EKONOMİ - 10 Aralık 2024 Salı 16:01

Bakan Işıkhan’dan asgari ücret açıklaması: “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken”

A
A
A
Bakan Işıkhan’dan asgari ücret açıklaması: “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan asgari ücret sürecine ilişkin, “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken. Mutlaka aralık ayının sonuna geldiğimizde bir rakam olacak. Onu da tespit komisyonumuz nihai kararı verdiğinde aziz milletimizin hizmetine sunacağız” dedi.

Doğrudan yaklaşık 7 milyon çalışanı, dolaylı olarak ise toplumun tamamını ilgilendiren yeni asgari ücret rakamının belirlenmesi çerçevesinde Asgari Ücret Tespit Komisyonu bugün 16.00’da toplanıyor. Toplantı öncesi basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan, “Burada daha önce ifade ettiğimiz gibi hem işçinin hem de işverenin lehine olabilecek maksimum faydayı sağlayacak şekilde bir ücreti hedefliyoruz. Bu ücreti belirleyecek olan da Asgari Ücret Tespit Komisyonu. Çalışmalara başlayacağız, hayırlı olur inşallah” açıklamasında bulundu.

“Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken”

Bakan Işıkhan, asgari ücrete yapılacak muhtemel yüzde 25 zammı nasıl değerlendirdikleri sorusuna, “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken. Mutlaka aralık ayının sonuna geldiğimizde bir rakam olacak. Onu da tespit komisyonumuz nihai kararı verdiğinde aziz milletimizin hizmetine sunacağız. Bir ‘Bismillah’ diyelim” dedi.

Bakan Işıkhan’dan asgari ücret açıklaması: “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken”

“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde sosyal diyaloğu çok önem veriyoruz”

Asgari ücret sürecine ilişkin konuşan Işıkhan, “Daha önce başarıyla sosyal diyalog mekanizmalarımızı geliştirdik ve çok başarılı sonuçlar aldık çünkü iletişimi kuruyoruz. Hem işçi hem işveren hem de işveren temsilcisi olarak bizler bu iletişimi inşallah sürdüreceğiz çünkü Cumhurbaşkanımızın liderliğinde sosyal diyaloğu çok önem veriyoruz. Sosyal diyalogla çözemeyeceğiniz, Türkiye’nin çalışma hayatında herhangi bir sorun olmadığını da özellikle vurgulamak istedim. Cumhurbaşkanımız il toplantısında asgari ücret ve sabit gelirlilerle ilgili değerlendirmelerini ifade etti. Mutlaka dikkate alacağız” diye konuştu.

Bakan Işıkhan: "Bu toplantılar sadece bir ücret belirleme meselesi değil, emeğin ve sermayenin birlikte güçlendiği bir dengeyi kurma çabasıdır"

Doğrudan 7 milyondan fazla çalışanı, dolaylı olarak ise toplumun tamamını ilgilendiren yeni asgari ücret rakamıyla ilgili süreç başladı. İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen toplantı, saat 16.00’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ev sahipliğinde gerçekleşti. Toplantıda işçi kesimini Türk-İş, işveren kesimini TİSK temsil etti. Türk-İş heyetinde işçi kesimini temsilen bu yıl da 4 işçi yer aldı.

Toplantıda bir açılış konuşması gerçekleştiren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, İşçi, işveren ve kamu temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu olarak; 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere, çalışmalarını başlattıklarını dile getirdi.

“Hem işçi hem de işveren taraflarının memnuniyetini gözeten, adil bir asgari ücret belirlenmesini ümit ediyoruz”

Komisyon görüşmeleri neticesinde tespit edilecek asgari ücretin, çalışma hayatının tüm paydaşları ve Türkiye için hayırlara vesile olmasını temenni eden Işıkhan, “Bildiğiniz gibi; işçi ve işveren temsilcileri ile birlikte belirlenen asgari ücret, genel bir ücret seviyesini değil çalışanlara ödenebilecek minimum ücreti ifade etmektedir. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde özellikle; üç taraflı sosyal diyalog mekanizmasıyla hareket ediyoruz. İşçi temsilcilerinin görüşlerini değerlendiriyoruz. İşveren temsilcilerinin görüşlerini dinliyoruz. Hükümet temsilcileri olarak, adalet terazisini dengede tutuyoruz. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde, ekonomik göstergeleri de titizlikle değerlendiriyoruz. Bu kapsamda, Enflasyon Oranı, vatandaşın satın alma gücü, işgücü piyasalarının ihtiyaçları, ekonomik büyüme, istihdamın korunması ve artırılması gibi ekonomik ve sosyal koşulları detaylı şekilde analiz ederek, hem işçi hem de işveren taraflarının memnuniyetini gözeten, adil bir asgari ücret belirlenmesini ümit ediyoruz” açıklamasında bulundu.

