RAMAZAN - 02 Mayıs 2020 Cumartesi 10:57

Ağız kokusunun birçok nedeni olabilir

A
A
A
Ağız kokusunun birçok nedeni olabilir

Ramazan ayında uzun süreli açlığa bağlı olarak oluşan ağız kokusu önemli bir problem olarak karşımıza çıkarken Dr. Cenker Zeki Koyuncuoğlu, bu duruma nelerin sebep olduğunu ve nasıl önlenebileceğini anlattı.

İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Ana Bilim Dalı Öğr. ÜyesiDr. Cenker Zeki Koyuncuoğlu Ramazan ayında birçok kişinin şikayetçi olduğu ağız kokusuyla ilgili, “Ramazan ayında hoş olmayan nefes kokusu (halitozis) karşımıza önemli bir problem olarak çıkmaktadır. Ancak açlık durumunda ve sabah uyanıldığında karşılaşılan bu ağız kokusu fizyolojik yani doğal bir durumdur.  Ayrıca, sigara kullanımı ile süt ve kahve gibi içecekler, yüksek protein içerikli gıdalar ya da soğan, sarımsak, lahana, turp gibi yiyeceklerin sahur ve iftarda yoğun olarak tüketilmesi geçici halitozise neden olmaktadır” diye konuştu.

Ağız kokusu klinik nedenlerden de oluşabilir”

Ağız kokusunun klinik nedenlerle de oluşabildiğini belirten Dr. Koyuncuoğlu “Ağız-içi halitozisin klinik nedenleri incelendiğinde; hatalı yapılmış köprü protezleri (köprü gövdelerinin dişetine baskı yapacak şekilde yapılması), dişeti hastalıkları, ağız bakımının yetersiz olması, yıkıcı karakterdeki dişeti hastalıkları, 20 yaş dişinin kısmi sürmesi ve bu bölgenin iltihaplanması ve akut ağız enfeksiyonları, diş ara yüzeylerinde besin birikimine neden olan hatalı yapılmış dolgu ve protezler, diş çürükleri, ağız içerisindeki kronik enfeksiyonlar ya da ülserasyonlar ve ağız kanserleri ön plana çıkmaktadır. Tüm bu problemler dilin arka bölgesinde gıda artıklarının birikimine ve bakteri artışına dolayısıyla ağız kokusuna neden olmaktadır. Ayrıca, gastrit, ülser, diverkülit, sindirim yetmezliği, mide kanseri gibi gastrointestinal bozukluklar; sinüzit, tonsillit, farenjit gibi üst solunum yolu hastalıkları ve kronik akciğer enfeksiyonları; kronik böbrek yetmezliği ve kanseri, diyabet, menstrurasyon gibi sistemik enfeksiyonlar ve durumlar ile A ve B12 vitamini, demir veya çinko gibi elementlerin yetersizliği ağız-dışı halitozisin nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır” dedi.

“Diş ve dil temizliğinde hassas davranılmalı”

Diş ve dil temizliğinin nasıl uygulanması gerektiğini anlatan Dr. Cenker Zeki Koyuncuoğlu “Diş fırçalama, ara yüz ve dil temizliğini içeren mekanik plak kontrolü ile toplam bakteri sayısının, ürünlerinin ve besin kaynaklarının azaltılması sağlanır. İftar ve sahurda yapmış olduğumuz doğru teknik ve fırça ile yapılan fırçalama yeterli olacaktır. Dişler, ağzın her yerine ulaşabilen, küçük başlıklı olarak tabir edilen, kıl uçları yuvarlatılmış, sık ve bol kıllı, yumuşak bir fırça ile fırçalanabilir. Doğru teknik ise ağzın her yerini eşit sürelerde fırçalayabileceğimiz farklı basınçlar kullanacağımız bir fırçalama tekniğidir. Hangi diş macununu ya da ağız gargarası tercih edilirse edilsin esas yapılması gereken diş ipi - diş arası fırçası ile fırçalamaya destek olmamız gerekmektedir. Dil temizliği ağız kokusunun azaltılmasındaki başarısı ihmal edilmemelidir. Bu nedenle mümkün olabildiği kadar dışarıya çıkarılan dilin en arka bölgesinden öne doğru süpürme hareketi ile düzenli bir şekilde temizlenmelidir. Dil temizlenmesinde