POLİTİKA - 25 Kasım 2024 Pazartesi 13:06

Ulaştırma ve altyapıya 2025 yılında 482 milyar liralık yatırım yapılacak

A
A
A
Ulaştırma ve altyapıya 2025 yılında 482 milyar liralık yatırım yapılacak

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, "2024 yılında 28 ilimizde toplam yatırım tutarı 112 milyar lira olan 50 projeyi tamamlayarak vatandaşımızın hizmetine sunduk. Hayırlı olsun. 2025 yılı yatırım teklifimizi geçtiğimiz yıla oranla yüzde 26,9 artışla 482 milyar lira olarak teklif ettik" dedi.


Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının 2025 yılı bütçesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Bakan Uraloğlu, saat 11.00’de başlayan komisyonda Bakanlığın gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği projeler hakkında sunum yaptı. Uraloğlu, Bakanlığın 8 merkez, 5 ilgili, 2 bağlı ve 2 ilişkili kuruluş olmak üzere 17 genel müdürlük ve 10 başkanlıktan oluştuğunu belirterek, “Ülke genelinde 131 bin Bakanlık personelimiz ile birlikte 2 bin 3 şantiyede çalışanlarımız dahil toplam 223 bin kişiye istihdam sağlıyoruz” ifadelerini kullandı.



"2025 yılı yatırım teklifimizi geçtiğimiz yıla oranla yüzde 26,9 artışla 482 milyar lira olarak teklif ettik"


Türkiye’nin stratejik konumunun getirmiş olduğu artılardan ve bu durumdan nasıl en yüksek verimi sağladıklarından bahseden Bakan Uraloğlu, "2002-2024 yılları arasında AK Parti iktidarında gerçekleştirdiğimiz yatırımlarımızın günümüzdeki değeri 280,6 milyar dolara ulaştı. Demiryolu yatırımlarının proje büyüklüğü payını 2013’te yüzde 33’ten, 2023’te yüzde 53’e ve 2024’te yüzde 55’e çıkardık. Yatırım portföyümüzde bulunan 2 bin 667 projeye 2 trilyon 295 milyar lira yatırım gerçekleştireceğiz. 2024 yılında Bakanlığımızın tüm sektörleri için 351 milyar 379 milyon lira yatırım ödeneği tahsis edildi. 2024 yılında 28 ilimizde toplam yatırım tutarı 112 milyar lira olan 50 projeyi tamamlayarak vatandaşımızın hizmetine sunduk. Hayırlı olsun. 2025 yılı yatırım teklifimizi geçtiğimiz yıla oranla yüzde 26,9 artışla 482 milyar lira olarak teklif ettik. Hayata geçirdiğimiz yatırımlarımızın doğrudan ve dolaylı etkileri ülkemizin kalkınmasına katkı sağlamaktadır" dedi.



YHT’ler 92 milyon yolcu taşıdı


Bakan Uraloğlu, demiryolu sektörüne ilişkin, “Ülkemize kazandırdığımız hızlı trenlerle bugüne kadar toplam 92 milyon yolcu taşınmıştır. 13 bin 919 kilometreye ulaştırdığımız demiryolu hat uzunluğunu 2028’de 17 bin 287 kilometreye, 2053’te ise 28 bin 590 kilometreye çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.


Uraloğlu, 2009 yılında dünyada hızlı tren işletmeciliğine geçen 8. ülke olarak Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya-Karaman, Ankara-Sivas hatlarıyla 11 ili doğrudan hızlı trenle buluşturduklarının altını çizdi.



"Marmaray’ı 1,2 milyar yolcu kullandı"


Kent içi raylı sistemlerinde Marmaray sayesinde iki kıtayı deniz altından demiryoluyla birleştirdiklerini hatırlatan Uraloğlu, “Bugüne kadar Marmaray’ı 1,2 milyar yolcu kullandı. Dünya nüfusunun altıda biri dile kolay. Başkentray günde 138 sefer ile ortalama 65 bin yolcuya, İZBAN günde 225 sefer ile ortalama 230 bin yolcuya, GAZİRAY günde 98 sefer ile ortalama 7 bin yolcuya hizmet vermektedir” açıklamasında bulundu.



Lojistik merkezi sayısı 25’e çıkıyor


Bakan Uraloğlu, demiryolu taşımacılık sektöründe serbestleşmeyi sağladıklarının altını çizerek, “Lojistik sektöründe demiryolu kullanımını arttırmak için 439 kilometre olan mevcut iltisak hatlarımızın uzunluğunu 2028 yılına kadar 608 kilometreye çıkaracağız. 12 olan lojistik merkezi sayımızı 25’e çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.


Devam eden demiryolu projelerine ait verileri de paylaşan Uraloğlu, sözlerine şöyle devam etti:


“2028 yılına kadar mevcutta devam eden 3 bin 92 kilometre hızlı tren hattımızı tamamlamayı planlıyoruz. Bunlardan Ankara-İzmir hızlı demiryolu hattı sayesinde 824 kilometre olan mevcut hat uzunluğu 505 kilometreye düşerek, 14 saatlik seyahat süresi yaklaşık 3,5 saate inecektir. 312 kilometre uzunluğundaki Mersin-Adana-Osmaniye ve Gaziantep hızlı tren hattı ile 6 buçuk saat olan seyahat süresi 2 saat 15 dakika olacaktır. Bandırma-Osmaneli Hızlı Tren hattında ise Bursa-Osmaneli kesimi 2025 yılı sonunda, Bandırma-Bursa arası ise 2028 yılında hizmete girecektir. Proje tamamlandığında Ankara-Bursa ve Bursa-İstanbul 2 saat 15’şer dakika olacaktır. 229 kilometrelik Halkalı-Kapıkule Hızlı Tren hattı ile yolcu seyahat süresi 4 saatten 1,5 saate, yük taşıma süresi ise 6,5 saatten 3,5 saate düşecektir. Mevcut hat kapasitesi 4 kat artacaktır.”



