GENEL - 09 Kasım 2018 Cuma 10:22

“Bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız”

A
A
A
“Bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız”

10 Kasım 1938 günü saat 09.05'te hayata veda eden, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün sesinden duymadığımız, ancak kağıda yazdığı şu sözler duygu yüklü, hüzünlü bir veda gibiydi: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden (Türk Milleti’nden) ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız!”

Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı Köşkü arşivinde yedi beyaz sayfa... Üzerinde Atatürk’ün el yazısı. Bu sayfalar, 29 Ekim 1933 günü Cumhuriyet’in onuncu Yıldönümü kutlanırken Ankara’da, Hipodrom ’da milletine konuşan liderin elindeydi. Atatürk, milletine geçen yılların hesabını veriyor ve yapılacaklarına işaret ediyordu. Bu yedi sayfayı gece yazmıştı. Birinci sayfa: “Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız.” İkinci cümle, “Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır, kutlu olsun” şeklinde devam ediyordu.

İşte Atatürk’ün veda ettiği o yazı

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, Atatürk’ün yazısını düzeltirken çok duygulandığı anı şöyle anlattı: Son sayfada, son cümle: “Türk Milleti! Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne Mutlu Türküm diyene!” sözleriyle bitiyordu. Bu son cümleden önce, Atatürk’ün sesinden duymadığımız, ancak kâğıda yazdığı şu sözler duygu yüklü, hüzünlü bir veda gibiydi: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden (Türk Milleti’nden) ve bütün medeni beşeriyetten (uygar insanlık âleminden) dileğim şudur: Beni hatırlayınız!” Bu cümleye geldiğinde duygulanır. O anda, yanında bulunan Hikmet Bayur’un da etkisiyle, bu mutlu günde milletine veda anlamı vereceğini düşünerek bu cümlenin üzerini çizerek törende okumaktan vazgeçer.

“Bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız”

“Hatay O’nun son davasıydı”

8 Haziran 1938 günü doktorun çağrılıp hastalığının ilerlediği günden Dr. Naim Babüroğlu şöyle söz etti: “Hatay’a Türk askerinin giriş tarihi kararlaştırıldı. Hatay, O’nun son davasıydı, ancak kendisini de bitirmişti. Hatay denildiğinde; mükemmel stratejik öngörüsü, kararlı, onurlu ve son derece istikrarlı dış politikası ile Atatürk akla gelir. Tek kurşun atmadan, Hatay Türkiye’ye katılır. Milletinin lideri, Türk askerinin Hatay’a giriş zaferini kutlamak için, çocuk coşkusuyla küçük bir motorla boğazda gezintiye çıkar. Ateşi 39 dereceyi aşmış ve artık yatağa düşmüştü. 5 Eylül 1938 günü vasiyetine son şeklini verdi. Cumhuriyet’in 15’inci yıldönümü törenlerine katılmak ve Ankara ile son kez kucaklaşmak arzusundaydı. Belki, beş yıl önce 10’uncu Yıl kutlamaları konuşma metninde üzerini çizdiği, “Beni Hatırlayınız” cümlesini bu kez söyleyecekti. Ne yazık ki yolculuk yapması mümkün değildi ve o veda konuşmasını yapamadı” ifadelerini kullandı.

“Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir” 

Dr. Naim Babüroğlu Atatürk’ün ağır komaya girdiği günü şöyle anlattı: “8 Kasım 1938 Salı, saat 19.00 suları. Başucunda bulunan Dr. İrdelp'e dikkatle bakar ve "Aleykümselam" deyip kendinden geçer. 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 08.00’de, Dr. Mehmet Kamil Berk ve Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk’e serum verirler. Saat 09.00 olduğunda, göğsü hızla inip kalkmaya başlar. Savaş Tarihi’nin kıskandığı Muzaffer Başkomutan, son beş dakikasında dünyaya saat 9’u 5 geçe veda ediyordu. Atatürk, birden deniz mavisi gözlerini açtı. Sonra, başını sağa çevirdi ve sonsuzluğu karıştı. Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, sağ elini ellerinin arasına alıp öptü. Soyak’ın ardından Muhafız Birlik Komutanı İsmail Hakkı Tekçe de, aynı eli öptü ve yorganın içine koydu. Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Atatürk’ün açıkgözlerini kapattı. Nöbet Defteri’ne şu son sözler yazıldı: “Saat 9’u 5 geçe, Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir. Atatürk’ün yaveri Salih Bozok, bilinçsizce sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu odaya geçip kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Odaya koşanlar onu kanlar içinde buldular. Kalbine sıktığı tek kurşunla devrilmişti” dedi.

