ASAYİŞ - 17 Kasım 2024 Pazar 08:51

Tuzağa düşürdükleri erkeklerin telefonunu çalıp dolandırıcılık yapan şebekeye yönelik ikinci operasyonda 8 gözaltı

A
A
A
Tuzağa düşürdükleri erkeklerin telefonunu çalıp dolandırıcılık yapan şebekeye yönelik ikinci operasyonda 8 gözaltı

Ankara’da, komisyon verdikleri kadınlar aracılığıyla sosyal medyadan irtibat kurdurdukları erkekleri tuzağa düşürüp dolandırıcılık ve hırsızlık yapan çeteye gerçekleştirilen ikinci operasyonda 8 şüpheli gözaltına alındı.


Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi Hırsızlık Büro Amirliği ekipleri, komisyon verdikleri kadınları kullanarak sosyal medyadan erkekleri tuzağa düşüren çeteye yönelik ikinci operasyonunu icra etti. Operasyon çerçevesinde 6 farklı olaya karıştığı tespit edilen ve aralarında elebaşının da bulunduğu 8 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı. Şüphelilerin adreslerinde yapılan aramalarda el konulan 6 cep telefonunun ise inceleneceği öğrenildi.


Müzik dinleme bahanesiyle aldıkları cep telefonunu çalıp hesaplarına para aktarmışlar


Çete mensubu kadınların, sosyal medyadan ağına düşürdükleri erkeklerle bir araya geldikleri, müzik açma bahanesiyle cep telefonunun şifrelerini öğrendikleri ve çeşitli bahanelerle mağduru kendinden uzaklaştırdıktan sonra telefonu alarak kaçtığı öğrenildi. Diğer çete üyelerinin kullandığı sahte plakalı araca binerek bölgeden uzaklaşan kadınların, çaldıkları telefonla aynı şifreye sahip banka hesaplarına sızdığı aktarıldı. Bu yöntemle kendi hesaplarına para havale eden şebekenin mağdur ettikleri kişi adına kredi de çekerek haksız kazanç elde ettikleri belirtildi.


Hırsızlık anları kameraya yansıdı


Kandırdıkları erkeklerin telefonunu çaldıktan sonra kaçan çete üyesi kadınların o anları ise güvenlik kamerasına yansıdı. Öte yandan çete elebaşının dolandırdığı paralarla kuyumcudan altın aldığı anlar da kameralara yansıdı.