“Bölünmüş yollar ülkemizin yol ağının yüzde 43’ünü oluşturuyor”


Karayolu yatırımları hakkında bilgi veren Bakan Uraloğlu, “Bölünmüş yollar ülkemizin yol ağının yüzde 43’ünü oluşturmakta, yol ağımızda hareket eden trafiğin ise yüzde 83’üne hizmet vermektedir. Son 22 yılda hayata geçirdiğimiz 479 kilometre köprü ve viyadük ile toplam uzunluğu 790 kilometreye, 717 kilometre tünel yapımı ile de toplam uzunluğu 767 kilometreye çıkardık” ifadelerini kullandı.



Fiber ağ uzunluğu 20 bin 141 kilometreye çıkacak


2035’te her iki araçtan birinin elektrikli olması, paylaşımlı seyahat oranının yüzde 14’e, internet erişimli bağlantılı araçların oranının ise yüzde 68’e ulaşmasının beklendiğini belirten Bakan Uraloğlu, “Kooperatif AUS test ve Uygulama Koridoru ile yenilikçi teknolojilerin ülkemizde uygulanması testlerini gerçekleştiriyoruz. Akıllı ulaşım sistemlerini yaygınlaştırmak için 4 bin 675 kilometresi otoyollarda olmak üzere 7 bin 747 kilometrelik fiber optik ağı uygulamasını yaptık. Toplamda altyapımızı 5 bin 141 kilometresi otoyollarda olmak üzere 20 bin 141 kilometreye çıkaracağız” açıklamasında bulundu.



“2025 yılında yurt uçi uçuş frekans sayımızı yüzde 10 artırıyoruz”


Türkiye’nin havayolu toplam yolcu trafiği sıralamasında Avrupa’da 2019 yılında 5. sıradan 2023’de 3. sıraya, dünyada ise 10. sıradan 7. sıraya yükseldiğini belirten Uraloğlu, “İstanbul, Sabiha Gökçen, Antalya, Esenboğa, Adnan Menderes ve Dalaman Havalimanları, Avrupa ve dünya sıralamalarında elde ettikleri başarılarla ülkemizin havacılık altyapısındaki güçlü konumunu pekiştirdik. 2003’te 26 olan iç hat uçuş noktası sayımızı 2024’te 58’e çıkardık ve 2025 yılında yurt içi uçuş frekans sayımızı yüzde 10 artırıyoruz" dedi.


Bakan Uraloğlu, 50 ülkede 60 noktaya uçarken uçuş ağına 287 yeni nokta ekleyerek 131 ülkede 347 noktaya ulaştırdıklarını belirterek “Ayrıca havayollarında dünyanın önde gelen transit merkezlerinden biri haline gelen ülkemizde 22 yılın sonunda hava ulaştırma anlaşması yaptığımız ülke sayısını 81’den 175’e çıkardık” şeklinde konuştu.


Bakan Uraloğlu, yolcu ve çevre dostu 50 havalimanının Uluslararası Havalimanları Konseyi’nin Havalimanı Karbon Akreditasyonu Programı’nda sertifika almaya hak kazanarak önemli bir başarıya imza attığını da bildirdi.



“Boğaz geçişlerinden elde edilen yıllık gelir 212 milyon dolara çıkarılmıştır”


Bakan Uraloğlu, sunumunda denizcilik sektörü verilerine de yer verdi. Uraloğlu, “38 ülkeyle gemi insanı tanıma anlaşması bulunan ülkemizde 141 bin gemi insanı ve 1 milyonu aşkın amatör denizci bulunmaktadır. Türk Sahipli Deniz Ticaret Filomuz, 2 bin 107 gemi ve 52,7 milyon dedveyt ton kapasitesiyle dünyada 11. sıraya yükseldi. Amacımız ilk 10’a girmektir ve bu doğrultuda hızla ilerliyoruz. Dünyanın en iyi 100 konteyner limanı arasında ülkemizden 4 limanımız yer aldı. 1936 Montrö Türk Boğazlar Sözleşmesi’nde yer alan altın frank birimi üzerinden yapılan son 3 yıldaki güncellemelerle boğaz geçişlerinden elde edilen yıllık gelir 38 milyon dolardan 212 milyon dolara çıkarılmıştır” şeklinde konuştu.



"Ülkemizde internette geçen süre günlük 7 saat ile dünya ortalamasının yüzde 8 üzerindedir"


Bakan Uraloğlu, Türkiye’de sosyal medya kullanıcı sayısının 75 milyon olduğunu belirterek, “Bu da dünya genelindeki kullanıcı sayısının yüzde 1,4’üne karşılık gelmektedir. Ayrıca ülkemizde internette geçen süre günlük 7 saat ile dünya ortalamasının yüzde 8 üzerindedir. 2011’den beri ücretsiz sunulan çocuk ve aile profilleri ile zararlı içeriklere karşı koruma sağlayan güvenli internet hizmetimiz 46 milyon aboneye ulaştı. Ülkemiz, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin Global Siber Güvenlik Endeksi’nde tüm başlıklardan tam puan alarak Almanya ve Fransa gibi ülkelerle birlikte ’Seviye 1: Rol Model Ülke’ kategorisinde yer aldı” ifadelerini kullandı.



