GENEL - 05 Ekim 2010 Salı 21:29

Erdoğan, Şehir Üniversitesi'nde konuştu

A
A
A
Erdoğan, Şehir Üniversitesi'nde konuştu

"Bizler elbette, bilgiye yitik mal olarak bakan ve onu her neredeyse almakla mükellef bir medeniyetin mensuplarıyız, -İlim Çin'de dahi olsa gidin, alın- emrine muhatap bir medeniyetin mensuplarıyız"

 

 

HAKKI ÖZ / İSTANBUL

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Şehir Üniversitesi'nin 2010-2011 Akademik Yılı açılış törenine katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, "Bizler elbette, bilgiye yitik mal olarak bakan ve onu her neredeyse almakla mükellef bir medeniyetin mensuplarıyız, -İlim Çin'de dahi olsa gidin, alın- emrine muhatap bir medeniyetin mensuplarıyız. Ancak, şehirlerimizin bilgiye ve bilim insanlarına kapılarını neden kapattığını, bu kapıların yeniden ve ardına kadar nasıl açılabileceğini de
enine boyuna sorgulamak zorundayız" dedi.

Başbakan Erdoğan, İstanbul Şehir Üniversitesi'nin akademik yıl açılışındaki konuşmasına, yeni yılın İstanbul Şehir Üniversitesi'nin tüm öğrencilerine, öğretim üyelerine ve camiaya hayırlı olmasını dileyerek başladı. İstanbul Şehir Üniversitesi'nin öğrencileriyle ilk defa bu öğretim yılında buluştuğunu belirten Erdoğan, "Dragos Yerleşkesi'nin de faaliyete geçmesiyle İstanbul Şehir Üniversitesi, sadece ülke içinde değil, uluslararası alanda da iddia sahibi olacağına, uluslararası bir bilim kuruluşu haline gelecek, kalitesiyle, standartlarıyla, farklı eğitim anlayışıyla öne çıkacaktır. Tabi, üniversitenin ismi için 'şehir' kelimesinin seçilmiş olmasını ben de çok anlamlı buluyorum.


Medeniyet kavramı, şehir, kent anlamına gelen 'medine' kelimesinden türemiştir. Şehir, farklılıkları barındıran, bir arada yaşama kültürünün egemen olduğu, insanların, belli kurallar ve belli sınırlar içinde birbirine saygı temelinde yaşamını idame ettirdikleri yerdir. Şehir, bünyesindeki insanların önüne belli yaşam kuralları koyduğu gibi, özgürlük ve çeşitliliği de içinde barındırır ve bu boyutuyla bilimin, sanatın gelişmesine, ilerlemesine zemin hazırlar" diye konuştu.

Konya'nın, Selçuklu Devleti'nin başşehri olduğu kadar, Mevlana gibi, Şems gibi, Sadreddin Konevi gibi ilim erbabının da şehri olduğunu belirten Erdoğan, "Aynı şekilde Bursa, aynı şekilde Edirne ve elbette İstanbul, bir cihan imparatorluğunun başkentleri oldukları kadar bilimin, sanatın, mimarinin başkentleri olarak da dönemlerinde öne çıkmışlardır. Konya ile Bursa, Edirne, İstanbul ile özdeşleşen ve isimlerini tarihe yazdırmış olan bir çok bilim adamı, ya kendileri ya da babaları, dedeleri, bu şehirlere sonradan aslında yerleşmiş kişilerdir" dedi. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şehir, bu insanları cezbetmiştir, çekmiştir. Hepsi bire cazibe merkezi olmuştur. Şehir bu insanlara faaliyet imkanı sunmuştur, fikir üretme ve fikir beyan etme özgürlüğü sunmuştur, fikirlerini özgürce paylaşma imkanı sunmuştur. Şehrin yöneticileri, şehrin esnafı, önde gelenleri, şehirlerine bir ilim adamının gelmiş olmasından büyük mutluluk duymuş, onu yenilerinin takip etmesi için misafirperverliğin en yücesini sergilemekten geri durmamışlardır. Bizim artık şunu enine boyuna sorgulamamız gerekiyor,
bilim adamları neden Doğu'nun şehirlerini değil de, Batı'nın kentlerini tercih ettiler? Bin yıl boyunca bilimin, sanatın merkezi olan Bağdat gibi, Şam gibi, Beyrut, Kahire, Konya, İstanbul gibi şehirler, bu unvanlarını nasıl oldu da Avrupa'nın, Amerika'nın şehirlerine kaptırdılar? Bırakınız dünyanın diğer ülkelerinden bilim insanlarını, bizim kendi bilim insanlarımız dahi neden uzun süre kendi ülkelerindeki üniversiteler yerine, Batı'daki üniversiteleri tercih ettiler? Niçin uzun zaman doğudan batıya doğru
bir beyin göçü yaşandı? Bizler elbette, bilgiye 'yitik mal' olarak bakan ve onu her neredeyse almakla mükellef bir medeniyetin mensuplarıyız. -İlim Çin'de dahi olsa gidin, alın- emrine muhatap bir medeniyetin mensuplarıyız. Ancak, şehirlerimizin bilgiye ve bilim insanlarına kapılarını neden kapattığını, bu kapıların yeniden ve ardına kadar nasıl açılabileceğini de enine boyuna sorgulamak zorundayız."

