SAĞLIK - 31 Mayıs 2024 Cuma 08:45

Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal: "Laboratuvar ortamı dışında taklit ve tağşişe uğramış tereyağını ayırt etmek çok zor"

A
A
A
Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal: "Laboratuvar ortamı dışında taklit ve tağşişe uğramış tereyağını ayırt etmek çok zor"

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Maçka Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal, tüketicinin taklit ve tağşişe uğramış tereyağını ayırt etmesinin laboratuvar ortamı dışında çok zor olduğunu söyledi.


Tarım ve Orman Bakanlığı, tüketicileri korumak, ürünlerdeki taklit ve tağşişi önlemek amacıyla "Türk Gıda Kodeksi Tereyağı ve Sadeyağ Tebliğ Taslağı"nı hazırlayarak görüşe sundu. Düzenlemeyle tereyağı ve sade yağın tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretilmesi, muhafazası, ambalajlanması, depolanması, taşınması ve pazarlanması için gerekli özelliklerin belirlenmesi amaçlandı. Bu çerçevede, tuz ilave edilmeyen tereyağının süt yağı oranının ağırlıkça en az yüzde 82 olması kriteri getirildi.


Konuyla ilgili konuşan Karadeniz Teknik Üniversitesi Maçka Meslek Yüksekokulu Gıda İşleme Bölümü Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal, "Genel olarak tereyağın bileşimi ile ilgili herhangi bir değişim söz konusu değil. Tereyağı en az yüzde 80 süt yağı, yüzde 2’si protein ve diğer kuru maddeler, yüzde 16’sı da su içerikli olarak tebliğde tanımlanmaktaydı. Tebliğde kalan yüzde 2’lik kısım ile ilgili tuz mu yoksa süt yağı mı olması konusunda net bir bildirim yoktu. Dolayısıyla kar amacı güden bazı ticari işletmeler bu yüzde 2’lik kısım için ya yüzde 2 süt yağı ya da tuz kullanarak üretimlerini gerçekleştiriyordu. Bu belirsizlik genel olarak piyasada taklit ve tağşiş konusunda sorunlar oluşturduğundan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tebliğe yeni bir düzenleme getirdiğini düşünüyorum. Tuz ilaveli olmayan tereyağlarında süt yağı oranı mutlaka yüzde 82’ye çekildi ki totalde yüzde yüz bileşim tamamlanmış oldu" dedi.



Vatandaş taklit ve tağşişe uğramış tereyağını anlayabilir mi?


Son yıllarda taklidi en fazla yapılan ürünler arasında olan tereyağı ile ilgili, orijinal ve taklit tereyağı arasındaki farka da değinen Er Kemal, "Aslında tereyağının en az yüzde 82’lik süt yağı oranı temelli bir ürün olması; süt yağı dediğimiz şeyin de inek, manda, keçi ve koyun sütlerinden elde edilen yağların temelini oluşturması. Taklit ve tağşiş durumlarının en çok bitkisel yağ ilavesi ile gerçekleştirildiğinin bunun yanında patates nişastası kullanımı da görülür. Biz laboratuvarlarımızda fiziksel ve kimyasal ayırt edici metotlar kullanıyoruz ancak tüketicinin bıçak testi ve sürülebilirlik gibi bir takım denemeleri ile tereyağın sahte mi, taklitli ve tağşişli mi olduğunu anlama olasılığı maalesef yok. Ama tereyağının kendine has bir görüntüsü, kokusu ve tadı olmalı. Vücut sıcaklığında eriyebilmeli. Eğer bir tereyağına bitkisel yağ katkısı yapıldıysa ürün daha çabuk eriyebiliyor ve bir miktar yağ sızması gözlenebiliyor. Bu tarz durumlarda çıkarım yapılabilir elbette. Ama bunun dışında direkt ’Bu tereyağını erittim, şunu gördüm. Bu ürün taklit bir ürün’ gibi bir yorumu tüketici yapamaz. O yüzden akredite ya da Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gıda kontrol laboratuvarlarında numuneler analiz edilmeli" diye konuştu.