dil temizleyiciler kullanılması daha uygundur. Yumuşak doku travmasına neden olmamak için bu temizlik nazikçe yapılmalı ve dilin yan yüzeyleri temizlenmemelidir. Ayrıca, öğürme refleksine karşı da dikkat edilmelidir. Dişler günde mutlaka en az iki dakika fırçalanmalıdır. Gargaralar, halitozis şikâyeti olan hastalarımız arasında kokuyu maskelemek amacıyla sıklıkla tercih edilmektedir. Ancak, ağız gargaraları tek başlarına halitozisi önleyemediği unutulmamalıdır. Ayrıca, alkollü gargaralar ağız kuruluğuna neden olarak tedavi edilmek istenen ağız kokusunu daha da kötüye götürebilmesi nedeniyle önerilmemektedir. Son olarak, lokmaların iyi çiğnenmesi sindirime yardımcı olacağından mide asidinin de daha az oluşmasını sağlar ve sabah uyanıldığında ağız kokusunun oluşmasını engelleyebilir. İftar ve sahurda ceviz, badem, tarçın ve yeşil çay tüketilmesi halitozisi kısmen engellemektedir” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Gözlerini dahi açamayan 13 yaşındaki kerem sağlığına kavuştu İleri seviye göz alerjisi nedeniyle 6 yaşından itibaren görme sorunları yaşayan 13 yaşındaki Kerem Kurşun, ailesiyle birlikte başvurmadığı sağlık kuruluşu, kontrol ettirmediği doktor kalmadı. Görme problemleri nedeniyle okuldan geri kaldı, arkadaşlarından uzaklaştı ve sosyal hayatı neredeyse durma noktasına geldi. İki yıl önce Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nde Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sevil Karaman ile tanışan Kerem’in hayatı sil baştan değişti. Doğru tedavi yöntemleriyle sağlığına kavuşan Kerem, artık hem okuluna düzenli olarak devam ediyor hem de sosyal hayatını sürdürüyor. Kerem Kurşun, 6 yaşında halk arasında göz alerjisi olarak bilinen Vernal keratokonjonktivit hastalığı ile tanıştı. Gözlerinde kızarıklık, şişlik ve ışık hassasiyeti oluşan Kerem, ailesiyle birlikte birçok sağlık kuruluşuna başvurdu, birçok doktor gördü ancak hiçbir tedavi sonuç vermedi. İki yıl önce Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nde Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sevil Karaman ile tanışan Kerem’in hayatı değişti. Dr. Karaman, doğru ve yerinde tedavi süreçlerini adım adım uygulayarak Kerem’in sağlığına kavuşmasını sağladı. “Göz kaybına yol açabilir” Alerji hastalığının süreçleri hakkında detaylı bilgi veren Doç. Dr. Karaman, “Vernal keratokonjonktivit, özellikle ergenlik dönemindeki erkek çocuklarda göz kaybına kadar ilerleyebilen ciddi bir göz alerjisidir. Bu hastalık, korneayı etkilediğinde görme kaybına yol açabilir. Çocuklarda genellikle ışığa duyarlılık, gözlerini açamama gibi şikayetlerle karşımıza çıkıyor. İlk basamakta medikal tedavilerle süreci kontrol altına almaya çalışıyoruz. Ancak bu hastalık kimi zaman damlalarla baskılanamıyor ve müdahale gerektiriyor. Korneada damarlanma başladığında, hasarlı dokuyu temizlemek ve korneanın saydamlığını korumak adına ameliyathanede tedaviye geçiyoruz” dedi. Uzun ve zorlu bir süreç Ameliyathane ortamında, göz yüzeyindeki işlevini kaybetmiş dokuyu temizlediklerini belirten Doç. Dr. Karaman, “Ameliyat sonrasında amniyon membran transplantasyonu uyguluyoruz. Ancak bazı durumlarda bu da yeterli olmuyor ve tekrarlayan kapak altı enjeksiyonlarla tedaviye devam etmek zorunda kalıyoruz. Süreç hem çocuk hem de ailesi için oldukça zorlu ve uzun