ÇEVRE - 05 Aralık 2024 Perşembe 01:47

Saylak: “Toprağı korumak, vatanı korumaktır”

A
A
A
Saylak: “Toprağı korumak, vatanı korumaktır”

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) kararıyla gündeme gelen 5 Aralık Dünya Toprak Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Muğla İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, "Gıda arzının temeli tarım, tarımın temel kaynağı ise topraktır. Biz topraklarımızı, vatanı korur gibi korumak için çalışıyoruz" dedi.


Saylak, toprağın sonsuz yaşam kaynağı olduğunu, toprağı korumanın ‘Vatanı Korumak’ anlamına geldiğini belirtti. Muğla İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, 5 Aralık Dünya Toprak Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Küresel iklim değişikliği, çölleşme ve doğal afetlerin tehdit ettiği tarımsal toprak varlığımızı gelecek nesillere koruyarak ve geliştirerek aktarabilmek adına yaptıklarımız, bundan sonra yapacaklarımızın da teminatıdır. Bakanlığımızın öncülüğünde, tarımsal üretim yapılan topraklarımızın verimliliğini, kalitesini artırmak, atıl topraklarımızı üretime kazandırmak ve yaşadığımız kayıpları bertaraf edebilmek adına projelerimizi art arda hayata geçiriyoruz. Toprağın korunması konusunda tüm paydaşlarımızın sorumluluğu olduğunu ve bu konudaki farkındalığı geliştirmek adına dayanışma içinde çalışmamız gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz” diye konuştu.


“Her yıl 75 milyar ton toprak erozyona uğruyor”


Dünya üzerinde her yıl yaklaşık 75 milyar ton toprağın erozyona uğradığını, hızlı yapılaşma, doğal afetler ve iklim değişiklikleri nedeniyle toprak varlığının büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu hatırlatan Saylak, "Gıdanın, üretimin, tarımın temelini oluşturan sağlıklı topraklar en önemli doğal kaynaklarımızdan biri, aynı zamanda ekosistemin taşıyıcı gücüdür. O nedenle, üreticilerimizi sürdürülebilir olmayan toprak ve arazi kullanımı, kural dışı hasat, yanlış bitki koruma ürünü kullanımı, anız yakımı gibi uygulamalar konusunda sürekli uyarıyoruz" dedi.


100. yıl toprak analiz laboratuvarı


Muğla Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) işbirliğiyle ‘YİKOB Destekli Toprak Analizi’ projesi hazırlayarak uygulamaya başladıklarını belirten İl Müdürü Barış Saylak, proje kapsamında Muğla’ya bir laboratuvar kazandırdıklarını kaydetti. Cumhuriyetin 100’üncü yılında Menteşe İlçe Müdürlüğü binasında hizmete sunulan 100. Yıl Laboratuvarının, toprak ve sulama suyu faaliyetlerine devam ettiğini ve açıldığı günden bu yana 535 adet toprak ve 2 adet sulama suyu numunesinde analizler yaparak ayrıntılı sonuç raporlarını ilgili kişi ve kurumlarla paylaştığını açıkladı.


Muğla 100. Yıl Toprak Analiz Laboratuvarının son teknolojik alet ve ekipmanlarla çiftçilere, kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre geniş bir analiz yelpazesi ile hizmet sunduğunu söyleyen Saylak, "Üretimde yüksek verim, kalite ve karlılığı sağlamanın en öncelikli şartı, toprağı iyi tanımaktan geçer. Üreticilerimize her fırsatta hatırlattığımız gibi, doğru zamanda doğru gübre ve ilaç kullanımının ön şartı da toprak analizidir. Bilinçsiz gübreleme, sadece üreticimizin gelir kaybına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda toprağın yapısını da bozarak, toprak ve çevre kirlenmesine yol açar. Bu nedenle, kalite, verim ve sürdürülebilirlik için tüm üreticilerimizi toprak analizi yaptırmaları konusunda uyarmayı görev biliyorum" dedi.


“19 ton zirai ambalaj atığı bertaraf edildi”


Ayrıca Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın işbirliğinde Muğla Valiliği himayesinde Muğla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, Muğla Vakfı (MUÇEV) ortaklığında birçok kurum ve kuruluşun katkılarıyla doğa dostu bir proje olan, ‘Muğla İli Bitki Koruma Ürünleri ve Gübre Ürünleri Ambalaj Atıklarının Toplanması ve Bertarafı’ projesi ile Haziran 2021 yılından itibaren 19 ton zirai ambalaj atığı toplanarak bertaraf edildiğini elirter Saylak, hedeflerinin temiz su, temiz toprak, temiz çevre. Bu projemizle pestisitlerin su kaynaklarımızı, toprağımızı, çevremizi ve denizlerimizi kirletmesinin önüne geçmek olduğunu belirti.


Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, tüm ülkede ekilebilir tarım arazisi varlığını koruma altın aldığını ve yeni üretim planlaması ile birim topraktan elde edilecek üretim miktarını artırmak amacıyla çalıştığını hatırlatan Saylak, Türkiye’de 2024 yılı itibariyle koruma altına alınan ova sayısının 468’e çıkarıldığını söyledi. Saylak, "Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazetede yayımlanan karar ile 19 ilimizde 28 yeni ovayı tarımsal üretim potansiyeli yüksek olduğu için tarımsal sit alanı olarak ilan ettik. Koruma altına aldığımız büyük ova sayısı 468’e, korunan alan miktarı da yaklaşık 9,5 milyon hektara çıktı. Biz, yaşam kaynağımız olan toprağı en değerli hazinemiz olarak görmeye ve korumaya devam edeceğiz. Bu vesileyle 5 Aralık Dünya Toprak Günümüzü bir kez daha kutluyorum" dedi.