“Bu toplantılar sadece bir ücret belirleme meselesi değil, emeğin ve sermayenin birlikte güçlendiği bir dengeyi kurma çabasıdır”

Işıkhan, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, üretim, ihracat ve küresel pazardaki iddiasıyla bölgesinde lider, dünyada söz sahibi bir ülke haline geldiğini söyleyerek, “Bu başarı, işçilerimizin alın teri ve işverenlerimizin girişimci ruhuyla birlikte elde edilmiştir. İşçilerimiz, Türkiye’nin yükselen gücünün lokomotifi olurken; işverenlerimiz, bu gücün yolunu açan ve istihdam sağlayan aktörlerdir. Birlikte, yan yana yürüyerek; üretim çarklarını döndürerek; ekonomimizin dinamiklerini güçlü tutarak bugünlere geldik. İşte bu nedenle, bu toplantılar sadece bir ücret belirleme meselesi değil, emeğin ve sermayenin birlikte güçlendiği bir dengeyi kurma çabasıdır. Bizim vizyonumuzda alın teri kutsaldır, sermaye ise kalkınmanın motor gücüdür. İkisini bir araya getirmek, sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı ve refahı da beraberinde getirecektir” ifadelerine yer verdi.

Bakan Işıkhan’dan asgari ücret açıklaması: “Rakamlar üzerine konuşmak için şu anda çok erken”

“Alın teri ile sermayenin birbirini tamamladığı bir sistem inşa etmeyi hedefliyoruz”

Bakan Işıkhan, geleneksel anlayışta işçinin alın teri ile sermayenin bir mücadele ve çatışma içinde olduğu varsayımına dikkati çekerek, bu varsayımın hem günümüz dünyasının gerçekleri hem Türkiye’nin kalkınma ideallerini hem de kadim medeniyetin emeğe bakışını yansıtmaktan uzak olduğuna vurgu yaptı.

Alın teri ile sermayeyi karşı karşıya getiren bu çatışmacı anlayışı reddettiklerini ifade eden Işıkhan, emeğin değer gördüğü, alın teri ile sermayenin birbirinin tamamladığı bir sistemi inşa etmeyi hedeflediklerini kaydetti. Işıkhan, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye’nin büyük kalkınma hamlesini, ancak ve ancak işçi ve işverenin el ele verdiği, aynı hedef doğrultusunda yürüdüğü bir düzenle gerçekleştirebiliriz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çizdiği; Türkiye Yüzyılı vizyonu, aynı zamanda sosyal adaletin, dayanışmanın ve birlikte büyüme iradesinin güçlü bir şekilde ortaya konduğu bir idealdir. Bizler de bu vizyonda, salt ekonomik büyümeyi hedefleyen kuru stratejilerle değil; insanı, emeği, alın terini ve dayanışmayı merkeze alan bir anlayışla hareket ediyoruz.”

Yerli ve milli bir çalışma yaşamı modeli

Bakan Işıkhan, çalışma hayatında da bireyi toplumdan koparmadan dayanışma içinde büyümeyi hedefleyen yerli ve milli bir çalışma yaşamı modelini hayata geçirmek için gayret ettiklerini sözlerine ekledi.

Işıkhan, çalışma hayatında da bireyi toplumdan koparmadan, dayanışma içinde büyümeyi hedefleyen; kendi kültürel kodlardan beslenen, yerli ve milli bir çalışma yaşamı modelini hayata geçirmeye gayret ettiklerini dile getirdi.

