GÜNDEM - 25 Eylül 2024 Çarşamba 14:41

Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç, deprem bölgesi ziyaretlerin sürdürüyor

A
A
A
Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç, deprem bölgesi ziyaretlerin sürdürüyor

Şanlıurfa’ya gelen Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç, Yeşilay Danışmanlık Merkezlerinde, 65 binin üzerinde bağımlı bireyin bağımsızlık yolculuğuna yardımcı olduklarını söyledi.


Şanlıurfa Yeşilay Danışmanlık Merkezi’ni (YEDAM) ziyaret eden Dinç, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, Yeşilay olarak 104 yıldır insanlık için bağımsızlık mücadelesi verdiklerini ifade etti. Çocukların, gençlerin bağımlılıklardan korunması, hiçbir bağımlılığa bulaşmaması için eğitim, saha faaliyetleri yürüttüklerini, gençlik kampları, bilgilendirme toplantıları, spor organizasyonları düzenlediklerini anlatan Dinç, Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber gerçekleştirdikleri Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programından her yıl 10 milyon öğrenci, 2 milyon anne babanın faydalandığını aktardı. Dinç, açıklamasında, "Yine herhangi bir şekilde bağımlılığa bulaşmış çocuğumuz varsa onu da okulda tedavi etmek amaçlı olarak uyguladığımız programımızdan 10 binlerce öğrencimiz istifade etti ve bağımlılık yoluna girmeden, henüz kullanım aşamasındayken onları kurtarmış, hayatlarını toparlamış olduk. Ama yine de bağımlılığa bir şekilde düşmüş gencimiz, çocuğumuz, insanımız varsa onlara da yardım edebilmek anlamında devletimizin müsaadesiyle ve desteğiyle 107 tane Yeşilay danışmanlık merkezi kurduk. Şimdiye kadar Yeşilay danışmanlık merkezlerimizin telefon hattına 1 milyonun üzerinde arama geldi. 1 milyonun üzerinde aramaya uzman psikologlarımız yardımcı oldular. Yeşilay danışmanlık merkezlerimizde de 65 binin üzerinde bağımlı kardeşimizin bağımsızlık yolculuğuna girmelerine yardımcı olduk. 10 bin tanesi tamamen temizlendi. Diğerlerinin yolculukları devam ediyor” ifadelerini kullandı.


Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak ise, “Kamu gücünü en etkili şekilde kullanarak uyuşturucu ticaretinin önlenmesi ve faillerinin yakalanması konusunda çok baskılı çalışmalar uyguluyoruz. Son bir yıllık dönemde, önceki dönemle kıyasladığımızda hem ele geçirilen madde miktarında hem yakalanan şüpheli sayısında dört kata kadar artış söz konusu oldu. Emniyet ve jandarma ekiplerimiz bu konuda adeta bir seferberlik ortaya koyuyorlar” diye konuştu.


(BB-LO-Y)