Saylak: “Toprağı korumak, vatanı korumaktır”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar: "Türkiye genelinde ham petrol üretimiyle rekor kırdık" Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, "Bugün itibarıyla Gabar’da günlük üretimimiz 61 bin varile çıktı. Kasım ayında Türkiye genelinde toplamda 3 milyon 425 bin varil ham petrol üretimiyle rekor kırdık. Bununla birlikte kasım ayında toplam Türkiye üretimimizin yarısını Gabar’dan karşıladık" dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Türkiye Petrollerinin 70’nci kuruluş yıl dönümün nedeniyle İstanbul’da düzenlenen Petrol Endüstrisinde Milli Teknolojiler Konferansı’na (PEMTEK) katıldı. Burada konuşan Bakan Bayraktar, Türkiye Petrolleri’nin Türkiye’de ve bölgede enerji sektörünün en önemli markalarından biri haline geldiğini belirtti. Türkiye petrollerinin Türkiye’de çıkartılan petrol ve doğalgazın yüzde 80’nini ürettiğini kaydeden Bayraktar, "Türkiye’nin ve bölgenin önde gelen şirketlerinden biri olarak Azerbaycan’dan Irak’a Rusya’dan Somali’ye kadar farklı coğrafyada ülkemizin gücüne güç katıyor. Bugünlere kolay gelmedik. Bir çok zorlukları aştık. Bu devasa projeleri yürütürken dışarıdan bizim gelişmemizi, büyümemizi, bölgemizde söz sahibi olmamızı istemeyenler oldu. İçeriden de yaptığımız her işe sırf muhalefet etmek için karşı çıkanlar oldu. İstediğimiz lokasyonda istediğimiz zamanda faaliyetlerimizi icra etmekte zorlandık. Yaşadığımız tüm zorluklara rağmen Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu güçlü siyasi iradeyi arkamıza alarak ve o dönemki Enerji Bakanımız Berat Albayrak’la birlikte 2017 yılında Milli Enerji ve Maden Politikasını hayata geçirdik" dedi. "Sakarya Gaz Sahası’ndaki üretimimiz günlük 7 milyon metreküpe yaklaştı" Türkiye’nin petrol ve doğal gaz aramacılığında çok büyük bir paradigma değişikliğine gittiğini belirten Bayraktar, "Bu yeni strateji kendi filomuzla kendi insan kaynağımızı oluşturarak kendi ekipmanlarımızı geliştirerek daha önce arama yapmadığımız coğrafyalarda aranmadık hiçbir yer bir yer bırakmayarak enerjide tam bağımsızlık hedefine yürüyeceğiz anlamına geliyordu" diye konuştu. Derin deniz sondaj gemileri ve sismik araştırma gemileriyle filo oluşturduklarını belirten Bayraktar, "Mavi Vatan’ın her bir karışında istediği zaman istediği yerde operasyon yürütebilen bir kabiliyete kavuştuk. Bu süreçte önemli bir beyin göçü sürecini de başlatmış olduk. Bu sayede 2020 yılında Karadeniz’de tarihimizin en büyük doğal gaz gaz keşfini gerçekleştirdik. 3 yıldan daha kısa sürede deniz yüzeyinin yaklaşık 4 bin metre altından çıkarttığımız doğalgazı yine denizin altından 170 kilometre mesafede karaya ulaştırdık. Halihazırda Sakarya Gaz Sahası’ndaki üretimimiz günlük 7 milyon metreküpe yaklaştı. Diğer sahalardaki üretimimizle birlikte bugün 3,5 milyon hanemizin ihtiyacını kendi doğal gazımızla karşılıyoruz” dedi. Somali denizlerinde sismik çalışmalar yaptıklarını da söyleyen Bayraktar, "Türk mühendisler tarafından dizayn edilerek Türkiye’deki tersanelerde inşa edilen Milli Sismik Araştırma Gemimiz Oruç Reis Somali görevine ekim ayı sonunda başladı. Oruç Reis her biri 5 bin kilometrekare olan 3 sahada petrol ve doğalgaz sismik arama faaliyetinde bulunacak. Bu sismik çalışmaların olumlu neticelenmesi halinde sondaj çalışmalarına geçeceğiz. Önümüzdeki dönemde yurt dışında çok daha aktif çok daha güçlü bir TPAO hedefliyoruz. Irak’ta, Libya’da, Afrika’da, Orta Asya’da, Kafkas coğrafyasında, Güney Amerika’da uluslararası ortaklıklarla petrol ve doğal gaz üretimimizi arttırmayı hedefliyoruz" ifadelerini kullandı. "Gabar’da günlük üretimimiz 61 bin varile çıktı" Petrolde daha önce arama yapmadıkları bölgelere odaklandıklarını söyleyen Bayraktar, 2021 yılındaki Şırnak keşfinin, cumhuriyet tarihinin kara alanlarındaki en büyük keşfi olduğunu belirterek, “Bir dönem girilemez gidilemez denilen Gabar’ı adeta bir petrol üretim üssü haline dönüştürdük. Bugün itibarıyla