olabiliyor. Buna rağmen, doğru tedavi yöntemleriyle genellikle başarılı sonuçlar alıyoruz. Kerem de olduğu gibi, sabırlı bir şekilde takip edilen tedavi, çocukların hayatını değiştirebiliyor” diye konuştu. “Gözlerini açamıyordu” Kerem’in sağlık durumunun her geçen gün daha da iyiye gittiğini vurgulayan Doç. Dr. Karaman, “Kerem ilk geldiğinde gözlerini dahi açamıyordu. Evde ışıkların yanmasını istemeyen, dışarı çıkmaktan çekinen bir çocuktu. Okula gidemiyor, arkadaşlarından uzak kalıyordu. Ancak tedavi sonrası Kerem bambaşka biri oldu. Şu an aktif olarak spor yapabiliyor, okula gidiyor ve günlük hayatını sorunsuz bir şekilde sürdürebiliyor. Gözlükle de olsa tam bir görme kapasitesine sahip. Onun hayatına dokunmuş olmak, hem bizim için hem de ailesi için büyük bir mutluluk kaynağı” şeklinde konuştu. “Görmeye başladım” İki yıllık tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuştuğunu dile getiren 13 yaşındaki Kerem Kurşun, “6 yaşımdan itibaren gözlerim şişiyor, kızarıyor, batıyor. Birçok sağlık kuruluşuna gittim, birçok doktor gördüm ama hiçbirinden sonuç alamadım. Sonra Sevil hocama geldim. Sevil hocam bana çok iyi davrandı ve tedavi sürecimiz çok verimli geçti. Şu anki sağlık durumum gerçekten çok güzel. Her şeyi çok iyi görmeye başladım. Şu an damla kullanıyorum ama tedaviden önceki gibi şiddetli bir sorun yaşamıyorum. Eskiden güneş gözlüksüz dışarı çıkamıyordum, ama şimdi tedavi sonrası ışıkları daha rahat görebiliyorum. Eskiden ışıklar beni çok rahatsız ederdi. Salondaki ışıkları bile açmazdık, ama şimdi açabiliyoruz” şeklinde konuştu.
İstanbul Beyin pili ameliyatlarının öncüsünden Türkiye’deki beyin cerrahlarına övgü Alanında uzman isimleri bir araya getiren Derin Beyin Stimülasyonu Derneği 1. Kongresi, İstanbul Atlas Üniversitesi Vadi Kampüsünde başladı. Yeni gelişmelerin ele alındığı kongrenin ilk gününe, beyin pili ameliyatlarının öncülerinden olan Prof. Abdelhamid Benazzouz da katıldı. Prof. Benazzouz, Türkiye’deki beyin cerrahlarının Parkinson hastalarına uygulanan derin beyin stimülasyonu ameliyatlarında çok başarılı olduğunu ifade etti. 3-5 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek Derin Beyin Stimülasyonu Derneği 1. Kongresi başladı. Açılış konuşmaları; Uluslararası DBS Derneği Başkanı Abdelhamid Benazzouz, Maastricht Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı, Derin Beyin Stimülasyonu Dergisi Editörü Prof. Dr. Yasin Temel ve Ulusal Derin Beyin Stimülasyonu Derneği Başkanı, İstanbul Atlas Üniversitesi Rektörü, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak tarafından yapıldı. Kongrede; Parkinson, tremor, epilepsi, distoni, obsesif kompulsif bozukluk, Tourette Sendromu ve ağır depresyon gibi pek çok farklı hastalıkta beyin pilinin kullanımı, tedavideki etkileri ele alınıyor. Keşfedilme hikâyesi İstanbul’da ilk kongrede yer almaktan mutluluk duyduğunu belirten Prof. Benazzouz kongrenin hazırlık aşamasında da yer aldığını söyledi. Derin beyin stimülasyonu hikâyesini anlatan Prof. Benazzouz, “Araştırmalara ilk olarak hayvan üzerinde cerrahi deneyleriyle başladık. Maymunlar üzerinde deney yaptık. Parkinson hastalarında beynin nasıl çalıştığını bulduk. Ardından, beynin çok küçük bir bölgesinin hasarlı olduğunu bulduk. Sonra elektrotlar yerleştirerek elektrik aktivitesiyle bu küçük