ÇEVRE - 10 Ocak 2024 Çarşamba 12:30

Çankırı’nın kuzeyinde kar yağışı etkili olmaya başladı

A
A
A
Çankırı’nın kuzeyinde kar yağışı etkili olmaya başladı

Çankırı’nın kuzey kesiminde bulunan ilçelerinde kar yağışı etkili olmaya başladı.


Çankırı’nın D100 kara yolu geçişindeki Çerkeş ilçesinde kar yağışı etkili olmaya başladı. Lapa lapa yağan kar, ilçeyi beyaza bürüdü. D100 kara yolunda sürücüler hızlarını düşürerek ilerlemek zorunda kaldı. Karayolları ekipleri ise kar yağışı öncesinde önlem alarak tuzlama çalışması yaptı. Trafik ekipleri sürücülere tedbirli araç kullanmaları konusunda uyarılarda bulundu.



Çankırı’nın kuzeyinde kar yağışı etkili olmaya başladı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Alev savaşçıları, farkındalık eğitimlerinde maskot ve animasyon kullanacak İstanbul İtfaiyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) iş birliğiyle düzenlenen “Kahraman İtfaiyeciler Maskot ve Animasyon Yarışması”nda ödüller sahiplerini buldu. Maskot ve animasyonlar; yangın, sel ve deprem gibi afetlerde alınabilecek önlemler ve korunma yöntemleri konusunda başta çocuklar olmak üzere toplumun her kesimine yönelik eğitim faaliyetlerinde kullanılacak. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İtfaiye Daire Başkanlığı ve Bahçeşehir Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen “Kahraman İtfaiyeciler Maskot ve Animasyon Yarışması” sonuçlandı. Dereceye giren isimler, İtfaiye Teşkilatı’nın kuruluşunun 310’uncu yıl dönümünün kutlandığı İtfaiye Haftası etkinlikleri kapsamında Beyoğlu Atlas 1948 Sinema Salonu’nda düzenlenen törenle ödüllerini aldılar. Törene, İstanbul İtfaiye Daire Başkanı Remzi Albayrak, BAU Rektör Yardımcısı Tunç Bozbura, BAU İletişim Fakültesi Dekanı Hasan Kemal Suher, Merkez İtfaiye Şube Müdürü Salih Karataş, Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan, Merkez İtfaiye Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Yavuz, ödüllü çocuk kitabı yazarı ve çizeri Çağrı Odabaşı, animasyon dünyasının tanınan isimleri Arzu Demirel, Varol Yaşaroğlu, akademisyenler ve itfaiyeciler katıldı. “Toplumu bilinçlendirmek istedik” Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başlayan törenin açılış konuşmasını İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Remzi Albayrak yaptı. Yarışmada emeği geçenlere teşekkür eden Albayrak, şunları söyledi: “Bu yarışmayı düzenlerken amacımız sadece bir maskot ya da animasyon hazırlamak değildi. İtfaiye teşkilatımızın ne kadar önemli bir görev üstlendiğini ve özellikle afet anlarında hayat kurtarmak için gösterdiği büyük çabayı sizlerin gözünde canlandırmayı hedefledik. Bununla birlikte başta çocuklarımız olmak üzere tüm toplumu çeşitli afetler ve acil durumlar karşısında bilinçlendirmek, korunma yolları hakkında bilgilendirmek en büyük önceliğimiz oldu.” “Gurur duyuyoruz” BAU Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tunç Bozbura ise “Çocukken itfaiyeci olmak isterdim ama profesör oldum. Profesör olmak daha kolay” diyerek; yangın, afet gibi birçok yıkıcı faaliyetle mücadele eden itfaiyecilerin yaptıkları