ÇEVRE - 06 Kasım 2024 Çarşamba 11:28

Çiftçi küresel ısınmanın etkileri yüzünden buğdayını geç ekiyor

A
A
A
Çiftçi küresel ısınmanın etkileri yüzünden buğdayını geç ekiyor

Yozgat’ın Çekerek ilçesinde kuraklık endişesi yüzünden çiftçiler buğdayı bir ay geç ekiyor.


Buğday üretiminde Türkiye’de beşinci sırada yer alan ve Türkiye’nin önemli buğday üretim alanlarından biri olan Yozgat’ta yağışların beklenen zamanda yağmaması nedeniyle çiftçilerde kuraklık endişesi başladı. Son yıllarda azalan yağışlar ve kuraklık nedeniyle çiftçiler, buğday ekimini bir ay geç yapıyor.


Çiftçiler, önceden nisan ayında beklenen yağışların artık mayıs ayında yağması nedeniyle buğday ekimlerini buna göre yaptıklarını belirttiler.



“Ekim ayı kurak geçtiği için kasım ayında ekiyoruz”


Çekerek ilçesine bağlı Arpacı köyünde çiftçilik yapan Tuncay Erol, “Son yıllarda artık ekim ayı kurak geçtiği için kasım ayında buğday ekiyoruz. Ekim ayında tohum ekersek yağış olmadığından dolayı tohum kuru kalıyor. İlkbahar yağışları da geç oluyor. Eskiden nisan ayında yağan yağmurlar artık mayıs ayında yağıyor. Kasım ayında yağış bekliyoruz. Değişen iklim koşullarına göre biz de tedbirimizi böyle alıyoruz. İnşallah 2025 yılı bol ve bereketli geçer” dedi.



