile fiyatların ve ürünlerin kalitesinin kontrol edilmesi şart. Aksi takdirde, sonuç genellikle hüsran oluyor” diye konuştu.
İzmir Uluslararası Boran-6 Keskin Nişancı Yarışması nefes kesti Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanlığı tarafından Jandarma Asayiş Vakfı organizatörlüğünde düzenlenen BORAN 6-Uluslararası Keskin Nişancı Yarışması, bu yıl ilk defa ulusal ve uluslararası düzeyde yapıldı. Nefes kesen yarışmaya, Türkiye ve 17 ülkeden toplamda 40 unsur ile 80 keskin nişancı katıldı. Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanlığı tarafından, bu yıl ilk defa ulusal ve uluslararası boyutta düzenlenen ’BORAN 6-Uluslararası Keskin Nişancı Yarışması’ sürüyor. Jandarma Albay M. Remzi Kızılsu Atış Alanı bölgesinde yapılan ve 11-17 Kasım tarihleri arasında sürecek olan yarışmada; mesleki açıdan kültür oluşturmak, keskin nişancılığın önemini ortaya koymak, keskin nişancıların moral, motivasyon ve özgüvenlerini artırmak, terörle mücadele harekatlarında edinilen tecrübelerin paylaşılması amaçlanıyor. Gösteriler nefes kesti Türkiye ve 17 ülkeden toplamda 40 unsur ile 80 keskin nişancının katıldığı yarışmanın 5. günü, Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı ekiplerinin helikopterden keskin nişancı atışı, atlayışı ve bayrak gösterisi ile başladı. Ardından Jandarma Havacılık Komutanlığı çelik kanatlar uçuş gösterisi düzenledi. Foça Jandarma Komando Okul Komutanlığı ise üzüm salkımı gösterisiyle vatandaşlara gurur dolu anlar yaşattı. Jandarma Komando Atış Okul Komutanlığına bağlı ekipler de uzak mesafeye yerleştirilen testileri tek tek vurdu. Ardından bayrak atış gösterisi yapılmasıyla program tamamlandı. Yerli ve milli 30 savunma sanayi firması da oluşturulan stantlarda silah, mühimmat ve teçhizatların tanıtımını yaptı. Gösterilere; İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral İrfan Özsert, Donanma Komutan Yardımcısı Koramiral İbrahim Özdem Koçer, Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Korgeneral Aykut Tanrıverdi, Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanı Tümgeneral Yusuf Ziyaddin Cavlak, Türk Patent Enstitüsü Başkanı Muhammed Zeki Durak, Savunma Sanayi Başkanlığı yetkilileri, çok sayıda general-amiral ile kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri katıldı.
İstanbul Kütletme işlemi felce yol açabilir Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Özkoçak, kütletme adıyla bilinen uygulamalar hakkında önemli uyarılarda bulundu. Kontrolsüz yapılan bu işlemlerin, omurga sağlığı için ciddi riskler barındırdığını vurguladı. Son yıllarda sosyal medyada popüler hale gelen kütletme videoları, eğlenceli ve masum bir işlem gibi görünse de ciddi sağlık riskleri taşıyor. Kontrolsüz yapılan bu işlemler, omurga sağlığını tehlikeye atarak felç gibi geri dönülmez sorunlara yol açabiliyor. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Özkoçak, bu konuda hayati uyarılarda bulundu ve manuel terapinin doğru ellerde uygulanmasının önemine dikkat çekti. Manuel terapiye mutlaka uzman kontrolü Manuel terapinin tıpta yeri olan bir yöntem olduğunu ancak bu işlemlerden önce mutlaka uzman bir hekimin hastayı muayene etmesi gerektiğini belirten Dr. Özkoçak, “Omurga yapısını değerlendirmek için Röntgen, Tomografi ya da MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmalı. Çünkü omurganın arkasında, tüm sinir sistemimizi kontrol eden çok hassas damar ve sinir paketleri bulunuyor. Kontrolsüz müdahaleler felç gibi ciddi sonuçlar doğurabilir” dedi. Berberde kütletmeye dikkat Kütletme işleminin berberde ya da uygun olmayan şartlarda yapılmasının ciddi sakatlıklara neden olabileceğini ifade eden Dr. Özkoçak, “Omurilik felci, bu işlemin yanlış uygulanması sonucu ortaya çıkabilecek en kötü senaryolardan biri. Bu durum tüm vücutta güçsüzlüğe ve yaşam kalitesinde dramatik düşüşlere yol açabilir” uyarısında bulundu. Sosyal medya yanıltabilir Dr. Özkoçak, sosyal medyada kütletme işlemiyle ilgili yayılan abartılı videoların halkı yanlış yönlendirdiğini söyleyerek, “Bu videolarda duyulan sesler, genellikle ses kayıt cihazlarıyla artırılmış efektlerdir. Gerçek bir tedavide bu tür yüksek sesler çıkmaz. Sesin varlığı tedavinin başarılı olduğu anlamına gelmez” ifadesini kullandı. Manuel terapinin faydaları Manuel terapinin doğru uygulandığında kas ve bağ dokudaki sıkışmaları gevşeterek rahatlama sağladığını ifade eden Dr. Özkoçak, tedavinin yalnızca sertifikalı ve uzman kişiler tarafından uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Dr. Özkoçak, “Omurgamız vücudumuzun pırlantasıdır. Sinirlerimizin geçtiği bu bölgeye yapılacak her müdahale, büyük risk taşır. Lütfen kontrolsüz işlemlerden kaçının ve mutlaka uzman desteği alın” şeklinde konuştu.