yapının aktivitesini düzenlemeye çalıştık. Bu çalışmalar benim doktoram sırasında maymunlarda başladı. Ardından çok güzel sonuçlar aldık. Dünyada farklı merkezlerde derin beyin stimülasyonuna ilgi arttı. Ardından Türkiye’de de bu cerrahi başladı. Nörolog ve beyin cerrahları bu cerrahiyle çok ilgilendiler. Bunun için çok mutluyum” açıklaması yaptı. “Depresyon hastalarında deneysel aşamada ama sonuçlar gayet iyi” “Parkinson’da artık hastalar, çok belirgin fayda görebiliyor ve daha az ilaç ihtiyaçları olabiliyor” diyen Prof. Benazzouz sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kongrede, yeni teknolojileri, yeni gelişmeleri de ele alacağız. Günümüzde esansiyel tremor, distoni, obsesif kompulsif bozukluk hastalarında ve depresyon hastalarında da derin beyin stimülasyonu çok başarılı sonuçlar veriyor. Depresyon hastalarında deneysel aşamada ama sonuçlar gayet iyi.” “Türkiye’deki aktivitelerin de çok iyi gittiğini görüyoruz” Prof. Dr. Yasin Temel ise “Abdelhamid Hoca aslında derin beyin stimülasyonunu ilk uygulayan bilim adamı. Bunun fikir babası diyebiliriz. Ben de beyin pili ameliyatlarına 1999 yılında Hollanda’dan onun yanına giderek başladım. 2021 senesinde Abdelhamid Hoca, Ersoy Hoca ve altı arkadaşımızla birlikte Uluslararası Derin Beyin Stimülasyonu Derneği’ni kurduk. Ersoy Hoca ile zaten birçok çalışmalarımız vardı. Türkiye’deki ulusal dernek ve uluslararası dernek uyum içinde çalışıyor. Yani Türkiye’deki ulusal dernek, uluslararası derneğin bir parçası. Türkiye’deki aktivitelerin de çok iyi gittiğini görüyoruz. Uluslararası dernek olarak bundan gurur duyuyoruz” dedi. DBS Derneği, pek çok disiplin ve branşı bir araya getiriyor Kongrenin amacını anlatan Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak da “Özellikle derin beyin stimülasyonu ameliyatlarının hangi endikasyonlarda yapıldığını ve ne gibi sonuçlar doğurduğunu, güncel sonuçları ele almak istedik. Ayrıca bu işe yeni başlayan genç arkadaşlarımızla bilgi paylaşımı yapmayı amaçladık. Derin Beyin Stimülasyonu Derneği, pek çok disiplin ve branşın bir araya geldiği bir yerdir. Çünkü DBS; nörolog, beyin ve sinir cerrahisi doktorlarımız, psikiyatristlerimiz, psikologlarımız ve diğer branşlardan hocaların, bilim insanlarının, nörobilimcilerin bir araya geldiği, tamamen multidisipliner yapıda olan ameliyat yöntemidir” açıklaması yaptı. Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak, “Derin Beyin Stimülasyonu, halk arasında beyin pili olarak bilinen tedavi yöntemidir. Öncelikle Parkinson hastalığı ama bununla beraber diğer hareket bozukluklarında özellikle el titremeleri ve distonide kullanılıyor. Aynı zamanda epilepside, bazı psikiyatrik hastalıklarda kullanılıyor. Obsesif kompulsif bozukluk dediğimiz takıntı hastalığında ya da sürekli tiklerin olduğu Tourette Sendromunda, hatta ağır depresyon vakalarında kullanılan bir tedavi yöntemi” şeklinde konuştu. “Şarj edilebilir pillerimiz, MR uyumlu bataryalarımız gibi pek çok yenilik var” Prof. Dr. Ersoy Kocabıçak, “Son yıllarda özellikle şarj edilebilir piller, MR uyumlu bataryalar gibi pek çok yenilik gündemde. Yakın zamanda bunların daha da artacağını düşünüyoruz. Aslında yakın gelecekte bu tür hastalıkların, hem beyin pili hem de benzeri diğer tedavilerin de günbegün daha iyiye gideceğini düşünüyoruz” dedi.