Gabar’da günlük üretimimiz 61 bin varile çıktı. Kasım ayında Türkiye genelinde toplamda 3 milyon 425 bin varil ham petrol üretimiyle rekor kırdık. Bununla birlikte kasım ayında toplam Türkiye üretimimizin yarısını Gabar’dan karşılamış olduk. Bunları yaparken Gabar’ı bir yol ağıyla donattık. Toplam 540 kilometre yol yaparak hem üretimimize hız verdik hem de bu yol ağını bölgede yaşayan vatandaşlarımızın istifadesine sunmuş olduk" dedi. Milli Enerji ve Maden Politikasıyla bir yandan üretime yoğunlaşırken diğer yandan da büyük bir millileştirme hamlesini de başlattıklarını belirten Bayraktar, “Özellikle petrol endüstrisinde kullandığımız araç gereç ne varsa bunların millileştirilmesi için büyük bir hamle içine girdik. Petrol endüstrisinde milli teknolojilerin ülkemiz topraklarında filizlenmesini sağlayarak büyük bir ekosistem oluşturduk. Bugün geldiğimiz noktada arz güvenliği kadar stratejik gördüğümüz bu alanda birçok yazılımı, ekipmanı kendi imkanlarımızla üretir hale geldik. Türkiye Petrollerinin yerli mal ve hizmet tedariki her yıl artıyor. Milli şirketimiz, 2023 yılında mal alımlarının yüzde 53’ünü, hizmet alımlarının yüzde 99’unu yurt içinden temin etti. Enerjide tam bağımsızlık yolunda yerlileştirme programımız hız kesmeden devam edecek” diye konuştu. Bakan Bayraktar, konuşmasının ardından stantları ziyaret ederek yerlileştirilen ürünler hakkında bilgi aldı.
İstanbul Lydia, Yıldız Holding’ten Ufuk Yatırım’ı satın aldı Bir yıl önce Milliyet Pazarlama (MilPa) hisselerini satın alarak Lydia Holding A.Ş.’ye çeviren Lydia’da yeni bir satın alma haberi geldi. Yıldız Holding’in bir iştiraki olan Ufuk Yatırım, 48 milyon dolarlık satın alma işlemiyle Lydia Holding çatısı altına girmiş oldu. Türkiye’nin önde gelen gruplarından Lydia Holding, ‘sürdürülebilir gelişim’ stratejisi çerçevesinde yeni bir satın alma gerçekleştirdi. Yıldız Holding’in bir iştiraki olan Ufuk Yatırım Yönetim ve Gayrimenkul A.Ş (Ufuk Yatırım), 48 milyon dolarlık satın alma işlemi sonrasında Lydia Holding çatısı altına girmiş oldu. Sabiha Gökçen’e komşu 106 bin metrekare arazi Yapılan açıklamaya göre, hisseleri Borsa İstanbul’da işlem gören Ufuk Yatırım, 2005 yılında Toprak Finansal Kiralama A.Ş’nin yüzde 83,8 oranındaki hissesini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) satın almıştı. 2006 yılında Toprak Finansal Kiralama ile birleşme yoluna giden Ufuk Yatırım, bu sayede halka açık bir şirket haline gelmişti. Son olarak geçtiğimiz ay 1.2 milyar TL bedelle Sabiha Gökçen Havalimanı’na komşu, toplam büyüklüğü 106 bin 590 metrekare olan 11 adet arsayı satın aldığını KAP’a bildirmişti. Hisse devir işlemleri 9 Aralık’ta tamamlandı Söz konusu satın alma sonrasında Ufuk Yatırım hisselerinin devir işlemleri holding liderliğinde; Lydia Yeşil Enerji, 1000 Yatırımlar Holding, Bulls Yatırım Menkul Değerler, Bulls Yatırım Holding ve Re-Pie Portföy konsorsiyumu üzerinden 9 Aralık 2024 tarihi itibarıyla tamamlandı. “Türkiye için değer oluşturmaya devam edeceğiz” Bu satın alma sonrası yeni dönem hedeflerini paylaşan Lydia Holding Yönetim Kurulu Başkanı Enver Çevik, “Lydia Yeşil Enerji’nin ardından Ufuk Yatırım’ı da bünyemize katmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Türkiye ekonomisinin en önemli şirketlerinden biri olan Yıldız Holding ile tam mutabakat içinde hareket ederek Ufuk Yatırım satın almasını tamamlamış bulunuyoruz. Bu satın alma bizim için, uzun vadeli büyüme stratejimizin en önemli ayaklarından biriydi” diye konuştu. Enver Çevik, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sürdürülebilir ve dengeli büyüme stratejimizin bir parçası olarak, satın aldığımız payların 1 milyon 11 bin 610 TL nominal değerli kısmını, bağlı ortaklığımız Lydia Yeşil Enerji’ye devrettik. Tüm bu işlemler, gelecek dönem büyüme yolculuğumuzda önemli bir rol oynayacak. Türkiye’nin potansiyeline koşulsuz inanan bir grup olarak bu topraklar için üretmeye ve değer oluşturmaya devam edeceğiz.”
