YEREL HABERLER - 04 Mart 2012 Pazar 17:20

AYVALIKLI KADINLAR, ŞİDDETE KARŞI ETKİLİ BİR YASA İSTİYOR

A
A
A
AYVALIKLI KADINLAR, ŞİDDETE KARŞI ETKİLİ BİR YASA İSTİYOR

Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki kadınlar, kadına şiddete karşı daha etkili bir yasa istediklerini söyledi.
Kadının şiddetten korunmasına dair yasa tasarısı, Bakanlar Kurulu’nda bir kez daha değişikliğe uğradı. 1 Mart sabahı alelacele Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’na (KEFEK) ve gene aynı gün içerisinde Adalet Komisyonu’na gönderilen ve 8 Mart’a kadar yasalaşması beklenen tasarının son hali, taleplerinin dikkate alınması için bir yıldır çalışan Şiddete Son Platformu üyesi kadın örgütlerinin tepkisini çekti.
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi temsilcisi Nebahat Dinler yaptığı yazılı basın açıklamasıyla, Hükümetin kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye dair verdiği sözlerini tutmayarak aceleyle kanunlaştırmaya çalıştığı bu yasa tasarısının şiddet mağduru kadınların ihtiyaçlarını karşılamaktan, kadına yönelik şiddeti önlemekten ve ortadan kaldırmaktan çok uzak olduğunu, yıllardır kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadele eden kadın örgütleri olarak bu haliyle bu tasarıyı sahiplenmelerinin, desteklemelerinin ve kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirtti. Bakanlar Kurulu’nun tasarının adından başlayarak tüm içeriğine yaptığı müdahalenin geri alınmasını, kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda bir şiddet yasası çıkartılmasını istedi.
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi Temsilcisi Nebahat Dinler yaptığı açıklamada, “Bakanlık, tasarının hazırlığı ile ilgili yaklaşık bir yıldır çalışmaktadır. Kadın örgütleri, bu süreç boyunca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile çok sayıda toplantı gerçekleştirmiş, görüşülebilecek tüm kurumlarla yasa tasarısı müzakere edilmiş, kadınların talepleri defalarca yazılı ve sözlü şekilde ilgili kurum ve kişilere iletilmiş, kadın örgütlerince bir yasa taslağı metni kaleme alınmakla yetinilmemiş Bakanlığın metnine ilişkin de çok sayıda eleştiri ve öneri sunulmuştur. Kadın örgütleri tüm iletişim yollarını zorlayarak sürece müdahil olmayı talep etmelerine rağmen Bakanlık bu konuda çok geç harekete geçmiş ayrıca kadın örgütleri tarafından tasarıya eklenen düzenlemelerin Bakanlar Kurulu’nda imza aşamasında değiştirilmesini veya tasarıdan çıkartılmasını engelleyememiştir. Süreç, Hükümet tarafından açık ve samimi şekilde yürütülmemiştir. Bugün gelinen noktada Hükümet tarafından yasalaşması için TBMM’ye gönderilen metin kadın örgütlerinin taleplerini karşılamamaktadır” ifadelerine yer verdi.
TASARI İLE 4320 SAYILI KANUN’UN KAZANIMLARI GERİ ALINIYOR
Hükümetin yasalaşması için Meclis’e gönderdiği tasarı metni ile Bakanlığın Bakanlar Kurulu’na imza için gönderildiğini açıkladığı metin arasında çok ciddi farklar bulunduğunu kaydeden Dinler, “Tasarının adı ‘Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı’ iken ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi’ olarak değiştirilmiş, bir kez daha kadınların hayatının korunması yerine ailenin korunması tercih edilmiştir. Hükümetin bakış açısını yansıtan bu tutum dışında da mevcut tasarıda ciddi pek çok sorun bulunmaktadır. Tasarının temel ilkelere ilişkin maddesinden Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere yapılan atıf ve şiddet mağdurlarına ilişkin verilecek destek ve hizmetlerin sunumunda temel insan haklarına dayalı, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izleneceği ilkesi çıkarılmıştır. Ayrıca ev içi şiddet, kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet tanımları da tasarının dışında bırakılmıştır. Bu ilkelerden ödün verilerek, kadın erkek eşitliği ve fiili eşitlik kavramlarından korkularak kadına yönelik şiddetle mücadele edilmesi mümkün değildir. Tasarının önceki halinde yer alan ve önemli bir kazanım gibi görünen Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ise son düzenlemeyle ayrı bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Yasanın gereği gibi uygulanmasını sağlayacak en önemli mekanizma olan bu merkezlerin kadrosu 5557’den 362’ye indirilmiş, bu merkezlerde çalışacakların tercihen kadın olmasına ilişkin düzenleme tümden çıkarılmıştır. Kadına yönelik şiddetin bu denli yüksek oranlara ulaştığı ve günden güne arttığı bir ülkede 362 kadro ile kurulacak merkezlerin işlevsiz ve göstermelik kurumlar olacağı çok açıktır.
