SAĞLIK - 23 Ağustos 2024 Cuma 09:12

Prof. Dr. Bozkırlı: “Tiroid nodüllerinin görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor”

A
A
A
Prof. Dr. Bozkırlı: “Tiroid nodüllerinin görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor”

Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, toplumda sık rastlanan tiroid nodüllerinin genellikle tesadüfen tespit edildiğine dikkat çekerek, bu nodüllerin çoğunun iyi huylu olduğunu ve ilaçsız takip edildiğini, yüzde 3’ünün ise zaman içinde tiroid kanserine dönebileceğini söyledi.


Acıbadem Adana Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, tüm vücut fonksiyonları için hayati önem taşıyan tiroid hormonlarını salgılayan, kelebek şeklinde olup boyun bölgesinde bulunan tiroid bezleri hakkında önemli bilgiler verdi.


Normalde tiroid bezinin iç dokusunun homojen olduğunu belirten Prof. Dr. Bozkırlı, etrafındaki tiroid dokusundan farklı yapıda ve radyolojik olarak etrafından ayırt edilebilen kitlelere “nodül” adı verildiğini söyledi. Bu kitlelerin toplumda görülme sıklığının elle muayenede yüzde 3 ila 7 olarak tespit edilse de, başta ultrasonografi olmak üzere radyolojik yöntemler kullanıldığında bu oranın yüzde 35-45’e çıktığına dikkat çekti. Tiroid nodülü olan kişilerin genellikle boyunda şişlik şikayetiyle doktora başvurduğunu ancak başka hastalıklar için yapılan ultrasonografi, tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme gibi radyolojik incelemeler sırasında tesadüfen tespit edildiğini dile getirdi.


“Büyük bir çoğunluğu belirti vermez, küçüktür”


Tiroid nodüllerinin görülme sıklığının yaşla birlikte arttığına işaret eden Prof. Dr. Bozkırlı, “Klinik pratikte en çok korkulan durum bu kitlelerin kötü huylu olmasıdır. Bu lezyonların çoğu iyi huylu kitleler olduğu için çoğu hastada iyi bir değerlendirme sonrası hastaların basitçe takibi mümkün olmaktadır. Tiroid nodülleri tek veya çok sayıda olabilir. Tiroid nodüllerinin yapıları incelendiğinde bir kısmı katı, bir kısmı içi sıvı dolu ve bir kısmı da katı- sıvı karışık yapıda olabilir. Yine benzer şekilde boyutları değişken özellik gösterir. Büyük bir çoğunluğu hiçbir belirti vermeyen küçük kitleler halindeyken, daha az bir kısmı boyundaki diğer anatomik organlara baskı yapabilecek düzeyde büyük kitleler halinde olabilir” diye konuştu.


“Öncelikle iyi huylu mu kötü huylu mu olduğuna bakılmalı”


Tiroid nodüllerinin yaklaşık yüzde 3’lük bir kısmının zaman içinde tiroid kanserine dönüşebileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Bozkırlı, “Bir tiroid nodülü tespit edildiğinde karar verilmesi gereken en önemli durum, iyi huylu veya kötü huylu ayrımının uygun bir şekilde yapılmasıdır. Ayırıcı tanıda hastaların hikayesinin uygun şekilde alınması önemlidir. Çocuklarda, ileri yaş erkeklerde, baş-boyun bölgesine radyoterapi öyküsü olan hastalarda, ailesinde tiroid kanseri öyküsü olanlarda ve çocukluk-genç erişkin yaşlarda iyonize radyasyona maruz kalan kişilerde nodüllerin kanserleşme ihtimali yüksektir. Bunların dışında; hızlı büyüyen nodül varlığında, eşlik eden ses kısıklığı olduğunda, nefes darlığı-öksürük ve yutma güçlüğü gibi bası tanılarının eşlik ettiği hastalarda tiroid nodüllerinin kötü huylu olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.


“Nodül varsa kan testi ve ultrasonografi yapılır”


Tiroid nodülü tespit edilen hastalarda tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesi için kan testi yapıldığını belirten Bozkırlı, bu testin sonuçlarına göre hastanın ilaç tedavisine ihtiyacının olup olmadığının belirlenip bir sonraki aşamada yapılacak görüntülemelerin planlandığını ifade etti.


Görüntüleme yöntemleri içinde en sık kullanılan yöntemin ultrasonografi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Bozkırlı deneyimli bir hekim tarafından değerlendirildiğinde, nodülün iyi veya kötü huylu olup olmadığıyla ilgili ciddi bilgiler edinildiğini söyledi. Ultrasonografide nodülün yerleşimi, şekli, boyutları, sınırları, içeriği, bası tanıları ve kanlanma özellikleri gibi birçok konuda fikir sahibi olunabileceğini sözlerine ekledi.