Anadolu topraklarının tarihte bilinen ilk üniversiteye ev sahipliği yapmış topraklar olduğunu hatırlatan Erdoğan, bugün hala Harran'da o üniversitenin kalıntılarını görmenin mümkün olduğunu belirtti. Yine bu toprakların, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, dolayısıyla çok zengin bir medeniyet ve bilgi birikimine sahip topraklar olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Öyle bir toprakta yaşıyoruz. Sadece İstanbul'u kastetmiyorum, Anadolu'nun dört bir yanını kastediyorum.

 

Ürettiğimiz bilgiyle, yetiştirdiğimiz bilim insanlarıyla, dünya bilimine ve dünya bilim tarihine kazandırdığımız eserlerle övünmeye hakkımız olduğuna inanıyorum. Zira, askeri zaferler gelip geçer, imparatorluklar gelip geçer, zenginlik, refah gelip geçer ama bilgi adına, medeniyet adına ortaya konan her şey, gelecek tasavvurunuzu, gelecekteki medeniyet tasavvurunuzu belirler. Her başarı ve zaferin ardında büyük bir bilgi birikimi vardır. Ben bu açıdan gelecek adına son derece umutluyum. Mevlana'sı olan, Yunus Emre'si, Hacı Bektaş'ı, Ahmet Yesevi'si, El Biruni'si, daha nice alimi, arifi olan bir medeniyetin gelecek adına umutsuz olmasını ben tahayyül edemiyorum. Konya gibi, Sivas gibi, Bursa, Edirne gibi, en önemlisi de İstanbul gibi medeniyet merkezlerine, böyle bir medeniyet havzasına sahip olan toplumun umutsuz olması için hiç bir sebep görmüyorum. Özgüven içinde, gururla, inançla bilim merkezlerimizi yeniden inşa edebiliriz ve çok şükür inşa da ediyoruz" diye konuştu.

 

 