Kahramanmaraş Depremden sonra kursa gitti, kendi işini kurdu Kahramanmaraş’ta bir çocuk annesi kadın, deprem sonrası gittiği takı tasarım kursunda kendini geliştirip, ev ekonomisine katkıda bulunmaya başladı. Depremzede 26 yaşındaki bir çocuk annesi Serap Işık, kötü günleri atlatmak için açılan takı tasarım kursuna katıldı. Burada kedini geliştiren Işık, yaptığı ürünleri Türkoğlu ilçesinde parkta sergileyip satarak hem ev ekonomisine katkı sağlıyor hem de kadınlara örnek oluyor. "İşin eğitimini aldım" Hepsinin el emeği göz nuru olduğunu söyleyen Işık, "Ben konteyner kentte oturuyorum. Depremden sonra bu işi yapmaya başladım. İşin eğitimini aldım. Daha sonra örgü gibi kurslara gittim. Kurslardan sonra kendimi bu alanda geliştirdim. Hediyelik eşya yapıp satıyorum. Kendi el emeğimle yaptığım ürünleri sergileyerek satıyorum" dedi. "Bu iş bana mutluluk veriyor" Depremden sonra bunalıma girdiğini anlatan Işık, "Bir tane çocuğum var. Depreme yakalandığımızda çocuğum 5 aylıktı. Konteynerde kafamı dağıtamadığım için kursa katıldım. Bu iş bana mutluluk veriyor. Bu işi yaptıkça rahatladığımı fark ettim. Kendimi daha çok geliştirdim ve şu an iyi bir aşamaya geldim. Burada kolye, yüzük, inci kolye, ahşap tepsiler yapıyorum" ifadesini kullandı. "İnsanın kendi parasını kazanmak bir başkaldırış değil" Çocuğunun geleceği için yatırım yaptığını belirten Işık, şöyle devam etti: "Kendi paramı kazanmak çok güzel bir duygu. Bebeğim 2 yaşında ve onun adına bir hesap açtım. Onun geleceği için yatırım yapıyorum. Kadınlar kendi parasını kazanmalı ve kendi ayakları üzerinde durabilmeli. Bu başkaldırış değil aslında bu kadınların özgüveni için çok önemli. Bir kadının kendi kazandığı parayla bir şeyler alması çok farklı."
Erzurum Teknokent Koleji, teknoloji ve eğitimle geleceği şekillendiriyor Teknokent Koleji Müdürü Serhat Göksun, okulun teknik eğitime öncülük eden yapısını ve geleceğe yönelik hedeflerini anlattı. Erzurum’da 2020 yılında faaliyete geçen Teknokent Koleji, devlet destekli ücretsiz eğitim modeliyle dikkat çekiyor. Elektrik-elektronik mühendisliği ve gıda mühendisliği gibi teknik alanlarda uygulamalı eğitim sunan okul, aynı zamanda fen lisesi müfredatıyla öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlıyor. Serhat Göksun, Teknokent Koleji’nin eğitim modelini şu sözlerle özetledi: “Teknokent Koleji olarak amacımız, öğrencilerimizi çağdaş dünyaya ayak uydurabilecek bireyler olarak yetiştirmek. Teknolojiyle birlikte hızlı bir değişim yaşanıyor ve bu değişime uyum sağlayan bireyler yetiştirmek için yazılım eğitimine ağırlık veriyoruz. Yazılıma hakim bir öğrenci, gelişen dünyada iş bulma sorunu yaşamaz ve kendi potansiyelini gerçekleştirebilir.” Devlet Destekli Eğitim ve Mesleki Uygulamalar Teknokent Koleji’nde dört yıllık eğitim ücretlerinin devlet tarafından karşılandığını belirten Göksun, bu modelin ailelere ekonomik bir avantaj sağladığını vurguladı. Mezunların %70’inin üniversiteyi kazandığını, diğer mezunların ise sanayi ve teknoloji sektörlerinde ara eleman olarak istihdam edildiğini ifade etti. Göksun, mesleki uygulamalara büyük önem verdiklerini belirterek, “Erzurum’da 170 firma ile iş birliği protokollerimiz var. Öğrencilerimiz, stajlarla sahada deneyim kazanıyor ve gerçek projeler üzerinde çalışıyor. ETÜ ve AÜ gibi üniversitelerle yaptığımız protokoller sayesinde teorik ve uygulamalı eğitimi birleştiriyoruz. Mezun olan öğrencilerimiz, Europass ve yeterlilik belgeleri gibi önemli dokümanlarla iş dünyasına güçlü bir başlangıç yapıyor” dedi. Kültür, Sanat ve Sporun Gücü Teknokent Koleji’nde öğrencilerin sosyal yönlerini geliştirmek için kültürel ve sportif faaliyetlere de önem verdiklerini ifade eden Göksun, “Her yıl düzenlediğimiz Necip Fazıl Kısakürek Şiir Gecesi, tiyatro etkinlikleri ve spor turnuvalarıyla öğrencilerimize farklı alanlarda kendilerini geliştirme fırsatı sunuyoruz. Yüzme şampiyonasında bölge birincisi olduk, basketbolda ise birçok kupa kazandık” şeklinde konuştu. Neden Teknokent Koleji? Son olarak velilere ve öğrencilere seslenen Göksun, Teknokent Koleji’nin tercih edilmesi için önemli sebepler sıraladı: “Okulumuz, çağdaş ve yenilikçi eğitim anlayışıyla gençleri sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda mesleki yeterliliklere ve iş hayatına hazırlıyor. Mezunlarımız, eğitim süreçleri boyunca kazandıkları bilgi ve deneyimle geleceğe bir adım önde başlıyor.” Teknoloji odaklı yapısıyla dikkat çeken Teknokent Koleji, Erzurum’da eğitimde yeni bir dönem başlatmaya devam ediyor.
