ASAYİŞ - 06 Kasım 2024 Çarşamba 06:43

Osmaniye’de 2 otomobil ve 1 traktörün karıştığı zincirleme kaza: 4 ölü, 3 yaralı

A
A
A

Osmaniye’de 2 otomobil ve 1 traktörün karıştığı zincirleme trafik kazasında 4 kişi öldü, 3 kişi yaralandı.

Osmaniye Cevdetiye beldesi Kadirli yolunda meydana gelen kazada, sürücüleri henüz belirlenemeyen 80 EK 033 ve 80 ACJ 095 plakalı otomobiller ile 80 DK 377 plakalı zeytin yağı yüklü traktör çarpıştı. İhbar üzerine olay yerine çok sayıda ambulans ve itfaiye ekibi sevk edildi. Kazada Erman Keleş, Buğra Güzeloğlu ve Fırat Mensiz isimli şahıslar olay yerinde hayatını kaybederken ağır yaralı olarak Osmaniye Devlet Hastanesine kaldırılan Beyazıt Arık burada yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Yaralı olarak Osmaniye Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ersel Keleş’in ve çevredeki özel hastanelere kaldırılan Mutluhan Güzel ve Harun Üzüm’ün tedavileri devam ediyor.

Osmaniye’de 2 otomobil ve 1 traktörün karıştığı zincirleme kaza: 4 ölü, 3 yaralı

Kaza sonrası trafiğe kapanan Osmaniye-Kadirli yolu araçların kaldırılmasının ardından trafiğe tekrar açıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Müslüm Balko