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Adana’da gül hasadı yüz güldürdü Adana’nın Yüreğir ilçesinde hasadına başlanan gül, Öğretmenler Günü’ne hazırlanan üreticisinin yüzünü güldürdü. Serada dalında 15-17 liraya satılan gül, kentteki çiçekçilerde tanesi 40-50 liradan alıcı buluyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne sayılı günler kala çiçekçiler satış potansiyelinin büyük olduğu gün için hazırlıklarını yapıyor. Adana’nın Yüreğir ilçesindeki gül seralarında ise hasat yoğunluğu yaşanıyor. Yurt içindeki siparişlere yetişmeye çalışan çiçekçiler, talebin yoğunluğundan dolayı oldukça memnun olurken fiyatlar ise çiftçiyi sevindiriyor. Dönümden ortalama 8 bin adet gül verimi alınırken serada dalında 15-17 liraya satılan gül, kentteki çiçekçilerde tanesi 40-50 TL arasında alıcı buluyor. Üretici Ogün Sever Okur, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne hazırlandıklarını anlatarak, “Hasattan ve şu andaki fiyatlardan çok memnunuz. Verimimiz gayet iyi. 20 adeti 300-350 liradan satılıyor. Şu anda sezonun ilk hasadını yapıyoruz. Şubat ve mayıs aylarında da hasat yaparak sezonu kapatacağız” dedi. “Sıcak hava hasadı erkene çekti” Havaların sıcak gitmesi nedeniyle güllerin erken olgunlaştığını vurgulayan Okur, “Genelde özel günlere yakın güllerin hasat edilmesi için çabalıyoruz ancak havaların ısınması güllerin erken olgunlaşmasına neden oldu” diye konuştu. Ersen Okur ise fiyattan ve verimden memnun olduklarını, İstanbul, Ankara, Gaziantep, Sivas, Samsun ve birçok ile gül gönderdiklerini söyledi.
Ankara Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan: “Öğretmenler Günü öncesinde ek atama hakkı verilerek meslektaşlarımızın mağduriyeti giderilsin” Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, “24 Kasım Öğretmenler Günü öncesinde ek atama hakkı verilerek genç meslektaşlarımızın mağduriyeti giderilsin” dedi. Türk Eğitim-Sen, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla 31 Ekim-10 Kasım tarihleri arasında çevrim içi olarak 81 ilde 4 bin 345 öğretmenle bir anket çalışması gerçekleştirdi. Anket, Türk Eğitim-Sen’in internet sitesi ve 6 ayrı öğretmen ve memur sitesi üzerinden uygulandı. Çalışmada öğretmenlerin mevcut eğitim sistemi ve uygulamaları hakkındaki düşünceleri, ekonomik, sosyal ve mesleki sorunları ve hükümet ile Milli Eğitim Bakanından beklentileri ortaya konuldu. Anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 68.3’ü daha iyi şartlarda bir iş olsa öğretmenliği bırakacağını belirtti. Ekonomik olarak daha iyi şartlara sahip olmak için katılımcıların yüzde 13.3’ünün mesleği ile ilgili olmayan ek iş yaptığı belirtilen anket şöyle: “Katılımcıların ay sonunda zorunlu harcamalarından sonra hesaplarında/ceplerinde para kalıp kalmadığı sorulduğunda yüzde 77.8’i ay sonunda hesabında veya cebinde parasının artmadığını belirtmiştir. Katılımcıların kredi kartı borcunu düzenli ödeyebilme durumları incelendiğinde yüzde 55.3’ü düzenli olarak tamamını ödediğini, yüzde 34.3’ü asgari tutarı ödeyebildiğini, yüzde 4.7’si ise asgari tutarın altında ödeme yapabildiğini belirtmektedir. Katılımcıların harcama kalemleri incelendiğinde en çok sırasıyla gıda (yüzde 86), ulaşım/akaryakıt (yüzde 55.4) ve kredi/borç ödeme (yüzde 52) ile en çok harcama yapılan kalemler olarak ifade edildiği görülmektedir. Katılımcılara ‘Fiyat artışının temel nedeni olarak neyi gördükleri’ sorulmuştur. Katılımcıların