görevin zorluğuna dikkat çekti. BAU İletişim Fakültesi Dekanı Hasan Kemal Suher ise itfaiye teşkilatını tanıma olanağı bulduklarını belirterek “ İtfaiyenin bu yolculuğunda, kahramanlık hikayelerinde, bizim de çorbada tuzumuzun bulunmasından gurur duyuyorum” dedi. Animasyon ve maskotla anlatım Yarışmanın koordinatörlüğünü yapan BAU İletişim Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölüm Başkanı, Sanatçı Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan ise konuşmasına “İnsan hayatı elbette çok kıymetli ancak, bir ağacı, bir kediyi, köpeği, kuşu ve hatta birinin ekmek teknesini kurtarırken aynı bir insanı kurtarıyormuşçasına özveriyle çalışan itfaiyecilerimize saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum” diyerek başladı. Noyan, 5 ay önce kendisini ziyaret eden itfaiye yöneticilerinin öncelikle çocuklar ve ailelerine daha etkili ulaşmanın yöntemlerini birlikte araştırmak istediğini söyledi. Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan, “Ancak amaç elbette bununla sınırlı değildi. Yangın gibi muhtemel üzücü olaylara karşı nasıl önlem alırız, nasıl korunuruz, en az hasarla kurtulmak için neler yapabiliriz gibi sorularının yanıtlarını eğitici içerikler oluşturarak doğru anlatabilmek istiyorlardı. Bu hedef doğrultusunda animasyon ve maskotları nasıl kullanabileceklerini danıştılar. Ve hikayemiz öyle başladı. İtfaiye ile ilgili animasyon ve maskot yoluyla anlatılabilecek çok şeyler olduğunu belirledik” dedi. ‘Şehitlik makamları yok’ “Herkesin kaçtığı yere onlar koşarak gidiyor” diyen Noyan, itfaiyeciliğin, meslek olarak sayılmaması, şehitlik mertebesinin bulunmaması gibi sorunları da dile getirdi. Toplumun itfaiye ve görevleri konusunda bilinçlendirilmesinin de önemine dikkat çeken Noyan, gönüllü ve yeni yetkin itfaiyeci ihtiyacı olduğunu belirtti. Prof. Dr. Nazlı Eda Noyan, özellikle İstanbul ve büyükşehirler özelinde acil durumlarla ilgili yapılması gerekenler hakkında bilginin yaygınlaştırılması, toplumda afet ve acil durumlara dair bir bilinç ve sorumluluğun oluşturulması gibi ihtiyaçların da yapılan toplantılarda belirlenen konular arasında olduğunu ifade etti. Genç yeteneklere ödül Konuşmaların ardından başlayan ödül töreninde, genç maskot kategorisinde, “Ateş Semenderi” tasarımıyla İnci Doğan birinci olurken, ikinciliği “Bal Porsuğu” maskot tasarımıyla Başak Yavuz, üçüncülüğü ise “Fil ve Yılan” tasarımıyla Öykü Sanatel aldı. Yetişkin maskot kategorisinde “İtfaiye Robotu” tasarımıyla Arat Baran Kesgin birinci olurken, “Tulumbacı” maskot tasarımıyla Ece Altın ikinci “Hortumcuk” eseriyle de Kerem Gözüaçık üçüncü oldu. İtfaiye erine özel ödül Küçük yaşına rağmen “Mutfakta Yangın” eseriyle yarışmaya katılan İpek Çiftçi ve “Kahraman İtfaiyeci” eseriyle yarışmada yer alan Trakya Yangın Önleme Birimi çalışanı Abuzer Arslan da özel ödüle layık görüldü. Animasyon alanında düzenlenen yarışmada ise “Tüylü Kahramanlar” animasyonuyla Sıla ve Doğa Refik ödüle layık görüldü. Sıla ve Doğa Refik’in ödüllerini, animasyon dünyasının ünlü isimleri Varol Yaşaroğlu ve Arzu Demirel verdi.