Ankara İletişim Başkanı Altun: "Türkiye olarak, Suriye’nin istikrarı, güvenliği ve Suriye halkının özgür iradesinin tecellisi bizim en büyük, en önemli önceliğimizdir" Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Bundan sonra da Türkiye olarak, Suriye’nin istikrarı, güvenliği ve Suriye halkının özgür iradesinin tecellisi bizim en büyük, en önemli önceliğimizdir" dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığınca düzenlenen "Kriz İletişimi Çalıştayı"na katıldı. Altun, burada yaptığı konuşmada, birkaç gün önce sohbet ettiği bir gazeteci dostunun, son dönemlerde bölgede de yaşananlara atıfla ’Bizim bir günde tükettiğimiz gündemle, bir başka ülkenin gazetecisi bir yıl idare eder’ diye bir cümle kurduğunu belirtti. Depremler, orman yangınları, sel felaketleri, yakın coğrafyada yaşanan terör olayları, çatışmalar, savaşlar ve tüm bunların neden olduğu insani krizleri ve bu krizleri derinleştiren küresel alanda ortaya çıkan adalet ve hakikat krizlerinin ‘kriz iletişimi’ konusunu ortaya çıkardığını belirten Altun; konuyu uzmanlarıyla akademik ve stratejik bir perspektifle ele aldıklarını ve kriz iletişim stratejilerini yeni ihtiyaçlar doğrultusunda güncellemek istediklerini ifade etti. Bir yandan kriz anlarında doğru bilgiyi, en doğru zamanda ulusal ve uluslararası kamuoylarına güvenle ulaştırma yöntemlerini, bir diğer yandan da krizleri daha da derinleştiren dezenformasyonla en etkin şekilde nasıl mücadele edilebileceğini ortaya koymayı arzu ettiklerini aktaran Altun, “Kriz iletişimi; malumlarınız kriz öncesi, kriz anı ve kriz sonrası olmak üzere üç evreli bir süreci ifade eder. Kriz iletişimi; krize neden olabilecek durumların önceden tespiti ve tahlilini, kriz esnasında uygulanacak stratejilerin belirlenmesini, krizin ürettiği maliyetleri en aza indirmeye yönelik girişimleri ihtiva eder. Dolayısıyla etkili bir kriz iletişim stratejisi bu üç evreyi de kapsamak zorundadır. Toplumun karşı karşıya kaldığı krizler doğru yönetildiğinde toplumda güven ve huzur duygusu, doğru yönetilmediğinde ise infial ve panik hissiyatı ortaya çıkar. Bu bağlamda kriz iletişimi kamu düzeni, kamu sağlığı, milli güvenlik, toplumsal refah ve barış açısından da hayatidir” diye konuştu. “Kamuoyunun algı operasyonlarına karşı direncini yükseltmeye çalışıyoruz” Etkili bir kriz iletişimi için her şeyden önce kamu kurum-kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında güçlü bir eşgüdüme ihtiyaç olduğunu bildiren Altun, “Biz, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak kurulduğumuz günden bu yana bu eşgüdüm vazifesini yerine getirmeye gayret ediyoruz. Başkanlığımız bünyesinde kurduğumuz Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi ile medya ortamlarında karşımıza çıkan kara propaganda faaliyetlerinin, psikolojik harp operasyonlarının önüne geçmek için mücadele veriyoruz. Özellikle kriz ve afet durumlarında kamunun ilgili kuruluşlarıyla koordinasyon sağlayarak kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için çabalıyoruz. Kriz ve afet durumlarında basın mensuplarımız başta ilgili aktör ve paydaşlarla anbean eşgüdüm halinde doğru bilginin kamuoyuna ulaştırılmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz. bağlamda yaptığımız bilgilendirmeler, organize ettiğimiz saha ziyaretleri ve sağladığımız akreditasyonlarla basın mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmaya gayret ediyoruz. Yine Başkanlığımız bünyesinde ihdas ettiğimiz Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz vasıtasıyla, tüm kurum ve kuruluşlarımızla yakın iş birliği halinde yalan haber ile mücadele ediyor, kamuoyunun algı operasyonlarına karşı direncini yükseltmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. “Kriz iletişimi konusunda kamu kurumlarımızda ve ardından özel sektör ve sivil toplum alanında bir farkındalık oluşturmak istiyoruz” Kriz iletişimi çerçevesinde toplumsal farkındalık oluşturulmasının hayati önemde olduğunu düşündüklerini söyleyen Altun, “Kriz Enformasyonu Yönetimi ve Doğal Afetlerde Halkla İlişkiler kapsamında uluslararası çapta etkinlikler düzenleyerek gerek edindiğimiz tecrübeleri paylaşıyoruz, gerekse de bir kamu diplomasisi uygulama alanı olarak afet diplomasisi bağlamında uluslararası kamuoyunda farkındalık oluşturmaya gayret ediyoruz. Süreç içerisinde icra ettiğimiz Afet İletişim Sempozyumu ve Afet İletişim Forumundan edindiğimiz çıktıları paydaşlarımızın ve milletimizin istifadelerine sunuyoruz. Yine Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli isimli politika metnimizle kriz iletişimi alanında hem kamusal farkındalık yaratmaya yönelik önemli bir adım atmış olduk. Kriz, afet ve acil