"Türksat 6A yıl sonuna kadar hizmete girecek”


Yüzde 81 yerli imkanlarla üretilen Türksat 6A uydusunu temmuz ayında uzaya fırlatarak, uydu üretebilen 11 ülkeden biri olduklarını kaydeden Uraloğlu, “Türksat 6A, yıl sonuna kadar hizmete girecek ve uydularımızın kapsama alanı 5 milyar nüfusa ulaşacak. PTT ile iletişimden e-ticarete kadar birçok alanda ülkemizin her köşesine hizmet sunmaktayız. Türkiye Kart, tek kartla toplu taşıma, para transferi ve alışveriş imkânı sunmayı hedefliyor. Şu anda 5 şehrimizde aktif olan kartın 18 ilimizde kullanılması için çalışmaları sürdürüyoruz” dedi.



Ulaştırma ve altyapıya 2025 yılında 482 milyar liralık yatırım yapılacak

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Sancaktepe’de, Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı imza töreni düzenlendi Sancaktepe Belediyesi tarafından, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde “Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı (CEMR)” imza töreni düzenlendi. Törenin ardından basına açıklamada bulunan Sancaktepe Belediye Başkanı Alper Yeğin, “Sancaktepe’yi birçok alanda dünyanın gelişmiş yerel yönetim sözleşmeleriyle entegre şekilde yöneteceğiz” dedi. Sancaktepe Belediyesi tarafından, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında anlamlı bir etkinlik düzenlendi. Programda ilk olarak “Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı (CEMR)” imza töreni yapıldı. İmzaların atılmasının ardından Dr. Ayşe Kaşıkırık moderatörlüğü’nde “Şiddetsiz Bir Hayat Dayanışma ile Mümkün” konulu panel düzenlendi. Panele Medya İletişim Uzmanı Derya Kap, Klinik Psikolog Deniz Karakaya, Mor Çatı Gönüllüsü Ceren Karaca ve Kadın İnsan Hakları Derneği Koordinatörü Dr. Ezel Buse Sönmezocak konuşmacı olarak katıldı. Konuşmacılar, kadın hakları, kadının sosyal ve siyasal hayattaki rolü, kadına yönelik şiddet gibi konularda konuşmalar gerçekleştirdi. Törende konuşma yapan Sancaktepe Belediye Başkan Yardımcısı Zeynep Karaman, “Yan yana durmanın ve dayanışmanın önemini bir kez daha vurgulamak üzere bu haftayı çeşitli etkinliklerle geçireceğiz. Bugün ilk olarak Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği Şartı’nı imzalayarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında önemli bir adım atıyoruz” şeklinde konuştu. Programın ardından açıklamada bulunan Başkan Alper Yeğin, “Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. Biz de Sancaktepe Belediyesi olarak Mayıs ayında Belediye Meclisimizde Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitliği ile ilgili meclis kararımızı almıştık. Bugün de protokolümüzü imzaladık. Sancaktepe’yi birçok alanda dünyanın gelişmiş yerel yönetim sözleşmeleriyle entegre şekilde yöneteceğiz. Bunu da zamanla hep birlikte göreceğiz” dedi. Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitlik Şartı Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi (CEMR), Avrupa’da yerel ve bölgesel düzeyde toplumun tüm kesimlerinin hizmetlerden eşit bir şekilde faydalanmaları amacıyla, 2006 yılında, hem siyasi bir belge hem de pratik bir araç niteliğinde olan "Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı"nı geliştirdi. Söz konusu Şart, belediye hizmetlerinin planlanması, uygulanması ve izlenmesi süreçlerinde vatandaşların katılımını desteklemekte. Farklı kesimlerin farklı ihtiyaçları olabileceğini ve belediyenin buna göre hizmetlerini şekillendirmesi gerektiğine vurgu yaparak bunu insan hakları temelinde değerlendiren bu şart üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde imzacı tarafların çalışmalarında benimseyeceği temel ilkeler yer alıyor. İkinci bölümde imzacı taraflardan Şart’ın hükümlerinin uygulanması amacıyla gerçekleştirmesi beklenen adımlar bulunuyor. Üçüncü bölüm, yerelde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda somut taahhütleri içeriyor.
Ankara Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Her türlü insan hakkı ihlalini görmezden gelenlerin meselesi asla kadınların hak ve hukuku, özgürlüğü olamaz” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bölücü terör örgütündeki tecavüzden infaza, her türlü insan hakkı ihlalini görmezden gelenlerin meselesi asla kadınların hak ve hukuku, özgürlüğü olamaz” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü Programı’nda konuştu. Sözlerinin başında kadına yönelik şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabırlar dilediğini belirten Erdoğan, ”Doğrudan ve dolaylı olarak şiddete uğramış, acı çekmiş, sıkıntı çekmiş, her kadın için büyük bir kırılma noktası olan bu vahim durumu başkalarıyla paylaşmış veya paylaşamamış tüm kadınlara geçmiş olsun diyorum. Bir eş, bir baba ve Türkiye Cumhurbaşkanı olarak, ülkemizdeki ve dünyadaki tüm kadınların onurlarını, onurluca yaşama haklarını koruma mücadelelerinde daima yanlarında olacağımı tekrar ifade ediyorum” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin topraklarında yaşanan