Mardin Mardin’de ilk defa çocuk hastada ‘Laparoskopik nefrektomi ameliyatı’ gerçekleştirildi Mardin Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tıp alanında önemli bir başarıya imza atılarak, Doktor Öğretim Üyesi Süleyman Sağır ve Üroloji Uzmanı Doktor Ferhat Çelikkaleli önderliğindeki cerrahi ekip, çocuk hastada ilk defa laparoskopik nefrektomi ameliyatını başarıyla gerçekleştirdi. 10 yaşındaki Abdulvahit Uğurlu adlı hastaya, hastalıklı böbreğin çıkarılması için kapalı yöntemle gerçekleştirilen bu cerrahi operasyon başarıyla tamamlandı. Ameliyatın başarılı bir şekilde yapıldığını dile getiren Doktor Öğretim Üyesi Süleyman Sağır, “Hastamız bize bir ay öncesinde sol yan ağrısı şikayetiyle başvurdu. Daha sonra hastamıza yaptığımız tetkikler sonrası hastanın sol böbreğinin fonksiyonunun azaldığını gördük. Böbrek sintigrafisi ile teyit ettikten sonra ailesine böbreğin alınması gerektiğini ifade ettik. Hasta yakınları ameliyat sırasında oluşabilecek tüm komplikasyonları kabul ettikten sonra hastayı minimal invaziv şeklinde laparoskopik nefrektomi yöntemiyle böbreğin alınma işlemine karar verdik. Hastanın ameliyatı 1 saat kadar sürdü. Ameliyat çok başarılı bir şekilde geçti. Hiçbir şekilde kanama kaybı yaşamadık. Hasta uyandıktan 2 saat sonra tabletle oyun oynayacak seviyeye geldi” şeklinde konuştu. Böyle durumlarda laparoskopik cerrahilerin 1 yaşından 80 yaşına kadar ameliyatın gerçekleşebileceğini aktaran Dr. Öğretim Üyesi Sağır, “Genellikle laparoskopik piyeloplasti dediğimiz ameliyatlar için 1 yaş üstü baz alınıyor. Biz henüz o kadar küçüğünü ameliyata almadık. Ama 1 yaşından 80 yaşına kadar da yapılabilecek bir ameliyat” diye konuştu. Bu tür ameliyatın artık Mardin’de daha sık yapılacağını belirten Uzman Dr. Ferhat Çelikkaleli ise, “Mardin’de ilk kez 10 yaşındaki hastamıza laparoskopik nefrektomi uyguladığımız bir işlem oldu. Minimal invaziv işlemin en büyük amacı kesi miktarı daha az, iyileşme süreleri daha hızlı ve ameliyat sırasında kanamamız daha az oluyor. Bu işlem hastalar için konforlu bir işlem oluyor. Hastaları erken taburcu edebiliyoruz. Bir önceki hastamız olan 76 yaşında bir teyzemizdi şu anki hastamız 10 yaşında. Artık yaş aralığı giderek arttı. Artan tedavi işlemlerine bağlı olarak artık böbrek kitlelerinde veya böbrek fonksiyonlarında bozulmaları erken tespit edebiliyoruz. Buna bağlı olarak erken müdahale edebiliyoruz. Hastamızın böbrek fonksiyonların çalışmadığını fark ettik. Önceden böbrek çıkışında bir darlık vardı. Açık ameliyat olmasına rağmen böbrek fonksiyonlarını tekrar kazanamadı. Kapalı bir ameliyat yöntemiyle böbreğini almak zorunda kaldık. İşlem yaklaşık 1 saat sürdü. Ameliyat çok iyi geçti hastamızı yarın taburcu etmeyi planlıyoruz" ifadelerini kullandı. Katkılarından dolayı herkese teşekkürlerini ileten Başhekim Yardımcısı Uzman Dr. Lokman Timurağaoğlu ise “Mardin Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak artık birçok operasyonu doktorlarımız sayesinde burada gerçekleştiriyoruz. Hastamız başka şehirlere daha az sevk oluyor. Kaldıkları şehirde gerekli bütün işlemleri yaparak ameliyatları gerçekleşiyor. Desteklerinden dolayı Sağlık Bakanlığımıza, İl Sağlık Müdürümüz Saffet Yavuz’a ve hastane yönetimine çok teşekkür ediyoruz” dedi. Hasta Vahdettin Uğurlu’nun annesi Hatice Uğurlu, 3 yıl boyunca mücadele verdiklerini belirterek, "Oğlumla birlikte 3 yıldır bu hastalıkla mücadele ediyoruz. Daha önce sürekli olarak şehir dışına gittik. Özel hastanede de bir ameliyat gerçekleştirdik. Böbreğin onarılacağını, ameliyatın iyi bir şekilde gerçekleşeceği söylenmişti. Fakat 2 yıldır yine aynı şikayetlerle, karın ağrısı kusma gibi şikayetlerimiz devam etti. Burada Süleyman hocaya geldik. Daha önceden bir aile dostumuz ameliyat olmuştu onun önerisiyle geldik. Doktorumuzla görüştük ve ameliyatı üstleneceğini söyledi. Dün de ameliyatımız kapalı bir şekilde gerçekleştirildi. Doktorlarımıza çok teşekkür ediyoruz artık şehir dışına gitmemize gerek kalmadı. 3 yıl boyunca bunun için uğraştık. Çok şükür kendi memleketimize ameliyatımız oldu, herkese teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