Osmaniye’de 2 otomobil ve 1 traktörün karıştığı zincirleme kaza: 4 ölü, 3 yaralı

Osmaniye’de 2 otomobil ve 1 traktörün karıştığı zincirleme kaza: 4 ölü, 3 yaralı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Organ Bağışı Haftası kapsamında farkındalık yürüyüşü düzenlendi Eskişehir’de 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası vesilesiyle toplumda organ bağışının önemine dikkat çekmek amacıyla farkındalık yürüyüşü düzenlendi. Eskişehir’de 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası kapsamında farkındalık yürüyüşü yapıldı. Etkinliğe İl Sağlık Müdürümüz Doç. Dr. Yaşar Bildirici, Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, katıldı. İl Sağlık Müdürü Bildirici, valilik önünde kurulan stantta yaptığı konuşmada, organ bağışının hayat kurtaran önemi, kimlerin organ bağışında bulunabileceği ve Eskişehir’deki organ bağışı durumu hakkında detaylı bilgi paylaştı. Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı da yaptığı konuşmada, organ bağışında bulunan tüm duyarlı vatandaşlara teşekkür etti. Etkinliğe katılan organ bağışçısı ve organ nakli yapılan bir hasta ise konuşmasında herkesi bağışçı olmaya davet etti. Yürüyüş boyunca, organ bağışının toplumsal dayanışma adına güçlü bir adım olduğu mesajı vurgulandı. Farkındalık oluşturmak için Porsuk Çayı üzerinde Esbot ve gondollarda organ bağışı afişleri açıldı. Etkinlik süresince katılımcılara bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Sağlık çalışanları, tıp fakültesi öğrencileri ve vatandaşların katılımıyla gerçekleşen yürüyüş, toplumda organ bağışı konusundaki farkındalığı artırarak olumlu bir etki oluşturdu. Etkinlik sonunda, organ bağışı bekleyen hastalara umut olması amacıyla gökyüzüne balonlar bırakıldı. Etkinliğin ardından Vali Hüseyin Aksoy, İl Sağlık Müdürü Bildirici, Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, başkan yardımcıları, organ nakil koordinatörleri, organ nakli olmuş ve organ bağışında bulunmuş vatandaşlar ile tıp fakültesi öğrencilerinden oluşan bir heyeti makamında kabul etti. Vali Aksoy, organ nakli bekleyen tüm hastalara acil şifalar dilerken, bağışçı vatandaşlara duyarlılıkları için teşekkür etti.
İstanbul Türk tıp tarihindeki ilk doğumevi: Demirkapı Viladethanesi Türk tıp tarihinin ilk doğumevi olan Demirkapı Viladethanesi Gülhane Parkı içinde 1892 yılında hizmete açıldı. Viladethane’nin kuruluşunu anlatan Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Osmanlı Cihan Devleti döneminde tüm kadınların evde, ebeler yardımıyla doğum yaptığını ve bunun dışında yapılan doğumların gayrimeşru olarak görüldüğünü o yüzden bir doğumhane açılma fikrinin kabul edilmediğini söyledi. Altıntaş, o dönemde kadın doğum doktoru olan Besim Ömer Akalın’ın çalışmalarının ardından Sultan 2. Abdülhamit’i ikna ederek Viladethane’yi açtığını belirtti. Türk tıp tarihindeki ilk doğumevi havadan görüntülendi. Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Türk tıp tarihinde bilinen ilk doğumevi olan "Demirkapı Viladethanesi"nin kuruluşunu anlattı. Osmanlı Cihan Devleti döneminde kadınların evde, ebeler tarafından doğurduğunu söyleyen Altıntaş, diğer yapılan doğumların gayrimeşru görüldüğünü belirtti. Doğumevinin gayrimeşru çocukların doğacağı düşüncesiyle kurulmadığını aktaran Ayten Altıntaş, 1892 yılında dönemin kadın hastalıkları doktoru Besim Ömer Akalın’ın çalışmalarının ardından Demirkapı Viladethanesi’nin hizmete açıldığını kaydetti. Altıntaş, Besim Ömer’in tıbbiyeye yakın bir alanda bulduğu 2 katlı binayı kendi imkanlarıyla restore ederek açtığını, sonra da gazeteye yazdığı yazılarla Sultan 2. Abdülhamid’i ikna ettiğini ifade etti. Gülhane Parkı içinde açılan iki katlı ilk doğumevi, restorasyon çalışmalarından sonra İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi olarak hizmet vermeye başladı. Öte yandan, Prof. Dr. Ayten Altıntaş gündemi sarsan Yenidoğan çetesinin gerçekleştirdiği bebek ölümlerine de tepki gösterdi. "İlk doğumevi 1892 yılında tıbbiyenin kadın doğum doktoru Besim Ömer Akalın tarafından açılmıştır" Türk tıp tarihinin ilk doğumevi olan Demirkapı Viladethanesi hakkında konuşan Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, “Biz ilk doğumevi diyoruz, onlar viladethane diyorlar. 1892 yılında, tıbbiyenin kadın doğum doktoru Besim Ömer Akalın tarafından açılmıştır. Tarihin her döneminde ve sadece bizde değil, tüm coğrafyalarda doğumu ebeler yaptırırdı. 1892 yılı daha dünkü bir tarih. İnsanlık tarihini en kolay 40 bin öncesi dersek, bebeği muhakkak bir bilen doğurturdu. Biz de ona ebe diyoruz. Ebelik bizim kültürümüzde, diğer kültürlerde de önemli bir meslek haline gelmişti. Önemli, aranan bir ebe tarafından ahlakı, becerikliliği göz önüne alarak genç kızlar seçilir, sonra da yetiştirilirdi. Senelerce eğitildikten sonra artık ebelik yapabilirdi. Her mahallenin bir ebesi vardı. Küpeli ebe, asalı ebe şeklinde tanınırdı. Osmanlı döneminde bir hanım hamile olduğunu hisseder hissetmez, mahalledeki güvendiği bir ebeyi seçer ve annesiyle yanına giderdi. Ebeyle bir anlaşma yaparlardı. Ebe sık sık gider, hamileliği kontrol ederdi. Kadını, doğuma hazırlardı” dedi. “İlk doğumhane olarak tıbbiyenin hizmetine açmıştır” Besim Ömer Akalın’ın doğumevi açma çabalarını anlatan Altıntaş, “Modern çağa geçtikten sonra Besim Ömer Akalın, Fransa’da