"Tonya tereyağının Osmanlı Devleti dönemlerine dayanan bir tarihi var"


Trabzon’un Tonya ilçesinde üretilen ve coğrafi işaret de alan Tonya tereyağının ülkemizde önemli bir yeri olduğunu dile getiren Er Kemal, "Aslında Karadeniz Bölgesi hem coğrafi şartları hem de fazla yağış aldığı için bitki örtüsünden kaynaklı hayvancılığa oldukça uygun. Yaylacılık kültürü de çok fazla. Osmanlı Devleti dönemlerinden bile Tonya tereyağının oldukça meşhur olduğu biliniyor. Türkiye’de tereyağı adına tescil alan ilk bölge Tonya. Bu anlamda Türkiye’de duyulabilirliği ve gündemde oluşu her zaman devam ediyor. Bunun yanında bu bölgenin peynir çeşitleri de oldukça fazla gündemde. Ama tereyağı deyince Trabzon tereyağı akla geliyor. Tonya’daki tereyağının farklı oluşu ya da ayırt edici özelliği tamamen aslında bölgenin sanayiye yakın bölgelerden uzak olması, dolayısıyla daha bakir oluşu ve insanlar tarafından kirliliğe maruz kalmaması, yağmur aldığı için otlak ve meraların hayvan beslenmesi için oldukça iyi olması ve buna bağlı olarak ineklerin çok doğal bir şekilde beslenebilmesinden kaynaklanıyor. Direkt olarak A vitamini ve beta karoten açısından zengin otlarla beslenen hayvanların sütleri ve süt yağının renginin sarı olması bu bölgedeki otlarla beslenmesiyle ilgilidir. Hayvanların tükettiği otlar ile beta karoten ve dolayısıyla sarı renk tereyağına da geçiyor. Tonya tereyağının diğer tereyağlarından farklı oluşunu bu şekilde açıklayabiliriz" dedi.



"İyi bir etiket okuyucusu olun"


Tüketicilere de çağrıda bulunan Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal, "İyi bir etiket okuyucusu olmak çok önemli. Gıda güvenliğini ve halk sağlığını düşündüğümüzde Bakanlık tarafından belirlenen tebliğ ve bazı parametreler mutlaka var. Bakanlık bu konuyla ilgili mutlaka takip ve analiz yapıyor. Ancak biz de tüketiciler olarak iyi bir etiket okuyucusu olursak, aldığımız ve tükettiğimiz şeyin içeriği ne, ne kadar, menşei ne, nerden elde edilmiş, nasıl bir ürün diye araştırırsak bu tarz problemlerin kalacağını çok fazla düşünmüyorum" diyerek sözlerini tamamladı.



