SAĞLIK - 18 Ekim 2024 Cuma 12:05

Sessiz İlerleyen hastalık

A
A
A
Sessiz İlerleyen hastalık

DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, osteoporozun önlenmesi, teşhisi ve tedavisi konusunda farkındalık oluşturmak için ‘’20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’’ dolayısıyla bilgilendirmede bulundu.


Kemik erimesi olarak bilinen osteoporozun kemik dokusunun içeriğindeki mineral yoğunluğunun azalmasıyla kemiklerin zayıfladığı ve kırık riskinin arttığı en sık görülen metabolik kemik hastalığı olduğunu ifade eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Osteoporoz her yıl dünya çapında 8,9 milyon kırığa neden olan önemli bir küresel sağlık sorunudur. 50 yaş üzerindeki kadınların üçte birinde, erkeklerin ise beşte birinde yaşamlarının geri kalan kısmında osteoporoza bağlı kırık gelişmektedir. Osteoporoza bağlı kırık gelişmesi ise kişinin sağlık durumunu olumsuz etkiler” dedi.



“Sessiz ilerlediğinden erken dönemde bir belirtiye neden olmaz”


Kemik erimesinin, sessiz ilerlediği için erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmadığını dile getiren Sultanoğlu, “Kemik yoğunluğunun azalmasına rağmen genellikle kemikte kırılma veya çatlama ortaya çıkmadığı sürece hastalığın tespit edilebilmesi güçtür. Osteoporozlu kemikler, normal kemiklere göre daha kırılgan ve dayanıksızdırlar. Kemikten kalsiyum kaybedilmesine bağlı olarak kemiğin kütlesi ve sağlamlığı azalır. En ufak bir kaza veya yaralanmaya bağlı kemiklerin kolay kırılması görülebilir. Osteoporozun ilerlemesi durumunda kemik hasarı başlayınca birtakım belirtiler ortaya çıkar. Osteoporozun en yaygın belirtisi, zayıflayan kemikte görülen mikro kırıklara bağlı bel ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Fark edilmemiş omurga kırıklarına bağlı boy kısalması, kamburlaşma (kifoz), başın öne eğilmesi ve omuzların düşmesi gibi duruş bozuklukları yaygın görülen diğer belirtileridir. Duruş bozukluğuna bağlı olarak ağrı, solunum güçlüğü ve rahatsızlık hissi, erken doyma, şişkinlik gibi sindirim problemleri olabilir” şeklinde konuştu.



“En önemli sağlık problemlerinden birisidir”


Osteoporoz her yaşta görülmekle beraber genellikle erişkinlerde ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Sultanoğlu açıklamasında, “İlerleyen yaşla birlikte görülme sıklığı artan en önemli sağlık problemlerinden birisidir. Sessiz seyrettiği için osteoporoz gelişme riski olan bireylerin değerlendirilmesi ve hastalığın en önemli kötü sonucu olan kırıklar oluşmadan önce erken tanısı önemlidir. Osteoporoz, sadece kadınların hastalığı olmayıp erkekleri de etkilemektedir. Ancak kadınlarda kemik erimesi görülme ihtimali erkeklere oranla daha yüksektir. Menopoz dönemi kemik yıkımını hızlandırır ve osteoporoz riskini artırır. En yaygın osteoporoz türü, östrojen eksikliğinden kaynaklanan menopoz sonrası osteoporozdur. Osteoporozun nedenleri arasında sadece yaşlanma, cinsiyet ve hormonal değişiklikler değil, aynı zamanda diğer faktörler de rol oynar. Beyaz tenli, kısa boylu ve ince yapılı olma, ebeveyn ya da kardeşte osteoporoza bağlı kırık hikayesinin bulunması, daha önce omurga kırığı olması, yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, sağlıksız beslenme, normalden düşük kiloda olma, yeterince güneş ışığı alamama, günün büyük kısmını hareketsiz veya oturarak geçirmek, aşırı kafein tüketimi, sigara ve aşırı alkol kullanımı osteoporoz riskini arttırmaktadır” ifadelerine yer verdi.



Osteoporozun pek çok hastalığa ve kullanılan ilaçlara bağlı olarak da gelişebileceğini sözlerine ekleyen Sultanoğlu, “Bunlara ikincil osteoporoz denir. Bu durum hem kadınlarda ve hem de erkeklerde görülen ve önlenmesi/tedavi edilmesi gereken bir sorundur. Örneğin kortizon, tiroid hormonu, antiepileptikler, antidepresanlar, antikanser ilaçlar osteoporoz riskini artırabilir. Osteoporoz bazı hastalıkların neden olduğu veya eşlik ettiği bir durum olabilir. Tiroid hastalıkları, böbrek hastalıkları, diyabet, romatoid artrit, çölyak hastalığı, kanser, kronik karaciğer hastalığı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı bu hastalıklar arasında sayılabilir” dedi.