en çok sırasıyla yüzde 77’si ekonominin kötü yönetildiğini, yüzde 68.7’si liranın değer kaybına uğradığını, yüzde 55.4’ü fırsatçılığı, yüzde 44.2’si ise yetersiz yerli üretimi fiyat artışının temel nedenleri olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 54.8’i satın alarak ev sahibi olduğunu, yüzde 34.4’ ü kiracı olduğunu ifade etmiştir. Evi satın aldığını belirten katılımcıların yüzde 88’i borcunu ödemeye devam ederken, yüzde 12’si ise borcunu tamamlamıştır. Ankete katılanların yüzde 56.8’i ekonomik durumunu orta, yüzde 39’u kötü olarak nitelendirmektedir. Katılımcıların yüzde 74.5’i ekonomik durumlarının aile içi ilişkilerini etkilediğini, yüzde 25.5’i ise ekonomik durumlarının aile içi ilişkilerini etkilemediğini belirtmiştir. Katılımcıların ekonomik olarak daha iyi şartlara sahip olmak için ne yaptıkları incelendiğinde yüzde 50.3’ü hiçbir şey yapmadığını belirtmiştir. Yüzde 30.3’ü İYEP, DYK vb. programlara katıldığını, yüzde 13.3’ü mesleği ile ilgili olmayan ek iş yaptığını ve yüzde 6.1’i ise özel ders verdiğini ifade etmiştir. Katılımcıların yüzde 68.3’ü daha iyi şartlarda bir iş olsa öğretmenliği bırakacaklarını, yüzde 31.7’si ise daha iyi şartlarda bir iş olsa öğretmenliği bırakmayacaklarını belirtmişlerdir” ifadeleri kullanıldı. Ankete göre öğretmenlerin ücretleri düştüğü için emekli olmak istemediği belirtilerek, “Katılımcıların emeklilik hakkı durumları incelendiğinde yüzde 70.9’u emeklilik hakkı kazanmadığını, yüzde 29.1’i ise emeklilik hakkı kazandığını belirtmiştir. Niçin emekli olmak istemedikleri incelendiğinde en çok sırasıyla ücretin düşmesi yüzde 64.8, çocuk okutma yüzde 27.1 şeklinde ekonomik gerekçeleri ortaya koymuştur” denildi. Öğretmenlere göre eğitimin en büyük sorununun ise öğretmenlerin değer görmemesi olduğu belirtilen açıklamada, “Katılımcı öğretmenlerin sadece yüzde 8.5’i eğitimin geleceğinden umutlu. Katılımcılara ‘eğitimin en büyük sorunu nedir?’ sorusunu yönelttik. Buna göre en çok sırasıyla öğretmenlerin değer görmemesi (yüzde 79), ücret ve özlük hakları açısından dünyadaki meslektaşlarına kıyasla çok daha geri bir noktada olmak (yüzde 72), liyakatsizlik (yüzde 68.8), kadrolaşma (yüzde 24) cevabı vermişlerdir. Ayrımcılık (yüzde 21.2), sınıf mevcutları (yüzde 20.8) ve okulların fiziki yapısının yetersiz olması (yüzde 19.6) ise diğer yanıtlar arasındadır. Uyguladığı müfredatın içeriğinden memnun olanların oranı sadece yüzde 9.2 iken, memnun olmayanların oranı yüzde 40.1’dir. Müfredatın geliştirilmesini düşünen katılımcıların oranı yüzde 50.7 ile en yüksek orana sahiptir. Eğitimin geleceğinden umutlu olan katılımcıların oranı yüzde 8.5 ile en düşük orana sahipken, umutlu olmayanların oranı yüzde 36.9 olarak gözlenmiştir. Kısmen umutlu olanların oranı ise yüzde 54.6’dır” değerlendirmesi yapıldı. Katılımcıların yüzde 89’unun mülakata karşı olduğu kaydedilen açıklamada, “Katılımcıların ‘MEB’de herhangi bir kadroya atanma için uygulanan mülakat uygulaması devam etmeli midir?’ sorusuna verdikleri yanıtlar incelendiğinde ‘evet mülakat devam etmeli’ diyenlerin oranı yüzde 3.9, ‘kararsızım’ diyenlerin oranı yüzde 7.1 ve ‘hayır devam etmemeli’ diyenlerin oranı yüzde 89’dur. Katılımcıların ‘Mülakat neden devam etmemeli?’ sorusuna verdikleri yanıtlar incelendiğinde en çok sırasıyla adaletsizlik yüzde 75, liyakati gölgeliyor yüzde 50.8, yandaş kayrılıyor yüzde 49.9 cevabı verilmiştir” denildi. Katılımcı öğretmenlerin okullarda kadrolu temizlik personelinin görev yapmasını istediği belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Katılımcıların ‘Okulunuzda yardımcı personel/temizlik görevlisi yoksa bu sorun nasıl çözülebilir?’ sorusuna verdikleri yanıtlar incelendiğinde bu problemin kadrolu temizlik görevlisi ile çözüleceğini düşünenlerin oranı yüzde 57.9 ile açık ara farkla ilk sırada yer almaktadır.” “24 Kasım Öğretmenler Günü öncesinde ek atama hakkı verilerek genç meslektaşlarımızın mağduriyeti giderilsin” Anket sonuçlarını değerlendiren Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan şunları kaydetti: “24 Kasım için hazırladığımız bu rapor, ekonomi, eğitim, mülakat başta olmak üzere birçok hususa projeksiyon tutmaktadır. Ankete dair genel olarak ekonomi hakkındaki sonuçlar değerlendirildiğinde dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik problemlerin öğretmenlerin yaşamını zorlaştırdığı görülmektedir. Kredi kartı borçlarının ödenmesinde zorluk yaşanması, ek iş yapmak zorunda kalma, ekonomik nedenlerle emekli olmak istememe gibi durumlar, Türkiye’nin ekonomi yönetiminden memnun olunmamasının ana sebepleri olarak sıralanmaktadır. Öğretmenlerin daha sağlıklı ekonomik refaha kavuşturulması önemli bir ihtiyaç olarak görülmekle birlikte toplumun tamamına doğrudan veya dolaylı teması olan bu meslek grubunun ülkenin geleceğine yönelik umutlarının da arttırılması için politikalar geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Öğretmenlerin değer görmediğine inanması, mesleki tükenmişlik yaşadığını düşünmesi, gelecekten umutsuz olması, çocuğunun öğretmen olmasını istememesi gibi sonuçlar değerlendirildiğinde öğretmenlerin bireysel anlamda da ekonomik destek kadar, psikososyal desteğe ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Teknolojinin bu kadar geliştiği günümüzde yüz yüze çalışmalar kadar çevrimiçi etkili çalışmalar ile öğretmenlere destek sisteminin hayata geçirilmesi ve mesleki gelişimi kadar öğretmenlerin rehabilitasyonu için de etkili ve verimli çözümler üretilmelidir. Öğretmenlerin eğitim hakkındaki sorulara verdikleri yanıtlar ise son derece düşündürücü ve acilen çözüm üretilmesi gereken konular olarak görülmektedir. Mülakatlar hakkındaki olumsuz düşüncelerinin yüksek olması, adaletsizlik ve liyakatsizlik vurgusunun güçlü olması bu aciliyeti pekiştirmektedir. Milli Eğitim gibi stratejik ve toplumun tamamını ilgilendiren, geleceğin şekillenmesine hizmet eden bir sistemde yapılacak değişimlerin ve iyileştirmelerin paydaşların demokratik katılımları ve geniş kitlelerin görüşlerinden süzülerek gelecek fikirlerin temsil edilmesi ile gerçekleştirilmesi önemlidir. Politik kararların oldu bitti ile öğretmenlerin önüne getirilmesi kısa vadede çözüm olarak düşünülebilir ancak orta ve uzun vadede bu yeniliklerin öğretmenler tarafından kabul görmemesi olumlu etkilerin de ortaya çıkmasını engelleyecektir.” Geylan, öğretmen atamalarına ilişkin, “Bilindiği gibi 20 bin atama tartışmalara rağmen mülakatlı gerçekleştiriliyor ve bu süreçte yaşanan hak kayıpları artık herkes tarafından biliniyor. Nitekim anket sonuçları da öğretmenlerin mülakata karşı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Türk Eğitim Sen olarak KPSS sonuçlarına göre ilk 20 bine girerek atanmaya hak kazanmış olan tek bir öğretmenimizin dahi mağdur edilmesini asla kabul etmiyoruz. Aileleriyle