Öğr. Gör. Dr. Mehtap Er Kemal: "Laboratuvar ortamı dışında taklit ve tağşişe uğramış tereyağını ayırt etmek çok zor"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Erzincan’da kışlık sebze hasadı başladı Yaz sezonunun sona ermesinin ardından kışlık sebzeler pazarlarda ve manavlarda yerini almaya başladı. Doğu Anadolu’nun sebze ve meyve ambarı Erzincan’da kışlık sebze hasadı başladı. Mükemmel coğrafi koşullarıyla Erzincan, birçok sebze ve meyvenin yetiştirilmesine olanak veriyor. Kadim Erzincan topraklarının bereketi, doğal su kaynaklarının temizliği ve Erzincan çiftçisinin emeği birleşince birbirinden lezzetli sebze ve meyveler rahatlıkla yetiştiriliyor. Son yıllarda seracılığa yapılan yatırımlar meyvelerini vermeye başladı. Yazlık sebzelerin yanı sıra marul, maydanoz, roka, karnabahar ve marul gibi kışlık sebzeler artık Erzincan çiftçisi tarafından yetiştiriliyor. Erzincan Bahçeliköy’de tarımla uğraşan Cihan Evcan, sera ve açık alanda kışlık sebze hasadına başladı. Üretici Cihan Evcan 12 dekarlık tarlasında karnabahar üreterek hasada başladı. Evcan aynı zamanda 4 dekarlık serada ise marul, roka ve maydanoz gibi kışlık sebzeleri üreterek hasat ediyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Murat Şahin, Bahçeliköy çiftçilerinden Cihan Evcan’ın sera ve tarlalarında ziyaret ederek Evcan’ın hasat mutluluğuna ortak oldu. Cihan Evcan’a tarımsal üretime katkılarından dolayı teşekkür eden İl Müdürü Şahin burada yaptığı açıklamada; “Erzincan yaz sezonunu geride bıraktı ve kış dönemine girdi. Ama tarımsal üretim kaldığı yerden devam ediyor. Bugün Erzincan seralarında kışlık sebzeler yetiştiriliyor ve çiftçilerimiz bu işte de son derece başarılı. Erzincan olarak tarımsal anlamda sahip olduğumuz zenginliklerin farkındayız ve bunları en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz. Valimizin talimatlarıyla Erzincan’daki sera varlığımızı artırmak amacıyla sürekli projeler geliştiriyoruz. Gerek Bakanlığımız gerekse Valiliğimiz bu noktada Erzincan çiftçisine büyük destekler sağlıyor. Şundan eminiz ki Erzincan’daki seralar yaz döneminde salatalık, domates gibi ürünler üretirken geçiş dönemlerinde de marul, maydanoz, roka gibi kışlık sebzeleri üretiyor. Sera varlığımız arttıkça üretimimiz de artacak. Biz kışlık sebze portföyünde de sadece Erzincan’a değil çevre illere de sebze üretmenin gayreti içerisindeyiz. İnşallah yakın zamanda bunu da başaracağız” diye konuştu. Üretici Cihan Evcan ise ziyaretinden dolayı Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Murat Şahin’e teşekkür ederek, “bu sezon 4 dekar seramızda maydanoz, marul ve roka yetiştiriyoruz. Ayrıca açık alanda yer alan 2 tarlamızda da karnabahar yetiştiriyoruz. Sezon gayet iyi geçiyor. Ürettiğimiz sebzenin kalitesi ortadadır. Elbette önümüzdeki yıllarda daha fazla üretmek istiyoruz. Bu süreçte bizleri yalnız bırakmayan devlet yetkililerine de şükranlarımızı sunuyoruz. Erzincan olarak üretmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Bayburt Rektör Türkmen, Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı seçildi Türkiye Üniversite Sporları Federasyonunun 6. Olağan ve 8. Mali Genel Kurulu, Ankara’da gerçekleşti. Toplam 194 delegenin oy kullandığı ve iki adayın yarıştığı seçimde, Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mutlu Türkmen 119 delegenin oyunu alarak Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu (TÜSF) Başkanı olarak seçildi. Diğer aday Prof. Dr. Hürmüz Koç ise 65 oyda kaldı. Geçtiğimiz hafta Uluslararası Bocce Konfederasyonu (CBI) Başkanlığı görevine yeniden seçilen Rektör Türkmen, Türkiye Bocce, Bowling ve Dart Federasyonu (TBBDF) Başkanlığı görevinden ise kısa süre önce TÜSF Başkanlığı seçimi için ayrılmıştı. “Spor Akademisi Tecrübesinden Akademi Sporları Vizyonuna” sloganıyla seçim sürecini yürüten Rektör