soykırımın 14 aydır devam ettiğini belirterek, ”Biz, bugün burada bu programı gerçekleştirirken, maalesef sınırlarımızdan birkaç yüz kilometre uzaklıkta aylardır büyük bir soykırım devam ediyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik 14 ay önce başlattığı saldırılarda, bugüne kadar, 50 bine yakın Filistinli kardeşimiz şehit oldu. Hayatını kaybeden Filistinlilerin yüzde 70’ten fazlasını, ne yazık ki, masum çocuklar ve kadınlar oluşturuyor” açıklamasını yaptı. Filistinli kadınların, bu zorluklar altında, onurlu ve kararlı mücadeleleriyle dünyaya örnek olduklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Lübnan’a uzanan İsrail saldırganlığının en büyük mağdurları da yine kadın ve çocuklar. Gözü dönmüş Netanyahu hükümeti, öldürmekten zevk alan seri katiller gibi her gün onlarca kadını, çocuğu, yaşlıyı, bebeği hunharca katlediyor. Bu katliam, bu zulüm, dünyanın gözü önünde, dünyanın sessiz ve tepkisiz bakışları altında, tam 14 aydır adım adım ilerliyor. Katliam şebekesinin barbarlıkları karşısında Filistin’in onurlu, gururlu, kadınları; kararlı mücadeleleriyle, zalime boyun eğmeyen asil duruşlarıyla, bombaların altında umudu ve kıyamı büyüten imanlı yürekleriyle tüm dünyaya, tüm kadınlara örnek oluyorlar” şeklinde konuştu. Uluslararası kuruluşların, uluslararası medyanın, her fırsatta insan hakları dersi veren batılı devletlerin sırtını döndüğü Gazzeli, Filistinli, Lübnanlı kadınlara mesajını ileten Erdoğan, ”Şiddete uğrayan tüm kadınlarla olduğu gibi sizinle de tam bir dayanışma halindeyiz. Türkiye olarak, devleti ve milletiyle, kadını ve erkeğiyle, 85 milyon tüm vatandaşlarıyla sizlerin yanındayız. İçinde bulunduğunuz şartlar ne kadar zor ve ağır olursa olsun, şunu lütfen aklınızdan çıkarmayınız: Sadece bu salonda bulunan hanım kardeşlerimizin değil, Türkiye’nin tüm kadınlarının kalpleri de şu an sizlerle birlikte atıyor, sizin için çarpıyor, sizin için dua ediyor, Filistin’in kurtuluşu için Mevla’ya niyazda bulunuyor. Lafa gelince demokrasi ve insan hakları konusunda aslan kesilenler, sizin arşa yükselen feryatlarınıza kulaklarını tıkasa da, söz konusu sapkın akımlar olunca ortalığı ayağa kaldıranlar, 14 aydır İsrail vahşeti karşısında 3 maymunu oynasa da, biz sizi asla unutmayacağız, sizi yalnız ve çaresiz bırakmayacağız” dedi. Ayrıca, İsrail’in barbarlıkları karşısında, Türkiye’nin sesini yükseltmeye ve Filistin halkının yaşam hakkını savunmaya devam edeceğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu soykırımın durması, akan kanın, akan gözyaşının dinmesi için her platformda gerçekleri gür bir sesle dillendirmeyi sürdüreceğiz. Gazze’nin ve Filistin’in yürekli kadınlarını bir kez daha saygıyla selamlıyor, Rabbimden sabır temenni ediyorum” açıklamasını yaptı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına hem bu buluşma, hem de kadına yönelik şiddete karşı çabaları dolayısıyla teşekkür ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bu alandaki çabalarını aktardı. Erdoğan, ”Türkiye, köklü vakıf geleneğinin de bir sonucu olarak, hamdolsun, çok güçlü ve yaygın bir sivil toplum ağına sahiptir. İnsana ve hayata dair her konuda vakıflarımız, derneklerimiz, gönüllü teşekküllerimiz gerçekten olağanüstü çalışmalar ortaya koyuyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele, hiç şüphesiz, bunların en başında geliyor. Bir “insanlık suçu” olarak gördüğümüz kadına yönelik şiddetin kökünün tamamen kazınması için faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarımızı da burada tebrik ediyorum. Gerek kamu bürokrasisi, gerek sivil toplum, gerek medya, gerekse siyasi partilerimiz bünyesinde kadına yönelik şiddetle mücadeleye destek veren, bu mücadelenin bayraktarlığını yapan, bu mücadelenin aynı zamanda bir insanlık davası olduğuna inanan tüm kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Şurası tartışmasız bir gerçek ki; Türkiye’de başta şiddet olmak üzere kadınlarla ilgili kritik konuların bugün geldiği yerde, bakanlığımızın ve sivil toplumun çok büyük rolü, katkısı, emeği vardır. Daha önce konuşulması dahi mümkün olmayan, konuşulsa bile çözüme kavuşturulması hayal olan nice meseleyi el birliği içinde hal yoluna koyduk” dedi. "Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir" Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadeledeki kararlılığını vurgulayarak, "Kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir" ifadelerini kullandı. Kadınların haklarını savunmak ve şiddete karşı etkin çözümler üretmek için atılan adımların önemi üzerinde duran Cumhurbaşkanı, 6284 sayılı kanunun Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadelesindeki en kritik dönüm noktası olduğunu belirtti. Erdoğan, ”Eşrefi mahlûkat olan insana, özellikle de kadınlara yönelik şiddet, kabul edilemez bir vandallıktır. Böyle bir yola tevessül eden, bu ihanetin içine giren, kadına el kaldıran, fiziki ya da psikolojik şiddet uygulayan herkes, hak ettiği cezayı mutlaka çekmelidir; bunu temin etmek de devletin asli görevidir. Bu anlayışla göreve geldiğimiz ilk günden beri, her biri kendi alanında devrim niteliğinde pek çok adım attık. Bireysel, sosyal, ailevi, iktisadî ve siyasî düzlemde kadınların haklarını güçlendirecek, onları destekleyecek sayısız projeyi devreye aldık” değerlendirmesinde bulundu. 