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara ’Rüzgarın Oğlu’ lakaplı Zeynel Soyuer son yolculuğuna uğurlandı Gençlerbirliği’nin 1959-1971 yılları arasında 12 yıl boyunca kesintisiz olarak formasını giyen “Rüzgarın Oğlu” lakaplı Zeynel Soyuer, düzenlenen törenle ebediyete uğurlandı. 1959-1971 yılları arasında 12 yıl boyunca kesintisiz olarak Gençlerbirliği’nin formasını giyen, yine 1972-1974 yılları arasında kırmızı-siyahlı ekipte yardımcı antrenör olarak görev yapan forvet olarak oynadığı maçlardaki hızından dolayı “Rüzgârın Oğlu” lakabını alan Gençlerbirliği’nin efsanelerinden Zeynel Soyuer toprağa verildi. 85 yaşında dün vefat eden Zeynel Soyuer için bugün saat 11.00’de Gençlerbirliği’nin Beştepe İlhan Cavcav Tesisleri’nde tören düzenlendi. Törene; Gençlerbirliği Spor Kulübü Başkanı Osman Sungur, yönetim kurulu, divan kurulu, disiplin kurulu, denetleme kurulu üyeleri, Gençlerbirliği Eski Futbolcular Derneği üyeleri, altyapı hocaları ve futbolcuları, kulüp personeli, taraftarlar, spor camiasının önemli isimleri, merhum Zeynel Soyuer’in ailesi, yakınları ve sevenleri katıldı. Osman Sungur: "Kulübümüze katkıları olmuş değerli bir ağabeyimizdi" Saygı duruşunun ardından kürsüye çıkan Gençlerbirliği Spor Kulübü Başkanı Osman Sungur, “Kulübümüz çok büyük değerlerinden Zeynel ağabeyimizin kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Kederli ailesine ve camiamıza başsağlığı diliyorum. Kendisini buradan uğurlamamızın büyük bir önemi var. Çünkü bu tesisler inşa edilirken çok büyük emeklerde bulunanlardan birisidir Rüzgârın Oğlu Zeynel. Gerek sporculuk gerek antrenörlük gerekse sonrasında kulübümüze katkıları olmuş değerli bir ağabeyimizdi. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın” şeklinde konuştu. Haluk Soyuer: "Hep spor camiasının, Gençlerbirliği’nin içinde yetiştik" Oğlu olmaktan her zaman gurur duyduğunu belirten merhum Zeynel Soyuer’in büyük oğlu Haluk Soyuer, “Babam bizlere para, pulla ölçülemeyecek bir sermaye olan ‘onur, saygı, sevgi’ bıraktı. 60 yıllık ömrümde babamla ilgili tek bir kötü söz söylenmedi. Böyle insanlar anılarıyla ve bıraktıkları eserleriyle anılırlar. İnegöl’den dar gelirli bir aileden çıkıp Gençlerbirliği’nde 12 yıl boyunca kesintisiz olarak futbol oynamış bir kişiden bahsediyoruz. Onun kariyerini buradaki genç sporcu kardeşlerimin örnek almasını diliyorum. Bizlerin okumasını istedi futbolcu olmamamızı istemedi ama hep spor camiasının, Gençlerbirliği’nin içinde yetiştik. Babamın adı bizlerin önüne geçti bundan yaşamım boyunca gurur duydum” dedi. Konuşmasına Zeynel Soyuer’in hastane sürecinde yardımda bulunan Baba Tevfik’in (Tevfik Kutlay) oğlu Prof. Dr. Hakan Kutlay’a teşekkür ederek başlayan Zeynel Soyuer’in oğlu Bora Soyuer, “Burada bu törenin yapılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Babamın ne kadar seveni olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Binlerce telefon aldık. Bir kez daha herkese teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Cüneyt Memişoğlu: "Çok ayrı özelliklere sahip düzgün bir insandı" Hem futbolcusu hem de sonraki süreçte yardımcı antrenörü olarak birlikte görev yapan Gençlerbirliği’nin eski futbolcusu ve gençlik gelişim eski sorumlusu Teknik Direktör Cüneyt Memişoğlu ise şunları söyledi: “Çok zor bir gün. 1966 yılında kulüpten içeri girdiğimde Zeynel Hoca (Soyuer) Türkiye’nin tanıdığı çok önemli oyunculardan bir tanesiydi. Onu hep kırmızı-siyahlı forma altında gördük. Başka bir takımın formasını giymedi. Sonrasında antrenörlük hayatı başladı. Bu süreçte kendisinin hem oyuncusu hem de yardımcı antrenörü olarak bulunma şansını yakaladım. Çok iyi futbolcu olmasının yanında çok ayrı özelliklere sahip düzgün bir insandı. Futbolculuğundan ziyade insani yönünü örnek aldığım nadir kişilerden biriydi. Bugün kendisine son görevi yerine getiriyoruz fakat bu isim bu kulüple daima yaşayacaktır.” Kapanış konuşmasını yapan Gençlerbirliği Eski Futbolcular Derneği Başkanı Sadettin Özkalender, “Zeynel ağabeyimiz bizim derneğimizin fahri üyesiydi. Kendisiyle birlikte kulübümüze emek vermiş diğer büyük değerlerle birlikte derneğimizde çok güzel sohbet toplantılarımız oldu. Derneğimizin sürekli yaşatılması konusunda