GÜNDEM - 16 Aralık 2024 Pazartesi 17:23

Hal Camii’nin yıkımı için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan dava reddedildi

A
A
A
Hal Camii’nin yıkımı için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan dava reddedildi

Eskişehir’de bulunan ve ‘Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı’ olarak tescillenen Hal Camii’nin yıkılması için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan dava, Eskişehir 1. İdare Mahkemesi tarafından reddedildi.


Tepebaşı İlçesi Eskibağlar Mahallesi’nde bulunan Hal Camii, uzun zamandır yıkımı istendiği için gündemde yer alıyordu. Geçtiğimiz dönemde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Hal Camii için ‘Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı’ tescili verildi. Verilen tescilin iptali için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından açıldı. Eskişehir 1. İdare Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme heyeti tarafından davanın reddine karar verildi. Açıklanan gerekçeli kararda ise “2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine göre korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak kabul edilebileceği kanaatine varılan Hal Camii hakkında tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır” ifadelerine yer verildi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara AK Parti Sözcüsü Çelik: “Türkiye, Suriye Suriyelilerindir şiarıyla sadece dayanışma içerisinde bu zor günlerinde onlara destek olma çerçevesinde yoluna devam etmiştir” AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Türkiye, Suriye Suriyelilerindir şiarıyla sadece dayanışma içerisinde bu zor günlerinde onlara destek olma çerçevesinde yoluna devam etmiştir” dedi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu. Çelik, en önemli konularının Suriye’de yaşanan gelişmeler olduğunu belirtti. Çelik, Türkiye’nin en uzun sınırının olması sebebiyle 13 yıldır devam eden olaylarda Türkiye’ye dönük etkileri sebebiyle Suriye’nin Gazze’yle birlikte gündemlerinin ana başlığını oluşturmaya devam ettiğini aktardı. 61 yıldır süren Baas rejiminin son derece hızlı bir şekilde yıkıldığını ifade eden Çelik, “Bugün gördüğümüz tablo Suriye’de her kesimden kardeşimizin geleceğe umutla bakması ve bu çerçevede birtakım mesajlar vermesi, kardeş Suriye’ye dönük duygularımız ve düşüncelerimiz açısından son derece önemlidir” ifadelerini kullandı. Suriyeli vatandaşların kutlamalarda Türk bayrağı taşıdığını hatırlatan Çelik, “Suriye vatandaşlarının şanlı bayrağımızı bu şekilde taşımaları, dalgalandırmaları, Suriye vatandaşlarının bütün bu 13 yıllık dönemde Türkiye’nin verdiği desteğe, kardeşliğe, onlarla dayanışmasına, onlarla birlikte yol yürümesine dönük olarak olumlu duygularını ifade etmektedir. Gerçekten de birçok devlet Suriye’ye, Suriye’nin vatandaşlarına orayı sömürecek ya da kendi birtakım projelerini hayata geçirecek bir zemin olarak bakarken, Türkiye, Suriye Suriyelilerindir şiarıyla sadece dayanışma içerisinde bu zor günlerinde onlara destek olma çerçevesinde yoluna devam etmiştir” şeklinde konuştu. “Şanlı bayrağımızın Şam Büyükelçiliğinde göndere çekilmesi, devletimizin Suriyeli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğinin bir göstergesi olarak da okunabilir” 12 yıl aradan sonra Şam Büyükelçiliğinin hizmete başladığını ve Türk bayrağının göndere çekildiğini belirten Çelik, “Şanlı bayrağımızın Şam Büyükelçiliğinde göndere çekilmesi de, bundan sonra başlayan bu zor yolculukta, bu sıkıntılı yolculukta devletimizin Suriye’nin, Suriyeli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğinin bir göstergesi olarak da okunabilir” ifadelerine yer verdi. Suriye’de görevi devralan aktörlerin verdikleri mesajların son derece olumlu olduğunu ifade eden Çelik, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bütün bunlar yaşanırken, tabii bütün bu süreci algılamakta zorlananlar, Suriye konusunda bilgi sahibi olmayanlar ya da ders çalışmamış olanlar ya da Suriye’yle ilgili gelişmeleri başka başkentlerin gözünden okuyanlar, işte Baas rejiminin yıkılmasının Suriye’nin aleyhine olduğu şeklinde birtakım değerlendirmeler yapıyor veya bu kadar nasıl çabuk yıkıldı, bu kadar süre içerisinde nasıl gitti diye değerlendiriyorlar. Aslında