Yurdumuzun en fazla yağış alan bölgelerinden olan Doğu Karadeniz’de meydana gelen sel ve taşkınlar, küresel iklim değişikliğine bağlı nedenlerle son yıllarda daha yıkıcı etkilere ve kuraklığa neden oluyor. Konuyla ilgili Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Cin, önemli açıklamalarda bulundu.
Son yüzyılda ortaya çıkan küresel düzeydeki sıcaklık artışı ve buna bağlı olarak yağışlarda, nem oranında, basınç merkezlerinde ve rüzgarlarda meydana gelen değişimlerle bunların sıklığının ve şiddetinin artması sonucu küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin artarak hissedildiğini belirten Prof. Dr. Mustafa Cin, “Özellikle sanayi devriminden sonra atmosfere çok miktarda karbondioksit, metan gibi gazlar salındı ve halen salınmaya devam ediyor. Bu salınım sırasında atmosferde tutulan bu gazlar güneş ışınlarının geri dönmesini engelliyor. Yeryüzüne gelen güneş ışınları normalde geri döner. Ancak bu gazlar bunu engelliyor ve sera etkisiyle küresel düzeyde sıcaklık artışı meydana geliyor. Son yüzyılda yaklaşık bir derecelik bir artış söz konusu ama atmosferin kirletilmesine bağlı olarak bu artışın sonraki yüzyılda çok daha fazla olması bekleniyor” dedi.
“Kötümser senaryoya göre dünyanın ısısı 5-6 santigrat derece artacak”
Prof. Dr. Cin, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin de bu artıştan oldukça fazla etkileneceğinin altını çizerek, “Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak iyimser ve kötümser senaryolar var. İyimser senaryoya göre 1-2 derece civarında bir sıcaklık artışı beklenirken kötümser senaryoda ise bu artış 5-6 derece civarında öngörülüyor. Ortalama yaklaşık 2,5 - 3 santigrat derecelik artıştan bahsediliyor. Tabi atmosferi bu şekilde kirletmeye devam edersek, kötümser senaryoya biraz daha yaklaşacağız ki tabii insanlık için bu oldukça olumsuz ve istenmeyen bir durumdur. Ancak iyimser senaryoyu yakalamak için atmosferi kirletmeyi biraz daha azaltmamız gerekiyor ki, 2016 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması bu iyimser senaryoyu yakalamak içindir. Yani ortalama 1,5 santigrat derece civarında. Bu küresel ısınmayı yakalayabilirsek onu aşmazsak, bu da yüksektir ama yine de kabul edilebilir” ifadelerini kullandı.
“2016 Paris İklim Anlaşması başarı sağlayamadı”
2016 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana geçen sürede kayda değer bir başarı sağlanamadığını belirten Cin, “Aslında Paris Anlaşması’na pek çok ülke imza attı. Fakat pek çok ülke bu anlaşmanın gereğini yerine getirmiyor. Çünkü bu bir maliyet aslında. Fosil yakıtların azaltılması buna karşılık yenilenebilir enerjiye, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, dalga enerjisi gibi alternatiflere yönelmek gerekiyor. Dolayısıyla iyimser senaryoyu yakalamak için bütün ülkelerin, bütün toplumların birlikte hareket etmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Türkiye, küresel ısınmadan çok fazla etkilenecek, kuraklık ve afetler kapıda!”
Cin, küresel düzeyde yaşanacak bu ısınmadan Türkiye’nin de oldukça fazla etkileneceğini kaydederek, “Eğer ki bu şekilde devam ederse bizi bekleyen en büyük tehlike kuraklık, sel ve taşkınlar olacak. Bu bölge için Doğu Karadeniz için konuşuyorum, sel ve taşkınların sayısında ve sıklığında artış olacak. İç kesimlerde ise kuraklık ön plana çıkacaktır. Sel ve taşkın sıklığı artacak. Bunun nedeni de aslında hemen şurada gördüğümüz Karadeniz’dir. Isınmaya bağlı olarak bu denizde buharlaşma meydana gelmekte. Özellikle yaz aylarında ne kadar çok ısınırsa o kadar fazla buharlaşma meydana gelecek. Halen yani günümüzde de bu böyledir, bu sistem böyle işliyor. Ancak küresel ısınmanın artmasıyla bu olay daha fazla olacak, daha büyük boyutlarda gerçekleşecek. Buharlaşan su havada belli bir miktar asılı kalıyor ve hava akımları ile başka yere taşınamadığı sürece burada, bu bölgede kalıyor. Ne zamana kadar, hava soğuyuncaya kadar. Bu havayı soğutan şey de aslında genellikle bu bölge için konuşuyorum, batıdan gelen soğuk hava kütleleridir. Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında bu buharlaşmaya bağlı olarak havadaki su buharı miktarının artması hemen peşinden soğuk hava kütlesinin gelmesi ani yağışlara neden oluyor. Çok şiddetli yağış patlamalarına neden oluyor. Bu da aslında sel ve taşkınların bu bölgede yaşanmasının temel nedenidir” dedi.