Dolmabahçe’den Ankara’ya hüzünlü veda

Atatürk’ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nın tören salonunda, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Cenaze namazından sonra, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün cenazesinin Dolmabahçe Sarayı’ndan, Etnografya Müzesi’ne oradan da Anıtkabir’e yolculuğuna binlerce kişi büyük bir acıyla iştirak etti.

“Sezar, Büyük İskender, Napolyon Ayağa Kalkın”

General Birdwood, Çanakkale’de Mustafa Kemal’in karşısında savaştığı İngiliz generaldir. ANZAC Komutanı olarak iyi savaşmasıyla ün kazandı. Mareşalliğe kadar yükseltildi. Birdwood, 21 Kasım 1938’de Ankara’daki Atatürk’ün cenaze törenine ayağı şiş olduğu halde katıldı diyen Babüroğlu, “Düşman generalin, Çanakkale’de savaştığı ve yenildiği Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu saygı derecesinin bir ölçüsüydü. Büyük Taarruz’da, Atatürk’ün esir aldığı Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis, ömrünün sonuna kadar her Cumhuriyet Bayramı’nda Türkiye’nin Atina Büyükelçiliğine gider ve Atatürk resminin önünde saygı duruşunda bulunur. Dönemin Yunanistan Başbakanı Venizelos, 12 Ocak 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterir. Asaf İlbay, İtalya’dan dönerken, 10 Kasım 1938 günü Atatürk’ün ebediyete intikal ettiğini duyar. İlbay, derhal İstanbul’a hareket eder. İstasyonda bir Türk vatandaşı, bir İtalyan gazetesinde İtalyan profesörünün Atatürk için yazdığı yazıyı tercüme eder: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor.” Atatürk’ün dünya savaş tarihinin en iyi komutanı olduğu, bu yedi sözcükle anlatılmıştı. Dünya tarihinin en etkili ismi Sezar; Aristo’nun öğrencisi, dönemin dünyasının yarısını fetheden Büyük İskender; 62 savaş gören Napolyon kıskanmışlar mıdır bilinmez ama iyi komutan olduklarından, Atatürk’ün önünde büyük saygıyla eğilmişlerdir” açıklamalarında bulundu.
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Iğdır Iğdır’da hava kirliliği alarm veriyor Hava kirliliği oranının hem yaz hem de kış mevsiminde ulusal sınır değerlerinin üzerinde olduğu Iğdır’da hava kirliliği alarm vermeye devam ediyor. Hava kirliliğinde Avrupa’da birinci sırada yer alan Iğdır’da kış ayı ile birlikte artan hava kirliliği yeniden alarm veriyor. Iğdır’da hava kirliliğinde coğrafi konum, rüzgâr erozyonu, Ermenistan’daki Metzamor Nükleer Santrali, kalitesiz kömür tüketimi, egzoz salınımları kirliliğin başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Ayrıca Iğdır’da ölümlerin başında yine kirli hava yer alıyor. Iğdırlı vatandaşlar şehir genelinde doğal gazın yaygınlaştırılmasını istiyor. Bazı vatandaşlar da hava kirliliğine neden olan kişilere para cezası, yeri geldiğinde hapis cezası verilmesini istiyor. Iğdır’da alınan verilere göre ölçülen parametrelerden PM10 (Partikül madde) değerlerinin hem yaz mevsiminde hem de kış mevsiminde ulusal sınır değerlerin üzerinde olduğu ortaya çıktı. Dünyada meme kanseri ile hava kirliliği arasındaki ilişkiye işaret eden bilim adamları araştırmaların sayısının giderek arttığına dikkat çekti. Iğdır’da esnaf olan Ekrem Eray şehirde zehirli bir hava soluduklarını belirterek, “Iğdır’da hava kirliliği sorununu biz Iğdırlılar hepimiz yaşıyoruz. Zaten son yıllarda da hastalıklar özellikle kanser çok arttı. Sobalarda çıkan kömür dumanlarına bir çözüm bulunmalı ki bu sorun bitsin.” dedi. Şehirdeki sis bulutları dron ile görüntülendi .