Türkmen, üniversiteler, spor akademileri ve ilgili kurumlar arasında etkin ve eş güdümlü bir iş birliği hedefini ortaya koydu. Seçim sonrasında yüksek teveccühleri için delegelere teşekkür eden Rektör Türkmen, spor yönetimi alanındaki deneyim ve bilgi birikimiyle üniversite sporlarına dair güçlü bir vizyon sundu. Konuşmasında üniversite sporlarının, Türkiye’nin spor odaklı gelişimindeki önemine dikkat çekerek, “Üniversitelerimizde spor kültürünü güçlendirerek, gençlerimizin fiziksel ve zihinsel gelişimini desteklemek için var gücümüzle çalışacağız. Üniversite sporlarının sadece gençlerimize değil, ülkemizin spor ekosistemine katkı sağlayacak nitelikte bir alan olarak büyümesi için kapsamlı stratejiler geliştireceğiz.” dedi. Spor yönetimi ve başarı ilkeleri Yeni dönemde üniversite sporlarına yönelik olarak geliştirdiği yönetim ilkelerinden bahseden Rektör Türkmen, şu mesajları paylaştı: “Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu olarak, sporun birleştirici gücünü, üniversitelerde öğrencilerimize ve tüm spor camiasına entegre etmek için çalışacağız. Eğitim ve sporun iç içe geçtiği bir yapıyı destekleyerek, sadece spor yapan değil, sporu bir yaşam tarzı olarak benimseyen bir gençlik inşa etmeyi hedefliyoruz. Planladığımız projeler, üniversiteler ve spor kurumları arasında köprüler kurarak koordinasyon sağlayacak. Bu süreçte uluslararası spor deneyimlerimizi, üniversitelerimizde akademik yapılarla harmanlayarak uygulamayı amaçlıyoruz. Yeni dönemde hedefimiz, Türkiye’de üniversite sporlarını daha yaygın hale getirmek ve gençlerimizin akademik başarıları kadar spor alanında da gelişimini sağlamak. Bu vizyon, akademiden spor alanına yön verecek, yenilikçi ve stratejik adımları içeriyor. Türkiye’nin spor ekosistemine katkı sağlayacak olan bu vizyonla, üniversitelerimizi spor alanında dünya çapında temsil eden bir konuma getirmeyi ve Türkiye’nin spor kültürünü uluslararası düzeyde tanıtmayı planlıyoruz. Hep birlikte, eğitim ve sporun buluştuğu noktalarda, gençlerimizi destekleyerek ülkemizi sporun her alanında güçlendireceğiz.” Bayburt Üniversitesi öncü spor merkezleri arasında yer alacak Delegelerden büyük destek alarak bu göreve seçilen Rektör Türkmen, yeni dönemde Türkiye Üniversite Sporları Federasyonunu daha ileriye taşıyacak projeler ve stratejilerle Türk sporuna katkı sunmaya hazırlanırken, üniversitemizi, tüm üniversiteleri kapsayacak spor organizasyonları için bir merkez haline getirme hedefini de paylaştı. Rektör Türkmen, “Üniversitemizin öncü bir spor ekolü olma yönündeki kayda değer başarıları ve ulusal organizasyonlardaki başarı kapasitesi, TÜSF olarak planladığımız organizasyonlara ev sahipliği açısından fırsat değeri taşıyor. Çünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi “Bayburt, Türkiye’dir” vizyonunu ilke kabul ediyoruz. Şehrimizi, üniversite sporlarının parlayan yıldızı haline getirerek spor turizmi altyapısında köklü gelişmelere imza atacağız.” ifadelerini kullandı.
İstanbul Yedikule Hisarı’ndaki ecdat mirası Fatih Mescidi’nin ihya çalışmalarında sona gelindi Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinin ardından Yedikule Hisarı’na inşa ettirdiği Fatih Mescidi’nde sürdürülen ihya çalışmalarında sona gelindi. Fatih Belediyesi tarafından Koruma Kurulu onaylı proje doğrultusunda aslına uygun olarak ihya edilen ecdat mirası havadan görüntülendi. Fatih Sultan Mehmed komutasındaki ordunun 6 Nisan 1453 tarihinde başlayan İstanbul kuşatması, 29 Mayıs 1453’te fetihle son buldu. Fethin ardından Fatih Sultan Mehmed Han 1458-60 yılları arasında Yedikule Hisarı’nı inşa ettirdi. Aynı zamanda Sultan Fatih’in talimatıyla tarihi hisarda Altın Kapı’ya giden yolun soluna bir de Fatih Mescidi yapıldı. Dikdörtgen planlı olarak inşa edilen mescit, Ayasofya Vakfı’na bağlandı. 