durum yönetim sürecinde yapılacak müdahaleler sırasında iletişim kanallarının belirlenmesini, paydaşların uyum içinde iletişim kurabilmesini sağlayacak yenilikçi fikirler bulunması amacıyla Afet Zamanlarında Kriz İletişimi Hekatonları düzenliyoruz. Ayrıca bugün ve yarın başkanlığımızda gerçekleştirilecek olan çalıştay ve tatbikatlar gibi ‘devletin müdahalede bulunacak tüm paydaş kurumlarından temsilcilerin katılımıyla kriz iletişimi tatbikatlarını’ her yıl düzenli olarak tertipliyoruz. Bütün bu çalışmalarla, kriz iletişimi konusunda elbette öncelikle kamu kurumlarımızda, ve ardından özel sektör ve sivil toplum alanında bir farkındalık oluşturmak istiyoruz” ifadelerini kullandı. “Bugün uluslararası alanda Türkiye’nin inşa Dezenformasyonla Mücadele Modelinin gerek akademik gerek siyasi mahfillerde örnek gösterildiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz” Kriz dönemlerindeki iletişim süreçlerinde medya okur-yazarlığının ve dezenformasyonla mücadelenin öneminin de yadsınmaması gerektiğinin altını çizen Altun, “Hakikat bilinci yüksek, medya okur-yazarı, dezenformasyonlara karşı dirençli bireylerin varlığı krizlerin kamu düzenine, kamu sağlığına, milli güvenliğe, toplumsal refah ve barışa zarar vermesini de engelleyecektir. İletişim Başkanlığı olarak, kamuoyunda medya-okur yazarlığı bilincinin geliştirilmesi ve sistematik dezenformasyon kampanyalarıyla mücadele edilmesi noktasında yoğun bir gayret gösteriyoruz. Bunu ulusal ve uluslararası alanda yapıyoruz. Özellikle kriz iletişimi bağlamında gerek konvansiyonel medya, gerekse de dijital medya ortamlarında proaktif bir yaklaşımla, hakikat ile yalanı, doğru bilgi ile yanlış bilgiyi birbirinden ayırt etmeye yardımcı olacak yol ve yöntemler geliştiriyoruz. Özellikle yeni teknolojiler marifetiyle üretilen sahte görsel ve işitsel içerikleri, yine yeni teknolojileri kullanarak afişe ediyor, yaşanan krizleri derinleştirmeye, toplumda infial, kutuplaşma, kaos ve korku ortamı oluşturmak isteyen kötücül güçlerin oyunlarını bozuyoruz. Bugün uluslararası alanda Türkiye’nin inşa Dezenformasyonla Mücadele Modelinin gerek akademik, gerek siyasi mahfillerde örnek gösterildiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz” şeklinde konuştu. Kriz iletişimi çerçevesinde en önemsedikleri hususun dürüstlük ve şeffaflık olduğuna dikkat çeken Altun, sözlerini şu şekilde devam ettirdi: “Biz en önemli iletişim stratejisinin hakikatin en yalın şekliyle, en şeffaf haliyle kamuoyuyla paylaşılması olduğuna düşünüyoruz. Gerçeğin, hakikatin gücüne inanmak zorundayız. Karşımızdaki kriz ne olursa olsun, biz vatandaşımıza doğru bilgiyi, en şeffaf şekilde vermenin en doğru strateji olduğuna kaniyiz. Bu stratejiyi de bizatihi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal iletişim vizyonundan alıyoruz. Bu eksende, İletişim Başkanlığımız koordinasyonunda; afet önleme projeleri, erken uyarı ve analizleri, sivil koruma tatbikatları, hazırlık projeleri, uzman değişimi programını uyguluyoruz. Bugünkü gibi çalıştaylar ve eğitim programları düzenliyoruz.” "Türkiye bu 13 yıllık süreçte Suriye krizinden en ağır şekilde etkilenen aktörlerin başında yer aldı" Altun, krizler dendiğinde akla sadece doğal afetler gelmemesi gerektiğini, beşeri krizlerin de doğal afetler kadar, hatta onlardan çok daha fazla yıkıcı olabildiğini aktardı. Bugün küresel alanda gün yüzüne çıkan savaşlar, terörizm, göç dalgaları, gıda krizleri, sağlık krizlerinin bizleri ağır buhranlarla, meydan okumalarla karşı karşıya bıraktığını belirten Altun, “İşte komşumuz Suriye’de yaşananlar. Son 13 yılda Suriye, modern tarihin gördüğü en büyük insani krizlerden birine şahitlik etti. 1 milyona yakın insan hayatını kaybetti. 12 milyon insan yerinden yurdundan edildi. Evlerini terk etmek zorunda kalan binlerce masum sivil kendilerine yuva ararken Akdeniz’de, Ege’de boğularak hayatını kaybetti. Şehirler, mabetler, tarihi yapılar yıkıldı. Ülke, acımasız vekalet savaşlarına sahne oldu. Terörizmin farklı formları orada kendilerine neşvünema buldu. Ve her zaman olduğu gibi olan mazlumlara oldu. Şükürler olsun ki 13 yıl süren bu zulüm, Suriyeli kardeşlerimizin kararlı mücadelesi sayesinde bitti ve Baas rejimi yıkıldı. Türkiye bu 13 yıllık süreçte Suriye krizinden en ağır şekilde etkilenen aktörlerin başında yer aldı. Türkiye, Suriye kaynaklı terör saldırılarının ve yine Suriye’den neşet eden göç dalgasının başlıca muhatabı oldu. Türkiye’de kaos ve istikrarsızlık yaratmak isteyen, Türkiye’ye karşı yıpratma savaşı sürdüren unsurlar Suriye’yi işlevsel bir kaynak olarak gördüler ve sömürdüler. Bu süreçte ülkemizin milli güvenliği, siyaseti, ekonomisi ve