SPOR - 21 Ekim 2022 Cuma 17:02

Christoph Daum'a kanser teşhisi konuldu!

A
A
A
Christoph Daum'a kanser teşhisi konuldu!

Alman Teknik Direktör Christoph Daum, kansere yakalandığını ve tedavi gördüğünü açıkladı.

Bir dönem Türkiye'de Beşiktaş, Fenerbahçe ve Bursaspor'u da çalıştıran Christoph Daum, kendisine kanser teşhisi konduğunu ve tedavi sürecinin devam ettiğini duyurdu. Son olarak Romanya Milli Takımı'nda görev alan Alman teknik adam, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

"Merhaba, bugün size kişisel bir bilgi iletmek istiyorum. Zamanında yaptırmış olduğum tetkikler sonucunda kanser tedavisi görmeye başladım. Beni bilirsiniz! Ben bir savaşçıyım. Bu meydan okumayı iyimser bir şekilde ve tüm gücümle karşılayacağım. İyileşmek için mahremiyete ihtiyacım olduğu gerçeğine saygı duymanızı rica ediyorum. Gelen destek mesajlarınız için teşekkür ediyorum." Türkiye'de yaklaşık 6 sene görev yapan Daum, Fenerbahçe ile 2, Beşiktaş ile de 1 kez şampiyonluk yaşamıştı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Düzce Uzmanından okula uyum için velilere öneriler Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Meltem Küçükdağ, yeni eğitim öğretim dönemi öncesinde öğrencilerin okula uyum sürecini kolaylaştıracak önemli tavsiyelerde bulundu. Okulların açılmasıyla çocukların genellikle çeşitli duygusal ve psikolojik tepkiler verdiğine dikkat çeken Dr. Meltem Küçükdağ “Bu tepkiler çocuğun yaşına, karakterine, okul deneyimlerine ve aile ortamına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Genel olarak, bazı çocuklar okula dönüşü heyecanla beklerken, diğerleri kaygı, stres veya belirsizlik hissedebilir. Okula dönüş dönemi, çocukların çeşitli duygusal tepkiler geliştirdiği bir süreçtir. Ebeveynler ve öğretmenler, bu dönemde çocukların duygusal ihtiyaçlarına dikkat etmeli, onlara destekleyici bir ortam sunmalı ve gerekirse profesyonel yardım almaktan çekinmemelidir” diye konuştu. “Ailelerinden ayrılma kaygısını tetikleyebilir” Okulun ilk gününde ailelerin, çocuklarının yeni bir akademik yıla başlamasıyla birlikte çeşitli psikolojik sorunlarla karşılaşabildiklerini ifade eden Küçükdağ, “Bu sorunlar hem çocuklarının yaşadıkları zorluklardan kaynaklanabilir, hem de kendi endişeleri ve beklentileriyle ilgili olabilir. Okul dönemi boyunca en sık karşılaşılan psikolojik sorunlar ise hem çocuklarda hem de ailelerde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Özellikle küçük çocuklar için okulun ilk günü, ailelerinden ayrılma kaygısını tetikleyebilir. Bu durum, ebeveynlerde de yoğun bir endişe oluşturabilir. Ebeveynler, çocuklarının okula uyum sağlayıp sağlayamayacağı, ağlayıp ağlamayacağı gibi konularda stres yaşayabilirler. Çocuklarının okuldan ve yeni deneyimlerden korkması, ebeveynlerde endişe oluşturabilir. Çocuğun sosyal uyum sağlayamaması, arkadaş edinme zorluğu ya da akademik baskılar gibi faktörler, ebeveynlerin kaygı düzeyini artırabilir. Ebeveynler, çocuklarının akademik başarılarıyla ilgili yüksek beklentiler taşıyabilir. Bu durum, özellikle okulun ilk günlerinde, çocuğun performansı hakkında belirsizlik olduğunda ebeveynlerde stres ve