“Kırıklar ağrılı ve yaşam kalitesini bozan kırıklardır”


Osteoporozun tüm dünyada insan yaşamının uzaması ve nüfusun yaşlanmasıyla giderek artan önemli bir sağlık sorunu haline geldiğine işaret eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kemik yapısının incelmesi ve kemik kalitesinin bozulması yaşlanmanın kaçınılmaz sonucudur. Kırıklar gelişmeden hastalığı erken tespit etmek ve bunun için tarama ile osteoporozdan şüphelenmek, eğer osteoporoz geliştiyse kişiye özgü tedavi planı önemlidir. Biliyoruz ki ilk kırık sonrasında ikinci kırık için risk artmaktadır. Osteoporoza bağlı kırıklar ağrılı ve yaşam kalitesini bozan kırıklardır. Hatta yaşamı tehdit edecek kadar ciddi olabilirler. Bu nedenle bireyin yaşına ve fiziksel durumuna uygun düzenli egzersizleri yapması, hareketsiz yaşamdan uzak durmak, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, dengeli beslenme, kemik sağlığı için gerekli olan potasyum, kalsiyum, magnezyum ve C vitamini bakımından daha zengin içeriğe sahip yeşil yapraklı sebzelerin kullanımı, çocukluktan başlayarak tüm yaş gruplarının yeterli miktarda ve düzenli olarak kalsiyum alması, yeterli miktarda D vitamini ve protein alımı, risk faktörlerinin gözden geçirilmesi, sigara kullanmamak, aşırı alkol ve kafein tüketiminden kaçınmak, uygun vücut ağırlığında olmak, düşme riskine karşı önlemler almak (yerde ayağın takılmasına ya da kaymasına yol açacak nesne bulundurmamak, kaydırmaz paspasları kullanmak, halıları sabitlemek, merdivenlere ve koridorlara tutunmak için tırabzanlar yaptırmak, yeterli aydınlatma, baston/yürüteç gibi yardımcı araçları kullanmak, terlik yerine ev ayakkabısı tercih etmek gibi) osteoporoz riskine ve kırık gelişimine karşı koruyucu önlemlerdir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarımız, uzun süre hareketsiz olan hastaların hem kemik sağlığı hem de günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülebilmesinde, gerekli konforu ve desteği vermeyi amaçlar.” tavsiyelerinde bulundu.



“65 yaş üzeri tüm kadınların ve 70 yaş üzeri tüm erkeklerin osteoporoz açısından taraması yapılmalıdır”


Osteoporoz tanısında risk faktörleri açısından değerlendirme, fizik muayene, kemik dansitometresiyle kemik mineral yoğunluğunun ölçülmesi, gerekli laboratuvar tetkikleri ve radyografilerden yararlanıldığını dile getiren Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kemik dansitometresi tanı için en sık kullandığımız görüntüleme tetkikidir. Kemik yoğunluğu kolay ve ağrısız bir şekilde ölçülebilirken maruz kalınan radyasyon miktarı çok düşüktür. Herhangi bir bölgede düşük kemik yoğunluğu ölçümü tespiti durumunda osteoporotik kırık gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle 65 yaş üzeri tüm kadınların ve 70 yaş üzeri tüm erkeklerin kemik dansitometresiyle osteoporoz açısından taraması yapılmalıdır. 65 yaşın altında olup menopozda ya da menapoza giriş sürecinde olan kadınlar ile 70 yaş altı erkeklerde ise hekim tarafından osteoporoz ve kırık riski değerlendirilerek gerekliyse tarama yapılmalıdır” diye konuştu.



“En önemli husus, osteoporoz tedavisini planlarken bireye özgü tedavi planı yapılmasıdır”


Tedavi için etkinliği kanıtlanmış ve kırık riskini azaltan çeşitli ilaçlar kullandıklarını ifade eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kişinin durumuna göre ağızdan, damar yoluyla (serum) veya koldan cilt altına uygulanabilen ilaçlar mevcuttur. En önemli husus, osteoporoz tedavisini planlarken bireye özgü tedavi planı yapılmasıdır. Osteporoz ve kırık riski olan bireylerin hekim tarafından değerlendirilmesi, gerekli ise tedavinin zaman kaybetmeden başlanması, kırık gelişme riskinin ve ilaç uyumunun takip edilmesi, ilaç dışı tedavi önerilerimiz ve düzenli fiziksel aktiviteyle tedavi başarısı artar” dedi.