İstanbul Yeni doğan uzmanı uyardı: “Tamamlayıcı besine erken geçilmesi birçok hastalık oluşturabilir” Anne sütünün bebek beslenmesinde ilk sırada olması gerektiğini aktaran Yenidoğan Uzmanı Prof. Dr. Merih Çetinkaya, “Ülkemizde yapılan çalışmalar şunu göstermiş; 2’nci aydan itibaren tamamlayıcı besin dediğimiz, vücudunun sindiremeyeceği, bebeğin böbreklerinin atamayacağı maddelerin verilmesi o bebeklerin hem büyümesinin geri kalmasına hem de pek çok alerjik hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Anne sütü aslında bir bebeğin ilk aşısı, ilk 1 saat içinde bebeğin emzirilmesi ve bebeğin ilk 6 ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmesi, 6’ncı aydan sonra tamamlayıcı besinlere başlanarak 2 yaşına kadar en az anne sütüyle beslenmesine devam etmeli” dedi. Yeni doğan bebeğin beslenmesinin temeli olan anne sütü hem anne hem de bebek açısından büyük kazanımlar sağlıyor. Uzmanlar, anne sütünün anne ile bebeğin duygusal bağını sağlaması, birçok hastalığa karşı koruyuculuğun yanı sıra besin alerjisi, egzama ve astım riskini azalttığını, bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesi için çok önemli olduğunu sıklıkla vurguluyor. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Yeni Doğan Kliniği Sorumlusu Prof. Dr. Merih Çetinkaya da anne sütü kullanımı, tamamlayıcı beslenme gibi birçok konuya ilişkin bilgi verdi. Bebeğin ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmesinin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Çetinkaya, anneler ve anne adaylarına önemli uyarılarda bulundu. “İlk 6 ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmeli" Anne sütünün yerini hiçbir ürünün tutamayacağını söyleyen Yeni Doğan Uzmanı Prof. Dr. Merih Çetinkaya, “Daha bebekleri doğar doğmaz ilk 1 saat içinde anneyle bebeğin bir ara gelerek bebeğin emzirilmesinin sağlanması ve bebeğin ilk 6 ay boyunca sadece anne sütüyle beslenmesi, 6’ncı aydan sonra tamamlayıcı besinlere başlanarak da 2 yaşına kadar en az anne sütüyle beslenme devam etmeli. Anne sütü aslında bir bebeğin ilk aşısı, içindeki antikorlarla beraber bebeğin pek çok enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlıyor. Aynı zamanda içeriğinde çok farklı bileşenleri var, bunlar bebeğin uygun şekilde büyümesini sağlamakla beraber bebeğin beyin fonksiyonlarının gelişimini, gelecek dönemdeki pek çok hastalığa karşı da korunmasını sağlayan en önemli besin maddesi olarak özetleyebiliriz" ifadelerini kullandı. “Erken başlanan her tamamlayıcı beslenme pek çok alerjik hastalık yapabilir Çalışan annelerin kimi zaman bebeklerine yeterli zaman ayıramama konusunun dünyada da sık konuşulan bir konu olduğunu aktaran Prof. Dr. Merih Çetinkaya, “Emzirme eşitsizliği olarak tanımlanıyor. Özellikle çalışan annelerin bebeklerine yeterince vakit ayıramaması, yeterli izinlerinin olmaması ya da çalıştıkları yerlerde emzirmeyi yapabilecekleri, sütleri sağabilecekleri alanların olmaması gibi konuların nasıl geliştirileceğiyle ilgili çalışmalar devam ediyor. Ülkemiz zaten bakanlıklarımız düzeyinde de çalışan anneleri desteklemeye devam ediyor. Emzirmeye mutlaka 6 ay devam etmelerini öneriyorum. Bir bebeğin anne sütüyle beslenirken su bile verilmesine gerek yoktur