1905 yılına kadar ayakta kalan yapı, sonraki dönemde ise yıkıldı. Fatih Belediyesi 2020 yılında Koruma Kurulu onaylı proje doğrultusunda Yedikule Hisarı’nda restorasyon çalışmalarına başladı. Çalışmalar çerçevesinde, günümüze sadece minaresi ulaşan mescit alanında kazı çalışmaları yapıldı. Temel izleri ortaya çıkarılan tarihi mescidin ihyası için proje hazırlanarak Koruma Kurulu onayı alındı. Projeler doğrultusunda yaklaşık 1 yıl önce ihya çalışmalarına başlanan Fatih Mescidi’nin rekonstrüksiyonunda sona gelindi. Bu ayın sonunda ziyarete açılması planlanan İstanbul’un tarihi mirasına önemli bir katkı sağlayacak. Tarihi mescit, yeniden açılmasıyla birlikte ziyaretçilerine kültürel zenginliğini gözler önüne serecek. Aslına kavuşan Sultan Fatih’in emaneti mescit havadan görüntülendi. “Yapım talimatı Fatih Sultan Mehmed Han tarafından verilmiştir” Fatih Mescidi hakkında konuşan Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan, “Yedikule Hisarı içinde en önemli mekanlardan birisi; Ebu-l Fetih Mescidi veya Fatih Mescidi. Yapım talimatı Fatih Sultan Mehmed Han tarafından verilmiştir. Biz geldiğimizde kalıntıları vardı. Orijinalinden kalan eser olarak bir tek minaresi bulunuyordu. Burada kazılar gerçekleştirdik. Yaptığımız her çalışma Bilim Kurulu tarafından yürütüldü. Koruma Kurulu onaylı projeler doğrultusunda yapıldı. Minare yıkılmak üzereydi. Döneminden kalan minare restore edildi. Yapı aslına uygun olarak inşa edildi. Bugün neredeyse sonuna doğru geldik. Talimatı, Fatih Sultan Mehmed tarafından verilmiş olan mescidi tekrar ihya etmiş olacağız. Birçok sıbyan mektebini, yok olmuş medreseleri ayağa kaldırıyoruz. Yok olmuş camilerimiz var, onları da ihya ediyoruz. Bu camide onlardan bir tanesi” dedi. Fatih Mescidi’nin ihya çalışmalarında sona gelindi Fatih Mescidi’nin ihya çalışmalarını anlatan Bilim Kurulu Üyesi Yüksek Mimar İhsan Sarı, “Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethinden yaklaşık 5 sene sonra Yedikule civarına gelerek bu kalenin inşasını başlatıyor. 1458 ile 1460 yılları arasında Yedikule Hisarı inşa ediliyor. Burada çok önemli kültürel detaylar var. Hem Bizans hem de Osmanlı döneminin detaylarını içinde saklayan bir anıt eser. Fatih Belediyesi 2020 yılında Kültür Bakanlığından burayı devraldıktan sonra hızlıca bir Bilim Kurulu oluşturuldu. Anıt eserin Bizans duvarındaki çökmeleri restore edildi. Türk İslam Eserleri Müzesi Uzmanları denetimde yapılan kazılarla 564 yaşında olan Osmanlı döşemesine ulaştık. Fatih devrinde yapılmış 160’tan fazla caminin olduğunu biliyoruz. Döşemelerin yanında bu camilerden birinin daha kalıntısına ulaştık. Kalıntının minaresi ayakta duruyordu. Hemen onu konsolide edip, koruma altına aldık. Kazıların ardından temel izleri ortaya çıktı akabinde projeler geliştirildi. Yeniden anıt eserin ihyası için ilgili proje çalışmaları akabinde çalışmalara başlandı. Bir hayırsever camiyi ihya edebileceğini söyledi. Yaklaşık 1 sene önce ihya çalışmaları başladı. Şu anda bitme aşamasında. Caminin kurşunları kaplanıyor. Caminin minaresi ve yanındaki çeşmenin arkasındaki haznenin orijinal olduğunu değerlendiriyoruz. Bugün için diyebiliriz ki; mescidin minaresi ve çeşmenin arkasındaki hazne 564 yaşında olan bir kültür varlığı. Caminin ince işçilikleri kaldı. Minarenin ve külahının kurşunu bitti. Alemi altın varaklanıyor ve yerine konulacak. Devamında caminin iç tezyinatına başlanarak yılbaşına varmadan cami bitmiş olacak” ifadelerini kullandı.