“Karadeniz bölgesinde sel ve taşkın riski artacak”
Doğu Karadeniz bölgesinin geçmişten günümüze kadar sel ve taşkın olaylarına maruz kaldığını, fakat küresel ısınmanın sonucu olarak yaşanan bu olayların şiddetinin artacağı uyarısında bulunan Cin, “Bu buranın doğal işleyişidir, aslında iklimi böyledir, yeryüzü şekilleri böyledir. Ancak küresel ısınmayla bunun şiddeti ve miktarı artacaktır. Küresel ısınmanın etkisini hiç düşünmesek bile, hiç olmasa bile yani bir derece artışla sınırlı kalsa bile bu bölgede sel ve taşkınlar olacaktır. Çünkü geçmişte olmuş yaşanmış yakın dönemde de daha uzak bir geçmişte de bu sel ve taşkın olayları meydana gelmiştir. Küresel ısınmaya bağlı olarak toplam yağış miktarında azalma olsa bile ani yağışlarda, şiddetli yağışlarda artış olacaktır. Bunun nedeni de sıcaklık artışı ve buna bağlı olarak Karadeniz’in buharlaşmasıdır. Mevsimler arasındaki düzensizlik ayrı bir sonuç, kuraklık ayrı bir sonuç olacaktır bu bölge için. Ama en büyük risk, en büyük tehlike sel ve taşkınlar olacaktır. Çünkü beklenmedik zamanda çok ani yağışlar görülecektir” şeklinde konuştu.
“Kuraklık tehlikesi”
Özellikle iç kesimlerde yaşanacak kuraklık tehlikesine de dikkat çeken Cin, “keza aynı şekilde kuraklık, özellikle bölgenin daha iç kesimlerinde, İç Anadolu’ya yakın kısımlarında kendini çok daha şiddetli hissettirecektir. Bu bölgedeki su kaynaklarındaki azalma şu şekilde, tabi sıcaklığa bağlı olarak kar yağışında da bir azalma bekleniyor. Aslında kar yağışları, yeraltı sularını besleyen tatlı su kaynaklarıdır. Özellikle bu yüksek kesimlere yağan karlar yıl boyunca bizim tatlı su kaynaklarımızı besler. Eğer kar yağışı azalırsa bu tatlı su kaynakları da azalacaktır ki bu yönde bir eğilim söz konusu” diye belirtti.
“Küresel iklim değişikliği hayatımızın parçası olacak”
Prof. Dr. Cin açıklamasında, aşırı yağışların, rüzgarların ve yer hareketlerinin birer doğal olay olduğunu, dünya var oldukça bu olayların yaşanmaya devam edeceğini, öte yandan bu doğa olaylarının afete dönüşmesinde insan faktörünün önemine dikkat çekerek, “Yağmurun yağması tabii ki canlı yaşamı için çok önemli. Yağmur yağmadığını düşünün, yeryüzünde canlı olmaz. Bu su döngüsünün bir parçasıdır. Ama bu doğa olaylarını afete dönüştüren de insandır. Eğer bir doğa olayı insanlara, canlılara zarar veriyorsa afet olmuş oluyor. Doğa olaylarının afete neden olması da tabii ki insanların çevreyi bozması, çevre üzerinde yaptığı değişiklikler ve bunlara karşı yeterli önlem alamamasıdır. Küresel iklim değişikliği bundan sonra bizim yaşantımızın bir parçası olacaktır. Bununla birlikte yaşayacağız. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen meteorolojik afetler ki; orman yangınları bunlardan birisidir, sel ve taşkınlar diğer birisi, kuraklık ve tatlı su kaynaklarının azalması bir diğeridir. Karadeniz bölgesini etkileyebilecek en büyük riskler olan sel ve taşkınların bundan sonra daha sıklıkla meydana geleceği tahmin ediliyor. Yani boyutu artacak. Belki toplamdaki yağış miktarı bölgede azalacaktır ama meydana gelecek bu doğa olayları, ani yağışlar çok daha şiddetli olacaktır. Bunu her zaman göz önünde bulundurmamız gerekiyor” uyarısında bulundu.