birlikte on binlerce insanımızın kul hakkının vebalini kimse taşıyamaz. Bu nedenle şu talebimizi en yüksek perdeden gündeme taşıyoruz: 24 Kasım Öğretmenler Günü öncesinde ek atama hakkı verilerek genç meslektaşlarımızın mağduriyeti giderilsin. Bu konuda Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın öğretmen adaylarımızın bu haklı talebine kayıtsız kalmayacağına ve yapılan yanlışlığı düzelteceğine inanıyorum. Son olarak okullarda öğrencilerin beslenmesi, okulların temizlik ve güvenlik hizmetlerinin problem olarak görülmesi, yapılan projelerin sağlıklı görülmemesi, eğitim sistemindeki en temel ve basit problemlerin bile devam ettiğini göstermektedir. Bu kadar basit problemler için bile etkili çözümlerin hala üretilememiş olması öğretmenlerin daha büyük ve eğitim sistemini zorlayan hukuki, ekonomik, pedagojik ve mesleki problemlerin çözümüne ilişkin umutlu ve iyimser inanç geliştirebilmesini zorlaştırmaktadır. Anket sonuçları Türk milli eğitiminin geleceğine ışık tutmaktır. Bu noktada başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere hükümetin öğretmenlerin talep ve beklentilerine duyarsız kalmaması çok önemlidir. Geleceğimizi yetiştiren öğretmenlerimizin sorunlarını çözemediğimiz takdirde eğitimi hak ettiği geleceğe taşımamız mümkün olamayacaktır. Bu vesileyle başta devletimizin kurucusu, başöğretmenimiz Büyük Atatürk olmak üzere şehit eğitimcilerimizi, ebediyete göçmüş öğretmenlerimizi minnet ve rahmetle anıyor; tüm öğretmenlerimizin de 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü en içten dileklerimizle kutluyoruz” ifadelerini kullandı.
İstanbul Sosyal medya ile uyuşturucu madde ‘tek tıkla kapıda’: “Mutlaka ihbar edin” İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nde ilki düzenlenen Uluslararası Kriminoloji Sempozyumu ile ‘değişen suç ve suçlu profili’ alanında uzman kişiler tarafından ele alındı. Sempozyum’da yaptığı konuşmada, dünyada internet ve sosyal medya aracılığıyla uyuşturucu kaçakçılığının giderek arttığını belirten Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Bu mecralarda uyuşturucu satıcılarının yaptığı tanıtım reklamları var. Reklamları üzerinden doğrudan mesaj ile karşıdakiyle iletişim kurulabiliyor. Böylelikle ‘tek tıkla kapıda’ şeklinde uyuşturucu maddeye ulaşabiliyorlar” diyerek böyle bir durumla karşılaşıldığında hemen ihbar edilmesi gerektiği konusunda uyardı. Açılış konuşması, İstanbul Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir ve Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Sait Yılmaz tarafından gerçekleştirildi. İki gün süren sempozyuma, farklı ülkelerden alanlarında uzman kişiler ilk gün yüz yüze, ikinci gün online katılım sağladı. Onur konuğu olan Emekli Emniyet Mensubu Hanefi Avcı ‘Devlet Güvenliği ve Terörle Mücadele’ konusunu ele alırken, Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy ‘İnternet ve Sosyal Medyanın Uyuşturucu Kaçakçılığı ve Kullanımına Etkisi’ konusu hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Atasoy: “Birçoğumuzun bilmediği ama gençlerin bildiği yeni nesil ödeme araçları var” Prof. Dr. Sevil Atasoy, “İnternet ve sosyal medya aracılığıyla uyuşturucu kaçakçılığı ve uyuşturucu kullanımına doğru giden bir dünya var. Türkiye de bunların arasında, çünkü Türkiye dünyada en fazla internet kullanan ülkelerden biri. Sosyal medya kullanıcısı oranlarımız da yüksek, özellikle genç kuşak kullanıyor. Bu