EKONOMİ - 12 Eylül 2024 Perşembe 10:20

Türkiye’nin ilk kenevir fabrikası 40 yıl sonra yeniden üretimde

A
A
A
Türkiye’nin ilk kenevir fabrikası 40 yıl sonra yeniden üretimde

Türkiye’nin yüzde 100 kenevirden iplik üretimi gerçekleştiren tek tesisi olan Amasya’daki Gümüşhacıköy Kenevir Fabrikası, 40 yıl sonra devletin desteğiyle yeniden ayağa kaldırılarak faaliyete başladı. Pas tutup üzerlerini örümcek ağı saran tesisteki İtalyan marka makineler elden geçirilip Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’ndan (OKA) sağlanan kaynakla ekonomiye kazandırıldı.



Dönemin en modern tekstil makineleri şalter kapatmıştı


1970 yılında faaliyete başlayan Gümüşhacıköy İp Sicim Urgan Küçük Sanat Kooperatifi el işçiliği ile kenevir ürünleri üretirken işleri büyüterek 1984 yılında kenevir elyafından ip üretmek amacıyla bir fabrika kurdu. Dönemin Tarım ve Köyişleri Bakanının da katıldığı törenle açılan fabrikanın ihtiyaç duyduğu kenevir, Vezirköprü, Hamamözü, Merzifon ve Gümüşhacıköy’den tedarik ediliyordu. Yörede ekili kenevirlerin işlenmesiyle ilk yıllar adından söz ettiren tesiste yüzden fazla kişi istihdam edildi. Ancak sonrasında ham maddenin azalması ve sermayesinin yetersizliği nedeniyle kapısına kilit vurulan fabrikada dönemin en moderni olarak gösterilen tekstil makineleri de şalter kapattı. Yer yer pas tutan makineleri örümcek ağları da sardı.



Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri umutlandırdı


Aradan geçen yıllarda girişimlerinin sonuçsuz kalması sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir üretiminin desteklenmesine yönelik sözleriyle umutlanıp cesaretlerini toplayan Gümüşhacıköy İp Sicim Urgan Küçük Sanat Kooperatifi üyelerinin hayalleri tekrardan yeşerdi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) tarafından yürütülen 2022 yılı Sosyal Gelişmeyi Destekleme Programı (SOGEP) ile kooperatife 2 milyon 775 bin TL bütçeli proje desteği sağlandı. Unutulmaya Yüz Tutmuş Kenevir Yetiştiriciliğinin ve Sanayisinin Canlandırılması Projesi kapsamında gerekli tadilatların yapılması ve makinelerin modernize edilmesiyle tesis tekrar aktif hale getirildi.



Çiftçilerin sözleşmeli kenevir tarımına yönlendirilmesi amaçlanıyor


Güncel rakamla toplam bütçesi yaklaşık 7 milyon TL’yi bulan projenin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla İSO 500 içerisinde yer alan bir tekstil firması projeye dahil edildi. Proje kapsamında Gümüşhacıköy İp Sicim Urgan Küçük Sanat Kooperatifi ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi tarafından köylerde kenevir üretimi konusunda verilen eğitimlerle çiftçilerin sözleşmeli kenevir tarımına yönlendirilmesi de amaçlanıyor. Eğitimlerde tekstil, tıp, kozmetik, savunma sanayi ve gıda gibi alanlarda kullanılan kenevirin önemine de işaret ediliyor.



Tesisi ayağa kaldırmak zor oldu


Yörede 40 yıl sonra yeniden kenevir hasadına başladıklarını belirten 287 üyeli Gümüşhacıköy İp Sicim Urgan Küçük Sanat Kooperatifi’nin başkanı Ümüt Yetişir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir üretiminin desteklenmesine yönelik sözlerinin kendilerini cesaretlendirdiğini belirtti. Bölge çiftçisi tarafından sözleşmeli olarak üretilen kenevirin tamamının satın alınarak fabrikada kenevir ipine dönüştürüldüğüne değinen MEM Tekstil Teknik Müdürü Ahmet Oruç, “Her tarafı örümcek ağı saran tesisin ayağa kaldırılması çok zordu. Ancak şu an bütün makineler çalışır vaziyette. Deneme üretimlerimiz de devam ediyor. İnşallah her geçen gün daha iyi olacak” diye konuştu.



Samsun ve Amasya merkezli bölgede kenevir ekosistemi kuruluyor


Kenevir üretiminin yaygınlaşmaya başladığı bölgeye yeni yatırımcılar da geliyor. OKA koordinasyonunda bölgeye kazandırılan yaklaşık 30 milyon Avro’luk yatırımlar sayesinde kenevir konusunda tohum ıslahından entegre işleme tesisine, Ar-Ge merkezinden sözleşmeli çiftçilik uygulamalarına kadar kenevir ekimi yapılan Samsun ve Amasya merkezli olmak üzere bölgede bir kenevir ekosistemi kuruluyor. Bölgede 2020 yılında 14 dekarlık alanda yapılan kenevir üretiminin 2023 yılında bin758 dekara yükseldiği bildirildi.