Çiftçi küresel ısınmanın etkileri yüzünden buğdayını geç ekiyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sivas ‘Tokum ama yerim’ diyorsanız bu hastalığa yakalanmış olabilirsiniz Beslenme ve Diyet Uzmanı Cansu Arslan, hedonik açlıkla ilgili bilgi vererek yemek yemenin düzenli saatlerde olması gerektiğini vurguladı. Sivas Medicana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Cansu Arslan, kişinin kalori ihtiyacından bağımsız, metabolizmanın uyarılarak yiyecekleri sadece lezzeti nedeniyle tüketme isteği olarak ifade edilen “Hedonik açlık” hakkında açıklamalarda bulundu. Teknoloji ve dijital medya kullanımının artması, insanların hedonik açlık düzeylerini artırdığını belirten Arslan “Hedonik açlık biyolojik ihtiyaç olmadan besinlerin tadı, kokusu ve diğer duyusal özellikleri nedeniyle iştahta meydana gelen artma ve besini tüketirken alınan zevk ile ilişkili olan açlıktır. Bu açlığı “Tokum ama yerim” cümlesiyle ifade etmek daha net anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Günümüzde sosyal medyada yemek tariflerinin, mekân önerilerinin artması, televizyondaki yemek programları, internetten hızla verilen siparişler hedonik açlığı tetikliyor. Bu etkiyi azaltmak için kişinin kendisi başta önlemler almalıdır. Takip ettiğimiz sosyal medya sayfalarının yemek içeriği ağırlıklı olmaması, belli bir saatten sonra yemek siparişi vermeme kararı almak, “Gerçekten aç mıyım?” sorusunu kendimize sormak ilk adımlar olabilir. Hedonik açlığın sağlık üzerine etkileri düşünülünce sosyal medya paylaşımları, yemek programları üzerine sağlık politikaları geliştirmek de daha ileri adımlar olabilir” dedi. “Duygusal yeme ön plandadır” Açlığın genel olarak homeostatik açlık ve hedonik açlık olmak üzere iki sürece ayrıldığını belirten Arslan “Vücudumuz acıkınca, lezzetli yiyecekler görünce beyinde nükleus akümbenste bulunan dopamin salınımı uyarılır. Ve iştahımız açılır, yeme isteğimiz oluşur. İki çeşit açlık kavramından bahsedebiliriz: Gün içinde enerji ihtiyacımızı karşılamak adına açlık hissetmemize ‘Homeoztatik Açlık’ denir ki bu hepimizin bildiği açlık hissidir. ‘Hedonik Açlık’ ise enerji ihtiyacımız olmaksızın lezzetli bulduğumuz besinlerin tüketiminden sağlanan haz amacıyla hissettiğimiz açlıktır. Yemek sonralarında tok olmamıza rağmen sevdiğimiz tatlıları rahatça tüketmemiz bu açlığın en güzel örneğidir. Birinde metabolik bir enerji ihtiyacı söz konusuyken diğerinde duygusal bir yeme ön plandadır. Yüksek kalorili ve lezzetli yiyeceklere kolay ulaşılabilirlik, büyük porsiyonlar obezojenik çevre dediğimiz yani obezite oluşma riski yüksek bir çevre oluşturmaktadır. Bu tarz besinlerin tüketimi ile yüksek oranda tuz, şeker ve yağ alımına bağlı olarak obezite ve obezitenin yol açtığı hastalıklarda artış görülebilmektedir. Diğer yandan obez bireylerde, obez olmayanlara göre daha yüksek hedonik açlık gözlemlenmiştir. Yani obez bireylerde hedonik açlık daha sık görülürken hedonik açlık yaşayan bireylerde de ihtiyaç fazlasını tükettiği için obezite riski artmaktadır. Bu iki yönlü durum obezite ile birlikte hedonik açlığında değerlendirilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir” şeklinde konuştu. “Tokum ama yerim cümlesini kurmamaya çalışalım” Belirli yemek saatlerinin olması gerektiğini söyleyen Arslan “Hoş gelen atıştırmalıklar evde, işte kolay ulaşılabilir yerde olmamalı. “Gerçekten aç mıyım?” sorusunu mutlaka kendimize soralım. Susuz olabiliriz bu hissi de unutmayalım. “Tokum ama yerim” cümlesini kurmamaya çalışalım. Mutfağa sık uğramayalım. AVM veya restoranların çok fazla olduğu mekânlarda fazla gezinmek tok olsanız bile iştahınızı kabartarak bir şeyler yiyip içmemize neden olabilir. Bu alanlarda kısıtlı vakit geçirelim. Alışverişe aç çıkmayalım. Vitamin-mineral eksiklikleri herhangi bir besine karşı fazla istek duyulmasına sebep olabilir. Çikolata, kırmızı et, peynir, tatlı gibi keskin tatlara olan aşırı istek ve yönelim genellikle altta yatan vitamin mineral eksikliğiyle bağlantılıdır. Rutin kan sayımlarımızı ihmal etmeyelim. İyi hissetmiyorsak mutlaka bir uzman desteği alalım. Duygularımızı besinlerle baskılanmaya çalışmayalım. Sosyal medyada yemek hesaplarına belli bir saatten sonra bakmayalım. İyi bir uyku düzeni iştahımızı yönetmeyi kolaylaştırır bunu da uygulayalım. İhtiyacımız olanın dışına çıkmadan, israf etmeden, sadece haz duygusunu yaşamak adına yememeye özen gösterelim. Böylece hem bu öz denetimi sağlamayı öğreniriz hem kilo sorunu yaşamadan bu süreci atlatmış oluruz” dedi.