mecralarda uyuşturucu satıcılarının yaptığı tanıtım reklamları var. Bu reklamlar üzerinden doğrudan mesaj ile karşıdakiyle iletişim kurabiliyorlar. Böylelikle tek tıkla kapıda şeklinde uyuşturucu maddeye ulaşabiliyorlar. Birçoğumuzun bilmediği ama gençlerin bildiği yeni nesil ödeme araçları var. Bu yüzden anonim bir biçimde kapılarına kadar gelen uyuşturucu madde var” açıklaması yaptı. Prof. Dr. Atasoy: “Uyuşturucu kullananların yüzde 15’i sosyal medya üzerinden satın almış” Bu durumun bütün dünyada giderek arttığına işaret eden Prof. Dr. Sevil Atasoy şu uyarılarda bulundu: “Geçen yıl Avrupa Birliği ülkelerinde uyuşturucu kullananların yüzde 15’i sosyal medya üzerinden satın almış. Bu oran giderek artacak. Ülkemizde bunun sayısını bilmiyoruz. Ama çok fazla sosyal medya kullanıcısı var. Dolayısıyla büyük tehlike. Biz bu konuda vatandaş, toplum olarak önlem alabiliriz. Bunların başında ihbar hatları geliyor. Türkiye’nin dört bir yanında emniyet müdürlüklerinin kurduğu ihbar hatları var. Dolayısıyla kişiler internet ortamında böyle bur durumla karşılaştığında mutlaka ihbar etmeli.” Hanefi Avcı: “Terör başarılı olduğumuz bir konu değil” “Terörle mücadele konusu oldukça uzun bakılması gereken bir konu” diyen Hanefi Avcı, “Bu konuda çok şey yapılıyor, gayret gösteriliyor. Ama başarılı olduğumuz bir konu değil. Ben mesleğe başlarken bu olaylar vardı, ayrıldım hala devam ediyor. Birçok etken var ama bizim bunları en azından azaltmamız, bugün bu sorunları çıkarmamız gerekirdi. Dünyada terörle etkin mücadele eden ülkelere baktığımızda bu konuda geri olduğumuzu görüyoruz. Çok şey yapmamıza rağmen yeterli değiliz. Bu konuda çok yönlü, büyük bilimsel araştırmalar yapılmalı, yeni yöntem arayışları olmalı. Maalesef Türkiye’de terör ve güvenlik konusunda üniversitelerin araştırmaları düşük oranlı. Olduktan sonra mücadele etmek değil, olmasına mani olunmalıdır. Olmaması gereken ortamı oluşturmalı” şeklinde konuştu. Hanefi Avcı: “Asayiş ve güvenlik konusu da Türkiye’de ciddi sorun” Bunun yanında yeni oluşan suç, suçlu tipleri olduğuna da işaret eden Hanefi Avcı, “Yani toplumu rahatsız eden, kamu düzenini, asayişi bozan, sıradan insanların günlük hayatını etkileyen adli olaylar. Organik suç çeteleri, uyuşturucu çeteleri var. Bunların oluşturduğu sorunlar var. Bu artık Türkiye’de birinci meseleye dönüştü. Asayiş ve güvenlik konusu da Türkiye’de ciddi sorun. O açıdan sadece devlet güvenliği değil, artı asayiş de bir ciddi sorun. Kısaca halkın güvenlik sorunu önemli” dedi. Prof. Dr. Özdemir: “Sempozyum Esenyurt açısından önemli” Türkiye’de belki de bu alanda ilklerden birini gerçekleştirdiklerini belirten Rektör Prof. Dr. Süleyman Özdemir ise şunları söyledi: “Alanında önemli isimlerle sempozyumu gerçekleştiriyoruz. Özellikle uluslararası olduğuna dikkat çekmek isterim. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerden katılım var. Kriminoloji; suçun doğuşundan gelişimine, anlaşılmasından, suçun önlenmesine yönelik yani birçok konunun incelendiği, disiplinler arası bir konu. Sadece bir alanı ilgilendirmez. Çok disiplinli, çok boyutludur. Esenyurt olarak özellikle böyle bir çalışmaya ev sahipliği yapmamız da önemli. Biliyorsunuz Esenyurt sadece İstanbul’un değil, ülkenin de en büyük ilçesi. Nüfusunun 1 buçuk milyona vardığı ifade ediliyor. Böyle bir yapıda suçun da özellikle konuşulması, tartışılması ilçemiz açısından önemli.”