kadın doğum ihtisası yapmış, bizim tıbbiye hocalarımızdan biridir. Onun, viladethane açma isteğinin sebebi ise bambaşka. Biliyor ki, herkes ebelerle evde doğum yapabilir ama onların dışında birtakım insanlar var. Mesela babası belli olmayan bebekler var. Kimsesizler ve evi barkı olmayan insanlar var. Her doğum problemsiz değildi, problemli olduğu zamanlarda ancak hekim müdahale edebilirdi. Eskiden de böyleydi. Doğum her zaman yapılırdı ama problemli olduğu zaman hekim çağırılırdı. Kimsesizlerin, fakirlerin doğum yapabilecek bir yere ihtiyacı vardı. Bunu tıbbiyenin kadın doğum hocaları hep istiyorlardı. Besim Ömer’den önce de diğer hocalar çok istediler fakat hep padişah tarafından reddedilmişti. Çünkü babası belli olmayan çocukların doğumunu devletin üstlenmesi pek ahlaki değildi. Besim Ömer ise tam tersini yapmıştır. ‘Tıbbiyenin civarında uygun bir yer bulayım, kendi imkanlarımızla doğumevi açalım’ demiş. Tıbbiye o zamanlar Demirkapı’daydı. Viladethane’nin arkasında bulunur. Büyük bir askeri kışladır. Tıp eğitimi orada veriliyordu. Orada hastanesi vardı. İncelediğinde, orada terk edilmiş iki katlı bir bina var, onu restore ettirmiş. İçine gereken her şeyi aldırmış. Kısa bir süre sonra orayı ilk doğumhane olarak tıbbiyenin hizmetine açmış. Hizmete açtıktan sonra gazetelere yazılar yazmış. Bu yazılar viladethane neden gereklidir, neden önemlidir, kimlere hizmet edecektir sorularına cevap veren yazılardı. Çünkü akıllarda hep bir yanlış düşünce var. Kimsesizlerin, fakirlerin ve evde yorganı olmayan insanların olduğunu anlattı. Bebeğin ve annenin sağlığı için o ortamda doğurmanın zararlı olduğunu yazdı. Parası olup da evde doğum yapanlarda bir problem çıktığında hekim müdahale etmesi lazım, onun için yine viladethanede doğum yapılması gerektiğini belirtti. Doğduğu halde ihtimam isteyen bebekler olur, kuvözde bakılması lazım, o da viladethanede olur. Yazıların ardından padişah da kabul etti” ifadelerini kullandı. “Sultan 2. Abdülhamid sağlığa çok önem veren bir padişahtır” Sultan 2. Abdülhamid’in Besim Ömer’in gazeteye yazdığı yazıların ardından doğumevi fikrine ikna olduğunu belirten Altıntaş, “Sultan 2. Abdülhamid sağlığa çok önem veren bir padişahtır. Besim Ömer’in yazılarını okudukça doğumevinin herkese lazım olduğunu kabul etmiştir. Bebekler, anneler ve tıbbiyedeki öğrencilerin eğitimleri için gereklidir. Eğitimler ve hizmetler devam ederken 2. Abdülhamid büyük bir para vererek yeni bir doğumevi yapılmasını istiyor. Daha sonra Kadırga’da çok güzel bir doğumevi yapılıyor. 1909’a kadar hizmet verecektir. İlk doğumevi dediğimiz zamana o zamana kadar yerlerde sürünen insanlardık, doğumlar sokaklarda yapılıyordu gibi düşünememek lazım. 19. yüzyılda ihtisaslar arttıkça doğumevi gibi yerlere ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Besim Ömer ise bunun için bir mücadele verdi” şeklinde konuştu. “Bebeklerin yaşama şansı olması gerektiğini ve bunun bizim elimizde olduğunu çok iyi bilmemiz lazım” Yenidoğan çetesinin gerçekleştirdiği bebek ölümlerine tepki gösteren Altıntaş, “Viladethane’nin bugünkünden farkını bilmemiz lazım. Bugün artık o kadar çok her şeye sahibiz ki değerlerimiz değişti. O zaman değer, insana hizmetti. Çünkü insan en değerli varlıktı. Şimdi paraya mı hizmet ediyoruz bilmiyorum. Her şey para oldu galiba. Değer bozukluğu her şeyi etkilediği gibi doktoru da etkiledi. Onun görevi insana hizmet. Para, onun üstüne çıkınca bu tip olaylarla karşılaşıyoruz. Çok üzücü. Asla bütün hekimleri kapsamıyor. Bir doktor belli bir yerde çalıştığı zaman bir çocuğun ve bebeğin ölümü çok normal bir hale geliyor. Bu alışkanlık bizde büyük hatalar açıyor. Bebeklerin yaşama şansı olması gerektiğini ve bunun bizim elimizde olduğunu çok iyi bilmemiz lazım. ‘Kötülükler, iyiliğin tetikleyicisidir’ derler. İnşallah iyilikler bu şekilde tetiklenir” diye konuştu.
Samsun Samsun sonbaharda göz kamaştırıyor Samsun’da sonbahar mevsiminin sarı ve kızıl tonlarına bürünen ağaçlar kartpostallık görüntüler sunuyor. Özellikle Samsun-Ankara yolu üzerinde ağaçların değişen renkleri, şehrin doğal güzelliklerine yeni bir boyut katıyor. Kentteki ormanlık alanlar, sonbaharla birlikte sarı, kırmızı, turuncu ve kahverengi tonlarına büründü. Samsun-Ankara kara yolunun özellikle belirli noktalarında, seyirlik manzaralar oluştu. Güzergah üzerindeki görsel şölen, hem bölge halkı hem de yolculuk yapanlar için bir eşsiz deneyim sunuyor. Yolcular, bu güzellikleri yol üzerinde sıkça duraklama yaparak fotoğraflamak istiyor. Mahmutlu Sapağı mevkii ise sonbahar mevsiminde bir başka güzellik yaşatıyor. Yere düşen yapraklar, mahalle yollarını sarmalayarak oraya özgü doğal bir ambiyans oluşturuyor. Doğa yürüyüşleri için popüler olan bu bölgede, fotoğrafçılar ve doğa tutkunları için eşsiz kareler ortaya çıkıyor. Sonbahar manzaraları, doğanın insan hayatıyla iç içe olduğunu en güzel şekilde gözler önüne seriyor. Doğada geçirilen her an, insanlara huzur ve sakinlik veriyor. Şehirdeki stresli yaşamdan uzaklaşmak isteyenler, tabiatın sunduğu bu renk cümbüşüne hayran kalıyor. Ekim ve kasım aylarında, sonbaharın zirveye ulaştığı dönemde bu güzellikler unutulmaz bir deneyim sunuyor. Yeşilden sarıya, sarıdan kırmızıya dönen ağaçlar, doğaseverlerin yanı sıra fotoğrafçılar için de büyük bir ilham kaynağı oluyor.