“Biyopsinin hiçbir yan etkisi yoktur”


Bir sonraki tetkik aşamasının biyopsi olduğundan bahseden Prof. Dr. Bozkırlı “Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi genellikle ultrason eşliğinde tiroid nodüllerinin içerisine iğneyle girilerek birkaç damla örnek alınmasından ibaret bir işlem olup, uygun ellerde yapıldığında hiçbir yan etki beklenmeyen çok faydalı bir tanı yöntemidir. Sonuçlara göre hastanın ameliyat olmasına gerek olup-olmadığına karar verilir” dedi.


Tiroid nodüllerinin ilaç tedavisi bulunmadığını ancak hormon salgılayan tiroid nodüllerinde radyoaktif iyot tedavisi uygulanabileceğini belirten Prof. Dr. Bozkırlı biyopsi sonuçlarına göre kötü huylu olma ihtimali yüksek durumlarda operasyonun gündeme geldiğini anlattı. Bozkırlı, biyopsi sonuçları iyi huylu tespit edilen hastaların 6 ay- 1 yıl gibi aralıklarla ultrasonografi takiplerine devam edildiğini ve radyofrekans ablasyon yönteminin de son yıllarda giderek daha fazla tercih edildiğini sözlerine ekledi.


Prof. Dr. Bozkırlı nodüler tiroid hastalıklarının toplumda çok sık görüldüğünün altını çizerek deneyimli uzmanlar tarafından değerlendirildiğinde çoğu vakanın ilaçsız takip edilebilecek durumda olduğunu dile getirdi. Tedavi ihtiyacı olan hastalarda ise radyoaktif iyot tedavisi, cerrahi ve radyofrekans ablasyon gibi tedavi yöntemlerinin kullanıldığını ifade etti.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Konya Okuldaki gizli tehlike: Akran zorbalığı Son zamanlarda sosyal medya kullanımı ve şiddet içerikli oyunların artmasıyla okullardaki akran zorbalığı da gittikçe artıyor. Özellikle okullarda sözlü, fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşayan çocuklar ileri yaşlarda daha büyük sorunlarla karşılaşabiliyor. Akran zorbalığı son yıllarda sosyal medyada yayınlanan olumsuz video içerikleri ve şiddet oyunları nedeniyle özellikle çocuklar arasında artış gösteriyor. Çocuklar arasında büyük boyutlara ulaşan akran zorbalığı olarak bilinen sözlü, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan çocuklar ileri yaşlarda ise daha büyük sorunlarla karşılaşabiliyor. “Ailevi problemler yaşayan çocuklar akran baskısı ya da arkadaş grubunun isteğiyle akran zorbalığına sürükleniyor” Akran zorbalığıyla en fazla 7-15 yaş grubunda sıklıkla karşılaştıklarını söyleyen Rehberlik Uzmanı Özcan Aladağ, “Akran zorbalığı, karşıyı sindirip onun üzerinde bir hakimiyet kurmak ve yaptırmakla karşımıza çıkıyor. Akran zorbalığına başvuran çocuklar, bireyler neden bunlarla karşılaşıyorlar; çocuğun kendini güçlü hissetmesi, özellikle sosyal medya fenomenlerinden ya da sosyal medya karakterlerinden esinlenerek kendilerini onlar gibi görmek istemeleri. Özellikle öfke kontrolü, ailevi problemler yaşayan, beraberinde ise akran baskısı ya da arkadaş grubunun isteğiyle öğrencilerin akran zorbalığına sürüklendiğini söyleyebiliriz. Peki akran zorbalığı hangi türlerde neyle karşımıza çıkıyor dersek; fiziksel, duygusal, sosyal, sözel, siber sosyal ya da cinsel gibi farklı zorbalık türlerini görebiliyoruz. Öğrenciler arasındaki iletişimlere bakıyoruz, lakap takılabiliyor. Bazen dalga geçilen ve dedikodu yayma şeklinde sosyal medya üzerinden bazı çocukların zorlandığını görüyoruz. İstenmeyen cinsel dokunuşlar ya da kıyafetlerin kaldırılması, çıkarılması gibi, el konulan eşyalar ya da bazı zorla ödevini yaptırmak istemesi şekliyle karşımıza geldiğini söyleyebiliriz” dedi. “Mutlu bireyler, mutlu ailelerden yetişiyor” Zorbalıkta aile içi iletişimin önemine vurgu yapan Rehberlik Uzmanı Aladağ, “Mutlu bireyler, mutlu ailelerden yetişiyor. Bu nedenle aile içi iletişiminde problem olmayan, sağlıklı bir iletişim kuran bireylerin, toplumların, ailelerin çocuklarında bu tip sorunların olmadığını söyleyebiliriz. Tabii okullarda rehberlik servislerine ve öğretmenlere de çok fazlaca görev düşüyor. Zorbalığa