toplumsal barışı ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hiçbir zaman Suriye krizine çözüm aramaktan vazgeçmedi. Sert ve yumuşak güç unsurlarını birlikte kullanarak Suriye’de akan kanı durdurmaya çalıştık. Birleşmiş Milletler mekanizmalarını, Astana süreci başta olmak üzere yeni diplomatik kanalları devreye soktuk. Terör örgütleriyle tek başımıza mücadele ettik. Terörü kaynağında kurutmak amacıyla bütün dünyayı karşımıza alarak teröre karşı askeri operasyonlar düzenledik. Bunları yaparken, savaştan, zulümden kaçan mazlumlara da kucak açtık. Ülkemiz bu mazlumlar için adeta güvenli bir liman oldu. Suriyeli kardeşlerimizin yaşadıkları mezalime dünyanın vicdanı olarak hep insani boyutta baktık. Dolayısıyla onlara sırtımızı dönmedik, dönemezdik de. Ne İslâmî ne insanî olarak kabul edilebilecek böyle bir tutum içerisinde olmadık, bu manada Suriyeli kardeşlerimize misafirperverliğimizi gösterdik. İnancımız ve komşuluk hukukumuz neyi gerektiriyorsa onu yaptık” diye konuştu. Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün akşamki Kabine Toplantısı sonrasında yaptığı Millete Sesleniş konuşmasında dile getirdiği, "Bir dönem nüfusu 3 milyon 700 bine ulaşan, ancak şimdi sayıları 2,9 milyona düşen Suriyeli muhacirlere, 13 yıl boyunca biz ensarlık yaptık. Bunu da açık söylüyorum, yüksünerek, şikayet ederek değil, inancımızın ve komşuluk hukukumuzun gereği olarak memnuniyetle yerine getirdik. Bu emsalsiz misafirperverlik, insanlık tarihine altın harflerle yazılacaktır. Türkiye; zor bir dönemde, zor bir imtihanı alnının akıyla vermeyi başarmıştır" ifadelerini paylaştı. Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bütün dünyada bu onurlu duruşun, Türkiye’nin bu güçlü, haklı duruşunun temsilcisi olarak dün yaptığı konuşmada, çok güçlü, gururlu, net bir şekilde Türkiye’nin haklı pozisyonunu bütün dünyaya duyurmuş olduğunu söyledi. Altun, "Suriyeli sığınmacıların onurlu, güvenli, gönüllü ve düzenli şekilde vatanlarına geri dönüşlerini temin etmek amacıyla hükümetimiz gerekli adımları atacaktır. Bizler bu noktada Türkiye olarak gönüllü, güvenli, onurlu ve düzenli gerçekleşecek bu dönüş sürecini de yine tarihimize, kültürümüze ve insanlık vicdanına yaraşır şekilde yöneteceğiz" ifadesini kullandı. "Barış, özgürlük ve adalet eksenli politikalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz" 13 yılın sonunda, 60 yıldan fazla süredir ülkesini baskı ve zulümle yöneten Baas rejiminin devrildiğini ve artık 8 Aralık itibarıyla Suriye’de yeni bir sayfa açıldığını belirten Altun, şunları kaydetti: "Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettikleri gibi tüm etnik ve dini grupları içeren üniter bir devlet yapısıyla Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünü destekleyeceğiz. Barışçıl gösterilerin başladığı ilk günden bu yana Suriye’de hep çözümün, barışın ve adaletin tarafında yer aldığımız gibi bundan sonra da barış, özgürlük ve adalet eksenli politikalarımızı sürdürmeye devam ettireceğiz. Bundan sonra da Türkiye olarak, Suriye’nin istikrarı, güvenliği ve Suriye halkının özgür iradesinin tecellisi bizim en büyük, en önemli önceliğimizdir. Ve elbette bu süreçte ülkemiz, bölgesel aktörler başta olmak üzere tüm taraflarla gerekli etkileşimi ve eş güdümü sağlayarak, diplomasinin gücüne olan inancıyla Cumhurbaşkanı’mız liderliğinde yol yürümeye devam edecektir. Biz de İletişim Başkanlığı olarak, gerek Suriye gerekse de Suriyeli sığınmacılar hakkında yürütülen yerli yabancı sistematik dezenformasyon kampanyalarına karşı dün olduğu gibi bugün de ulusal ve uluslararası alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. Suriyeli misafirlerimizin onurlu, güvenli, gönüllü ve düzenli geri dönüşleri sürecinde doğru kamusal iletişim politikalarının hayata geçirilmesine gayret sarf edeceğiz." Altun, tüm bu çalışmalarla Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının, kriz iletişimi başta olmak üzere, Türkiye’nin ulusal, bölgesel ve küresel alandaki sınama ve meydan okumalardan olumsuz etkilenmemesi için aktif bir rol üstlenmeye gayret ettiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Temellerini bizzat Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı ve 16 ana başlıkta, ’İletişimin, Haklının, Gücün, Değerlerin, Başarının, Dijitalin, Bilimin, Barışın, Verimliliğin, Üretimin, Şefkatin, Sürdürülebilirliğin, Kalkınmanın, İstikrarın, Huzurun ve İstikbalin’ yüzyılı olarak tanımladığı Türkiye Yüzyılı’nın daha da kökleşmesi, bütün dünyaya etki etmesi için güçlü şekilde çalışacak ve krizlere karşı daha etkili daha güçlü şeklide varlık göstermek o süreçleri daha etkili yönetmek için gayret sarf edeceğiz."