2012 yılında çıkarılan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile ülkenin şiddetle mücadelede önemli bir adım attığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yasanın kadına yönelik şiddeti sonlandırmaya yönelik güçlü bir hukuki zemin oluşturduğunu ifade etti. Türkiye’nin, uluslararası sözleşmelerden çekilmesine rağmen, iç hukuki düzenlemelerle bu konuda güçlü bir mücadele yürüttüğünü ve Avrupa’da bu alanda tek başına bağımsız bir kanun çıkaran ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, ”Bu yasanın çıkmasıyla ülkemiz; kadına yönelik şiddetle mücadelede en kritik eşiği aştı, devletimizin şiddete sıfır tolerans politikası çok güçlü bir hukuki zemine kavuşmuş oldu. Şunu burada açık açık ifade etmek isterim: 6284 sayılı kanun, kadına karşı şiddetle mücadelenin çerçevesini, başka hiçbir sözleşmeye veya belgeye ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde kesin ve kat’i olarak çizmiştir” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin, İstanbul Sözleşmesi üzerinden ısrarla yürütmek istediği sanal tartışmaların hiçbir dayanağı olmadığını belirterek, ”Sözleşme yaşatır sloganı da, marjinal kesimlerin ideolojik kavga aparatı olma dışında hiçbir anlam taşımıyor. Esasen bu sloganların arkasına saklananlar, bize örnek gösterdikleri Batılı ülkelerdeki vahim tabloyu ya bilmiyor ya da bilmek-görmek istemiyor. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği genelinde ilk kez uygulanacak kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleye ilişkin direktifi, bu yılın ortalarında kabul etti. Direktifin yayınlanma sebebi, Birlik üyesi ülkelerin kadına yönelik şiddetle mücadeleyi iç mevzuata aktarmada hızlı hareket etmemesi ve var olan mevzuatlarında yeterli düzenlemeleri yapmamasıydı. Parlamento, üye devletlere hükümleri uygulamak için 3 yıllık süre tanıdı. İstanbul Sözleşmesini imzalayan ülkelerin yarıdan fazlası metne çekince koymuş, 7 ülke ise iç hukukunda hiçbir düzenleme yapmamıştır” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda attığı adımları ve yürüttüğü politikaları vurgulayarak, ”Diğer bazı ülkeler ise bu konuda son derece kısmi düzenlemeler yapmıştır. Türkiye, sözleşmeden çekilmesine rağmen hem iç hukuk mevzuatında hem de 6284 sayılı kanunla konuyu kapsamlı ele alan, ikincil mevzuatları ile bu mücadeledeki eksikliklerini tamamlamış yegâne ülkedir. Avrupa’da, Türkiye dışında, bu hususta müstakil kanun yapan başka bir ülke bulunmuyor. O zaman da söyledik, bugün tekrar altını çizerek vurguluyorum: Muhalefetin iddialarının aksine, sözleşmeden çekilme ile hükümetimizin kadına yönelik şiddet mücadele iradesi arasında hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu adım, her türlü şiddetle mücadeledeki kararlılığımızı asla eksiltmemiş, geriye götürmemiş, asla törpülememiştir. Türkiye, 2011’den önce olduğu gibi, 2020’den sonra da ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeleri yapmıştır. Burada şunu da ifade etmek durumundayım: Bize bu iftiraları atanlar, maalesef, hükümetlerimizin bu süreçte hayata geçirdiği, her biri bir dönüm noktası olan gerçekleri de gizlemektedir. Bakınız 2005’teki kapsamlı Türk Ceza Kanunu düzenlemesine kadar, ceza kanununda kadına yönelik şiddet, suç olarak bile tanımlı değildi” açıklamasını yaptı. Kadına karşı şiddetin, AK Parti iktidarında tanımlanarak nitelikli suç haline getirildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu suçun katalog suç haline getirilmesi, boşanılmış eşe karşı işlenen suçun tıpkı nikâhlı eşe işlenmiş gibi ceza alması, iyi hal indirimi uygulamasının kaldırılması gibi adımlar da 2020’den sonra atılmıştır. Hasılı, Avrupa Parlamentosu’nun 51 maddelik direktifinde belirtilen bütün hususlar, gerek 6284 sayılı kanunla, gerek iç hukuk düzenlemeleriyle ülkemizde katbekat fazlasıyla yerine getirilmiştir. Öyle ki; direktifte dahi olmayan “KADES”, “ihtiyaç halinde mağdurun kimliğinin ve adresinin değiştirilmesi” ile “elektronik kelepçe” gibi tedbirleri biz şu an uyguluyoruz. Dolayısıyla “Sözleşme değil, kanunlar yaşatır”. Bunun yanında kadına yönelik şiddetle mücadele için hazırladığımız eylem planlarını kararlılıkla tatbik ediyoruz. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerimizle, Sosyal Hizmet Merkezlerimizle, Kadın Konukevlerimizle, Mağdur Destek Sistemimizle ve eğitim çalışmalarımızla bu alanda takdir edilen bir yere geldik” dedi. Yine bu süreçte kadınlara yönelik toplumda yerleşmiş, dini ve kültürel hiçbir temeli bulunmayan yanlış algılarla, yanlış davranış biçimleriyle de yoğun bir şekilde mücadele ettiklerini aktaran Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir diğer tarihi başarımız, kadınların eğitimleriyle arasına giren engellerin ve yasakların ortadan kaldırılmasıdır. Başörtüsü yasağı sebebiyle liseye ve üniversiteye gidemeyen, gitse de kapısından geri çevrilen kızlarımızın mağduriyetlerini giderdik. CHP’li yöneticilerin son günlerde “safsata” dediği, güya “yalan” olduğunu iddia ettiği zulümlere bu ülkede biz son verdik. Kılık kıyafeti sebebiyle okulundan, memuriyetinden, kamu görevinden atılan on binlerce 28 Şubat mağduruna haklarını tekrar iade ettik. Kız çocuklarının okullaşma oranlarında yaşanan ciddi artış, kadınların iş gücüne katılım oranlarının sürekli yükselmesi, siyasette ve bürokraside kadınların daha fazla pay sahibi olması, ülkemizdeki öğretmenlerin yüzde 60’ının, akademisyenlerin yarıdan fazlasının, üniversite öğrencilerinin yüzde 51’inin kadınlardan oluşması, yasakçı zihniyete karşı verdiğimiz mücadelenin semerelerinden sadece birkaçıdır. Tüm bu başarıları da kadınların çektiği acılara “safsata” diyen CHP’ye ve CHP’nin kadın düşmanı politikalarına rağmen elde etik. İnşallah çok daha iyi konumlara geleceğiz.” Erdoğan, kadınların eğitimine yönelik engellerin kaldırılmasına da değindi. Başörtüsü yasağının kalkmasının, eğitimde büyük bir ilerleme sağladığını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir daha bu ülkede 28 Şubatların yaşanmaması ve kadınların benzer zorbalıklara maruz kalmamaları için her türlü önlemi aldık, alıyoruz, bundan sonra da ihtiyaç hasıl olması halinde her türlü tedbiri alacağız. Kadınlara dönük şiddete hiçbir surette geçit vermeyen, “şiddetsiz bir Türkiye Yüzyılı” hedefine ulaşana kadar bu yolda sabırla yürüyeceğiz. Kadınlara, anne, eş ve kız çocuklarına şiddet uygulayanların, ayrımcılık yapanların, kadınları öteleyenlerin veya hayattan dışlayanların insani, vicdani, kutsal değerlerden bahsetme hakkı olamaz. Bunların en başında bölücü terör örgütüne şaşı bakanlar vardır. Şunun bir defa anlaşılması lazım: Kadına şiddetin konuşulduğu her platformda, şayet kadınların canına kastedenlerle, genç kızlarımızı zorla dağa kaçıranlarla, onları zorla ölüme ve öldürmeye gönderenlerle ilgili tek bir cümle kurulmuyorsa, ortada büyük bir ikiyüzlülük var demektir” ifadelerini kullandı. Bölücü terör örgütündeki tecavüzden infaza her türlü insan hakkı ihlalini görmezden gelenlerin meselesinin asla kadınlar olamayacağını kadınların hak ve hukuku , özgürlüğü olamayacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yıllardır ciğerparelerine yeniden sarılmak için mücadele veren Diyarbakır Annelerinin feryatlarına kulak tıkayanların samimiyeti elbette sorgulanır. CHP Lideri Özel, iradesini bölücü örgütün komiserlerine teslim edenlerle dayanışma sergilemek için koşa koşa yanlarına giderken, yüreği yanık Diyarbakır Annelerinden bir selamı niçin esirgiyor? Kadın haklarını, İstanbul Sözleşmesine sıkıştıran CHP yönetimi, neden bu kahraman annelerin acılarına yıllardır bigâne kalıyor? 28 Şubat’ta yüzbinlerce kadının çektiği ıztırabı, maruz kaldığı zulmü inkâr etmek, soruyorum, CHP’ye ne kazandıracak? CHP, faşizan tarihiyle ne zaman yüzleşecek? Tahrik siyasetini ne zaman terk edecek? Ne zaman milletle ve milletin değerleriyle barışacak? Kadın düşmanı söylemleriyle ne zaman vedalaşacak? Görüyoruz ki, Eski Genel Başkanın “parti içi darbeyle” emekliye sevki ve seçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte CHP’nin “helalleşme tiyatrosu” da tümden rafa kaldırıldı” diye konuştu. Kadın ve çocuk katili bölücü terör örgütünün arkasında duranların, bugün özgürlükten bahsetmelerini kâle almadıklarını kaydeden Erdoğan şunları söyledi: “Türkiye’de kadına şiddete karşı duruşun samimiyet testi, teröre karşı kararlı, dirayetli ve cesur bir tavır sergilemektir. Kandil’deki kadın düşmanı terör baronlarına ses çıkaramayanların, açık söylüyorum, bu testten geçmesi de mümkün değildir. Burada bir başka hususu da ifade etmekte fayda görüyorum. Toplumsal huzurumuzun altını oyan alkol ve kumar bağımlılığı, kadına ve çocuğa yönelik şiddet vakalarında önemli bir faktördür. Aile kurumumuzu, ahlaki yapımızı, evlatlarımızın ve milletimizin geleceğini tehdit eden içki ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar ve bahis gibi marazların önüne geçmediğimiz müddetçe, kadına yönelik şiddetin de önünü tam anlamıyla kesemeyiz. Araştırmalar, şiddet ve bağımlılık arasında doğrudan bir irtibat olduğunu, birinin diğerini tetikleyip beslediğini ve nihayetinde kısır bir döngüye girildiğini çok net biçimde ortaya koyuyor. Bugün karşı karşıya olduğumuz aile içi şiddetin, davranış bozukluklarının, psikolojik sorunların, travmaların ve daha nice problemin içki ve kumar bağımlılığıyla derinleştiği bir gerçektir. Hâl böyleyken muhalefet bu tehlikeyi görmezden gelmekte; alkol ve kumar bağımlılığının yol açtığı felaketlere karşı gözlerini kapamaktadır. 