“Piyasanın toplumdan bağımsız bir yapıya dönüşmesi en büyük yanılgılardan biridir”

Bir işletmenin güçlü bir çalışan grubuyla büyüyeceğini, bir toplumun işsizlik sorunun yerini, istihdam fırsatlarına bıraktığında kalkınacağına ve bir devletin vatandaşının emeğine saygı duyduğu ve bu emeği koruduğu zaman güçleneceğini ifade eden Bakan Işıkhan, “Birçok iktisadi teori, işletmeleri büyütmek adına genellikle, işçileri birer maliyet unsuru olarak görür. Bu teorilere göre; devletin, çoğu zaman piyasa süreçlerine müdahale etmek yerine, sermaye birikimini kolaylaştıran bir düzenleyici olarak hareket etmesini öngörür. Biz, bu öngörüyü tamamen reddediyoruz. Piyasanın, toplumdan bağımsız bir yapıya dönüşmesi en büyük yanılgılardan biridir. Bu nedenle devletin rolü yalnızca bir düzenleyici olmaktan çıkmalı; işçi/işveren tüm vatandaşlarının emeğini, haklarını ve refahını koruyan bir mekanizma haline gelmelidir. Bizler, çalışanları sadece üretim sürecinin bir parçası olarak görmüyoruz, bu sürecin sahibi, öznesi ve dinamosu olarak görüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

“‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesini her kararımızın temel prensibi olarak kabul etmiş bir milletiz”

İşverenlerin en önemli sorumluluğunun emeğin karşılığını adil bir şekilde vermesi olduğunu söyleyen Işıkhan, “Bizler, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ ilkesini yalnızca bir vecize olarak değil, her kararımızın temel prensibi olarak kabul etmiş bir milletiz. Bu ilke; emeğe saygıyı, çalışana hakkını zamanında ve adaletle teslim etmeyi gerektirir. Hükümet olarak; Ülkemizin istihdam politikasını sadece sayısal başarılarla değil, niteliksel kazanımlarla da güçlendirme iradesi ortaya koyuyoruz” diye kaydetti.

Öte yandan Bakan Işıkhan, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları sonunda belirlenecek olan 2025 yılı asgari ücretin şimdiden Türk milletine hayırlar getirmesini diledi.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu ikinci toplantısı 16 Aralık Pazartesi günü gerçekleştirilecek