Suriye’yi yakından bilmiş olsalardı Baas rejiminin gitmesine değil, bunca zaman kalabilmesine şaşırmaları gerekirdi. Nasıl kaldığını da biliyoruz, yani birtakım devletlerin sahada verdiği destek, birtakım devletlerin asli ya da vekil güçlerinin doğrudan Esad rejimine verdiği destek sayesinde şimdiye kadar kalabildi. Ama sonuç olarak rejimin çürümüşlüğü ve kofluğunun bir dayanma sınırı vardı ve gelinen noktada bunu herkes net bir biçimde görmüş oldu. Bütün bu süre içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek insani duyarlılığı, gerek bölge politikalarına dönük eşsiz tecrübesi, gerek gösterdiği dirayetli liderlik Türkiye’nin tarihin doğru tarafında durmasına öncülük etmiştir. Bütün bu süreçte ırkçılığa, nefret söylemlerine savrulanlar alınlarında kara bir lekeyle yaşarken, milletimiz ve devletimiz bu sürecin bütün zorluklarına ve sıkıntılarına rağmen tarihin doğru tarafında durmuştur. Alicenap milletimiz, yüce milletimiz bir kere daha zor zamanda zorluk içerisine düşenlere ve zorda kalanlara yardım için en büyük dayanak noktası, en büyük destekçi olduğunu bütün bu süreçlerde net bir şekilde göstermiştir.” Çelik, bundan sonra kapsayıcı yönetim arzuladıklarını, bunu Suriye halkının geleceği için ve bölge barışı için arzuladıkları ifade etti. Esas meselenin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması olduğunu vurgulayan Çelik, diğerinin de Suriye’nin milli egemenliğinin korunması olduğunu belirtti. Suriye’nin toprak bütünlüğüne herhangi bir gölge düşmesini arzu etmediklerini ifade eden Çelik, Suriye’nin milli egemenliğinin de Suriye’de yaşayan bütün mezhep, etnik gruplar, Suriye halkının tamamı tarafından inşa edilmesi ve temsil edilmesi gerektiğini ifade etti. Uluslararası toplumun üzerine düşenin aynı Türkiye gibi bu zorlu yolculuğunda Suriye’ye destek olmak olduğunu bildiren Çelik, “Çünkü Suriye, bugün Gazze’deki olaylar başta olmak üzere en önemli gündem maddesini oluşturmaktadır hem bölgesel barışın, hem de küresel barışın. Bundan sonrasında kötü senaryolardan bahsedenler var. Tabii ki kötü senaryolar oluşmaması için geçmişte Afganistan’da ya da başka yerlerde oluşan senaryoların oluşmaması için bütün dikkatimizle, bütün gücümüzle ve bütün kardeşçe yaklaşımlarımızla bu süreçte gerekenleri yapmaya çalışıyoruz. Kurumlarımız sahada, Türk Silahlı Kuvvetleri sahada, Milli İstihbarat Teşkilatı çalışmalarını orada sürdürüyor. Nitekim polislerimizden sınır bölgelerimizde ve öbür taraftaki faaliyetlerle ilgili olarak görev başında olanlar var. Bizim bütün arzumuz, Suriye’nin herhangi bir yerinde olmak zorunluluğumuzun ortadan kalkması, terör örgütlerinin ortadan kalkması ve Suriye Suriyelilerindir şiarının hem milli egemenlik bakımından, hem de toprak bütünlüğü bakımından tam olarak hayata geçmesidir. Onun için birincisi Suriye’nin milli egemenliği, ikincisi Suriye’nin toprak bütünlüğü, asla vazgeçilmez olan geleceği inşa etmeye dönük temel ilkeler olacaktır” şeklinde konuştu. “Suriye Suriyelilerindir, Suriye’yi sadece Suriyeliler yönetir ilkesine bağlılığın bir siyasi, hukuki zemini olacaktır” Yeni yönetimin şu ana kadar olumlu mesajlar verdiğini söyleyen Çelik, “O hapishanelerde çıkan maalesef insanlık mezbahası görüntülerinden sonra bunu gerçekleştirenlerin, bunların cezalarını almaları yönündeki yaklaşımların bile mahkemeler yoluyla yapılacağını, hukuk yoluyla yapılacağını yeni yönetimin ifade etmesi ve bu zor şartlar altında, bu savaş koşullarında ve bütün bu zulümler ortaya çıkarken hukuka bağlılık ilkesinden bahsetmeleri ve yeni dönemde suçluların cezalandırılmasının mahkemeler yoluyla olacağına dair vurgu yapmaları çok önemlidir. Yeni yönetim etraftaki birtakım ülkelerdeki gelişmelerden ders çıkardığını ve Suriye için gerçekten bütün Suriyelileri temsil eden bir milli egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkesine bağlı olduğunu ifade etmek bakımından, 1950’lerden kalmış ilkel, arkaik Suriye halkını ifade etmeyen anayasanın gözden geçirileceğini ifade ediyor. Burada dikkatinizi çekerim, anayasayı ve anayasal düzeni ortadan kaldırmıyorlar, anayasal düzene karşı bir tutumları yok. Anayasayı gözden geçirelim, Baas rejiminin meşruiyet aracı olan, zulüm rejiminin meşruiyet aracı