çünkü anne sütünün içeriği, içeriğindeki besin ve diğer bileşenleriyle beraber o çocuğun büyümesi için yeterlidir. Bebeğin büyümesi uygun hızda devam ediyorsa anne sütünün 6’ncı aya kadar tek başına verilmesi son derece önemlidir. Daha önce verecek olursanız bebeğin bağırsakları ve sindirim sistemi bu gıdalara tam olarak hazır olmadığı, sindiremeyeceği için erken dönemde başlandığı takdirde hastalıklara özellikle alerjik reaksiyonlara yol açabilme ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ülkemizde yapılan çalışmalar şunu göstermiş; anneler aslında 16 aya kadar emzirmeye devam ediyorlar ancak 2’nci aydan itibaren de tamamlayıcı besin dediğimiz, o bebeğin vücudunun sindiremeyeceği, böbrekleri tarafından atılamayacak maddelerin verilmesi o bebeklerin hem büyümesinin geri kalmasına aynı zamanda pek çok alerjik hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor. 6’ncı aydan itibaren de bebeğin büyümesi için yeterli olmadığını biliyoruz, onun için tamamlayıcı beslenmeye 6’ncı ayda başlayalım diyoruz. Anne sütünün içeriğine güvenmelerini istiyoruz. Anne sütünün içeriği bir bebeğin büyümesini sağlayacak şekilde organize edilmiş durumda, verdikleri ek besinlerle bunları karşılayamayacaklarını bilmeleri son derece önemli. Erken başlanan her tamamlayıcı beslenmenin pek çok alerjik hastalık başta olmak üzere bebeğe yan etki yapabileceğini, bağırsaklarının ve böbreklerinin, diğer organ sistemlerinin bunların sindirilmesi ve atılması için yeterli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum” şeklinde konuştu. “Çok yüksek oranlara çıkan sezaryen mutlaka azaltılmalı" Türkiye’de sezaryen oranlarının yüksekliğine dikkat çeken Prof. Dr. Çetinkaya, bu oranların azaltılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Anne ve anne adayların doğum ve anne sütü konusunda bilinçlendirilmesinin önemine vurgu yapan Çetinkaya, “Ülkemizde çok yüksek oranlara çıkan sezaryen oranlarının mutlaka azaltılması gerekiyor çünkü sezaryenle doğan bebeklerde annenin sütü en az 24 saat gelmeyebiliyor. İlk 1 saatte emzirilmeye başlanmasıyla 24 saatten sonra emzirilmeye başlanması arasında da bağırsak mikrobiyotasının gelişiminde ve uzun dönem hastalıklar açısından son derece riskli olduğunu söyleyebiliyoruz Tamamlayıcı beslenmeye geçtiğiniz zaman öncelikle uygun zamanda başlamanız gerekiyor. 6’ncı ayı geçtikten sonra tek bir besin maddesiyle başlamanız onu yavaş yavaş artırıp tolere ettikçe de sindirilebileceği diğer besin maddelerine başlayarak bu olayı artırmanız en önemli kritik nokta. Genellikle ilk başlarda bir sebze çorbası, mevsiminde uygun bir meyve, evde yapılmış bir yoğurt ile başlanmasını, çok az miktarlarda başlanıp günlük olarak belirli bir miktara kadar artırılmasını mutlaka ondan sonra ikinci bir besine geçilmesini istiyoruz. Taramalar bugün dünyanın birçok ülkesinde o ülkelerde görülen hastalıklara ve tedavi seçeneklerine göre tarama şeklinin belirlendiği özel sağlık bakanlıkları tarafından geliştirilmiş tarama programları. Belirli hastalıkların daha bulgu vermeden tespit edilmesi sonrasında tanı kesinleştirildikten sonra ona yönelik müdahalenin yapılmasını öneriyor. Belli hastalıkları tarıyoruz ve bu hastalıkların en önemli özelliği bunların hemen yeni doğan döneminde bulgu vermeyecek olmaları ancak bulgu verdikleri dönemde sürecin ilerlemiş olacağı, özellikle de santral sinir sistemi ve beyin gelişimine olumsuz etkileri olmasından dolayı çok önem veriyoruz. Anne sütüne benzeyebilen ve anne sütünü taklit edebilen hiçbir ürün yok, her annenin kendi bebeği için üretmiş olduğu, en özel hediyesi ve emzirilmek ve anne sütüyle beslenmek de her bebeğin aslında bir yaşam hakkı” dedi.