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Bel ağrılarınız iltihaplı romatizma olabilir Bel ağrısı özellikle masa başı çalışanlar ve uzun süre ayakta olanların sıkça karşılaştıkları sorunların başında geldiğini ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bel ağrıları sanılan sorunun omurgayı tutan iltihaplı romatizma hastalığı olabileceğini söyledi. Toplumda bel ağrısı çok sık görülen bir durum olduğu için çoğu zaman hastaların yakınmaları zorlamadan, yorgunluktan, dengesiz ağır kaldırmaktan veya uzun süre ayakta kalmaktan sanıldığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bu ağrının romatizmal olabileceğinin ipuçları, istirahatte hasta dinlenirken veya işinden evine döndüğünde ağrının başlaması, çalışırken ağrıyı fazla hissetmemesi olduğunu dikkat çekti. Karakoç, "Bu istirahat ağrısı gece sabaha karşı hastayı yoklamaya başlar. Hasta ağrı ve sızı ile uyanmaya başlar. Yatakta hareket etmekte zorlanır. Eğer yataktan kendi başına kalkmayı başarabilirse hareket ettikçe daha iyiye gittiğini gözlemler ve rahatlamaya başlar. Aynı durum sabah uyandığında yataktan kalkmak istediğinde de kendini gösterir. Hastaların çoğu uzun süre ayakta kalmamak ya da oturmamak şartıyla iş yerlerinde daha rahat olduklarını ifade eder" dedi. Göğüs kafesini oluşturan sağlı sollu 12 adet kaburganın sırt omurlarıyla arkada eklem yaptıkları için göğüs kafesi yakınmalarının da bu hastalarda beliren bir durum olduğunu ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, "Derin nefes almakta zorlanma, hapşırma ya da öksürme esnasında göğüs kafesinde batma hissi gibi şikayetler oluşur. Hastalık kadın ve erkeklerde benzer sıklıkla görülmektedir. Ancak erkek ve kadın şikayetleri arasında biraz farklılıklar görülmektedir. Erkeklerde daha çok kalça ve belde yakınmalar olmakta ve kadınlara göre şikayetleri daha şiddetli seyretmektedir. Kadınların daha çok boyun, sırt ve omuzlarda yakınmaları olmakta, hastalık daha hafif seyretmekte ve daha az sıklıkla ataklar gelmektedir. Bu sebeple zaten erkeklerde bile teşhisi zor olan hastalığın kadınlarda teşhisini koymak daha da zorlaşmaktadır. Bu sebeple maalesef çoğu kez bu şikayetleri olan kadınların yakınmaları psikolojik zannedilerek anti-depresan ilaç önerilmektedir. Bu şikayetleri olan bireylerin muhakkak bir romatolog tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir" şeklinde konuştu. Hastalığı ilerlemiş kişilerde kalça ve bel adeta taşlaşarak hareket yeteneğini tümüyle kaybetmekte olduğunu belirten Karakoç, "Bel ve kalçanın hareketini kaybetmesi ve durumun vücut tarafından tolere edilebilmesi için hastalarda bu hastalığa özgü tipik bir duruş geliştirmektedir. Bu duruşta dizler hafif kırık, bel dümdüz, kamburluğu daha da artmış ve baş hareket yeteneğini genellikle kaybetmiştir. Boynun hareket yeteneğini kaybetmesi sebebiyle hasta başını çeviremediği için tüm vücuduyla dönmek ister yine bu kişiler için araba kul kanmak çok zordur. Hastalığın en sık karıştığı durumlardan biri bel fıtığı hastalığıdır. Ankilozan spondilitli hastalarda bel ağrısı vardır. Bu ağrı bazen sağ kalçada bazen sol kalçada olabilmekte ve bacağa da vurabilmektedir. Bazı hastalarda topuk ağrısı da olmakta hasta yere basmakta çok zorlanmakta ve yürümesi bozulmaktadır. Bu aşamada sanki bel fıtığı gibi bir hastalık durumu oluşmakta ve bu durum hem hastayı hem de hekimi yanıltmaktadır. Bazı hastalar bu sebeple bel fıtığı ameliyatı olmaktadırlar ancak beklenildiği üzere ağrıları geçmemektedir" diye konuştu. Ankilozan spondilit belirtilerine sahip bir grup hastada omurga tutulumunun yanı sıra gözlerinde kızarma, ciltte sedef plakları, bağırsaklarda kanama-ishal-karın ağrısı gibi başka organlara ait yakınmalarda olabildiğini ifade eden Karakoç, "Hastalıkta genetik geçiş söz konusudur, yani hastalanmış kişilerin çocuklarında da maalesef aynı hastalık gözükebilir. HLA-B 27 denen doku grubu antijenini taşıyan kişilerde bu hastalık, taşımayanlara göre daha sık gözükmektedir. Bu HLA-B 27 doku grubu antijenini kan grubu gibi veya daha açık bir örnek vermek gerekirse arabanın plakası gibi düşünebilirsiniz. Mesela plakaları 16 ile başlayan otomobiller Bursalıdır gibi. Gerçekten 16 plakalı araçlar Bursa’dan plakalarını almışlardır. Ancak HLA-27 pozitifliği mutlaka hastalık olacak anlamına gelmemektedir. Bu tıpkı 16 plakalı her araç sahibinin Bursalı olması gerekmediği gibi. Halk arasında ağrı kesici ilaç olarak bilinen çoğu ilaçlar aslında romatizma ve iltihap giderici ilaçlardır