31 Mart sonrası el değiştiren kimi belediyelerin ilk icraatlarından birinin, alkol tüketimini özendirici adımlar olmasını asla iyi niyetli bulmuyoruz. Çok açık ve net söylüyorum: Bunlar, yıllarca bu ülkeye dayatılan, bizim “vitrin modernleşmesi” dediğimiz jakoben modernleşme algısının tezahürlerden ibarettir. Tek parti faşizmi yıllarında millete illallah dedirten ne kadar uygulama varsa, daha sinsi yöntemlerle bugün de tedavüle konulmak istenmektedir.” Muhalefetin, zihniyet itibarıyla 1940’larda takılıp kalmış durumda olduğunu söyleyen Erdoğan, ” Valsle, dansla, kadeh tokuşturmakla modern olacağını zannedenler, artık batının bile terk ettiği arkaik bir ideolojinin adeta son temsilcileridir. Elbette bu ülkede herkesin, her vatandaşımızın, her insanımızın “hayat tarzı” Anayasamızın güvencesi altındadır. Başkalarının özgürlük alanına girmediği müddetçe, isteyen istediğini giymekte, söylemekte, tüketmekte, istediği gibi davranmakta serbesttir ama 1940’ların faşizan uygulamalarının, “çağdaşlık” kılıfıyla tekrar millete dayatılmasına da eyvallah diyemeyiz. Hukuk ve demokrasi zemininde eleştirilerimizi dile getirir, tepkimizi ortaya koymaktan asla çekinmeyiz. Biz yarım asrı bulan siyasi hayatımızın her safhasında bunu yaptık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığımıza kadar milletimizin takdiriyle geldiğimiz her görevde insanımızın yaşam tarzına müdahale etmedik. Kimsenin de bize bir dayatmada bulunmasına, bu milleti hor görmesine, üstenci bir dille bu millete had bildirmesine rıza göstermedik. Ne hak yedik, ne de hakkımızın yenilmesine izin verdik. Bugün de aynı yerdeyiz, aynı hassasiyetle hareket ediyoruz. Doğruluktan sapmıyor, yanlış bulduğumuz uygulamaları da açık yüreklikle ifade ediyoruz. Muhalefetin de bizimle aynı çizgiye gelmesini, millete karşı dayatmalara girmekten uzak durmasını arzu ve ümit ediyoruz” dedi. Kadına şiddet konusunda sinema ve dizi sektörünün de artık kendine bir çeki-düzen vermesi gerektiğine inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Kadın ve Demokrasi Vakfı KADEM’in yaptığı kapsamlı inceleme, maalesef reyting uğruna kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini gösteriyor. Bu konuda toplumu bilgilendirici olması gereken diziler, tam tersine, şiddeti teşvik eden meşrulaştıran, araçsallaştıran kötü bir rol oynuyor. Bunun engellenmesi noktasında hepimize, özellikle de yapımcılara, senaristlere, medya organlarına ve RTÜK’e sorumluluk düşmektedir” açıklamasını yaptı. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününde Beştepe’de gerçekleştirilen programda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Kadın Konukevlerinden hizmet alan kadınların “sıfır atık” konseptiyle yaptıkları Kadın Ana figürü hediye edildi. Kadın Konukevinde kalan kadınların atık gazete kağıdı ve şişe kapaklarıyla yaptıkları Kadın Ana figürü ilhamını Afyonkarahisar yöresine ait bir efsaneden alıyor. Programda ayrıca, tarihte kadını himaye etmek üzere kurulan 2 ayrı vakfın senedi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a takdim edildi.
İstanbul Engin Fırat: "Türkiye Milli Takımı’ndan teklif alırsam gururla kabul ederim" Kenya A Milli Takım Teknik Direktörü Engin Fırat, Türkiye Milli Takımı’ndan teklif alması durumunda gururla kabul edeceğini söyledi. Kenya A Milli Takım Teknik Direktörü Engin Fırat, Kenya Milli Takımı ile bugüne kadar ortaya koyduğu performans, takımın hedefleri ve gelecek planlarına dair İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamalarda bulundu. "Benim dönemimde, Kenya tarihindeki en fazla deplasman galibiyetini elde ettik" Kenya, futbolu Afrika ve Dünya futbolunda söz sahibi olamamış bir takım, tarihinde de başarıları yok. Özellikle atletizmde uzun koşucularla tanınan bir ülke. Diğer Afrika ülkeleri gibi dünyaca meşhur yıldız oyuncuları yok. Üstelik stadyum probleminden dolayı üç yıldır bütün maçları deplasmanda oynadınız. Buna rağmen 2024 yılı boyunca oynadığınız 10 maçta sadece Kamerun’a karşı kaybettiniz. Bu Kenya için harika bir yıl olmalı? Gerçeklere bakıldığında, FIFA’dan gelen 1 yıllık men cezasından sonra ilk olarak bir takım inşa etmemiz gerekti ve bunda da başarılı olduğumuz görülüyor. Benim dönemimde, Kenya tarihindeki en fazla deplasman galibiyetini elde ettik. 