bizlere telkinlerde bulunurdu. Nurlar içinde uyusun hepimizin başı sağ olsun" dedi. Törenin ardından Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrası merhum Zeynel Soyuer’in cenazesi Gölbaşı Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Muş Ahşaba şekil veren usta, teknolojiye direniyor Muş’ta 10 yıldır ormandan topladığı ağaçlara şekil vererek geçimini sağlayan 12 çocuk babası 66 yaşındaki Ahmet kezgeç, teknolojiye karşı mesleğini ayakta tutma savaşı veriyor. Muş’un Derecik köyünde yaşayan 66 yaşındaki Ahmet Kezgeç, 10 yıldır dağlardan topladığı ağaçlara şekil vererek geçimini sağlıyor. Teknolojinin hızla geliştiği bir dünyada geleneksel el sürdürerek 12 çocuğuna ve ailesine destek olmaya devam ediyor. Ahşap işçiliğini bir sanat olarak gören Kezgeç, mesleğini ayakta tutmak mücadele veriyor. Her sabah büyük bir sabırla köyün yakınındaki ormana giderek bölgeye özgü ağaçları seçen ve büyük bir özenle işleyen Kezgeç, bu ağaçlardan tahta kaşık, tabure, sehpa ve çeşitli süs eşyaları üretiyor. Onun yaptığı el işi ürünler, köyde ve çevrede büyük ilgi görüyor. Bu el emeği göz nuru eşyalar hem evlerin ihtiyaçlarını karşılıyor hem de bölgede geleneksel zanaatkarlığın yaşamasına katkı sağlıyor. “Teknolojiye yenik düşmek istemiyorum, el emeğimin değerini kaybetmemesi için uğraşıyorum” diyen Kezgeç, Derecik köyünde yaşıyorum. 66 yaşındayım. Bu meslek bana Babamdan ve dedemden kaldı. Onlar bu sanatları yapıyorlardı, vefat edince malzemeleri kaldı ve ben de mesleklerini sürdürdüm. Ormana gidip ağaç getirip bunları yapıyorum, bazen millete veriyorum para veren var vermeyen var. Ben genellikle para ile satmıyorum, zevk için yapıyorum. 66 yaşındayım günüm geçsin diye bu meslekle uğraşıyorum. Kaşık yapıyorum, ayran ve süt için büyük kepçeler yapıyorum, yemek kepçesi yapıyorum. Küçük sandalyeler yapıyorum. Köyde kimse kalmadı hepsi şehir merkezine taşındı. Şehir merkezinde artık bu tahta kaşıkları kimse kullanmıyor. Artık herkes demir kaşık kullanıyor ama sağlıklı olan da bu tahta kaşıklar. Bunları alan kişiler de süs olarak alıyorlar artık. Sabah erken saatlerde kalkıp ormana gidip ağaç getiriyorum. Kahvaltımı yapıp işime başlıyorum. Bütün çocuklarım evlenip şehir dışına çalışmaya gittiler. Kimse kalmadı ben ve eşim kaldık. Bizim de yaşımız geçtiği için hayvancılıkla uğraşamıyoruz, bu kaşıkları yapıyorum” dedi. Derecik Köyü Muhtarı Remzi Karabulut ise, “Ahmet amcamız çok güzel eski usul kaşıkları yapıyor. Gönül isterdi gençlerimizde öğrenip yapsınlar. Bunlar sağlıklıdır. Sabah kalkıp zamanını bunlarla geçiriyor. Gurur duyuyoruz çünkü eski geleneklerimizi bize taşıyor, çok güzel bir iş yapıyor” şeklinde konuştu.
Trabzon Doğu Karadeniz’de dere yataklarındaki yapılaşma tehlike oluşturuyor Doğu Karadeniz Bölgesi’nde şiddetli yağışların yol açtığı sel ve heyelanlar dere yataklarındaki yerleşimlerde hasara neden oluyor. Çarpık yapılaşmanın ön plana çıktığı Artvin, Giresun, Rize ve Trabzon illerinde yasa ve yönetmeliklerin uygulanması gerektiğini belirten Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, “Sürekli nüfus artıyor. Arsa arzı sürekli artıyor. Dolayısıyla yasa ve yönetmenlikler artık geçerli olmuyor. Dolayısıyla hala dere yatakları talan ediliyor” dedi. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Artvin, Giresun, Rize ve Trabzon illerinde şiddetli yağışların ardından meydana gelen sel ve heyelanlar yerleşim yerlerine hasar veriyor. Su seviyesinin yükseldiği derelerdeki yapılaşma ile ön plana çıkan 4 ilde, geçtiğimiz yıllarda tespiti yapılan riskli binaların henüz yıkımı gerçekleştirilmezken, çarpık yapılaşmanın gözler önüne serdiği yapılaşmalar tehlike oluşturmaya devam ediyor. Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, 50 yıl önce heyelan ve sel tehlikesinin az olduğunu ancak günümüzdeki artan nüfus ile bu tehlikenin arttığını söyledi. Artan nüfus ile arsa arzının sürekli arttığını ve dere yataklarının talan edildiğini kaydeden Bektaş, “Karadeniz bölgesinde dağlar doğu-batı istikametinde uzanıyor. Denize oldukça dik iniyor. Bu bağlamda hinterlandımız oldukça dar. Öte yandan bu dağları kesen kuzeye doğru dere yatakları da tarihten bu yana yerleşim alanı olarak görev yapmıştır. Çünkü bereketli topraklar suyun olduğu yerler insanları yerleşim alanlarıdır. Dolayısıyla Doğu Karadeniz Bölgesi’nde tarihten bu yana iki şekilde yerleşim alanı gelişti. Biri kuzey güney doğrultusunda dere yataklarında kurulmuş yerleşim alanları bir de sahildeki yerleşim alanları. Tabii bu 50 yıl önce şehirleşme açısından, yerleşme açısından pek fazla sorun oluşturmuyordu. Ancak küresel ısınma iklim değişimine bağlı olarak yerleşim alanlarında sel ve buna bağlı heyelan riskini de artırmıştır. 