ÇEVRE - 10 Kasım 2024 Pazar 15:58

Kuruyan barajda basın açıklaması: Susuzluk kapıda

A
A
A
Kuruyan barajda basın açıklaması: Susuzluk kapıda

Bursa Kent Konseyi kuruyan Nilüfer Barajında basın açıklaması gerçekleştirdi. Kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Nilüfer Barajı’nda su seviyesi yüzde 2 olarak ölçüldü.


Bursa’da barajlar iklim değişikliği nedeniyle kurudu. Kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan iki barajdan biri olan Nilüfer Barajı’nın su seviyesi yüzde 2’lere geriledi. Bursa’daki barajların toplam su seviyesi ise yüzde 19,47 olarak ölçüldü. Kapıya dayanan kuraklığın alarm verdiğini söyleyen Bursa Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı Özge Sivrioğlu, “Canlı hayatında yaşamın kaynağı olarak tabir edebileceğimiz su bilinenin aksine sınırlı bir doğal kaynaktır ve su bir insan hakkıdır. Bilindiği üzere Türkiye su kaynakları bakımından zengin bir ülke değildir. Bölgesel su stresini ölçmek için kullanılan su indikatörü Falkenmark indeksi bölgede var olan su kaynaklarının nüfusa oranlaması ile bölgedeki su stresini tespit etmek için kullanılır. Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 2023 yılı hesaplamalarına göre bin 313 metreküp olup Türkiye su stresi yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. Önlemler alınmazsa yapılan projeksiyonlara göre 2030 yılında Türkiye su fakiri ülkeler arasına girecektir. Dünyada ve ülkemizde yaşanan küresel iklim krizinin muhtemel etkilerini artık bireysel olarak da hissetmeye başladık. Temel sebebi fosil yakıt kullanımı olan ve atmosferdeki sera gazlarının artışı nedeniyle oluşan iklim krizinin bir sonucu olarak da yağmayan kar, azalan yağışlar bizleri ciddi bir susuzluk ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Yoğun nüfus, şehirleşme ile azalan yeşil alanlar, binalarda kullanılan ısı tutucu malzemeler ve enerji kullanımından açığa çıkan ısı birleşerek kentlerde ısı adaları oluşmasını sağlar. İklim değişikliği kentsel ısı adalarının nedeni değildir, ancak daha sık ve daha yoğun sıcak hava dalgalarına neden olur ve bu da şehirlerde kentsel ısı adası etkisini artırır. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki ülkemizde en fazla su kullanımı sulama kaynaklıdır. Ancak akarsu havzalarında işletilen madenlerin, yeraltı ve yüzeysel su kaynaklarımızı kullanan ve kirleten kontrolsüz sanayileşmenin, bilinçsizce kullanılan tarım ilaçlarının, geleneksel sulama yöntemlerinin su kaynakları üzerindeki tahribatı da azımsanmayacak boyutlardadır. Bu kullanımlar sonucunda ve iklim krizinin büyük etkisiyle yeraltı sularının ve kentimizin önemli su arzı sağladığı barajlarda su seviyeleri düşmektedir” şeklinde konuştu.


Nilüfer Barajı kuruma noktasına geldi


Yeşil Orman Seferberliğinin acilen uygulamaya geçilmesi gerektiğini kaydeden Sivrioğlu, “Bugün burada her geçen gün gözle görülür bir şekilde artan bu tehlikeye ve bunun altında yatan sebeplere kamuoyunda buna ilişkin farkındalık oluşturmak ve dikkat çekmek için Bursa Kent Konseyi Çevre Meclisi olarak paydaşlarımızla karşınızdayız. Bugün itibariyle BUSKİ verilerine göre Bursa’daki barajların su doluluk oranları yüzde 19,47’dir. Nilüfer barajındaysa su hemen hemen bitmiş durumdadır. Baraj doluluk oranlarının bu seviyelere düşmüş olması yakın gelecekte planlı-plansız su kesintilerinin gündeme gelmesine neden olacaktır. İklim krizi nedeniyle değişen şartlar mevsim normallerinde olması gereken yağışları engellemektedir. İşte bu yüzden bizlerin tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekmektedir. Elbette elimizi yıkarken, diş fırçalarken muslukları kapamak, duş süresini azaltmak, musluklara perlatör takmak gibi önlemler önemlidir. Ancak sabah içtiğiniz 1 bardak kahvenin kahve tanelerinin yetiştirilmesi, paketlenmesi ve taşınması işin içine girdiğinde aslında 250 mililitre sandığımız tüketim miktarının 140 litre olduğu gerçeğini unutmamamız gerekir. Yine pamuktan üretilmiş bir Tişörtün su ayak izi yaklaşık 2 bin 500 litredir ki bu miktar 131,5 damaca suya eşittir. 1 hamburger 2 bin 400 litre su tüketimine neden olmaktadır. Bizlerin burada yapması gereken tüketici olarak seçici davranmak, ekolojik ayak izimizi azaltarak yeşil ve çevreci ürünler tercih etmek, az çoktur felsefesiyle israftan kaçınmak. Kentin sakini değil sahipleri olarak, Bursa’nın her tarafını çevreleyen sanayinin de daha az su kullanan, sıfır sıvı deşarjı sistemleri gibi suyun geri kazanımını sağlayan ileri teknolojiler kullanmasını, baca gazı filtrelerinin uygunluğunun kontrol edilmesi ve çıkan gazların yasal sınırlara indirilmesini, su havzalarında kapasitenin çok üzerinde vahşi madenciliğe terk edilen ormanlarımızda ruhsatların kontrol altına alınması, vahşi madencilik faaliyetlerinin sınırlandırılması, durdurulmasını, iklim değişikline karşı elimizdeki en büyük koz olan ormanlarımız için ülkemizde Yeşil Orman Seferberliğinin yapılmasını, tarımda vahşi sulamadan vazgeçilip damla veya yağmurlama sulamaya geçişin yapılarak teknoloji destekli akıllı ve sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçişe teşvikin sağlanmasını, ilgili mercilerin su hatlarındaki kayıp ve kaçakların ortadan kaldırılması için çalışmalar yapmasını talep ediyoruz. Çünkü su yoksa sağlık yok, yiyecek yok kısacası hayat yok” ifadelerini kullandı.