Meclis’e sunulan tasarıda, şu an yürürlükte olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kazanımları geri alınmakta ve 4320 sayılı Kanun’un çok daha gerisinde düzenlemelere yer verilmektedir. 4320 sayılı Kanun’da ve tasarının önceki halinde yer alan şiddet gören dışında çevresindeki kişilerin de şikâyetçi olabilmesini içeren “ihbar hakkı” son anda metinden çıkarılmıştır. Hâkimlerin dosya üzerinden ve şiddetin yazılı olarak belgelenmesini aramaksızın, dosyanın kaydedildiği gün tedbir kararı vereceği yönündeki düzenleme de tasarıdan çıkarılan düzenlemeler arasındadır. Bu düzenlemeler ile kadınlar yalnızlaştırılmakta, maruz kaldıkları şiddeti ispatlamaları istenmekte, hâkimlerin tedbir kararı verirken delil aramaları esas, aramamaları ise istisna haline getirilmektedir. Tüm bunlar, yasayı etkisizleştirecek müdahalelerin somut örnekleridir” denildi.
PRESTİJ MALZEMESİ OLARAK KULLANILAN BİR YASA DEĞİL, GERÇEK BİR YASA İSTİYORUZ
Tasarının, 1 Mart sabahı alelacele Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’na (KEFEK) ve gene aynı gün içerisinde Adalet Komisyonu’na gönderildiğinin altını çizen Ayvalık Kadın İnisiyatifi Temsilcisi Nebahat Dinler, “Komisyon toplantılarına katılan Bakan Fatma Şahin kadınlara Adalet Komisyonu’nun eski tasarıyı dikkate alacağı sözünü verdi. Ancak eski tasarı da daha önce defalarca belirttiğimiz gibi kadınların taleplerini yeterince dikkate almamaktaydı. Kadın örgütlerinin yasaya ilişkin başlıca talepleri şunlardır: Kadına yönelik şiddetin insan haklarına aykırılık teşkil ettiğinin açıkça ifade edilmesi, Ayrımcılık yasağı, fiili eşitsizlikler gibi şiddetin arkasındaki dinamiklere dair düzenlemelere yer verilmesi, Temel ilkeler bölümünde uluslararası sözleşmelere ve özellikle İstanbul Sözleşmesi`ne atıf yapılaması, Cinsel yönelim ve cinsel kimliği ifadelerinin yasaya eklenmesi, Mağdur yakınlarının ve şiddete tanıklık edenlerin de koruma kapsamına alınması, Kadın örgütlerinin şiddet ile ilgili her türlü davada müdahilliklerinin kabul edilmesi, Sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmesi, Tedbir kararlarının gerektiğinde süresiz verilebilmesi, Çocukların velayet hakkının koruma süresince, kadının talebi ile şiddet mağduru tarafından kullanılacağı, çocukların şiddet uygulayan ile kişisel ilişkisinin bu süre boyunca kaldırılacağı veya denetime tabi tutulacağı düzenlemesine yer verilmesi, Şiddet uygulayanların yanı sıra, şiddeti azmettirenlere ve yardım edenlere karşı da tedbir alınması ve bu kişilerin de tedbir kararına aykırılıktan ötürü cezalandırılması, Hâkim ve savcılar dâhil olmak üzere bu vakalarda görev alacak herkese yönelik kadının insan hakları, toplumsal cinsiyet, kadın erkek eşitliği konularını içeren eğitimler verilmesi, Şiddet ile ilgili yasal başvuru süreçlerinde taraflar arasında arabuluculuk ve uzlaşma girişiminde bulunulamayacağının düzenlenmesi, Şiddet mağdurlarının zararlarının tazmin edilmesi, Hakkında koruyucu tedbir kararı verilen şiddet mağduru kişilerin sosyal güvencesinin şiddet uygulayan kişiye dayandığı hallerde, gizliliği ihlal etmemek için tedbir süresi boyunca mağdur lehine ücretsiz sağlık tedbirine karar verilmesi, Yasanın uygulamasını etkili şekilde izleyecek ve denetleyecek Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerinin kurulmasıdır” diye sıraladı.