baskı hissi oluşturabilir” ifadelerini kullandı. “Dikkat ve davranış sorunları olan çocuklar için zorlu bir süreç olabilir” Okul fobisi, sosyal kaygı, akademik stres, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu (DEHB) okul döneminde en sık karşılaşılan psikolojik sorunlar olarak sıralayan Küçükdağ, “Bazı çocuklar, okula gitme konusunda yoğun bir korku ve isteksizlik yaşayabilirler. Bu durum, fiziksel belirtilerle (karın ağrısı, baş ağrısı) kendini gösterebilir ve çocuğun okula devamını olumsuz etkileyebilir. Özellikle sosyal becerileri gelişmemiş çocuklar, arkadaş edinme ve sosyal etkileşimler konusunda zorluk yaşayabilirler. Bu durum, çocuğun okula uyum sağlamasını zorlaştırabilir ve sosyal izolasyona yol açabilir. Çocuklar, derslerde başarılı olma baskısıyla karşı karşıya kaldıklarında, akademik stres yaşayabilirler. Bu durum, özellikle sınav dönemlerinde yoğunlaşabilir ve çocuklarda özgüven eksikliğine, kaygıya ve hatta depresyona yol açabilir. Okul dönemi, DEHB gibi dikkat ve davranış sorunları olan çocuklar için zorlu bir süreç olabilir. Bu durum, çocukların derslere odaklanmasını zorlaştırabilir ve akademik başarılarını olumsuz etkileyebilir” diye konuştu. Çocukların okula dönüşte yaşadığı kaygı ve endişenin, çeşitli belirtilerle kendini gösterebildiğine dikkat çeken öğretim üyesi Küçükdağ, bu belirtilerin çocuğun okul uyumunu olumsuz etkileyebildiğini belirtti. Çocukların genellikle üzgün, huzursuz, ağlama nöbetleri, ayrılma kaygısı ve odaklanma sorunları gibi duygusal belirtiler gösterdiğini dile getiren Küçükdağ, kaygı ve endişelerini karın ağrısı ve mide bulantısı, uyku sorunları, iştah değişiklikleri, yorgunluk ve enerji eksikliği gibi de fiziksel belirtilerle de sergileyebileceklerini sözlerine ekledi. Çocukların, okul kaygısını genellikle okula gitmek istememe, hastalık bahanesi uydurma veya okuldan kaçma girişimleriyle de gösterdiğini kaydeden Küçükdağ, “Kaygılı çocuklar, ebeveynlerine veya güvenli buldukları birine aşırı bağlanabilirler. Ebeveynlerinden ayrılmak istemez, sürekli yanlarında olmak isteyebilirler. Bazı çocuklar, kaygılarını öfke ve sinirlilikle ifade edebilirler. Okula gitme konusunda direnç gösterme, ani öfke patlamaları bu dönemde görülebilir. Bu belirtiler, çocuğun okula uyum sağlama sürecinde zorluk yaşadığını gösterebilir. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin bu belirtilere dikkat etmeleri, gerektiğinde destekleyici adımlar atmaları önemlidir” dedi. “Ebeveynlerin En Önemli Görevlerinden Biridir” Ebeveynlerin de, okulun pozitif yanlarına vurgu yaparak çocuklarını teşvik edebileceğini dile getiren Küçükdağ, “Çocuğun kaygılarını anlamak ve dinlemek, ebeveynlerin en önemli görevlerinden biridir. Onları dinlemek, endişelerini ciddiye almak ve gerektiğinde onları rahatlatıcı sözlerle desteklemek önemlidir. ‘Seni anlıyorum. Seninle gurur duyuyorum’ gibi cesaretlendirici ifadeler kullanılabilir. Sabah rutini oluşturmak, çocukların okula hazırlık sürecini daha düzenli hale getirir. Kahvaltı, diş fırçalama, çanta hazırlığı gibi aktiviteleri belli bir sırayla yapmak, çocukların okul gününe daha rahat başlamasını