olan anayasayı gözden geçirerek bütün Suriye halkını temsil edecek demokratik bir hale getirelim şeklinde bir irade var. Dünyanın bunu iyi okuması gerekmektedir. Burada da kuşkusuz bu anayasa Suriye Suriyelilerindir, Suriye’yi sadece Suriyeliler yönetir ilkesine bağlılığın bir siyasi, hukuki zemini olacaktır” diye konuştu. “Bizim herhangi bir şekilde HTŞ’nin hareketliliğinin arkasında olduğumuza dair bütün bu söylemler yanlıştır” HTŞ’nin hareketliliğinin arkasında Türkiye’nin olduğunu doğrudan ifade eden bazı odakların açıklamaları olduğunu gördüklerini bildiren Çelik, “Bizim herhangi bir şekilde HTŞ’nin hareketliliğinin arkasında olduğumuza dair bütün bu söylemler yanlıştır. Burada HTŞ, Suriye’nin iç dinamikleri çerçevesinde ve İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki ihlallere karşı olarak harekete geçtiği andan itibaren bizim bütün inisiyatifimiz Suriye’de kan dökülmesinin önüne geçmeye çalışmak oldu. Bunun için orada bulunan ülkelere, fiilen bulunan ya da vekilleri aracılığıyla bulunan ülkelere telkinlerimiz oldu. Şimdi burada tabii şu söyleniyor: Deniyor ki işte bunlar harekete geçti ve bu kadar kısa zaman içerisinde bu sonuç nasıl ortaya çıktı? Esasında Suriye zeminine baktığımızda rejimin biraz evvel bahsettiğim gibi çürümüş ve kof yapısının arkasına bu kadar dayanması ona verilen destekler sayesindeydi. Yoksa daha olayın ilk başlarında, ilk yıllarında rejimin kolayca çökmesi mümkün olacaktı. Ama güçlü bir destek, dış destek verilince sadece bu bir şekilde rejimin ömrünün uzamasına yol açtı. Biliyorsunuz İdlib bölgesinde, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi vardı. Burada birtakım ihlaller rejim tarafından yapıldı ve buradaki ilkelere, üzerinde mutabakata varılan prensiplere uyulmadı. Bunun üzerine HTŞ belli bir zaman sonra İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki ilkelere uyulmadığı için, kendisine ait olan bölgeleri almak için harekete geçti ve harekete geçtiğinde de askeri olarak rejimin herhangi bir şekilde ortada olmadığını görünce bu ilerleme hızlı bir şekilde gerçekleşti. Esad rejimine destek verenler açısından ise rejimin bu kofluğunu görünce rejim için bizzat rejim askerlerinin artık savaşmadığını, silah bırakıp kaçtığını görünce artık onlara destek vermenin bir manası kalmadı, çünkü ortada destek verecek bir mekanizma, ordu bile demeyeceğimiz herhangi bir güç kalmadı, söz konusu olmadı. Dolayısıyla bu Suriye halkının hemen hemen her kesiminin desteğini alan bu hareketlilik bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Yani bunun arkasında Türkiye var demek, Suriye’deki gelişmeleri, Suriye’deki sahayı okuyamamak, sadece meseleye indirgemeci olarak yaklaşmak demektir. Biz sadece bu süreç gerçekleşirken daha fazla kan dökülmemesi için girişimlerde bulunduk ve bu sürecin sağlıklı bir şekilde sonuca ulaşması için her alanda, yani sahada da, diplomasi alanında da girişimlerimizi sürdürdük” açıklamasında bulundu. 14-28 Mayıs seçimlerinden önce Türkiye’de misafir olan Suriyelilerle ilgili, sığınmacılarla ilgili yoğun bir gündem olduğunu hatırlatan Çelik, “En zor koşullarda bile, siyasetin en sıcak tartışmalarının olduğu zamanlarda bile Sayın Cumhurbaşkanımız siyasi ilkelerden ve insani tavrından hiçbir şekilde vazgeçmedi ve Türkiye’nin tarihin doğru tarafında durması için öncülük etti, liderlik etti. Bugün ortaya çıkan tablo bunun hem dünya tarihi açısından, hem insani değerler açısından ne kadar kıymetli olduğunu bir kere daha göstermektedir. Bu vesileyle bir kere daha bu tutuma liderlik ettiği için Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Genel Başkanımıza şükranlarımızı arz ediyoruz” dedi. Batılı ülkelerin Suriye’ye yönelik açıklamalarını dikkatle izlediklerini aktaran Çelik, “Fakat bazı ülkelerin bugün Suriye’yle bir dayanışma gösterilmesi konusunda birtakım şerhler düştüklerini, birtakım rezervler koyduklarını, birtakım dipnotlar koyduklarını görüyoruz. Yani işte bir Batılı ülke bugün Suriye’ye destek vermek için oradaki Rus üslerini işin içine karıştırıyor. Bırakın oradaki üslerin, diğerlerinin ne olacağı, o üs hangi ülkeye aitse, örneğin Ruslara aitse Suriye yönetimiyle Rusya arasındaki müzakerelerle kalıcılığı ya da bundan sonraki akıbeti