Van Van’da üretilen karavanlar Türkiye’nin dört bir yanına gönderiliyor Van’da yaklaşık 2 ay önce kurulan Daniel Karavan, ürettiği çekme karavanları Türkiye’nin farklı illerine gönderiyor. Yıllardır turizm başta olmak üzere birçok sektörde hizmet veren Vanlı girişimci Rasim Baytar, Reşat Yeşilağaç ve Zeki Özköseoğlu, Edremit ilçesindeki İş Geliştirme Merkezinde (İŞGEM) kurdukları imalathanede çekme karavan üretimine başladı. Daniel Karavan isimli imalathanede Artos ve Olimpos modelleriyle üretim yapmaya başlayan girişimciler, ürettikleri karavanları Türkiye’nin farklı illerine gönderiyor. Yaklaşık iki ay önce kurulmalarına rağmen 11 adet çekme karavanın üretildiğini belirten firma yetkililerinden Rasim Baytar, “Pandemi sonrası değişen dünya düzeni, insanların yaşam şekilleri ve daha çok rahatlıklarına düşkünlüklerini göz önüne alarak çekme karavan kültürünün topluma ciddi anlamda entegre olduğunu gördük. Bunun yanında Van başta olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesinde hiç karavan üretimi olmadığını fark ettik. Gerekli Ar-Ge çalışmasını yaptıktan sonra burada 500 metrekarelik alanda çekme karavan üretimi yapmaya başladık” dedi. "Her bütçeye uygun karavanımız var" Üretilen tüm karavanların Avrupa standartlarına uygun olduğuna dikkat çeken Baytar, “Şu an 11’inci karavanımızı üretiyoruz. İlk başta stok çalışıyoruz. Karavanlarımız gayet kaliteli olup her bütçeye uygun karavanımız var. Yani isteyen herkes O2 belgeli çekme karavan sahibi olabilir. Karavanlarımız 400 bin TL’den başlayıp 1 milyon 250 bin TL’ye kadar çıkabiliyor. Özelliğine göre fiyat değişkenlik gösterebiliyor. Tamamıyla müşterinin isteği doğrultusunda ek özellik konulup veya bazı özellikler çıkartılabiliyor” ifadelerini kullandı. "Üretilen karavanlar yaz ve kış şartlarına uygundur" Üretilen karavanların yaz ve kış şartlarına uygun olduğunu vurgulayan Baytar, “Bizim yaptığımız karavanlar yaz ve kış kullanımına uygundur. Yazın sıcaklığını içerisine almaz, kışın ise sıcaklığı dışarıya vermez ve soğuğu da içeriye almaz. Yani yapılan bir buzdolabı neyse bizim yaptığımız karavanlar da o şekildedir. Birçok karavan firması bunu kullanmıyor ama olması gereken budur. Karavan kültürü noktasında Türkiye standartları daha tam oturmamış ancak bu standartlar da yavaş yavaş oturacaktır” diye konuştu. "Çok fazla ziyaret eden var" KOSGEB destekli kurulan imalathanede 3 ustabaşı olmak üzere 6 kişinin istihdam edildiğini de sözlerine ekleyen Baytar, “Şu an için daha reklam çalışmalarına başlamadık ama ona göre 4’üncü karavanımızı satıyoruz. 3 aydır üretime başladık ama bizim Ar-Ge’miz son bir yıla dayanıyor. Reklam çalışmaları olduktan sonra talebin olacağına inanıyoruz. Çünkü çok fazla gelip ziyaret eden, inceleyen var. O yüzden ileriki süreçlerde fazlasıyla isteklerimizi karşılayacağımıza inanıyorum”. Sıfırdan bir karavanın 5 ila 8 iş günü içerisinde tamamlanabildiğini belirten Baytar, aracında çekme demiri olan herkesin karavan sahibi olabileceğini söyledi. Şu anda 11’inci karavanı ürettiklerini dile getiren Baytar, üretilen karavanların Diyarbakır, Denizli ve Van’a satıldığını söyledi. 4 kişi kapasiteli olan karavanlarda; ocak, masa, buzdolabı, ortam ısıtıcısı, yatak ve banyonun yer aldığını belirten Baytar, karavanın üzerinde güneş panellerinin olduğunu ve böylece kendi enerjisini üretebildiğini söyledi. Güneşlik ve sineklik olan camların çift katmandan oluştuğunu da sözlerine ekleyen Baytar, karavanda 7/24 sıcak suyun olduğunu ifade etti.