“Kırık olmadığı sürece ağrı yapmadığı için sessiz ilerleyen osteoporoz önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır” vurgusunu yapan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, “ 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’’ ile daha iyi kemik sağlığı için bu konudaki farkındalığın arttırılmasını amaçlamaktayız. Menopoz sonrası dönemdeki kadınlar ve 50 yaş üzerindeki erkekler osteoporoz risk faktörleri açısından mutlaka incelenmelidir. Osteoporozun erken ve doğru tanısı, bireye özgü tedavi planı yapabilmemiz için kırık gelişmeden önce hastalarımızın osteoporoz açısından taramalarını yaptırmasını öneriyorum” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Van Van’da 82 yıllık çay evinde nostaljiye yolculuk Van’ın İpekyolu ilçesindeki Kahvaltıcılar Sokağı’nda yer alan ve 82 yıllık geçmişiyle dikkat çeken çay evi, ziyaretçilerine nostaljik bir yolculuk sunuyor. Van’da 1942 yılından bu yana hizmet veren çay evi, soğuk kış aylarında misafirlerine sıcak bir ortam sağlıyor. Sobanın üzerinde demlenen tarçınlı çayın kokusu mekânı sararken, sigara içilmesinin teklif dahi edilmediği bu huzurlu ortam, konuklarını geçmişin sıcaklığıyla kucaklıyor. Çay evine gelenler, sıcak bir bardak çay eşliğinde eski günleri yâd ederken, mekânın tarihi atmosferi kış günlerinde adeta bir sığınak sunuyor. Eski bir binada hizmet veren ve odun sobasının etrafında koyu sohbetlere ev sahipliği yapan çay evinin müşterilerinin büyük kısmı ise yaşlılardan oluşuyor. İHA muhbirine konuşan 55 yaşındaki çay evi sahibi Dolayı Öztürk, 1942 yılından bu yana hizmet veren Van’ın en eski çay evi olduğunu belirtti. Geçmişten kalan sandalye ve masaları dahi değiştirmediklerini ifade eden Öztürk, “Zamanında büyüklerimiz bu masalarda, sandalyelerde oturduğu için onları değiştirmiyoruz. Burada çay içip, kararlar vermişler ve bazı küskünler barışla sonuçlanmış. Bu yüzden burada değişiklik yapmak istemiyoruz. Elimizden geldiği kadar işimizin hakkını vermeye çalışıyoruz. Kışın gelmesi ve havaların soğumasıyla ilk olarak tarçın çayına başlıyoruz. Sobanın üzerinde demlenen tarçın çayına kuşburnu ve ıhlamur gibi bitkileri de karıştırıyoruz. Bu yıl tarçın çayına ek olarak elma çayı da yapıyoruz” dedi. Uzun yıllardır aynı çay evine geldiğini ifade eden Mehmet Salih Yusufoğlu ise arkadaşlarıyla bir ara geldiği çay evinde huzur bulduğunu dile getirdi.
Bursa Bugün tüm dünya da "Zeytin Ağacı Günü" kutlanıyor UNESCO tarafından alınan kararla her yıl 26 Kasım’da Dünya Zeytin Ağacı Günü kutlanıyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de zeytin üreticileri bu günle ilgili kutlama mesajları yayınladı. Akdeniz iklimine sahip bölgelerde binlerce yıldır yetiştirilen zeytin ağacının, zaman ve mekan sınırı tanımaksızın üretildiği yer her geçen gün giderek artıyor. Bronz Çağı’ndan bu yana zeytin ağaçları, binlerce yıldır insanlığa eşlik eden evrensel bir ağaç olarak biliniyor. Barışı ve umudu simgeleyen bu eşsiz ağacın hasat edilen meyveleri, insanlığın beslenmesi ve sağlığında önemli rol oynuyor. Türkiye de zeytin ağacı varlığında dünyada önemli konumda bulunuyor. 2002 yılında 101 milyon olan zeytin ağacı sayısı, son 20 yılda yeni dikilenlerle 203 milyona ulaştı. 