Kuruyan barajda basın açıklaması: Susuzluk kapıda

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Çobanların en güvendiği dostları: Çoban köpekleri Erzincan’ın Başpınar köyünde çobanlık yapan Celal Gül, çoban köpeklerinin hayvanlarını koruma ve güvenliğini sağlama konusundaki önemini vurguladı. Çoban köpeklerinin zorlu arazilerde gösterdiği başarıları ve köpeklerin koyun sürüleri için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Başpınar köyünde çobanlık yapan Celal Gül (37) isimli üretici, yıllardır sürülerini koruyan çoban köpeklerinin kendileri için vazgeçilmez birer dost ve güvenlik aracı olduğunu kaydetti. Gül, "Köpeklerimiz hayvanlarımızın can güvenliğini sağlıyor. Onlar olmazsa, sürülerimizi kurtlara karşı korumamız imkânsız" diyerek köpeklerinin, zorlu arazi şartlarında bile sürülerini nasıl başarıyla koruduklarına dikkat çekti. "Köpeklerimiz olmadan hayvanlarımızı kurtlara karşı koruyamayız" Çobanlık yapan Celal Gül, 25 yılı aşkın bir süredir sürülerinin güvenliğini çoban köpeklerine emanet ettiğini belirtti. Gül, köpeklerin sürülerini korumadaki rolüne şu sözlerle değindi: “Eğer köpeklerimiz olmasaydı, hayvanlarımızın yarısı kurtların avı olurdu. Yaylada ve merada en büyük güvencemiz köpeklerimiz. Onlar bize her türlü tehlikeye karşı koruma sağlıyor.” Çoban köpeklerinin sadece sürüleri korumakla kalmadığını, aynı zamanda çobanların da dinlenebilmesi için bir güvenlik sağladığını belirten Gül, "Yaylada çok yoruluyoruz ve köpeklerimize güvenerek biraz dinlenebiliyoruz. Onlar olmasa, koyunları koruyabilmemiz mümkün olmaz" dedi. Çoban köpekleri ve kangal köpekleri arasındaki fark Celal Gül, çoban köpeklerinin kangal köpeklerinden daha üstün olduğunu belirterek, "Kangal köpekleri büyük ve güçlü olsa da, taşlık arazilerde kurdun peşinden koşamayabilirler. Çoban köpeklerimiz ise zorlu arazilerde çok hızlıdır ve bu yüzden sürüyü korumada çok etkilidirler" şeklinde konuştu. Zorlu arazilerde tehlike Çoban köpekleri, sadece koyunları korumakla kalmıyor, aynı zamanda kurtlarla mücadele sırasında hayati risklerle de karşılaşıyor. Gül, köpeklerinin boğazlarına kurt tüylerinin kaçtığını ve bu yüzden hastalanabildiklerini söyledi. Celal Gül, köpeklerin sürülerinin güvenliğini sağlamak ve çobanlık yapmak için en önemli yardımcıları olduğunu belirterek, "Köpeksiz çoban, çobansız da köpek olmaz. Köpeklerimiz bizim gözümüz, kulağımız ve en önemli güvenliğimizdir" diyerek çoban köpeklerinin hayvanlar için ne kadar kritik bir rol oynadığını vurguladı. 12 yaşındaki Berat Topal ise, ara tatilde babasına yardım etmek amacıyla köpeğiyle birlikte koyunları otlatmaya geldiklerini söyledi. "Köpeğim benim için çok önemli. Onu ben büyüttüm, hastalandığında iyileştirdim. Köpeğimiz olmazsa koyunlarımız büyük tehlike altında kalır" diyen Berat Topal, köpeğiyle olan özel bağını da vurguladı. Başpınar köyünde hayvancılıkla uğraşan çobanlar, sürülerini korumanın zorluklarıyla başa çıkarken, en büyük destekçileri olarak gördükleri çoban köpeklerine olan minnettarlıklarını her fırsatta belirtiyorlar.