Bursa Kültür, zanaat ve vatandaşlık projesi uluslararası iş birliğiyle hayata geçiyor Bursa Büyükşehir Belediyesi, dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik hayata daha etkin bir şekilde katılımını sağlamak, kültürlerarası etkileşim, toplumsal uyum ve kentlilik bilincini artırmak, kültürel zenginliği geleceğe taşıyarak toplumsal kalkınmayı desteklemek amacıyla uluslararası iş birliğiyle hayata geçirilen ‘Kültür, Zanaat ve Vatandaşlık Projesi’nin startını verdi. Bursa Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Daire Başkanlığı Müzeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen ve uluslararası iş birliğiyle hayata geçirilen "Kültür zanaat ve vatandaşlık: Kültürel kaynaklar aracılığıyla sosyal ve mesleki katılımı teşvik etmek" başlıklı Erasmus+ Projesi’nin tanıtım toplantısı, Merinos Tekstil ve Sanayi Müzesi’nde gerçekleştirildi. Proje, Fransa’dan Artemisia Enstitüsü, İtalya’dan Scola Edil Meslek Edindirme Merkezi ve Letonya’dan Similtene Teknik Okulu ile ortak bir şekilde yürütülüyor. Mayıs 2024’te Fransa Ulusal Ajansı tarafından onaylanan ve Avrupa Birliği Erasmus programı çerçevesinde desteklenen proje, meslek edindirme veya eğitim projesi olmasının yanında kültürel mirası canlandırma, toplumsal uyumu artırma ve ekonomik fırsatları destekleme hedeflerini bir arada ele alıyor. “Bu tür projelere büyük önem veriyoruz” Projenin tanıtım toplantısında konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, geçmişin birikimini geleceğin fırsatlarına dönüştürecek, kültürel zenginliğimizi koruyarak toplumsal kalkınmayı destekleyecek önemli bir girişimin ilk adımını attıklarını söyledi. Projenin temel amaçlarından bahseden Başkan Bozbey, “Dezavantajlı grupların sosyal ve ekonomik hayata daha etkin bir şekilde katılımını sağlamak, kültürlerarası etkileşimlerini artırarak mesleki yeterliliklerini geliştirmek, sürdürülebilir ve kaliteli iş imkanlarına erişimlerini kolaylaştırmak ve iş gücü piyasasında kalıcı bir yer edinmelerine katkı sağlamaktır. Proje, kentlilik bilinci kazandırmayı ve kültürel mirasımızı yeni nesillere aktarmayı hedeflemektedir. Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak toplumsal dayanışmayı güçlendiren, bireylerin potansiyellerini ortaya çıkarmalarını destekleyen bu tür projelere büyük önem veriyoruz” dedi. “Bursa’nın çini rotası haritası oluşturulacak” Bursa’nın geçmişten bugüne çini sanatıyla özdeşleşmiş bir kent olduğunu belirten Başkan Mustafa Bozbey, kadim zanaatın Bursa’nın hem tarihi hem de kültürel kimliğinde önemli bir yer tuttuğunu ifade etti. Bu mirasın yalnızca korunarak değil, yaşatılarak geleceğe taşınabileceğini dile getiren Başkan Bozbey, “Bu projede, çini sanatını yalnızca nostaljik bir değer olarak değil, bugünün gençlerine ve dezavantajlı gruplarına yeni fırsatlar sunacak bir araç olarak görüyoruz. Proje kapsamında çini kursları düzenleyecek, Bursa çini rotası haritası oluşturacak, eğitici eğitimleri ile bu sanatın aktarımını destekleyecek, çini sanatı sergileriyle uluslararası tanınırlığı artıracağız. Çalışmalar, sadece kültürel değerlerimizi korumakla kalmayacak, aynı zamanda kadın istihdamını artırarak toplumsal kalkınmaya da katkı sağlayacaktır. Çini sanatını öğrenen ve bu alanda üretim yapan kadınlar, ekonomiye entegre olurken aynı zamanda kültürel bir zenginliğin sürdürücüsü olacaklardır. Projemiz, yalnızca çini sanatıyla sınırlı kalmayıp, sosyal ve ekonomik kalkınmayı destekleyecek geniş bir vizyon sunmaktadır. Kentimize gelen yurttaşlarımızın topluma uyum sağlamalarını kolaylaştırmak ve kentlilik bilincini geliştirmek için de çok önemli faydalar sağlayacaktır” dedi. “Daha parlak bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz” Proje ile nitelikli iş gücünün kurulacağını, kadınların ve gençlerin iş gücü piyasasına erişimlerinin artırılacağını söyleyen Başkan Bozbey, kültürel mirasın korunarak, ekonomik bir değere dönüştürüleceğini anlattı. Proje etkilerinin sosyal anlamda da önemli olacağını belirten Başkan Bozbey, “Proje, kültürel mirasımızın eğitim ve istihdam fırsatlarına dönüştürülmesiyle toplumumuza değer katacaktır. Projemizin en önemli hedeflerinden biri, dezavantajlı grupların topluma kazandırılması ve mesleki yeterliliklerinin artırılmasıdır. Farklı kentlerden Bursa’mıza gelen yurttaşlarımız için kentlilik bilincini geliştiren çalışmalar yapılacak. Dezavantajlı gruplar meslek sahibi yapılarak ekonomik bağımsızlık kazanmaları sağlanacaktır. Bu, yalnızca bireylerin hayatlarını iyileştirmekle kalmayıp, kentimizin sosyal uyumuna ve ekonomik canlılığına da katkı sağlayacaktır. Bursa olarak kültürel mirası korumak, geliştirmek ve uluslararası platformlarda tanıtmak için bu projeye büyük önem veriyoruz. Projede emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bursa’mızın zengin kültürel mirasını koruyarak daha parlak bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz” dedi. Proje koordinatörü Fabien Gandolfi, projenin kapsamı hakkında katılımcılara bilgi verdi. Her bireye eşit fırsatlar ve eşit haklar sunmaya önem verdiklerini ve bu doğrultuda projeyi hazırladıklarını anlatan Gandolfi, Bursa’da önemli bilgi alışverişlerinde bulunduklarını söyledi. Desteklerinden dolayı Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür eden Gandolfi, uluslararası mesleki iş birliğinin gençlere önemli katkılar sunacağını dile getirdi. Soru cevap bölümünün ardından program, Erasmus+ KA220-VET - Mesleki eğitim ve öğretimde iş birliği ortaklıkları programı kapsamında gerçekleştirilen panel bölümüyle devam etti. CCC Projesi Eğitim Danışmanı Dr. Züleyha Avşar’ın moderatörlüğünü üstlendiği panele, Büyükşehir Belediyesi Kent Tarihi ve Tanıtımı Dairesi Başkanı Güney Özkılınç, Proje koordinatörü Fabien Gandolfi, Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mehmet Aras, Tophane Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Sektörel Mükemmeliyet Merkezi Genel Koordinatörü Yasemin Filiz, Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Hayat Boyu Öğrenme Şube Müdürü Ayça Tayar ve Bursa Kent Konseyi Kadın Meclisi Yönetim Kurulu üyesi Müjde Kaya konuşmacı olarak katıldı.