Geçen ay icra edilen operasyonun ilk ayağında ise 9 şüpheli gözaltına alınmıştı.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Antalya’da Yörüklerin yayladan dönüşü başladı Antalya’da nisan ve mayıs aylarında yaylalara çıkan Yörükler, havaların soğumasıyla dönüşe başladı. Sıcak havalardan etkilenmemek, hayvanlardan daha yüksek verim sağlayıp tereyağı ve peynir yapmak için yeşil meraların bulunduğu Toros Dağları’nın zirvelerine, Akseki’nin yaylalarına Nisan ve Mayıs aylarında çıkan Yörükler, havaların soğumasıyla dönüş hazırlığına başladı. Eskiden at ve develerle yapılan yolculuklar günümüzde kamyon ve diğer motorlu taşıtlar yardımıyla yapılarak köylere dönülüyor. Manavgat ilçesinin dağlık kesimlerinde bulunan kırsal mahallesi olan Gebece köyünde yaşayıp hayvancılıkla uğraşan ve yaz aylarında ailesi ile birlikte Akseki’nin Alacabel yakınlarındaki Kaklıktaş mevkisinde hayvanlarını otlatan Mehmet Çoşkun, havaların soğuması ile birlikte Yayladan dönüş hazırlıklarına başladıklarını söyledi. Yaz aylarında ailesi ile birlikte hayvancılık yaptığını anlatan Çoşkun, "Biz yaz aylarında Akseki’nin Alacabel yakınlarında Kaklıktaş mevkiinde hayvanlarımızı otlatmak için yaylaya çıkıyoruz. Buradan hava şartlarına göre Ekimin sonu, Kasım ayının ortaları gibi kendi köyümüze dönüyoruz. Kışın hayvanlarımız 7 ay kendi yerlerimizde, yazın ise yaklaşık 5 ay yaylada kalıyoruz. Bu yıl havalar çok iyi gittiği için yaklaşık 6 ay yaylada kaldık. Şimdi havalar soğumaya başladı. Hazırlıklarımızı tamamladık ve yeniden kış ayını çıkarmak üzere köyümüze geri dönüyoruz" diye konuştu. "Her yıl yüksek rakımlı yaylalara çıkıyoruz" Yörüklerden Duran Topaça (73) yaptığı açıklamada, hayvancılık mesleğinin atalarından kaldığını söyledi. Manavgat ilçesine bağlı Gecebece Mahallesi’nde yaşadıklarını ve geçimlerini sağladıkları küçükbaş hayvanların daha iyi şartlarda beslenmesi için bahar ve yaz aylarında geniş otlaklara ihtiyaçları olduğunu anlatarak, bu nedenle bu dönemi yüksek rakımlı yaylalarda geçirdiklerini, her yıl Akseki’nin Yarpuz Mahallesi yakınlarında bulunan bin 800 metre rakımlı Kaklıktaş Yaylası’na çıktıklarını, kasım ayının ilk haftasında ise dönüş yolculuklarının başladığını kaydetti. "Anamdan doğalı davarcılık yapıyorum" 73 yaşında olmasına rağmen halen küçükbaş hayvancılığı yaptığını anlatan Topaça, "Anamdan atamdan davarcılık mesleği kalmış ve halen davarcılık mesleğini sürdürüyorum. Kendim 72 yaşındayım. Yaylaya hava şartlarına göre Mayıs ayının 20’sinde çıkıyoruz ve Kasım ayının 15’inde iniyoruz” dedi. Hayatının hayvancılık yaparak geçtiğini söyleyen Topaça, “Davarcılık zor bir meslek. Dağlara çıkıyoruz. Bırakacağız diyoruz bırakamıyoruz. Çünkü hayvancılık ata mesleğimiz. 6 oğlum var, 4 tanesini okuttum. Onlar devlette çalışıyor. Diğer 2 oğlum ile birlikte davarcılık mesleğine devam ediyoruz ama artık yoruldum. Ömrümüz böyle geçip gidiyor " diye konuştu. "Eskiden günlerce yürüyerek yaylaya çıkıyorduk" Hayvanlarımızı eskiden yürüyerek yaylalara çıktıklarını anlatan Topaça, "Şimdi ise hayvanlarımızı kamyonlarla götürüyoruz. Belirli bir yerde indirip oradan yine yaya yolu ile devam ediyoruz. Köyümüzde bulunan ağıllarda hayvanlarımızı besliyoruz. Eşyalarımızı ise traktörlerimiz ile götürüyoruz. Artık göçme zamanımız geldi. Havalar soğumaya başladı" şeklinde konuştu.