Türkiye’nin ilk kenevir fabrikası 40 yıl sonra yeniden üretimde

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İGA İstanbul Havalimanı’nın yeni üyesi: “Icelandair” İzlanda’nın ulusal havayolu şirketi Icelandair, 5 Eylül 2025’te İGA İstanbul Havalimanı uçuşlarına başlıyor. Başkent Reykjavik’teki Keflavik Uluslararası Havalimanı’ndan İstanbul’a haftada 4 kez düzenlenecek uçuşlar, 160 koltuk kapasiteli Boeing 737-MAX 8 tipi uçaklarla icra edilecek. Yılın ilk 10 ayında 67,6 milyon yolcu ağırlayan İGA İstanbul Havalimanı, dünyanın 321 noktasındaki bağlantı noktası ve her geçen gün ağına eklediği havayolu sayısı ile gelişimini sürdürüyor. Kuzey Avrupa’nın en önemli havayollarından olan İzlanda’nın ulusal havayolu şirketi İcelandair, İstanbul uçuşlarına haftada 4 kez olmak üzere 5 Eylül 2025’te başlıyor. Seferler, 160 koltuk kapasiteli Boeing 737-MAX 8 tipi uçaklarla icra edilecek. Icelandair ile Türk Hava Yolları (THY) arasında imzalanan kod paylaşımı anlaşmasına göre, Kuzey Amerika ve İzlanda’daki Icelandair yolcuları THY ağı üzerinden doğuya, özellikle Asya ve Orta Doğu’ya; THY yolcuları ise Icelandair uçuşlarıyla batıya, İzlanda, Kanada ve Kuzey Amerika’ya gidebilecek. Kod paylaşımı sayesinde yolcular, tek bir biletle seyahat edebilecek ve bagajlarının son varış noktasına kadar teslim edilmesi kolaylığından faydalanabilecek. İzlanda’nın doğası İstanbul’un zengin kültürel mirasıyla birleşecek Icelandair’in İstanbul operasyonlarına başlamasından duydukları memnuniyeti aktaran İGA İstanbul Havalimanı Ticari İşler Genel Müdür Yardımcısı Server Aydın, “2024’ün ilk 9 ayında İstanbul 14 milyon turist ağırlayarak yüzde 6,6’lık bir büyüme gösterdi. Dünyanın farklı lokasyonlarından şehrimize gelen turist sayısının her geçen gün artmasında İstanbul Havalimanı olarak payımız bulunduğu için memnuniyet duyuyoruz. Kuzey Avrupa’nın en önemli ülkelerinden İzlanda’nın ulusal havayolu Icelandair’in aramıza katılması da bu açıdan çok önemli. Bu bağlantı yalnızca yeni bir rota değil; İzlanda’nın muazzam doğal güzelliklerini İstanbul’un zengin kültürel mirasıyla birleştiren bir köprü olacak. Turizm ve ticaret için sonsuz keşifler ve yeni ufuklar açıyoruz. Icelandair ile birlikte İstanbul Havalimanı’nda küresel seyahatin ruhunu yeniden tanımlıyoruz” dedi.
Kilis Kilis’te zeytin bahçeleri jandarmaya emanet Kilis’te zeytin hasadının başlamasıyla zeytin hırsızlıklarının önüne geçmek isteyen jandarma, havadan dron, karadan da devriyeler ile gece-gündüz nöbet tutuyor. Kilis’te yeşil altın olarak bilinen zeytinde hasat başlarken, Musabeyli, Polateli, Elbeyli ilçeleri ve şehir merkezinde bulunan zeytin bahçelerinde hırsızlık olayları arttı. Hırsızlık olaylarını önlemek için Kilis İl Jandarma Komutanlığına bağlı asayiş ve komando devriyeleri harekete geçti. Bu sene rekoltesi yüksek olması beklenen ürünlerini hırsızlardan korumak isteyen çiftçilere jandarma timleri destek veriyor. Hasat yapan çiftçilerin 7/24 yanında olan jandarma, gece görüşlü termal kabiliyeti olan dron ve teknik cihazların da yardımıyla tarlalara yabancı kimsenin girmesine müsaade etmiyor. Komando ve asayiş devriyeleri ise hasat zamanında hırsızlık olaylarına karşı aralıksız nöbet tutuyor. "Üreticilerimizi tek başına bırakmayan jandarmaya çok teşekkür ederim" Son yıllarda fiyatının artmasıyla hırsızların hedefi olan zeytini hırsızlardan koruyan jandarmanın her zaman çiftçilerle birlikte olduğunu söyleyen Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Güven Özdemir, ‘‘Çiftçilerin önemli geçim kaynaklarından olan zeytinin hasadı başladı ve devam etmektedir. 