tayin edilsin. Yani burada başka ülkelerin ‘Suriye yönetimine şöyle davranacaksınız, başka ülkelere karşı şöyle tavır alacaksınız, ancak o şekilde size dönük pozitif bir yaklaşımımız olur’ gibisinden bir tutum doğru değildir. Orada şimdiye kadar çekilen sıkıntıların bir başka şekilde, bir başka senaryoyla tekrar gündeme getirilmesi anlamına gelir. Ya da bazı açıklamaları takip ediyoruz, şimdi Suriye yönetiminden istediklerini sıralayanlar adeta Suriye yönetiminden bir İskandinav demokrasisi istiyorlar. Yani buradaki şartlar belli, buradaki insanlar şu anda şu resimde de gösterdiğim gibi normal bir hayata dönmek, medeni bir hayatın içerisinde yer almak için büyük bir gayret sarf ediyorlar. Bütün bu süreç içerisinde uluslararası donörlerin oluşturulmasından tutun da Suriye’de bir demokrasinin, bir anayasal düzenin yerleşmesine, Suriye’nin milli iradesinin doğru mekanizmalarla, doğru kurumlarla yoluna devam etmesine dönük destek içerisinde olmak lazım” dedi. “Uluslararası toplumun yapması gereken, Batılı ülkelerin yapması gereken, bölge ülkelerinin yapması gereken tek şey Suriye’ye bu zor zamanında yardımcı olmaktır” Güçlü bir demokrasiyi Suriye’de arzu edenlerin bu güçlü demokrasinin oluşması için yardımcı olmaları gerektiğini aktaran Çelik, “İskandinav demokrasileri standardı gibi birtakım standartlar dayatarak, ondan sonra da bunları yapmazsanız şöyle şöyle olur diyerek ya da azınlıklar konusunda Suriye’nin doğal ortamı içerisinde zaten çözülmüş meseleleri gündeme getirerek, şimdiye kadar ki halklar arası oradaki topluluklar arası ilişkileri yeniden dizayn etmeye çalışarak müdahalelerde bulunmak doğru değildir. Bugün uluslararası toplumun yapması gereken, Batılı ülkelerin yapması gereken, bölge ülkelerinin yapması gereken tek şey Suriye’ye bu zor zamanında yardımcı olmaktır. Bu bölge barışı için kilit bir noktadır, ayrıca Suriye dosyasının doğru bir yere gitmesi için de kilit bir noktadadır. Bu çerçevede de Suriye içerisinde çeşitli şekillerde çeşitli toplulukların yerlerini gasp etmiş olan terör örgütlerinin tasfiye edilmesi gerekir. Suriye içerisindeki topluluklar Türkmen, Arap, Kürt, Alevi-Sünni, Şii, Nusayri, hangi mezheptense, hangi etnik topluluktansa, Dürzi, nerede oturuyorsa onların kadim yerlerinin onlara ait olması gerekir. Başkaları tarafından gasp edilmiş bu bölgelerin onlara verilmesi gerekir ve terör meselesinin tamamen temizlenmesi gerekir” ifadelerine yer verdi. Bazı Batılı ülkelerin Suriye’yi bir DEAŞ kreşi gibi kullanmaktan vazgeçmelerinin önemine dikkat çeken Çelik, “Orada sırf PKK/YPG terör örgütünü DEAŞ’lıları hapishanede tutuyor diye, onlara bekçilik yapıyor diye bir terör örgütünü başka terör örgütüyle kontrol etme gibisinden bir mantığın hem sürdürülebilir olmadığını hem de başka komplikasyonlara yol açacağının ve açmakta olduğunun, çeşitli ülkelerde kullanılan bu yöntemin nelere yol açtığını, o ülkelerde bölgesel barışı bozmaktan küresel barışı bozmaya kadar çok büyük facialara imza attığını tekrar hatırlamak gerekir. O yüzden DEAŞ meselesinin çözümü, burada herkes elini taşın altına koyacak. Kendi ülkesinden tutuklu varsa alacak. Burada sırf bunun için PKK terör örgütünün orada desteklenmesi demek, terör örgütlerine karşı terör örgütleri üzerinden iş yapmak gibisinden ilkel ve gayrimeşru bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın sona ermesi gerekiyor” dedi. “İsrail’in burada gerçekleştirdiği eylemlerin kesinlikle güvenlikle, şununla, bununla ilgisi yoktur” İsrail’in durumun istikrarsızlaşmasına dönük olarak eylemler ürettiğini belirten Çelik, “1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması çerçevesinde ihlal etmemesi gereken bölgeleri ilk başta Golan Tepeleri olmak üzere İsrail bütün bu boşluktan istifade ederek, Suriye devleti çökmüştür diyerek, anlaşma ortadan kalkmıştır diyerek işgal etmeye başladı. Bugün de maalesef oralarda yerleşim yerleri kurarak, biliyorsunuz Hermon Dağının da öbür tarafına geçerek, Şam’a epey yakın bir mesafeye gelerek buralarda yerleşim yerleri kuracağını ve bununla ilgili olarak askerlerinin kış üstlenmesine geçtiğini, aynı zamanda da bu yerleşim yerleriyle ilgili teşvik verileceğine dair bir hükümet kararı aldı. Bu gayrimeşru bir işgaldir. Bugün