Dinler yaptığı açıklamanın son bölümünde, “Bizler, Hükümet tarafından prestij malzemesi olarak kullanılan bir yasa değil ihtiyacı karşılayan, etkili ve gerçek bir yasa istiyoruz. Adalet Komisyonundan kadın örgütlerinin tüm taleplerini karşılayan bir metnin çıkması için kadın örgütleri olarak mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha duyuruyor, Hükümeti kadınları göz ardı eden tutumunu ısrarla sürdürmekten vazgeçmeye ve kadın örgütlerinin yasaya ilişkin taleplerini dikkate almaya davet ediyoruz” ifadelerine yer verdi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Manisa Genç mühendisin öldüğü kazada taksi sürücüsü tutuklandı Manisa’nın Kula ilçesinde 18 Kasım günü sabah saatlerinde meydana gelen ve inşaat mühendisi gencin ölümüyle sonuçlanan trafik kazasında ağır yaralanan ticari taksi sürücüsü, tedavi sürecinin tamamlanmasının ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Manisa’nın Kula ilçesinde 18 Kasım Pazartesi günü saat 07.00 sıralarında İzmir’den Uşak istikametine doğru seyir halinde olan A.E. (37) idaresindeki 45 T 7511 plakalı ticari taksi, sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu bariyerleri aşıp ağaca çarpmıştı. Adeta hurdaya dönen ticari taksinin sürücüsü A.E. kazada ağır yaralanırken, taksinin yolcu kısmında bulunan ve kazanın şiddetiyle araç içerisinde sıkışan 28 yaşındaki inşaat mühendisi Oğuzhan Kermen, feci şekilde can vermişti. Meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitiren genç mühendis, ailesinin ikamet ettiği Balıkesir’in Edremit ilçesinde gözyaşları arasında toprağa verildi. Öte yandan feci kazada ağır yaralanan ve tedavilerin ardından hayati tehlikeyi atlatan ticari taksi sürücüsü A.E., tedavi sürecinin tamamlanmasının ardından Kula İlçe Jandarma Komutanlığı’nca gözaltına alınmıştı. İlçe Jandarma Komutanlığı’ndaki işlemleri tamamlanan taksi şoförü, bugün Kula Adliyesi’nde hakim karşısına çıkarıldı. Taksi sürücüsü A.E.’nin tutuklu yargılanmak üzere Salihli Kapalı Cezaevi’ne gönderildiği öğrenildi. Kaza ile ilgili başlatılan geniş çaplı tahkikat devam ediyor.