2024-2025 sezonunda 3 milyon 600 bin ton zeytin, 475 bin ton da zeytinyağı rekoltesi bekleniyor. Hasat edilen zeytinlerin 750 bin tonu sofralık olarak değerlendirilecek geri kalanı yağlık olarak kullanılacak. Sofralık zeytinde dünya lideri olan ve zeytinyağı ihracatında da önemli bir potansiyele sahip Türkiye, dünyada kaliteli üretimiyle adından söz ettiriyor. Dünya’da en çok zeytinyağı tüketen ülkeler sıralamasında da Türkiye üretimine oranla geride kalıyor. Yıllık kişi başı zeytinyağı tüketimi Yunanistan’da 12,8, İspanya’da 11,3, İtalya’da 10,5, Portekiz’de 7,2 kilogram iken Türkiye’de zeytinyağı tüketimi konusunda son yıllarda önemli bir artış olmasına rağmen kişi başı tüketim 1,4 kilogramda kalıyor. Lübnan, Ürdün ve Tunus’ta kişi başı tüketimin 3 kilogramın üzerinde olduğunu göz önünde bulundurulursa bu oranın düşüklüğü üzüyor. Zeytinyağı ve sağlık Marmarabirlik’e göre zeytinyağı beslenmede ve insan sağlığında önemli rol oynuyor. Antioksidan zengini olan zeytinyağı, Omega-3 ve Omega-6 yağ asitleri, E, A ve D vitamini, kalsiyum, fosfor, potasyum, kükürt, magnezyum gibi mineraller içeriyor. Zengin içeriğiyle zeytinyağı, kalp, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar ve kansere karşı iyi geliyor,kemik gelişimini sağlıyor. Yaşlanmayı geciktiren zeytinyağının, düzenli tüketilmesi durumunda, kan basıncını düşürerek yüksek tansiyonu önleyici etkisi de bulunuyor. Sofralık zeytinde bulunan antioksidanlar, içeriğindeki fenolik bileşenler ve yağ asitleri hayat boyu kalp, damar hastalıkları, hipertansiyon ve kansere karşı koruyucu etki gösterir. Gastrit ve ülserlere karşı koruyucu bir rol oynar. İçeriğindeki oleik asit de kalın bağırsak, meme ve cilt kanserinden korur. Cilt için en gerekli olan E vitamini içeriğinden dolayı, dokuların yaşlanmasını önler ve yaşlanmanın beyin fonksiyonları üzerindeki kötü etkilerini azaltır. Yaşlanmayı geciktirici “oleuropein” maddesinin başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede kansere karşı yapılan ilaçlarda kullanıldığı belirtilmektedir. Kandaki toplam, serbest ve ester formdaki kolestrerol seviyesini azaltır. Kötü kolesterol olarak bilinen düşük yoğunluklu lipoproteinlerin (LDL) oksidasyonunu önleyici ve miktarını düşürücü etkileri bulunmaktadır. Anne sütünde bulunan ve vücutta sentezlenemeyen linoleik asit (omega 6) ihtiva etmesinden dolayı doğum öncesi ve sonrası bebeklerin beyin ve sinir sisteminin doğal gelişimine katkı sağlar.
Afyon Yatak yaralarına dikkat çekmek için etkinlik düzenlendi Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde uzun süre yatarak tedavi gören ve sürekli yatağa bağımlı hastalarda oluşan “yatak yaralarına” dikkat çekmek ve yarayı oluşmadan önleyebilmek adına etkinlik düzenlendi. Hastanede yapılan etkinlikte, hasta ve yakınlarının dikkatini çekmek için girişte bir stant oluşturuldu. Afiş ve balonlarla süslenen stantta, hastaneye gelen hasta ve yakınlarına bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Opr. Dr. Hilmi Uyar tarafından etkinliğe katılan sağlık personeline ve diğer ziyaretçilere, yatağa bağımlı hastada yarayı önlemek için nasıl pozisyon verilmesi gerektiği bir maket üzerinde uygulamalı anlatıldı. Ayrıca yara oluştuğu takdirde nasıl pansuman yapılması gerektiği, küçük yaranın büyümesini engellemek için neler yapılması gerektiği anlatıldı. Etkinlik sonrası hastane yönetimi adına yapılan açıklamada, “Bilgilendirme ve eğitimler sadece bugünle sınırlı kalmıyor. 2021 yılında Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde açılan ‘Diyabetik Ayak ve Yara Bakım Kliniği’nde basınç yaralı hasta yakınlarına eğitimler verilerek evde de bu hastaların nasıl bakılması gerektiği sürekli anlatılıyor. Klinik açıldığı günden beri 478 basınç yaralı hasta yatırılarak tedavisi sağlandı. Ayrıca poliklinikte de 450 basınç yaralı hasta muayene edildi; hastaneye yatmasına gerek olmayanlara ihtiyaç duydukları bilgiler verilip tedavisi düzenlenerek evde tedavisi sağlandı” ifadelerine yer verildi.