uğrayan öğrenciyi kendi başına bırakmak, çözümü onun bulmasını istemek son derece yanlıştır. Bu nedenle zorbalığa uğrayan çocukların mutlaka aileleri ile öğretmenleri ile paylaşması gerekiyor. Çünkü zorbalığa uğrayan çocuk, sessiz kaldığı durumda bunun şiddeti artacaktır ve öğrenci üzerinde inanılmaz bir hakimiyet kurulacaktır. Zorbalığa uğrayan bireylerde özgüven eksikliği, okul fobisi, okula gitmeme, okuldan kaçma, aileyi içi çatışmalar gibi problemler çıkıyor” şeklinde konuştu. “Bu özgüvenin bir ölçüsü mutlaka olmalı” Akran zorbalığından kurtulma yollarının başında özgüvenin geldiğinin altını çizen Aladağ, “Çocuklarımıza özgüven yüklemeliyiz. Ama bu özgüvenin bir ölçüsü mutlaka olmalı. Öğrencilerimizi, çocuklarımızı okul dışında kurslara, spor, okuma, sanat gibi aktivitelere göndererek ortamlardan uzak tutmaya çalışmalıyız. En önemlisi de sağlıklı bir aile içi iletişim olduğunu söyleyebiliriz. Zorbalığa uğrayan çocuklar topluma uyumda problem yaşamaktalar ve inanılmaz bir özgüven eksikliği karşımıza çıkıyor. Bu çocuklar gelecekteki yaşamlarında ciddi problemler, ciddi travmalarla karşılaşıyor, okul fobisi oluşuyor, öğrenciler toplumdan, akranlarından ve okuldan kaçıyor” diye konuştu.
Antalya Akdeniz Üniversitesi, Moskova heyetini ağırladı Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Moskova Hükümeti Dış Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Bakanı Sergey Cheremin ve Rusya’nın çeşitli üniversitelerinden gelen heyeti ağırladı. Ziyarette Türkiye ve Rusya arasında başta akademi olmak üzere her alanda iş birliklerinin güçlendirilmesi konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. Moskova Hükümeti Dış Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Bakanı Sergey Cheremin, Moskova Devlet Spor ve Turizm Üniversitesi Rektörü Natalya Masyagina, Rusya Federasyonu Antalya Başkonsolosu Sergey Vetrik, Moskova Devlet Spor ve Turizm Üniversitesi Dekanı Alexander Ivancov’un da aralarında bulunduğu heyet Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan’ı ziyaret etti. Ziyarete Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Gürbüz de eşlik etti. “Akademik bağlarımızın güçlenmesi önemli” Moskova Hükümet Bakanı ve heyet üyelerini ağırlamaktan büyük onur duyduğunu belirten Rektör Özkan, “Türkiye olarak Rusya ile hâlihazırda bulunan bağlarımızı derinleştirmek bizler için çok kıymetli. Ekonomik ve ticari bağların yanında akademik bağlarımızın da geliştirilmesi Akdeniz Üniversitesi olarak önem verdiğimiz bir nokta. Üniversitemizde 109 Rus öğrenci öğrenim görmekte, Turizm Fakültemizde Rusça dersler verilmekle beraber Rus Dili ve Edebiyatı Bölümlerimiz de Rus kültürü ile bizleri daha yakından tanıştırmakta. Komşu iki ülkenin üniversiteleri olarak sizlerle iş birlikleri gerçekleştirmek bizler için de çok kıymetli olacaktır.” ifadelerini kullandı. “Sizleri üniversiteme davet ediyorum” Bakan Cheremin, Rusya ve Türkiye arasındaki bağları her alanda güçlendirmek istediklerini belirterek, akademi alanındaki iş birliklerine de önem verdiklerini vurguladı. Moskova Devlet Spor ve Turizm Üniversitesi Rektörü Natalya Masyagina da dünyanın farklı ülkelerinden öğrencilerinin olduğunu belirterek, “Ama maalesef henüz Türkiye’den bir öğrencimiz yok. Umarım en yakın zamanda olur. Ben sizleri ve Akdeniz Üniversitesi’nden bir heyeti ve bir grup öğrenciyi üniversiteme davet etmek istiyorum.” dedi. “Türk üniversiteleri ile ilişkileri artırmak istiyoruz” Moskova Devlet Spor ve Turizm Üniversitesi Dekanı Alexander Ivancov, bağlı bulunduğu Üniversitenin 6 adet Nobel ödülüne sahip olduğunu belirterek Türkiye ile Akkuyu Nükleer Enerji Santrali konusunda anlaşmaları olduğunu ve bu konuda Türk yetkililere eğitimler verdiklerini ifade etti. Ivancov, Türkiye ve Türk Üniversiteleri ile ilişkilerini ve iş birlikleri her alanda artırmak istediklerini vurguladı.