İstanbul Üsküdar’da okula gitmek artık daha “Güvenli” Üsküdar Belediyesi tarafından hayata geçirilen “Güvenli Okul Sokakları” projesiyle okulların çevresindeki yaya yollarında güvenliği artırmak ve yaya konforu sağlamak amacıyla çalışma başlatıldı. Üsküdar Belediyesi, hayata geçirdiği "Güvenli Okul Sokakları" projesi ile okulların çevresindeki yaya yollarında güvenliği artırmak ve yaya konforunu sağlamak için yenilikçi bir planlama yapıyor. Proje kapsamında ilk olarak Yavuztürk İlkokulu çevresinde ilk pilot çalışma tamamlandı. Yapılan çalışmalar sonucunda okul çevresinde yapılan düzenlemelerle, öğrenciler kentteki günlük aktivitelerini daha keyifli ve güvenli bir şekilde deneyimlemeye başladı. Eski araç işgallerinin yerini, ebeveynlerimizin çocuklarını beklerken dinlenebileceği ve sosyalleşebileceği oturma alanları aldı. “Daha yaşanabilir ve çocuk dostu Üsküdar için adım atmaya devam ediliyor” Daha yaşanabilir ve çocuk dostu Üsküdar için adımlar atmaya devam eden Üsküdar Belediyesi proje ile okulların çevresindeki yaya yollarında güvenliği artırmak ve yaya konforunu sağlamak için yenilikçi bir planlama yaklaşımını benimsedi. İlk olarak Yavuztürk İlkokulu ile başlayan proje Altunizade Mahallesi’ndeki Ata Ortaokulu ve Kirazlıtepe Mahallesi’ndeki Şehit Salih Alışkan İlkokulu ile devam edecek. Taktiksel şehircilik kapsamında yapılan güvenli okul sokakları projesi yoğun ve yapılaşmış kent merkezlerinde hızlı ve esnek tasarım çözümleri üretmeyi amaçlıyor. Öğrencilerden Kerem Güler, daha önce okul önlerinin tehlikeli olduğunu dile getirerek, “Çocuklar artık burada oynayabiliyor. Artık böyle daha iyi oldu, kimseye araba çarpmaz.” dedi. Züleyha Çalışkan da yapılan uygulamadan ötürü memnuniyetini belirterek, “Artık annem beni merak etmiyor, çünkü buradan rahatlıkla geçebiliyorum.” şeklinde konuştu.
İstanbul Yenidoğan Çetesi sanığının avukatı: “Basın mensupları müvekkilim dahil herkesi bebek katili yapmıştır” İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine beşinci gününde devam ediyor. Bağcılar Medilife Hastanesi’nde yeni doğan yoğun bakım sorumlu doktoru olarak çalışan ve 4 bebeğin ölümünde sorumluluğu olduğu iddianamede belirtilen Dursun Eryılmaz’ın savunması ile duruşma devam ediyor. Duruşmada sanık Eryılmaz savunma yaparken avukatı “Mahkemenin bir hükmü kalmamıştır, basın mensupları müvekkilim dahil herkesi bebek katili yapmıştır” dedi. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı dava beşinci gününde devam ediyor. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada, Bağcılar Medilife Hastanesi’nde yeni doğan yoğun bakım sorumlu doktoru olan; ayrıca Melek Süleymanoğlu, Öykü Helvacı, Havanur Karakoç ve Ayaz Karaduman bebeğin ölümünde sorumluluğu olduğu iddianamede belirtilen Dursun Eryılmaz savunma yaptı. “Fırat Sarı ile çalışırken 1 buçuk yıl içerisinde 800 bin lira para aldım” Fırat Sarı’yla ilgili konuşan Dursun Eryılmaz, “Fırat Sarı’yı çocuk pediatrisi olarak tanıyorum. Ben onun yanında çalışmadım. Benim çalıştığım hastaneyi Fırat Sarı satın aldı. Fırat Sarı ile çalışırken 1 buçuk yıl içerisinde 800 bin lira para aldım. Bebeklerin yoğun bakımlara transfer edileceğini biliyorduk. Ayaz bebeği hastaneden zorla almadım. Ailenin akraba evliliği olduğu söyleniyordu” ifadelerini kullandı. Sanık savunma yaptığı sırada söz alan müşteki avukatı, Ayaz bebeğin akraba evliliği olmadığının raporlandığını aktardı. Savunmasına devam eden sanık Eryılmaz, “Ayaz bebeğin ölüm haberini İlker Bey verdi ama aradan bir yıl geçti tam olarak emin değilim. Klavye bilgim çok az olduğu için epikrizler konusunda sekreter ve hemşirelerden klavye için destek aldığım zamanlar olmuştur” şeklinde konuştu. Duruşmada, sanık avukatı, basın mensuplarına tepki göstererek, “Mahkemenin bir hükmü kalmamıştır, basın mensupları müvekkilim dahil herkesi bebek katili yapmıştır” dedi. Duruşma, verilen aranın ardından sanık savunmaları ile devam edecek.