İsrail’in burada gerçekleştirdiği eylemlerin kesinlikle güvenlikle, şununla, bununla ilgisi yoktur. Bu başka bir egemen ülkenin toprağını işgaldir. Bu işgale göz yumanlar, Suriye’de bu işgal sonucunda ortaya çıkacak birtakım reaksiyonlarla yüzleşmek zorunda kalırlar. Şimdi birtakım Batılı ülkelerin daha olaylar olur olmaz yeni yönetime dönük olarak Suriye halkının esenliği ve geleceği için mesaj vermek yerine, yeni yönetime hemen verdikleri tek mesajın bu ülkelerin İsrail’in güvenliği konusunda olduğunu biliyoruz. Yani olaylar gerçekleşir gerçekleşmez ne Suriye’yi düşünüyorlar, ne Suriye’deki denklemi düşünüyorlar, ne bölge barışını düşünüyorlar, Suriye yönetimine gönderdikleri tek mesaj, şimdiki geçiş yönetime gönderdikleri tek mesaj İsrail’in güvenliği. İsrail’in güvenliği konusunda bu kadar hassassanız, orada mesaj verilecek tek yer Netanyahu hükümetinin bu saldırganlıktan ve bu işgalcilikten vazgeçmesidir. İsrail’in güvenliği diye bir hassasiyetiniz varsa bunu en çok tehlikeye atanın, bu tehdit edenin Netanyahu Hükümetinin soykırımcılığı, saldırganlığı olduğunu net bir şekilde herkesin bilmesi gerekiyor. Suriye’de devlet çökmemiştir, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması yürürlüktedir, Suriye’de rejim çökmüştür. Devlet başka şey, rejim başka şey dolayısıyla, anlaşma yürürlüktedir. Ve bu sebeple de İsrail’in bütün eylemleri uluslararası hukuka aykırıdır” diye konuştu. “Esad rejiminin akıbetinden net bir şekilde fotoğrafı görüp, bu projeleri sonlandırmaları gerekir” Fırat’ın doğusunda bulunan terör örgütü PKK/YPG/PYD meselesi olduğunu belirten Çelik, “Burada Suriye halkının iradesi ortaya çıktıktan sonra herhangi bir terör örgütünün herhangi bir şekilde bir bölgeyi kontrol etmesi düşünülemez. Burayı niye kontrol ettiriyorlar? İşte petrol kaynaklarının yüzde 90’nı bu bölgede, doğal gaz kaynaklarının yüzde 50’si bu bölgede bir de DEAŞ’ı bahane ediyorlar. Düşünün bunu demokratik ülkeler bunlara destek verenler terör örgütü üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Oradaki PKK’nın, YPG’nin tünellerini bunların hepsi işte dava konusu olmuş durumda. Yani burada Suriye’yi uydu devlet yapmak üzere faaliyet gösteren pek çok odak olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz. Burada da PKK üzerinden herhangi bir siyasi proje peşinde koşanların, Esad rejiminin akıbetinden net bir şekilde fotoğrafı görüp bu projeleri sonlandırmaları gerekir. Bunların bütün silahlı liderlerinin bu örgütün başındaki silahlı unsurların Suriye’yi terk etmesi gerekiyor. Burada hem biz hem Suriye geçici yönetimi Suriye’deki Kürt kardeşlerimizle PKK terör örgütü arasında net bir ayrım yapıyoruz. Suriye’de Türkmenler, Araplar, Kürtler beraber yaşayacak onlar Suriye’nin kadim halklarıdır. Dürziler, Nusayriler hepsi beraber yaşayacak bunlar Suriye’nin kadim halklarıdır. Ama oradaki terör örgütlerinin orada herhangi bir şekilde hiçbir şekilde yeri yoktur” şeklinde konuştu. “Eninde sonunda o PKK/PYD terör örgütü oradan tasfiye edilecektir” PKK/PYD’nin Suriye içerisinde bulunduğu bölgede bir mikro Baas rejimi modeli olduğuna dikkat çeken Çelik, “Bunu böyle bir demokrasi gibi, bunu bir bölgesel o bölgeye dönük yönetim gibi çeşitli şekillerde cilalayanların söylediğinin hiçbir değeri yoktur. Bu kullanışlı bir aparat olduğu için yapılıyor. Dolayısıyla bugün ne şekilde bir koruma kalkanı kurmaya çalışırlarsa çalışsınlar bu sürdürülebilir bir durum değildir. Eninde sonunda o PKK/PYD terör örgütü oradan tasfiye edilecektir” dedi. Çelik, Türkiye’nin bu felaket senaryosundan uzak durarak "Suriye Suriyelilerindir" şiarına bağlı bir şekilde desteğini sürdüreceğinin altını çizdi. Çelik, bir gazetecinin “MİT Başkanı İbrahim Kalın Suriye’de Şam’a gitti ve orada temaslarda bulundu. Hem bu ziyareti hem de o ziyarete ilişkin bazı eleştiriler vardı. Bunları nasıl değerlendirirsiniz?" sorusuna şu cevabı verdi: “Şimdi bu Türkiye’nin içinde bazı çevreler ve Türkiye’nin dışında bazı odaklar MİT Başkanımız İbrahim Bey’in bir terör örgütü olarak tanımlanan HTŞ lideriyle niye görüştüğünü ifade ediyorlar. Şimdi tabii neyin ne olduğuna dair etiketi sahadaki durum belirliyor. Düne kadar birilerinin gözünde değil mi Esad rejimi işte kabili