Antalya Öksürük ve hapşırık krizine girdi, hastanede çıkan sonucu görünce hayatının şokunu yaşadı Antalya’da yaptığı seyahat dönüşü öksürme ve hapşırma krizlerine tutulup girip olduğunu düşünen yat kaptanı hastaneye başvurdu, yapılan kontrolde akciğer ve kalp arasında kist olduğu tespit edildi. Ameliyata alınan kaptan, Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi (VATS) ile 10 dakikalık operasyon sonucu sağlığına kavuştu. Yat kaptanlığı yapan 45 yaşındaki Ömer Can, çıktığı uzun seyahat sonrası omuzunda ağrı hissetti, öksürük ve hapşırma krizleri geçirince grip olduğunu düşündü. Can, nefes almakta güçlük yaşayınca Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde hastane aciline başvurdu. Burada tomografisi çekilen Can’ın, akciğer ile kalbinin arasında bir kist olabileceği belirtildi. Can, çevresindekilerin tavsiyesi üzerine detaylı araştırma ve inceleme için, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurdu. Gerekli tetkikleri yapılan Ömer Can’ın, belirtilen bölgesinde yaklaşık 2 santimlik bir kist olduğu tespit edildi ve hemen ameliyata alındı. Göğüs Cerrahi bölümünde Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi (VATS) yöntemiyle gerçekleşen ameliyat yaklaşık 10 dakika sürdü. Hastanede ilk kez tüpsüz olarak gerçekleştirilen ameliyat sonrası Ömer Can sağlığına kavuştu, 1 gün sonrası ise taburcu edildi. “Öksürürken, hapşırırken nefesim kesiliyordu” Süreci anlatan Ömer Can, şunları söyledi: “Uzun bir seyahate çıktım. Seyahat dönüşü soğuk algınlığı gibi bir şey oldu. Omuzumdan bir ağrı başladı ve nefes alırken, öksürürken, hapşırırken nefesim kesiliyordu. Hastane aciline gittim, kist olduğunu söylediler ve burada Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni önerdiler. Kistin ciğerden kalbe sıçramak üzere olduğunu söylediler. Hemen ameliyata alındım ve 1 günde sağlığıma kavuştum. Ben komple göğüs kısmımın açılacağını sanıyordum ve açıkçası korkmuştum. Küçük bir noktadan girildi ve bu kadar hızlı taburcu olacağını düşünmüyordum. Hocalarımdan Allah razı olsun.” “Göğüs tüpü takmadan ameliyattan çıktık” Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Muharrem Özkaya, hastanın çekilen tomografisinde, akciğerin altında, kalbin yanında perikardiyal kisti bulunduğunu ve VATS yöntemiyle iki delikten girerek kisti aldıklarını anlattı. Normalde bu tarz ameliyatlarda göğüs tüpü kullanıldığını aktaran Özkaya, “Hastanın en büyük sıkıntısı bu tüpten dolayı. Şiddetli ağrıları olur ve taburculuğu uzar. Biz göğüs tüpü takmadan ameliyattan çıktık, operasyon 10 dakika sürdü ve bugün taburcu etmeyi planlıyoruz” dedi. “Bu bizim için kıymetliydi” Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nilay Çavuşoğlu Yalçın da, kist için planlanan ameliyatla hastanın sağlığına kavuştuğunu söyledi. Perikardiyal kiste yönelik VATS ameliyatlarının yaygın olduğunu, ancak hastanelerinde ilk kez tüpsüz şekilde ameliyat gerçekleştirildiğini belirten Yalçın, “Bu bizim için kıymetliydi. Hastamız uygun bir vakaydı ve sıkıntı yaşamadık” dedi.
Antalya Prof. Dr. Erdoğan: “Akciğer kanserini erken evrede yakalayamıyoruz” Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, “Akciğer Kanseri Farkındalık Günü” kapsamında yaptığı açıklamada, rahatsızlık veren şikayetlerin ertelenmemesi ve doktorların tavsiyelerinin dikkate alınması gerektiğini belirterek, "Akciğer kanserini erken evrede, evre 1’de yakalayamıyoruz. 