İstanbul Deniz ekosistemini koruyan Mavi Nefes Projesi’yle 3 yılda 225 tondan fazla atık toplandı Garanti BBVA’nın, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA işbirliğiyle deniz kirliliğini azaltmak ve önlemek amacıyla Marmara Denizi’nde başlattığı ‘Mavi Nefes Projesi’ başta plastikler olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin korunmasına katkı sağlıyor. Proje kapsamında 3 yılda 225 tondan fazla atık toplandı. Sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında iklim kriziyle mücadeleyi önceliklendiren Garanti BBVA’nın, DenizTemiz Derneği/ TURMEPA işbirliğiyle deniz kirliliğini azaltmak ve önlemek amacıyla Marmara Denizi’nde başlattığı ‘Mavi Nefes Projesi’ başta plastikler olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin korunmasına katkı sağlıyor. Proje kapsamında Eylül 2021-Ağustos 2024 döneminde Marmara Denizi’nde 225 tondan fazla atık toplandı. Tatvan’da faaliyetlerini sürdüren Ahtapot 6, Van Gölü’nde Nisan-Ağustos 2024 döneminde 12 ton atık toplarken, Göcek’te faaliyet gösteren TURMEPA 3 teknesi ise 2023 Mayıs ve Haziran aylarında, 2 bin 141 tekneden 579 bin 385 litre atık su toplayarak, 4 milyon 635 bin litre deniz suyunun temiz kalmasına katkı sağladı. Projenin eğitim ayağında ise ‘Mavi Nefes’ çevrimiçi eğitimleriyle 8 ilde 73 bin 460 öğrenci ve 4 bin 78 öğretmene, eğitim otobüsüyle 7 ilde 3 bin 539 öğrenci ve öğretmene, Mavi Dedektiflerle ise 19 kurumda 403 öğrenci ve öğretmene ulaşıldı. Mavi Nefes Projesi, koruma ve farkındalık eğitimleriyle öğrenci ve öğretmenlerle buluşmaya devam ediyor. Alınan iki nefesten biri denizlerden Yapılan açıklamaya göre, Garanti BBVA’nın TURMEPA’yla yaptığı iş birliğinin genel kapsamı, ’’Aldığımız iki nefesten birini’’ sağlayan deniz ekosisteminin korunmasını, iyileştirilmesini ve gelecek nesillere en iyi şekilde aktarılmasını içeriyor. Bu kapsamda Mavi Nefes Projesi’nin deniz ekosistemi üzerindeki iyileştirici etkisi deniz altından ve üstünden birbirine paralel şekilde ilerliyor. Deniz altında Saros ve Göcek’te karbon yutağı ve oksijen üreticisi deniz çayırları, mercanlar gibi deniz canlılarının bulunduğu ekosistemlerin doğrudan korunmasına yönelik bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Ayrıca azalma görülen bölgelerde deniz çayırı ekimi, deniz ekosistemi üzerindeki baskıların bilimsel olarak ortaya konulması ve gerekli önlemlerin alınması gibi çalışmalar uzman akademisyen ve profesyonel ekipler tarafından gerçekleştiriliyor. Mavi Nefes Projesi kapsamında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Biyoloji Bölümü/ Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergün Taşkın yürüttüğü Fethiye Göcek Körfezi’nde “Koy Ve Kıyılarda Deniz Çayırı Posidonia Oceanica Deniz Çayırlarının İzlenmesi, Korunması Ve Ekimi Projesi’nde kısa sürede başarılı sonuçlar ortaya kondu. Fethiye-Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde (ÖÇKB) 1.545 deniz türü tespit edildi. Dokuz istasyonda deniz çayırı Posidonia oceanica türünün yayılışı, genel özellikleri, izlenmesi ve transplantasyonu yapıldı. Posidonia oceanica’nın 6 Mayıs 2024 tarihinde ekimi yapılan alanın 6 Haziran 2024 tarihindeki kontrolünde en az yüzde 70 oranında canlılık tespit edildi. Proje boyunca Fethiye-Göcek ÖÇKB’de en az 10 bin Posidonia oceanica fidesinin transplantasyonu hedefleniyor. İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Hidrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cem Dalyan’ın yürüttüğü ‘Saros Körfezi Deniz Çayırı ve Mercan Koruma, Ekimi ve İzleme Projesi’nde ise biyoçeşitliliğin izlenmesi, önemli deniz türlerinin haritalanması ve Körfez’deki sıcak noktaların belirlenmesi amacıyla 1-10 Temmuz 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen saha çalışmasında 19 farklı istasyonda 23 dalış gerçekleştirildi. Bu dalışlarda Saros Körfezi’nin habitat tipleri belirlendi ve kritik habitatların (deniz çayırları, korallijen habitatlar, taş mercanlar gibi) haritaları oluşturuldu. Saros Körfezi’nde yapılan dalışlar ve incelemeler sonucunda toplam 382 türün bulgusuna ulaşıldı.
Muş Muşlu ailelerin evlat nöbeti sürüyor Muş’ta çocuklarını terör örgütü PKK’nın pençesinden kurtarmak isteyen aileler, evlat nöbetini kararlı şekilde sürdürüyor. Çocuklarının terör örgütü PKK mensupları tarafından dağa kaçırıldığı iddiasıyla DEM Parti Muş İl Başkanlığı önünde oturma eylemi başlatan aileler, 170 haftadır kararlı bir şekilde evlat nöbetini sürdürüyor. Aileler, çocuklarının en kısa sürede güvenli bir şekilde evlerine dönmesini beklerken, toplumun da bu konuda destek olmasını istedi. Çocuklarına kavuşma ümidiyle her hafta çarşamba günü DEM Parti il binası önünde bir araya gelen aileler, "Anneler direniyor" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" pankartları açtı. Anne ve babalar, yıllardır hasretle bekledikleri çocuklarına teslim olmaları için çağrıda bulundu. Anne Ayten Koçhan, 9 yıldır oğlunun kaçırıldığını söyleyerek, "Çocuğuma sesleniyorum, yolunuz yol değil, dön. Gelin devlete sığının. Dağların başında, mağaraların içinde devlet kurulmaz. Bir bayrağımız var. Ben çocuğumu PKK’dan istiyorum. Evlat hasretine dayanamıyoruz. Ersin oğlum, ben ve baban hastayız. Bizi görüyorsan gel devlete teslim ol. Yolunuz yol değil yavrum. Bu bizim davamız değil, bu İsrail ve Amerika’nın davasıdır. Sizi orada kandırıyorlar ve sizi zorla tutuyorlar” dedi. Anne Şahinaz Özcan da 8 yıldır oğlundan hiç haber alamadığını ifade ederek, "Oğlum var mı yok mu bilmiyorum. Ben PKK’dan çocuğumu istiyorum. Bir kişi dağda kalana kadar buradayım. Çocuklarımızı götürüyorlar, çok vicdansızlar" diye konuştu.