muhatap bir rejimdi, bir araya geliyorlardı. Düne kadar dediğim de yani işte 10-15 gün içerisinde değil mi? Ama bugün Esad rejimi yok. O zamana kadar da HTŞ bir terör örgütü olarak adlandırılıyordu, bugün ise Suriye halkının büyük çoğunluğu tarafından desteklenen, tabii diğerleriyle birlikte yani orada Suriye Milli Ordusu var, başka unsurlar var hepsiyle beraber. O çerçevenin içerisinde Suriye’nin özgür geleceğini imza atan güçlerden biri olarak görülüyor. Tabii ki Suriye Milli Ordusu, işte HTŞ bunların her birini kendilerini Esad rejiminden kurtaran bir unsur olarak görüyor ve Suriye halkı bunlara saygı duyuyor gerçeklik değişmiştir. Dolayısıyla, MİT Başkanımızın burada gidip de HTŞ lideriyle görüşmesi Suriye halkının iradesine zaten duyulan saygı çerçevesinde bundan sonraki süreçte desteğimizi ifade etmek için yapılacak çalışmalarla ilgilidir.” Birleşmiş Milletler Temsilcisi’nin HTŞ lideriyle görüştüğünü ifade eden Çelik, “Amerikalılar açıklama yaptılar, ’Doğrudan temasımız var’ dediler. Nitekim bazı tutuklu Amerikalıları da oradan HTŞ Amerikalılara teslim etti. Nitekim bazı ülkelerin büyükelçiliklerinin açılması için HTŞ’yle temas halinde olduklarını ifade ediyorlar. Dolayısıyla, MİT Başkanımızın HTŞ lideriyle görüşmesini eleştirenlerin zihni ve dünyası Baas dünyasında kalmış. Öyle bir dünya yok, o dünya bitti gitti. O dünya yok oldu gitti. Bugün Suriye halkının meşru kabul ettiği güçler bizim için de meşrudur. Ve burada bahsettiğim bu çerçevenin bir Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, iki Suriye’nin milli egemenliğinin korunması çerçevesinde kapsayıcı bir yönetimin ortaya çıkması için bütün bu gayretler yapılmaktadır. Ki Milli İstihbarat Teşkilatı doğası gereği herkesle görüşür, bundan önce de görüşüyordu, bunun bilinmeyen tarafı bilinen tarafından daha fazladır. Bu vesileyle bir şey daha söylemek isterim arkadaşlar, orada binlerce askerimiz var ve oradan Türkiye’ye dönük oluşacak tehditleri bertaraf etmek için bunlara karşı bir dalga kıran oluşturmak için kahramanca vazife yapıyorlar. Bir kere bir şekilde vatan nöbeti yapıyorlar ülkemizi korumak için oradan gelecek dalgalara karşı ülkemizi korumak için. Onlara buradan şükranlarımızı ifade ediyoruz. Nitekim bu sınır bölgesinde yapılan çalışmalarda özel harekattan, polisten, jandarmadan unsurlarımız faaliyet gösteriyorlar Türkiye’nin güvenliğinin korunması için Suriye’nin içine doğru olan o boşluk bölgesinde. Yine tabii en az bilineni doğası gereği milli istihbarat unsurları oradaki kahramanlar Suriye sahasından ilk çekilmediler. İlk günden itibaren sahaya nüfus ederek Türkiye’ye dönük olarak oluşabilecek olumlu ya da olumsuz gelişmeler hakkında istihbarat toplamak için, birtakım faaliyetler yürütmek için hemen her grupla görüştüler. Bütün bu kahramanlarımıza buradan bir kere daha şükranlarımızı sunuyoruz Allah yardımcıları olsun” şeklinde konuştu. Bir gazetecinin “CHP lideri Sayın Özgür Özel’in Baas rejimi, Esed rejiminin devrilmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın haksız çıktığına ilişkin birtakım sözleri oldu. Yine akabinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ’Cumhurbaşkanı Emevi Camii’nde namaz kılacak’ sözleri sonrası, ’O namaz bu namaz değil’ gibi bir değerlendirmesi oldu. Bu konuda neler söylersiniz?” sorusu üzerine Çelik, “Özgür Bey bu ara bu namaz meseleleri konusunda çok fazla yorum yapıyor. Yani namaz kılana Allah kabul etsin denilir, onun ötesinde söylenen sözler laf-ı güzaftır, boş laftır. Tabii burada Sayın Cumhurbaşkanımızın 13 yıl önce söylediği sözlerden alarak, bunları 13 yıl önce söylemiştin, ama haklı çıkmadınız şeklinde ifade kullanıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın haklı çıkıp çıkmadığının delili ‘men dakka dukka’ dediği Esad’ın bugün ne halde olduğudur. Cumhurbaşkanımızın haklı çıktığının delili bugün Suriye halkının Esad’ın gidişinden sonra bu kutlamalar sırasında şükran duygularını ifade etmek için sadece Türk bayrağını dalgalandırmalarında ve Türk bayrağını taşımalarında görülür. Bakın başka hiçbir ülkenin bayrağı değil, özgür bir Suriye’nin gelişini kutlamak için sadece şanlı bayrağımızı taşıyorlar. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız burada bu sürecin her aşamasında haklı çıkmıştır. Ama bugün biliyorsunuz Özgür Özel’le önceki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasında bir tartışma var. Özgür Özel, ’Sayın Kılıçdaroğlu döneminde Suriye için hiçbir şey yapılmadı’ diyor, Kılıçdaroğlu da diyor ki, ’Suriye döneminde biz çok şey yaptık, ama o yapanları tasfiye ettiğiniz için bunların farkında değilsiniz’ diyor. Yani CHP’nin içi Ortadoğu’dan daha karışık. Dolayısıyla CHP’nin içindeki gündeme hakim olmayanların Sayın Cumhurbaşkanımızın haklı çıkıp çıkmadığına dair bir değerlendirme yapmaya ne nefesleri yeter ne mecalleri vardır” şeklinde cevap verdi. Türkiye’de hiç kimsenin olaylara şu ya da bu başkentin gözüyle değil, Ankara’nın gözüyle bakması gerektiğinin altını çizen Çelik, “Bizim başkentimizin gözüyle baksın. Bazı siyasilerden bazı açıklamalar duyuyoruz, bitmiş gitmiş BAAS rejiminin sözcülüğü gibisinden birtakım açıklamalar. Bugün Suriye halkının onurlu ve müreffeh geleceği için destek ve dayanışma içinde olma zamanıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız bütün bu süre boyunca Suriye halkını bu kandan korumak için, bu katliamlardan korumak için en büyük siyasi bedelleri göze aldı. Bu en başta olaylar başladığında, hani diyor ya bazen CHP’liler olaylar başladığında ondan önce Esad’la görüştünüz, daha sonra kötü oldunuz falan. Tabi tarihin bir aşamasında takılıp kalırsanız, tarihe ideolojik bir obsesyonla bakarsanız bunu anlamanız mümkün değil” dedi. Toplantı yaklaşık 2 saat 30 dakika sürdü.
Samsun Prof. Dr. Aksakal’dan aşı açıklaması: "Sadece kızamık aşısı yapılarak yılda 14 bin çocuğun ölümü engelleniyor" Samsun’da düzenlenen "Sıfırdan 100’e Bağışıklama" panelinde konuşan Prof. Dr. Nur Baran Aksakal, "Türkiye’de sadece kızamık aşısıyla yılda 14 bin çocuğun ölümü engelleniyor" dedi. Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) tarafından Samsun İl Sağlık Müdürlüğü’nün katkıları ile Samsun Büyükşehir Belediye Çok Amaçlı Salon’da "Sıfırdan 100’e Bağışıklama" paneli düzenlendi. Panelde aşılarla ilgi bilgi veren Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Nur Baran Aksakal, "20 tane çocuk kızamık olduğunda birisi mutlaka zatürre olur. Bu zatürre çok dirençlidir. Artık gerçekten yoğun bakım ihtiyacı duyarsınız. Bin çocuktan birini kaybederiz. Biz bugün aşı yapmayalım desek ülkemizde her yıl doğan 1 milyon çocuk var. 1 milyon çocukta yılda 14 bin çocuğun ölümü engelleniyor sadece kızamık aşısı yapılarak. Bu kadar hayat kurtaran bir müdahale varken ortada, çocuklarımızı artık kızamıktan koruma noktasına gelmiş, kızamık görmez hale gelmişken bir takım sorunlar çıkmaya başladı. İnsanlar aşıyı sorgulamaya başladılar. Aşı en önemli halk sağlığı uygulamasıdır. Hayat kurtarmak, hem yoğun bakım yatışlarını hem de sakatlıkları önlemek için en etkili yöntemdir. Aşı maalesef başarısının kurbanı olmuş durumdadır. Biz hastalıkları görmedikçe, aşının gerekliliği konusunda bir takım soru işaretleri oluşmaya başlıyor. Bazı insanlar aşıyı reddetme eğiliminde oluyorlar. Halbuki bizim amacımız ve niyetimiz insanları aşı ile buluşturmaktır. O hastalıkların kendisini yaşamadan hastalıkların önlenmesini sağlamaktır. Bunun için çok ciddi bir ordu görev alıyor. Sağlık personelimiz aşıyı halkımıza ulaştırmak için çok uğraşıyorlar. Bir yandan Covid-19 virüsü geçirdik ve bununla ilgili pek çok soru gündeme geldi. Bir yandan dediğim gibi artık hastalıkları görmüyoruz. Bu hengame içerisinde çok fazla bilgi kirliliği oluşuyor. Bizler aşı hakkında daha fazla bilgi verebilir miyiz diye Samsun’dayız" şeklinde konuştu. "Aşı reddi konusunda artış var" İnsanların artık aşıyı daha fazla reddettiğini ifade eden Prof. Dr. Nur Baran Aksakal, "Günlük pratik uygulamalarda sağlık personelimizin fark ettiği ret konusunda bir artış söz konusudur. Tabii ki hala aşı çok güvenilir ve pek çok aile çocuklarını aşılatma yoluna gidiyorlar. Onlar sayesinde biz kızamık, kabakulak, boğmaca, tetanos gibi hastalıkları görmüyoruz. Covid döneminde yaşanan birtakım akıl karışıkları nedeniyle maalesef artış olduğunu biliyoruz. 