Kocaeli Bıçaklı kavganın sanıkları hakim karşısında: "Uyuşturucu madde vermek istediler kabul etmedik" Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde arkadaş iki grup arasında sokak ortasında çıkan bıçak ve sopalı kavgada yargılanan sanık hakim karşısına çıktı. 2 kişinin yaralandığı olayda sanık müştekinin sinkaflı küfür etmesiyle olayı gerçekleştirdiğini, pişman olduğunu söyledi. Olay, geçtiğimiz Ekim ayında, Ataevler Mahallesi Yağmur Sokak’ta meydana gelmişti. İki grup arasında küfür sebebiyle çıkan tartışmada gençler sopa ve bıçaklarla birbirlerine saldırdı. Kavgada E.K. ile V.A. bıçaklandı. Yaralılar kanlar içinde yerde kalırken, diğer şahıslar ise kaçtı. 112 Acil Çağrı Merkezine yapılan ihbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Yaralılar, sağlık ekiplerinin ilk müdahalelerinin ardından hastaneye kaldırıldı. Polis ekipleri olayla ilgili Muhammed D. gözaltına aldı. İfadesi alınan zanlı, çıkarıldığı Mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. "Sanık elinde bıçakla bana kafa attı" "Kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk celsesi görülmeye başlandı. Duruşmaya tutuklu sanık Muhammed D., avukatı ve müşteki Veysel A. katıldı. Muhammed D, müştekinin sinkaflı küfür ve kendisini itmesi üzerine olayın yaşandığını, pişman olduğunu söyledi. Müşteki Veysel A. ise "Arkadaşlarımla otururken Efe olarak bildiğimiz Taner M. yanımıza 2 kişi ile geldi. Önce sigara istediler verdik. Uyuşturucu madde vermek istediler kabul etmedik. Alkol almaya başladılar. Efe adlı şahıs üzerime alkol döktü ve bıçak çıkardı. Ben de kendimi savunmak amacıyla alkol şişesini aldım. Bunun üzerine sanık Muhammed ve yanında 5-6 kişi geldi. Sanık elinde bıçakla bana kafa attı. Kaçtım ancak sanık peşimden gelerek beni bıçakladı. Elimdeki şişeyi fırlattım ama kendisine değmedi. Sanık beni bıçakladıktan sonra kaçıp gitti, şikayetçiyim" diye konuştu. "Müşteki çok alkol almıştı, çok küfür ediyordu" Olaya ilişkin dinlenen tanık Altay Ö., "Müşteki ve sanığı olay öncesinde tanırım. Sanık olay yerine gelmeden ben müştekinin yanında bulunuyordum. Sanık tek başına geldi. Sanık gelir gelmez müşteki ile konuştu ve aralarında tartışma çıktı. Müşteki çok alkol almıştı, çok küfür ediyordu. Bu küfürleri sanığa karşı da yapmıştı. İlk küfür Veysel tarafından gerçekleşti. Muhammed’in küfür ettiğini duymadım. Veysel’in küfürleri üzerine Muhammed Veysel’e kafa attı. Veysel’de taşla Muhammed’in koluna vurdu. Veysel ile Murat V., bira şişesini sanığın ve bizim bulunduğumuz yere fırlattı, sonra Veysel kaçtı. Taner’in Veysel’in peşinden gitti ancak Muhammedin gittiğini görmedim. Bıçaklanma anını görmedim" şeklinde konuştu. "Müvekkilimin eylemi kasten yaralamadır" Sanığın tahliyesini isteyen avukatı, "Müvekkilimin eylemi kasten yaralamadır. Kastı öldürmek olsaydı, bıçaklamaya devam ederdi. Niyetinin yaralama olduğunu, yasal zorunluluk halinde devam ettiği bellidir. Suç vasfının değişme durumu vardır. Sanığın tahliyesini talep ediyorum" ifadelerini kullandı. Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına ve duruşmanın ertelenmesine karar verdi.