2024’te ise, Kenya dışında A Milli Takım’la kazandığımız ilk kupa da tarihi bir başarı oldu. Ayrıca tarihin en uzun yenilgisiz serilerinden birine imza attık. Üst düzey takımlarla oynadık ve iyi sonuçlar aldık. Asya şampiyonu Katar’ı Doha’da yendik, eski Avrupa şampiyonu Rusya’ya karşı deplasmanda berabere kaldık ve Afrika şampiyonu Fildişi Sahili’yle de deplasmanda berabere kaldık. Evet burada atletizm çok başarılı. Dünya ve Olimpiyat şampiyonları yetiştirmiş bir ülke ama bunlar bireysel başarılar, takım sporlarında benzer başarıların gelmesi ve bunun sürdürülebilirliği topyekün bir planlama ve çabaya bağlı. "Temelimiz taktiksel düzen ve disiplin" Bu sonuçları milli takımınızla nasıl elde ediyorsunuz? Rakipler, dünya çapında yıldız oyunculardan oluşan takımlar. Diğer tarafta Kenya liginden kulüpler CAF grup aşamalarına bile katılamazken bu sonuçlar nasıl mümkün oldu? Bunun sırrı birbirimize olan inancımızda. Birçok oyuncumuz yurt dışında oynuyor ve takım için maddi manevi büyük fedakarlıklar yapıyorlar. Unutmayın, Afrika çok büyük. Son maçımızda Güney Afrika’ya gelen oyuncular 24 saat yolculuk yaparak maç şehrine ulaştılar. Tabii ki uzun yolculuklar yüzünden gelmeyen oyuncular da oluyor ama bu azınlık hariç hepimiz sadece takımın birlik ve başarısını düşünüyoruz. İşte bu beni her gün motive ediyor. Temelimiz taktiksel düzen ve disiplin. Tüm bunlar uluslararası düzeyde hayatta kalmamızın anahtarı. "Atak üretme konusunda rakiplerimizi domine ettik ama bitiricilikte eksiklik yaşıyoruz" Fildişi Sahili büyük yıldızlara sahip. Keza Kamerun da öyle, yıldızlar topluluğu bir ülke takımı. Rakipleriniz ile olan büyük kalite farkını nasıl kapatıyorsunuz? Yüzde yüz kapatmak mümkün değil. Hücumda bunu başarmak imkansız. Bitiricilik için kapasiteye ihtiyacınız var ama antrenman, taktik ve savaşçı ruhla rakibe gol şansı vermiyoruz. Ayrıca, topu tehlikeli bölgelere taşımakta hiçbir problemimiz yok. Tüm istatistikler gösteriyor ki, çoğu maçımızda topa sahip olma ve atak üretme konusunda rakiplerimizi domine ettik ama bitiricilikte eksiklik yaşıyoruz. Özellikle bu yıl, maçlarımızın çoğuna en deneyimli 3 hücum oyuncumuzdan yoksun çıkmak zorunda kaldık. "Kenya gerçekten yetenekli oyunculara sahip" Kenya futbolu altyapı ve futbol eğitimi konularını çözerse, geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kenya’nın geleceği parlak diyebilir miyiz? Dürüst olmak gerekirse şu ana kadar işler sadece daha kötüye gitti. Herkes birbirini suçluyor ama hiçbir adım atılmıyor. Bu üzücü. Çünkü Kenya gerçekten yetenekli oyunculara sahip. Çoğu asla bulunamayacak yada şans bulamayacak çünkü sistem böyle. Federasyon elinden gelenin en iyisini yapıyor ama imkanları sınırlı. Tüm Kenya futbol paydaşlarının el birliğiyle çalışması gerekiyor ama bu şu anda asla olmayacak gözüküyor. Bu, sizinle çalışmak isteyen kulüplerin ilgisini çekecek bir haber gibi mi? Bunu şu an için bilemiyorum. Federasyonun 7 Aralık’ta seçimleri var, ondan sonra daha fazla bilgi sahibi olacağım. İyileşme şansı olup olmadığını göreceğiz. Sonuçta 2026’ya kadar sözleşmem var. Bu zamana kadar çok fedakarlıklar yaptım ve yapmaya da devam ediyorum ama mantalite olarak bazı şeylerin değişmesi lazım. "Türkiye Milli Takımı’ndan teklif alırsam, tabii ki bu görevi gururla kabul ederim" Birçok kulüp sizinle ilgileniyor ama aynı zamanda Türkiye Milli Takımı için de adaylardan birisiniz. Uluslararası deneyiminiz çok fazla ve dünya şampiyonu, Avrupa şampiyonu, Asya şampiyonu ve Afrika şampiyonu takımlarla maç yaptınız. Montella görevden ayrılırsa, görevi devralmaya hazır mısınız? Öncelikle Montella’nın doğru yolda olduğuna inanıyorum. Hepimizin onu desteklemesi gerekiyor. Böylece Milli Takımdan en iyi şekilde faydalanabiliriz. Sosyal medyada eleştirilerde bulunan hocaları anlayamıyorum. Uluslararası düzeyde ne başarı gösterdiler? Bizim işimize saygı gösterilmeli. Taraftarlar ve spor gazetecileri elbette yorum yapabilir ama bunu kabul edilebilir bir seviyede yapmalılar. Eğer bir gün teklif alırsam, tabii ki bu görevi gururla kabul ederim. Hem kulüp hem de Milli takımlarda çalıştım ve halen Kenya A Milli Takım teknik direktörüyüm. Uluslararası deneyimim ve liderliğimle başarılı olacağımdan şüphem yok. Menajerim bana zaman zaman aldığım teklifler hakkında bilgi veriyor ama şu an tek ihtiyacım olan şey bir tatil. 2025 için hazır olmak. "Ülke dışında takım çalıştırmak istiyorsanız mutlaka lisan bileceksiniz" Türk hocalar neden dünyaya açılamıyorlar. Gidenler de başarılı olamıyorlar. Neler eksik? 10 milyonluk Portekiz’de 11 milyonluk Belçika’nın ve yine 18 milyonluk Hollanda’nın bir çok hocası ülkelerinin dışında hocalık yapıyorlar. Bunlar çok mu yetenekliler? Türkler ülke dışında neden yoklar? Dünya futbolunu yakından takip etmelisiniz ve kendinizi de uluslararası seviyede gösterebilmelisiniz. Türkiye’de elde ettiğiniz skor ya da başarılar dışardakilerin gözünde hiç bir önem arz etmiyor. Burada tüm kupaları da kazansanız uluslararası turnuvalarda varlık gösteremiyor ya da fark oluşturamıyorsanız tercih edilmeyeceksiniz. Çünkü kriter orası. Aynı zamanda en azından bir geçerli yabancı dili iyi bilmelisiniz. Ben Türkçe’nin haricinde üç lisan konuşuyorum. Sporcularınla bire bir konuşabilmek, yöneticilerinle direkt diyalog kurabilmek doğru iletişim için şart. Türkiye’de zaten aynı hocalar gidip geliyorlar ama eğer Avrupa ve dünyaya açılmak istiyorlarsa mutlaka yabancı dil konuşabilmeli, dünya futbolunu takip etmeli ve uluslararası maçlarda fark edilmeye çalışmalılar.