sağlar. Çocuklara okula hazırlık sürecinde sorumluluk vermek, onların özgüvenini artırır. Kendi kıyafetlerini seçmek, çantalarını hazırlamak gibi basit görevler, çocukların bağımsızlıklarını geliştirmelerine yardımcı olabilir. Ebeveynler, çocuklarına duygusal destek sunarak onların kaygılarını hafifletebilirler. Çocuklar, okulun ilk gününde ebeveynlerinin onlara inandığını ve desteklediğini bilmek isterler. Bu, onları cesaretlendirir ve güven verir. Çocukların okula dönüş sürecinde farklı duygular yaşaması normaldir. Ebeveynlerin sabırlı ve anlayışlı olması, çocukların bu süreci daha kolay atlatmalarına yardımcı olur. Çocuklar, ailelerinden aldıkları bu destekle okulun ilk gününe daha rahat ve güvenli bir şekilde başlayabilirler. Bu süreç, sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda çocuğun genel mutluluğuna ve gelişimine de katkıda bulunur” diyerek açıklamalarını sürdürdü. Çocukların stres yönetiminde hem ailelere hem de öğretmenlere önemli görevlerin düştüğünü belirten Dr. Küçükdağ, “Çocuklar, yetişkinler kadar olgun olmadıkları için stresle başa çıkma becerilerini geliştirmede rehberliğe ihtiyaç duyarlar. Çocukların duygularını tanımasına ve ifade etmesine yardımcı olun. Onlara ‘Nasıl hissediyorsun?’ gibi sorular sorarak duygusal farkındalıklarını artırın. Sağlıklı yaşam tarzını teşvik edin. Okul, ev ödevleri ve serbest zaman gibi günlük aktiviteleri bir rutin haline getirin. Ebeveynler, çocuklarına sevgi ve güven dolu bir ortam sunarak onlara duygusal destek verebilirler. Sorunları birlikte çözmeye çalışın, alternatif çözümler üzerinde konuşun ve çocuklara sorumluluk vererek onların özgüvenini artırın” dedi. “Öğretmenler, sınıf ortamında güven ve anlayışa dayalı bir atmosfer oluşturmalıdır” Okula alıştırma sürecinde öğretmenler için de tavsiyelerde bulunan Küçükdağ, “Öğretmenler, sınıf ortamında güven ve anlayışa dayalı bir atmosfer oluşturmalıdır. Çocuklar, öğretmenlerinin onları anladığını ve desteklediğini hissettiklerinde daha az stres yaşarlar. Dikkat dağınıklığı, içe kapanma, aşırı sinirlilik gibi belirtiler, çocukların stres altında olduklarını gösterebilir. Bu tür belirtileri fark ettiğinizde, öğrencinizle bire bir konuşmalar yaparak destek sunabilirsiniz. Öğrencilerinizle açık iletişim kurun ve empati gösterin. Onların duygularını ciddiye alın ve ihtiyaç duyduklarında onlara destek olun. Çocukların kendilerini ifade etmelerine imkan tanıyan sınıf tartışmaları veya bireysel görüşmeler, stresin azaltılmasına yardımcı olabilir. Öğrencilere, sınıfta rahatlatıcı teknikler öğretin. Derin nefes alma, kısa meditasyonlar veya basit gevşeme egzersizleri, çocukların stresle başa çıkma becerilerini artırabilir. Bu tür teknikleri ders aralarında veya zorlu etkinliklerden önce uygulayabilirsiniz. Öğrencilere yapıcı ve destekleyici geribildirim verin. Başarıları kutlamak, çabaları takdir etmek ve gelişim alanlarını olumlu bir şekilde ifade etmek, çocukların stres düzeyini düşürebilir ve motivasyonlarını artırabilir. Ailelerle düzenli iletişimde olun ve onların da çocuklarına nasıl destek olabilecekleri konusunda bilgi paylaşın” şeklinde açıklamasını tamamladı.