300 bin dekar alana ekili olan 4 milyon zeytin ağacından üretim yapmaktayız. Jandarma 7/24 çiftçilerimizle birlikte olarak hem bizleri hem de üreticilerimizi tek başına bırakmıyor. Hırsızların korkulu rüyası olan devriyeler, hem karadan hem de havadan bölgede görev yaparak incelemelerde bulunuyor. Üreticilerimizi tek başına bırakmayan jandarmaya çok teşekkür ederim’’ dedi. Zeytin bahçelerindeki jandarma devriyelerine teşekkür eden Uzunlu Köyü Muhtarı Kadir Uzun, "Jandarma ekiplerimiz hasat zamanında da biz çiftçileri tek bırakmadıkları için çok mutluyum. 7/24 bizlere hizmet vererek hem havadan hem de karadan görev yaparak hem hayvanlarımızı hem de ürünlerimizi hırsızlardan koruyorlar’’ diye konuştu.
İstanbul Olimpiyat yıldızı Yusuf Dikeç optik camların başarısındaki önemini anlattı 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’nda kendine has duruşuyla tek eli cebinde atış yaparak Türkiye’ye gümüş madalya kazandıran milli sporcu Yusuf Dikeç, kullandığı optik camların başarısındaki rolünü Silmo İstanbul Optik Fuarı’nda anlattı. Optik ve gözlük sektörünün uluslararası ölçekteki etkinliklerinden biri olan Silmo İstanbul Optik Fuarı 2024, 11’inci kez kapılarını açtı. Fuarda, optik sektöründen 900’ün üzerinde yerli ve yabancı markanın ürünlerini sergiledi. Optik camlardan güneş gözlüklerine ve numaralı gözlüklere birçok çeşit ürünün sergilendiği fuara 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’ye atıcılık dalında gümüş madalya kazandıran Yusuf Dikeç de katıldı. Dikeç, optik camların sporculara yarışlarda, sahada veya diğer zorlu ortamlarda en iyi performansı göstermeleri için ihtiyaç duydukları netliği sağlayan bir görüş sunduğunu ifade etti. SEIKO Optik’in düzenlediği etkinlikte konuşan Dikeç, olimpiyatlardan önce görme problemi yaşadığını, kullandığı optik camın kazandığı başarılarda önemli etkisi olduğunu belirterek, ‘‘Görme sorunlarım performansımı doğrudan etkiliyordu ve yapmış olduğum spor nedeniyle sahada netliği yeniden kazanmam benim için çok önemliydi. Markanın gözlük camları bana ihtiyacım olan görüş kalitesini sağladı ve gururla söyleyebilirim ki, yakın zamanda 2024 Paris Yaz Olimpiyatları’nda gümüş madalya kazandım. Markanın optik camları başarımda önemli bir rol oynadı ve bu etkinlikte hikayemi paylaşmaktan heyecan duyuyorum’’ şeklinde konuştu. SEIKO Optik Türkiye Genel Müdürü Suat Çam, ‘‘Yusuf Dikeç ile olan ortaklığımızdan inanılmaz gurur duyuyoruz. Mükemmelliğe olan bağlılığı ve yarışlardaki başarısı, markamızın değerlerini (hassasiyet, yüksek kalite ve performans) bire bir yansıtıyor. Bu iş birliği sadece görüş düzeltmeyle ilgili değil, aynı zamanda sporcuların ve tam potansiyellerine ulaşmak için gözlük takmaya ihtiyaç duyan herkesin güçlendirilmesiyle de ilgili’’ dedi.
Ankara Heyelan riski mahalle sakinlerini tedirgin ediyor Ankara’nın Keçiören ilçesinde yaşanan heyelan riski, mahalle halkını tedirgin ediyor. İddiaya göre geçtiğimiz aylarda heyelan riski nedeniyle bazı binaların tahliye edildiği mahallede yeterli önlemlerin alınmaması can kaybına neden oldu. 20 Kasım Çarşamba günü heyelan riski taşıyan bölgede dengesini kaybederek uçuruma yuvarlanan R.Ç. hayatını kaybetmişti. Yaşanan heyelan riski nedeniyle tedirgin olan mahalle sakinleri, bazı binalar tahliye edilmesine rağmen yeterli önlemlerin alınmamasının can kaybına neden olduğunu öne sürdü. Toprak kaymasının yaşandığı alana 5 metre mesafede bulunduğunu söyleyen Ömer Gökmeşe, "Heyelan felaketi sonrası bazı binalar boşaltıldı, ancak toprak kayması sürüyor. Binamız sınırda ve her gün risk altındayız. Üç dört okulun yer aldığı bu bölgede çocuklar karanlıkta tehlikeyi fark etmiyor. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız hayatını kaybetti. Bu çevrede 28 bina daha bulunuyor. Bizim de can güvenliğimiz yok. Bize bunun için yardım edilmesi lazım. Altımız boş, her gün toprak kayıyor. Bize yardım edilmesi ve bu binaların bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor. Burada herhangi bir önlem yok, kendi halimize terk edildik” dedi. “Burası uyuşturucu kullanım alanına döndü” Bölgede yaşayan ve toprak kaymasının ardından boşaltılan binaların tehlikeli bir hal aldığını belirten Yasin Bor ise, "9 ay önce meydana gelen heyelan sonrası bazı binalar boşaltıldı. Ancak burada herhangi bir düzenleme yapılmadı. Her gün çatlaklar artıyor, toprak kaymaya devam ediyor. Çocuklar ve meraklı vatandaşlar buraya geliyor. Hatta burası uyuşturucu bağımlılarının uğrak noktası haline geldi. Akşam vakitlerinde burası çok tehlikeli oluyor. Etrafta hiçbir güvenlik önlemi yok. İnsanlar korku içinde yaşıyor, sürekli bir şey olacak diye tetikteyiz. Merak eden vatandaşlar geliyor, onlar için de tehlike arz ediyor. Uyuşturucu bağımlılarının meskeni oldu burası” dedi. “Çocukluk arkadaşımı kaybettim” Çocukluk arkadaşını kaybettiğini aktaran bir mahalle sakini de, “Benim çocukluk arkadaşım buradaki yetersizlikten, tedbirsizlikten dolayı hayatını kaybetti. Zaten görme kaybı vardı kardeşimizin, biraz zayıf görüyordu. Gece karanlığında bu uçurumdan aşağı düşüp hayatını kaybetti. Yani biz buraya yeterli bir önlem istiyoruz. Yetkililerin bu sorunla acilen ilgilenmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Manisa Sondajlardaki su her yıl daha derine iniyor Manisa Büyükşehir Belediyesi Meclisi Hukuk ve Tarifeler Komisyonu Başkanı Uğur Doğan, Manisa’daki mevcut su durumunu anlattı. Manisa’da su teminini yeraltından sondajlarla karşıladıklarını belirten Doğan, yağışlardaki azalma sonrasında suların daha derinlere çekildiğini vurguladı. Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Manisa da iklim krizi ile birlikte kuraklık tehdidi altında bulunan kentler arasında bulunuyor. İçme suyunun neredeyse tamamının yeraltından karşılandığı Manisa’da Büyükşehir Belediye Meclisi Hukuk ve Tarifeler Komisyonu Başkanı Uğur Doğan, kentteki mevcut su durumu hakkında bilgi verdi, tasarrufun önemine değindi. Doğan, “Hepimizin bildiği gibi yaşam için vazgeçilmez bir kaynak olan suyumuzu toplum olarak tüketim alışkanlıklarımızda tasarrufa giderek korumak zorundayız. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımız sınırsız olmadığı gibi hızla tükenmektedir. Bu nedenle su kaynaklarımız tükenmeden toplum olarak su tüketim alışkanlıklarımızı hızla değiştirmeliyiz. Tedbir olarak atacağımız her küçük adım, karşı karşıya bulunduğumuz kuraklığa ve iklim krizine karşı büyük bir katkı sağlayacaktır. Uzun zamandır, Manisa’da ve Ege Bölgesi genelinde yoğun kuraklık etkili olmaktadır. Bu nedenle, toplum olarak su kullanımında tasarrufa büyük önem göstermeliyiz” dedi. “Su kaynakları sonsuz değildir” Manisa’da içme suyunun yüzde 98’inin yeraltından karşılandığını belirten Doğan açıklamalarına şöyle devam etti: “Yeraltı su kaynakları kurak bir yaz geçirdiğimiz için daha derinlere çekildiğinden biz de sondaj pompalarımızı daha derine indirmek zorunda kalıyoruz. Yeni çaktığımız ya da çakmak zorunda kaldığımız sondajlarda da önceden 100-150 metreden su temin ederken, şimdi bu rakamların 200 metrenin altına indiğini görüyoruz. Yeraltı su kaynağının daha derin noktalarına inmeye çalıştıkça elde edilen içme suyunun kalitesi de değişiyor. Yani biz diyoruz ki sonuç itibariyle, suyumuzu tasarruflu kullanmak zorundayız. Su kaynakları sonsuz değildir. Lütfen suyumuzu tüm Manisalılar olarak bilinçli ve tasarruflu bir şekilde kullanalım”