Elazığ Elazığ’da ‘Hasta ve Yaşlı Öz Bakımına Destek’ kursuna yoğun ilgi Elazığ’da Halk Eğitim Merkezi tarafından açılan ‘Hasta ve Yaşlı Öz Bakımına Destek’ kursu yoğun ilgi görüyor. Elazığ Halk Eğiti Merkezi Müdürlüğü, yoğun talep üzerine Hasta ve Yaşlı Öz Bakımına Destek Kursu açtı. Toplam 160 saat verilen kursta katılımcılara, ilk yardımdan beslenmeye, hastalık çeşitlerinden kişisel bakıma kadar birçok alanda eğitim veriliyor. Sertifika almaya hak kazanan kursiyerle ise özel veya kamu olmak üzere birçok farklı kurumda iş sahibi olma imkanı bulabiliyor. Yoğun talep gören kursta, katılımcılar dersleri can kulağı ile dinliyor. Kurs hakkında bilgi veren İl Milli Eğitim Müdürlüğü Okul Sağlığı Sorumlusu Suat Toksöz, “Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü tarafından 160 saatlik bir kurs planlandı. Bize bu konuda destek olur musunuz dediler. Bizde bu işi seve seve destek olacağımızı belirttik. Mesai dışında kalan zamanımızda burada müracaat eden arkadaşlarımıza elimizden geldiğince eğitim veriyor. Hastalara veya yaşlılarımıza nasıl davranmaları, nasıl onların rahat etmeleri, ilkyardım konusunda elimizden geldiğince öğretmeye çalıştık. Kursiyerlerimizden çok memnunuz, mükemmeller. Yani bu kadar performans beklemiyorduk, çok farklı sonuçlar aldık. İnşallah bundan sonrada aynı şekilde devam ederiz. Talep çok. 160 saat olduğu için akşamları 5 saatimizi bunun için feda ediyoruz. Bu bizim için tatlı bir yorgunluk. Bundan sonraki talepleri de biz vatandaşlarımız için elimizden geldiğince değerlendirip, onlara destek olmaya kararlıyız” dedi. Kursta öncelikle yaşlı bakım hizmetlerini öğrendiklerini dile getiren kursiyerlerden Eli Gören, “Yaşlılara bakmak ve ilgilenmek için eğitim alıyoruz. Yaşlılar bizim için çok kıymetli. Ayrıca ilk yardım dersleri alıyoruz, çünkü ilk yardım hayatımızın bir parçası ve herkesin öğrenmesi gerekiyor. Bizde burada bunun için emek veriyoruz. Kursumuz 160 saat sürüyor. Hafta içi 4 gün bu kursa geliyoruz ve emeğimizi veriyoruz. Ben alacağım belge ile ileride okuduğum bölümün ilerletilmesi için bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Okuduğum bölüm ile bu belgeyi birleştirerek bir planlarım var, onları yapmayı düşünüyorum” diye konuştu. Kursiyerlerden Ayşe Türk ise “Burada yaşlı ve hasta bakımı kurs eğitimi alıyoruz. Burada birçok konu öğrendik. Sağ olsun hocalarımızda bu konuda bize çok fazla destek oldu. Şuan değil fakat, ileriki zamanlar için bir sağlık kuruluşunda çalışmak istiyorum” şeklinde konuştu.