50 yıl önce heyelan ve sel tehlikesi azdı. Ama bugün her ikisi de yükseldi. Sebep yağışların artması ve hızlı bir şekilde gelişip sağanak yağışlar alması, dere yataklarında nüfus yoğunluğunun artması, yine sahilde de aynı şekilde nüfus yoğunluğunun artması. Bu bağlamda iklim değişimine bağlı olarak da devlet yaklaşık 10 yıldan bu yana dere yataklarındaki ve sahildeki yerleşim alanlarında iklim değişimine bağlı bir takım yönetmenlikler, yasalar çıkardı. Amaç; iklim değişimine bağlı sellerin verecek olduğu zararları azaltmak ancak günümüzde bu yasa ve yönetmenlikler pek uygulanmıyor. Aksine kamu kuruluşları dere yataklarını yağmalıyor ve bilinçsiz bir şekilde yağmalıyor. Sürekli nüfus artıyor. Arsa arzı sürekli artıyor. Dolayısıyla yasa ve yönetmenlikler artık geçerli olmuyor. Dolayısıyla hala dere yatakları talan ediliyor. Şimdi Trabzon’un terminal binası dere yatağı üzerine kurulmuştur. Tehdit altındaki Değirmendere Vadisi aynı zamanda insanların yaşam alanıdır. Bugün küresel iklim değişimine bakarsanız en önemli alüminyum sahaları dere yataklarındadır” şeklinde konuştu. “Doğal afetler sürekli artıyor” Devletin çıkardığı yasa ve yönetmeliklerin doğrudan uygulanması gerektiğinin altını çizen Bektaş, “Bugün Doğu Karadeniz bölgesinin jeolojik yapısına bakarsanız yer altı suyu yoktur çünkü sediman kayaçlar veya su bünyesinde tutabilecek alüvyonlar yok denecek kadar azdır. Bu alüvyonlar ancak dere yataklarında bulunuyor. Dolayısıyla dere yataklarının bir önemi de su açısından, su kıtlığı açısından devreye giriyor. Her geçen gün nüfus arttıkça, yerleşim alanları dere yataklarında ve sahil kısımlarında bilinçsiz bir şekilde arttıkça hem sel ve heyelan tehlikesi hem de bunlara bağlı doğal afetler sürekli olarak artıyor. Yapılacak iş şu: Devletin çıkardığı yasa ve yönetmenlikleri doğrudan uygulamaktır. Bugün gelişen nüfus ve buna bağlı şehirleşmeye paralel olarak arsa talebi ya denizden dolgu şeklinde kazanma veya dere yataklarına hücum. Bu ikisi var. Bunu da önlemek devletin elinde. Ama maalesef bakıyorsun devlet çıkardığı yasaya rağmen gidiyor dere yatağına terminali kuruyor. Bu anlayışla sellerin, heyelanların vereceği yaraları azaltmak mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Adana Depremzedelere yardıma koştu, HGS cezası yedi Adana’da 6 Şubat depremleri sonrası bölgeye yardım götüren bir derneğin aracına 1 yıl 8 ay sonra faiziyle birlikte 2 bin 895 TL Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) ihlali cezası geldi. Uzun yıllardır Adana’da faaliyet gösteren Ogün Abi Derneği, 6 Şubat depremlerinin ardından araçlarıyla 10 deprem iline defalarca kez yardım götürdü. Ancak, aradan 1 yıl 8 ay geçtikten sonra Ogün Abi Derneği’nin 01 FDD 81 plakalı aracına faiziyle birlikte 2 bin 895 TL idari para cezası borcu geldi. Borcu ödeyip itiraz edecek Borcu ödedikten sonra itiraz edecek olan Ogün Abi Derneği Başkanı Ogün Sever Okur, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuştu. Okur, “Depremin ardından bölgeye yardım götürdük. Biz o dönemde HGS’lerin kapalı olduğunu biliyorduk ancak bize geçtiğimiz günlerde ceza kaldı. Sadece 1 aracıma 2 bin 895 TL ceza geldi ama diğer araçlarımıza da bu cezalar geldi. HGS borcu önemli değil ama bize deprem zamanından ceza geldi. Meblağın hiçbir önemi yok ama bizim HGS’lerimiz otomatik ödemeye bağlıyken nasıl böyle bir ceza geldi anlamadık” ifadelerini kullandı. Kendisi gibi birçok mağdurun olduğunu anlatan Ogün Sever Okur, “Ben o bölgelere keyfimden gitmedim. Deprem sonrası yardım götürdüm, arama kurtarmalara katıldım. Cezalar geldikten sonra sosyal medyada paylaştım ve birçok kişi ‘Bize de ceza geldi’ diyerek bana mesaj attı. Bu hataların biran önce düzelmesini istiyorum” diye konuştu.