İstanbul İstanbul’un semtlerinin isimleri, zengin bir mirasın izlerini taşıyor Tarihin şahdamarı olarak nitelendirilen İstanbul’un semtlerinin isimleri, köklü bir mirasın izlerini taşırken, kendine has anlamı ve bir hikayesi bulunuyor. Semt isimlerinin kökenlerini anlatan Tarihçi Zafer Bilgi,“ İstanbul’un semtlerinin ve sokak isimlerinin ilginç hikayeleri var. Tarih, sokak isimlerinde yaşıyor. Semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapmak gerekiyor. Asıl tarihe sevdalılar, buralardan okumayı çok rahat yapabilirler” dedi. Roma ve Bizans İmparatorlukları ile Osmanlı Cihan Devletine başkentlik yapan İstanbul, tarih boyunca farklı kültürlerin izlerini taşıyan bir şehir oldu. Dünya çapında eşsiz bir öneme sahip olan İstanbul’un semtlerinin isimlerinin, kendine has anlamı ve bir hikayesi bulunuyor. Taksim adını Osmanlı Cihan Devleti döneminde suyun şehre maksem edildiği bölge olmasından aldı. Nişantaşı’nın adı, buradaki ormanlık alanda okların ulaştığı en uç noktayı işaret etmek için dikilmiş nişan taşlarından geldi. Topkapı, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almak için döktürdüğü büyük top şahinin konulduğu kapı olmasından dolayı tarihe geçti. İstanbul’u fetheden, Fatih Sultan Mehmet’i yad etmek için Fatih semtine adı verildi. İstanbul’un semtlerinin isimlerinin derin kökenlerini Tarihçi Zafer Bilgi anlattı. Öte yandan, isimlerinde tarih gizli olan semtler havadan görüntülendi. “Şehir, semtlerin isimlerinde hala yaşıyor” İstanbul’un semt isimleri hakkında konuşan Tarihçi Zafer Bilgi, “İstanbul’un semtlerinin ve sokak isimlerinin ilginç hikayeleri var. Şehir, semtlerin isimlerinde hala yaşıyor. Şehri adım adım arşınlarken, üniversite öğrencilerimize ben sokak isimlerini gösteririm. Tarih, sokak isimlerinde yaşıyor. ‘Yaşmak Sıyıran Sokak’ dik bir yokuştur. İnsanlara yaşmağını sıyırtıyordur. İsmi oradan gelmiştir. O dik yokuş, bazen merkep bağırtan, deve bağırtan sokağı olarak da geçer. Sokak isimleriyle beraber semt isimlerinde de tarih gizli. Eminönü, deniz eminliğinin önünden geliyor. Deniz eminliğinin önünde, bal, yağ ve un temel ihtiyaçları olduğu için yakınında yemiş iskelesi var. Kuruyemiş orada birikiyor. Oradan Mısır Çarşısı’na gidiyor ve etrafa dağıtılıyor. Kuruyemiş dışında bal, yağ ve un ise kapanlara geliyor yani toptan alışveriş merkezlerinde bulunuyor. Unkapanı, Yağkapanı ve Balkapanı isimleri de oradan geliyor. Alttaki bölgeye ise ‘Tahtakale’ ismi, ‘Taht-ı Kale’den geliyor. Bir kalenin altında olmasından geliyor. Arapça bir kelimedir. Unkapanı’ndan yukarı doğru çıktığımızda bizi karşılayan semtlerden olan ‘Zeyrek’, ince düşünceli, zeki olan Zeyrek Mehmed Efendi’nin medresesini kurmasından geliyor. İleriye doğru ‘Karagümrük’ semti, karanın gümrük noktasıdır. ‘Edirnekapı’ ise Edirne’den gelen kervanların girdiği kapı. O kapıdan içeriye doğru girilip, kara kervanlarının gümrük noktasından Karagümrük ismi geliyor. ‘Topkapı’ ise büyük şahi topunun konulduğu kapıdan geliyor. Bugünkü ‘Topkapı Sarayı’ da yine önüne büyük şahi toplarının konulmasından geliyor. ‘Çatladıkapı’ depremde çatladığı için, ‘Kumkapı’ saraya inşaat kumlarının alınmasından dolayıdır. Böyle ilginç isimler hakikaten yaşıyor. Mesela su kültürü de yaşıyor. Aksaray’daki ‘Horhor’ semti, horul horul akan sudan geliyor. Suyun olduğu maksem de duruyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Horhor Çeşmesi maksem yapılmıştır. Maksem suyun toplandığı alandır. ‘Taksim’ suyun taksim edildiği alandır. Bugün Taksim semt ismi de oradan geliyor” ifadelerini kullandı. “Semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapılabilir” Semt isimlerinden tarihin okunabileceğini ifade eden Bilgi, “Fatih, her dediğimizde yabancı bir insan ‘Fatih nedir’ diye soruyor. Biz de diyoruz ki; bu şehri fetheden Fatih Sultan Mehmed’i her seferinde yad etmek adına bu ismi vermişiz. Her seferinde Fatih Sultan Mehmed’i hatırlıyoruz. Topkapı Sarayı’nın hemen yanında gül bahçesi bulunuyor. Sarayın kendi gül bahçesidir. Gülhane ismini oradan alır. Buralar tarihin şahdamarı diyebileceğimiz, insanların kulak verip tarihi dinleyebileceği yerlerdir. Biz bugün buralardan uzaklaşmışız. Uzaklaştığımız için göremiyoruz. ‘Nişantaşı’, okları nişan alınırken konulan taşlardır. Hala Nişantaşı’nda bunlar duruyor. ‘Okmeydanı’da okların atıldığı meydan. Bugün bunları anlayabilmek mümkün değil. Biraz semtlerin isimlerine kulak verip, tarihe yolculuk yapmak gerekiyor. Asıl tarihe sevdalılar, buralardan okumayı çok rahat yapabilirler” diye konuştu.