ve bu hastalığa bağlı bel, sırt ağrılarının giderilmesinde çok etkilidirler" dedi. İlaçlar alındıktan sonraki birkaç saat içinde etkilerinin görülmeye başladığını, bir iki gün içinde ağrının azalmakta veya kaybolduğunu belirten Karakoç, "Ancak ilaç kesildikten sonra ağrı tekrar geri gelmektedir. Bugünlerde tıp insanları olarak en büyük sorunlarımızdan birisidir bu. Yani ilaçlar alındığı sürece etkilidirler, ilaç kesilince hastalık belirtileri tekrar gelmektedir. Bazen ağrının kesilmesinde bu grup ilaçlar etkili olmamaktadır. Bu hastalarımıza müjdeli haber, eskiden olmayan ama son 10 yıldır kullana geldiğimiz ağrı kesici ve iltihap giderici özelliği çok daha fazla olan yeni ilaçların geliştirilip üretilmesi başarılmıştır. Bu hastalığın tedavisinde ilaç kullanılmasına ilaveten fizik tedavi araç ve tekniklerinden yararlanılması, yürüyüş yapılması, sağlık kulüplerinde hafif ağırlık ve yoğunlukta fitness yapılması, yüzmek ve ev egzersizleri yapılması gibi aktiviteler de ağrının azalmasına ve iskelet yapısının bozulmamasına yardımcı olabilmektedir. Özetlemek gerekirse ankilozan spondilit insanı belinden vuran bir hastalıktır. Hastalık yavaş seyirli olduğu ve ilk yıllarında hafif seyrettiği için teşhisi gecikmekte ve bazen bu yıllar sonra teşhisin konmasına sebep olmaktadır. Fakat her hastalıkta olduğu gibi Ankilozan spondilitte de erken teşhis büyük önem taşır. Kalp, böbrek gibi iç organları nadiren etkilemektedir. Kesin tedavisi olmamakla birlikte ağrının kontrolü ve hastanın topluma kazandırılması eskiye göre daha kolaylaşmıştır" şeklinde konuştu.
Hatay Sinekler üremesin diye topladığı araç lastiklerinden çiçek bahçesi yaptı Hatay’ın Defne ilçesinde yaşayan ve sokaklardan topladığı atık lastikleri çiçek dikerek değerlendiren Hüseyin Şaker, moloz yığınlarıyla kaplı arsayı yaklaşık 200 lastikle çiçek bahçesine dönüştürdü. Defne ilçesi Sümerler Mahallesi’nde yaşayan ve belediye personeli olan Hüseyin Şaker, kış aylarında işi gereği boş araziye atılmış lastikleri topluyor. Bir yıldır topladığı boş lastikleri eve getiren Şaker, lastikleri saksı olarak kullandı ve içlerini toprakla doldurdu. Yaklaşık 200 lastiği saksı olarak kullanan Şaker, içlerine çiçek dikti. Moloz yığınlarıyla kaplı arsaya yeni bir görünüm kazandıran Şaker’in azimle ve hevesle oluşturduğu çiçek bahçesi komşular tarafından beğeni topladı. “Bu lastiklerin hepsi atık ve değerlendirmek istedim” Sokaklardan topladığı atık lastiklerden çiçek bahçesi oluşturan Hüseyin Şaker, “Ben belediye personelim. Bizi kışın boş lastikleri toplamak için gönderirler. Çünkü bu boş lastikler içinde su biriktiği için sinek üremesine sebep olur. Ben de topladıklarım lastikleri eve getirdim. Lastiklerle dekor verip çiçeklendirdik. Depremden dolayı sıkıntılar büyükten sonra bu çadırı kurduk. Benim evim sağlam ama depremden dolayı bayağı ürküyoruz. Emek ister ve biz de boş zamanımızı değerlendirdik. Burada papatya, horoz ibiği, salon çiçekleri ve bayağı çiçek var. Bu şekilde yeşillendirmek için ağaçlandırdık. Burada ortalama 150 ila 200 lastik var. Bu lastiklerin hepsi atık ve değerlendirmek istedim” dedi. “Eski görüntü zaten bize sürekli depreme hatırlatıyordu ama şu an o görüntüyü sildik” Geçen yıl moloz yığınlarıyla kaplı alanın bu yıl çiçek bahçesine dönüştüğünü ifade ede Hüseyin Şaker, “Her gün bu yeni inşaatlardan ve toprak temelleri açan yerlerden toprak getirerek lastikleri doldurdum. Şimdi burada 3 katlı bina var. Deprem zamanı bunlar yıkıldığı için her taraf molozdu. Birde sadece burası yıkıldığı için bizde dedik ki burası moloz şeklinde kalmasın. Mahallenin ortasını bir güzelleştirelim dedim. Amacım herkes o görüntüyü görmesin. Buraya oturduğumuz zaman ve komşular balkondan baktıkları zaman şu görüntüyü görsünler. Eski görüntü zaten bize sürekli depreme hatırlatıyordu ama şu an bütün o şeyleri sildik” şeklinde konuştu. “Depremin yaralarını bir nebzede olsa komşumuz bu bahçeyi yaparak bir nebze silmiş oldu” Pencereden her baktığında moloz yığınları yerine çiçek bahçesi görmenin mutluluğunu yaşayan Yusuf Yasinoğlu, “Komşumuzun ellerine sağlık ve elleri dert görmesin. Çok güzel bir bahçe olmuş. Burası daha önce 3 katlı bir binaydı ve yıkılarak molozlar içerisinde kaldı. Pencereden her baktığımızda moloz yığını vardı. Bizde o depremin yaraları vardı. Depremin yaralarını bir nebzede olsa komşumuz bu bahçeyi yaparak bir nebze silmiş oldu. Pencereyi açtığımız zaman ne güzel çiçekler, böcekler, her şey çok güzel” ifadelerini kullandı.