2. evre, 3. evre hatta 4. evre gibi ilerlemiş bir evrede yakalıyoruz. Şikayetlerimizi ötelemeyelim ve bu konuda bilgi sahibi olan hekimlerimize güvenelim. Ameliyatı olmamız gereken dönemde olalım. Hekiminiz, ikinci kez geldiğinizde ben sizi ameliyat edemiyorum demesin" dedi. Memorial Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, “17 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Günü” dolayısıyla akciğer kanseri hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Kansere neden olan etmenlerini aktaran Prof. Dr. Erdoğan, çevresel faktörlerin ilk sırada geldiğini ifade etti. “Akciğer kanserinin en sık görüldüğü bölge: Marmara” Erdoğan, “Akciğer kanseri, öldürücülüğü yüksek, yaşın ilerlemesiyle görülme olabilecek giderek artan bir kanser. Dünya toplumlarının tamamını etkileyen bir kanser. Bazı kanserler vardır. Bazı toplumlarda daha sık olur ama akciğer kanseri öyle değil. Yaşın ilerlemesiyle birlikte tüm dünya toplumlarının ana problemi haline geliyor. Akciğer kanseri yapısal olarak herkeste görülebilmekle birlikte çevresel faktörlerin önde olduğu, çevresel faktörlerin yok edilmesiyle kanser olabilecek azaltıldığı bir kanser türü. Çevresel faktörlerin etkisini erken yaşlarda alırsak, akciğer kanseri de erken yaşlarda görülmeye başlar. 20’li yaşlarda akciğer kanseri olup tedavi vermeye çalıştığımız hastalarımız oldu. Ama bunlar nadiren ortaya çıkmaktadır. Genellikle akciğer kanseri orta ve ileri yaş hastalığıdır ve çevresel faktörlerle de ilişkilidir. Ülkemiz için bir örnek vermek gerekirse, bu çevresel faktörlerin en başında sigara, havadaki karbon ve kirli hava gelir. Bu nedenle bölgeleri göz önüne alırsak; Türkiye’de Marmara bölgesi insidans olarak akciğer kanserinin en sık görüldüğü bölgedir. Sanayileşme, tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı başı çeker” şeklinde konuştu. “Hastanın farkında olduğu şikayeti varsa, akciğer grafisi çektirmeli” Türkiye’de akciğer kanserini vatandaşların şikayetlerini önemsemesi nedeniyle erken evrede yakalayamadıklarını belirten Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, şu ifadelere yer verdi: “Farkındalık, toplumların yapılarıyla ve eğitimleriyle de ilişkili bir şey. Bazı toplumlar farkındalığı daha kolay anlayıp, daha kolay önlem alıp, daha erken hastalığı yakalayabiliyor. Ama biz bu çağa gelmemize rağmen farkındalığı tam oluşturamıyoruz. Mesela akciğer kanserini erken evrede, evre 1’de yakalayamıyoruz. 2. evre, 3. evre hatta 4. evre gibi ilerlemiş bir evrede yakalıyoruz. Bunu hastalarıma sorduğumda şöyle yanıtlar alıyorum; ’Bu şikayeti önemsemedik. Zaten ben sigara içiyorum, öksürüğüm var, geçer diye düşündüm.’ Bunlar önemli şeyler. Hasta, sigara içiyorsa ya da fark ettiği değişik bir şikayeti varsa, o hastanın bir akciğer grafisi çektirmesi ya da bir hekime gelmesi kendi faydasına olur.” “Komşumuzu değil hekimlerimizi dinleyelim” Farkındalığı sağlayacak ikinci temel ögenin de; hekimleri dinlemek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, şöyle devam etti: “Toplumumuzda bu çağa rağmen hala yanlış devam eden bir inanç var. Geçen hafta gelen bir hastamı örnek vermek istiyorum; bir buçuk yıl önce gelmiş, çocukları getirmiş, tanıyı koymuşuz ya da görüntüyü görmüşüz. Demişiz ki; burada bir problem var, bunu buradan aldırman gerekiyor. Bize önce inanmış, tamam demiş, çocukları da onaylamış, ameliyatı kabul etmiş, gitmiş. Ama gittiği yerde komşuları “Akciğere bıçak değmez” demiş. Hasta tekrar geldi ama bu defa ameliyat edemiyoruz. Yani ameliyat aşamasını geçmiş. Şu an da hastayı başka bir arkadaşımız tedavi ediyor. Bu çağda böyle bir cümle duymak istemiyorum. Böyle günlerde asıl farkındalığı sağlamamız gereken, iki önemli nokta var. Birincisi, şikayetlerimizi göz ardı etmeyelim. İkincisi, hekimlerimiz bir şey söylüyorsa o konuda bilgi sahibiyse ona inanalım, o konuyu yanımızdaki komşumuzdan daha çok biliyordur muhtemelen diye düşünelim.” “Hastalığı erken evrede yakaladığımızda, tedavide çok büyük bir başarı elde ediyoruz” Öldürücülüğü yüksek olarak bilinen akciğer