Erzincan Ekşisu Sazlığı birçok kuş türüne ev sahipliği yapıyor Munzur ile Keşiş Dağları arasındaki ovada yer alan ve 17 yıl önce "Ulusal öneme haiz sulak alan" ilan edilerek koruma altına alınan Erzincan’daki Ekşisu Sazlığı, dünya mirası kabul edilenlerin de yer aldığı 300’e yakın kuş türünün, Afrika ve Asya kıtaları arasındaki zorlu yolculuklarında mola noktası oluyor. Kışı Afrika’da geçirdikten sonra göç yolunda Ekşisu Sazlığına gelen yüzlerce tür göçmen kuş, zorlu yolculukları sırasında güç toplamak için sulak alanlarda dinlenme imkanı buluyor. Doğası ve bitki çeşitliliğiyle eşsiz manzaralara ev sahipliği yapan Erzincan, sonbaharın sonları kış aylarına yakın günlerde turna, yeşilbaş ördek, elmabaş, çamurcun, çıkrıkçık, sakarmeke, ak leylek, pelikan, balıkçıl, kaşıkçı, karabatak, yaban kazı, yaban ördeği ve ötücülerden oluşan yüzlerce türe ev sahipliği yapıyor. Göçmen kuşların Afrika- Asya kıtaları arasındaki binlerce kilometrelik yolculuğunun mola noktası olan Erzincan, her göç döneminde kuşlarla şenleniyor. Ekşisu Sazlığı, iklim yapısı ve bitki örtüsü çeşitliliğiyle 52 sürüngen ve memeli ile 149 kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Dünyada, nesli tehlike altında olan kuş türlerinin kuluçkaya yattığı, kışladığı ve göç sırasında konaklama alanı olarak kullandığı sazlık bölge, göçmen kuşlar için doğal bir koruma alanı oluşturuyor. Kuş türlerinin her geçen gün arttığı alanda yapılan gözlemlerde, turna gibi bazı göçmen kuşların, elverişli iklim şartları, güvenli ortamın varlığı ve beslenme kaynaklarının zenginliği dolayısıyla bölgede yerleşik yaşama geçtikleri tespit edildi. Turnalar, yeşilbaş ördek, elmabaş, ak leylek gibi birçok farklı türde kuş, bu bölgeyi üremek için kullanmakta. Alanın sazlık olması, kuşların burada korunmalarına, barınmalarına ve beslenmelerine imkan sağlamakta.
Erzincan “Yenilikçi Mahalli Hizmet İçi Eğitim Programı” Erzincan’da başladı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca 81 il müdürlüğü personeline yönelik “Yenilikçi Mahalli Hizmet İçi Eğitim Programı” Erzincan’da başladı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı tarafından 81 ilde düzenlenen "Yenilikçi Mahalli Hizmet İçi Eğitim Programı” Erzincan’da başladı. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesinde görevli mesleki personellere yönelik 4 - 8 Kasım 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan eğitim programı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Erkan Güvenç ve İl Müdürü Serdar Demirci, personellerin katılımlarıyla başladı. Eğitim programının İl Müdürlüğü ve bağlı kuruluşlardaki personelin mesleki ve kişisel gelişimlerini destekleyerek ilgili meslek elemanlarının performanslarını artıracağını ifade eden İl Müdürü Serdar Demirci, katılan tüm eğitmen ve personele teşekkürlerini iletti. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Erkan Güvenç ise, "Birlikte çok önemli bir sorumluluğu icra ediyoruz. İşte bu bakış açısıyla hizmet içi eğitim programları oluşturularak Bakanımız Mahinur Özdemir Göktaş’ın himayelerinde 81 ilimizde “Yenilikçi Mahalli Hizmet İçi Eğitim Programı” uygulanmaya başlandı. Tüm personelimizin dönüşümlü olarak iş akışını bozmadan, çocuk, kadın, engelli ve yaşlı, aile ve toplum temalarında 4 farklı program içeriğiyle eş zamanlı olarak 5 gün boyunca 20’şer saatlik hizmet içi eğitim almalarını planlıyoruz. Taşrada bulunan siz değerli personelimizin Bakanlığımızın yanlarında olduğunu her zaman hissetmesini istiyoruz. Burada toplandığımız bu ortam, bilgi paylaşımının ve deneyimlerin aktarımının gerçekleşeceği bir alan olacak. Her birinizin farklı deneyimleri ve bakış açıları, bu eğitim sürecini zenginleştirecek. Ve sizlerin Sorularınızla, katkılarınızla ve paylaşımlarınızla bu programı daha da değerli kılacak” dedi. Hizmet içi eğitim programı üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek odalarında görevli alanında uzman eğitmenler tarafından ayrılık sürecinde çocuklara yaklaşım ve destek programı, zorlu yaşantılar karşısında psikolojik sağlamlığı artırmak, aile içi iletişim, çatışma çözme ve problem çözme teknikleri ile çocuklarda mizaç eğitimi başlıklarıyla 5 gün süresince mesleki personellere aktarılacak.