2017 yılında 43 bin civarındaydı, şu anda sayının daha da arttığını tahmin ediyoruz. Kızamıkla birlikte özellikle Avrupa bölgesinde, ülkemizde de son dönemde özellikle 2-3 yılda bir daha da sayıları artacak şekilde maalesef kızamık vakaları görüyoruz. Aşılama hızınız yükseldiği zaman bu vakalarda da tabii ki azalma bekliyoruz. Şu an için kızamık daha düz seyirdedir. Son 2-3 yıldır biraz daha belli rakamlarda seyrediyor. Aşılanma hızı düştükçe, kişiler aşılarını daha az yaptırdıkça maalesef bizde daha fazla kızamık görmeye başlıyoruz. Sadece kızamık değil, özellikle 2 aydan küçük bebeklerimizde boğmaca ölümlerini görebiliyoruz. Tetanos gebelerimizde çok önemsediğimiz bir aşıdır" diye konuştu. "Covid aşıları sonrası kalp krizi vakalarında artış söz konusu değil" Prof. Dr. Nur Baran Aksakal, konuşmasının devamında şunları söyledi: "Covid geçirenlerde kalp krizi, damar tıkanıklığı, beyni pıhtı atması gibi riskleri zaten gördük. Aşılar uygulanmaya başladıktan sonra ilk olarak sağlık personelinde yapıldı. Sağlık personelindeki ölümler ve hastaneye yatışlar ciddi şekilde azalmıştı. Sadece 25-34 yaş grubu erkeklerde 1.1 kat risk artışı olduğuna dair bilgi yayılmıştı. Önemli dergilerde de yayınlandı. 11 milyon aşısız, 10 milyon aşılı insanın Avrupa’da karşılaştırıldığı çalışma sonuçlarına sahibiz. Bu çalışma hem bacakta hem diğer organlarda tıkanmalar, kalp krizi gibi durumları araştıran bir araştırmadır. Bunun sonucunda da aşılı grupta aşısızlara göre çok daha az gördüğümüzü gördük. Bu süreçte eğer siz aşı olmadıysanız ve Covid geçirdiyseniz 1-2 ile 7-8 kat fazla kalp krizi ya da trombüs, diğer organ hasarı görebildiniz. Başlı başına Covid bir sorunken, Covid geçirme aşılı insanlarda da söz konusuyken böyle bir çalışma daha da önem kazanıyor. Net bir şekilde söylüyoruz ki aşı ile böyle bir artış söz konusu değildir. Asıl aşı olunmadığında ve hastalık geçirildiğinde bu riskin çok faza olduğunu biliyoruz." Panelde ayrıca aşıların koruyucu özelliğini anlatmak amacıyla sağlık personeline “Sıfırdan 100’e Bağışıklama” konusunda eğitim verildi. Panele Sağlık Bakanlığında görevli Dr. Osman Topaç konuşmacı olarak yer aldı. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde görevli Prof. Dr. Ateş Kara da panele online olarak bağlandı. Panel katılanlara belge sunumu ile son buldu.
Kastamonu ‘Acil Çağrı Yönetimi’ eğitimi 17 kursiyer ile birlikte start verdi Sağlık Bakanlığının planlaması doğrultusunda, eşzamanlı olarak iller arasında verilen “Acil Çağrı Yönetimi” eğitimi Çankırı ve Kastamonu’dan katılan kursiyerler ile başladı. Sağlık Bakanlığının planlaması doğrultusunda, eşzamanlı olarak iller arasında verilen “Acil Çağrı Yönetimi” eğitimi Çankırı ve Kastamonu’dan katılan kursiyerler ile başladı. Kastamonu’da ilk defa düzenlenen “Acil Çağrı Yönetimi” eğitime Çankırı’dan 2 doktor ve 4 acil tıp teknisyeni, Kastamonu’dan ise 4’ü doktor 7’si acil tıp teknisyeni olmak üzere toplam 17 kursiyer katıldı. 4 gün sürecek olan teorik ve simülasyon uygulamaları eğitiminin açılışına, Kastamonu İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok ve Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya da katıldı. Ortak çalışmaların değerlendirildiğini kaydeden Dr. Sarıkaya, “Kastamonu ilinde düzenlenen ilimizden 2 eğitimci ve 6 kursiyerimizin katılım sağladığı KKM Tıbbi Çağrı Karşılama Eğitimi Açılışı için Kastamonu İl Sağlık Müdürlüğünü ziyaret ettik. Eğitimin tüm aşamaları hakkında bilgi edinip tüm kursiyerlerle sohbet ettik. İlimiz UMKE 23.bölge olarak koordinatör ilimiz olan Kastamonu iline bağlı olmamız hasebiyle Ulusal Medikal Kurtarma Ekibine ait teçhizat, araç, bina durumu, iller arası koordinasyon, afetlere hızlı müdahale konusundaki ortak çalışmalarımızı Kastamonu İl Sağlık Müdürümüz ve Ekibiyle birlikte değerlendirdik. Komşu il olarak birlikte yürüttüğümüz ve yürüteceğimiz sağlık hizmetleri konusunda sayın müdürümüzle karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Verimli geçen ziyaretimizin ardından gün içerisinde ilimize dönerek çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ettik. Kastamonu Sağlık Müdürümüz Sayın Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok ve yönetimine misafirperverlikleri ve yakın ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum” diye konuştu. Kastamonu İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok ise kursiyerlere ’başarılar’ diledi.