kanserinin, erken evrede yakalandığında tedavi edilebilirliğine dikkat çeken Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Akciğer kanseri öldürücülüğü yüksek bir kanser dedik ama günümüzde tıp o kadar ilerliyor ki; yeni tedavi modaliteleri, yeni yöntemler her gün gelişiyor ve ilerliyor. Hastalığı erken evrede yakaladığımızda, tedavide çok büyük bir başarı elde ediyoruz. Akciğer kanserinin birinci tedavi yöntemi cerrahidir. Cerrahi aşamasında bizim bu hastayı yakalamamız lazım. Lenf noduna sıçradıktan sonra, “Önce bir tedavi olup, o tedavinin arkasından ameliyatı tekrar düşünelim” cümlesini bu çağda kullanmak istemiyoruz. Farkındalığımız şöyle olmalı; şikayetlerimizi ötelemeyelim, bu konuda bilgi sahibi olan hekimlerimize güvenelim. Ameliyatı olmamız gereken dönemde olalım. Hekiminiz, ikinci kez geldiğinizde ben sizi ameliyat edemiyorum demesin.”
Bingöl Bingöl’de 44 hafız, icazet aldı Bingöl’de hafızlığını tamamlayan 26’sı kız, 18’i erkek olmak üzere 44 öğrenci için icazet merasimi düzenlendi. Bingöl İl Müftülüğüne bağlı Kur’an kurslarında hafızlığını tamamlayan 44 öğrenci için Bingöl Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Kongre Merkezi’nde Hafızlık İcazet Merasimi düzenledi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan program Kur’an-ı Kerim tilaveti, dualar ve ilahi dinletisi ile devam etti. Programa, Vali Ahmet Hamdi Usta, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, Bingöl Belediye Başkanı Erdal Arıkan, İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bilgihan Yeşiyurt, Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdal Çelik, İl Müftüsü Celal Sürgeç, Şeyh’ül Kurra Talip Akbal, kurum müdürleri, vatandaşlar, hafızlar ve aileleri katıldı. İcazetlerini alan öğrencileri tebrik eden Vali Ahmet Hamdi Usta “İlimiz genelindeki Kur’an Kurslarında yetişen 44 kardeşimiz daha bugün hafızlık kervanına katılıyor. Öncelikle kendilerini tebrik ediyor, vahyin son halkası olan Kur’an-ı Kerim’e ömür boyu hizmet etmelerini yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Bu vesileyle, hafızlarımızın yetişmesinde emeği geçenleri; başta sayın müftümüz olmak üzere, öğrencilerimizin kıymetli annelerini, babalarını ve hocalarını ayrı ayrı tebrik ediyorum. Emekleriniz ve mübarek hasadınız daim olsun inşallah. Yüce kitabımız nazil olmaya başladığı andan itibaren önce peygamber efendimizin, ardından sahabenin, sonrasında ise kuşaktan kuşağa hafızların gönlüne nakşedilmiş, hafızalarda korunmuş olarak günümüze intikal etmiştir. Bu nedenle Asr-ı Seadetten günümüze hafızlık, kutlu bir makam ve fazilet olarak övülmüştür. Ancak unutmayalım ki, yüce kitabımızın lafzını zihnimizde muhafaza etmek ne kadar değerli ise onun kutlu mesajını muhafaza etmek de bu çerçevede çok daha önemli ve değerlidir. İnanıyorum ki bugün icazetlerini alacak hafız kardeşlerimiz de bu istikamette hayatlarını sürdürecek; ahlaklarını Kur’an ile şekillendirip çevrelerine kitabın rahmetini, bereketini ve esenliğini yayacaklardır” şeklinde konuştu. İcazet alan öğrencilerden Miraç Çakan; “1 yıldır hafızlık eğitimi görüyorum. Zorlandığım günlerde oldu ama başardım. Bugün de icazet belgemi aldım ve çok mutluyum” diye konuştu. Hafızlığını aldığı için çok mutlu olduğunu ifade eden Ayşe Bediz ise “Ben çok zorlanarak hafızlık yaptım. Ama belgeme kavuştuktan sonra buna değdiğini gerçekten de anladım. Hafızlık yapmak isteyen arkadaşlarıma şunu söylemek isterim ki, azmin ve gayretin elinden hiçbir şey kurtulmaz” diye konuştu. Merasim, Şeyh’ül Kurra Talip Akbal’ın yaptığı dua sonrası hafızlara belge ve hediye takdimi ile sona erdi.