POLİTİKA - 31 Ekim 2024 Perşembe 12:12

Geçit: "Sağlıklı ve temiz bir gelecek için çalışıyoruz"

A
A
A
Geçit: "Sağlıklı ve temiz bir gelecek için çalışıyoruz"

Yeşilyurt Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Müdürlüğü tarafından Sadrettin Konaevi Kız Anadolu İmar Hatip Lisesinde düzenlenen ‘Sıfır Atık ve İklim Değişikliği Farkındalık’ eğitiminde öğrencilerle bir araya gelen Yeşilyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. İlhan Geçit, çevre ve doğa bilincine sahip bir nesil inşa edip, geleceğe güzel bir dünya emanet etmek için farkındalık oluşturan ‘Sıfır Atık’ projelerinin altına imza atmaya devam ettiklerini söyledi.


Öğrencilere çevre bilincini aşılamak, çevreye duyarlılığı ve sağlıklı yaşamı öğretmek amacıyla gerçekleşen eğitim çalışmasında konuşan Yeşilyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. İlhan Geçit, ‘Hep Birlikte El Ele, Sıfır Atıkla Yeşil Geleceğe’ sloganıyla gerçekleşen bilgilendirme faaliyetleriyle öğrencilere çevre bilincini aşılamaya çalıştıklarını söyledi.


Sürdürülebilir ve farkındalık oluşturan projelerle çevreyi koruma adına önemli adımlar attıklarını ifade eden Başkan Geçit, “Günümüz dünyasında sağlıklı bir çevre, temiz bir ortam ve yaşanabilir alanların çok büyük önemi vardır. Atık yönetimi, geri dönüşüm çalışmaları, yeşil alanların artırılması ve temiz enerji kullanımı konularında yaptığımız yatırımlar ile ilçemizi daha yaşanabilir bir kent haline getirmek için çalışıyoruz. Güzel bir gelecek inşa etmek için bugünlerde attığımız adımların, ektiğimiz tohumların ayrı bir değeri vardır. Çocuklarımıza erken yaşlarda çevre bilinci aşılamak amacıyla okullarımızda düzenlediğimiz bilgilendirme faaliyetleri ise bu açıdan bakıldığı zaman ayrı bir önem taşımaktadır. Çevre bilincine ve geri dönüşüm duyarlılığına sahip bir nesil inşa ederek gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya emanet içinde tüm imkânlarımızı seferber ettik. Bilgilendirme faaliyetlerimiz dışında okullar arasında atık pil toplama yarışması düzenledik, bu yarışma ile atık pilin çevreye verdiği zarara dikkat çekmeye çalışıyoruz. Atık pilin toprağa, havaya ve suya çok ciddi zararları vardır, bizlerde bu konuda toplumsal bir bilinç oluşturmaya çalışıyoruz" şeklinde konuştu.


Başkan Geçit, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan himayesinde devam eden ‘Sıfır Atık’ projesine ülke çapında en fazla katkı sunan yerel yönetimlerin başında geldiklerini dile getirdi.


Dünya çapında bilinen bir çevre hareketine dönüşen ‘Sıfır Atık’ projesinin kesintiye uğramadan uzun yıllar devam etmesi, bir yaşam biçimi haline gelmesi ve çevreyi koruma bilincinin her an diri tutulması içinde belediye olarak her türlü desteği verdiklerinden bahseden Başkan Geçit, “Temiz, sağlıklı ve güzel çevrenin insan ve toplum hayatında çok önemli yeri vardır. Çevre bilincinin yaygınlaşması ve hep birlikte daha temiz, daha yeşil bir Yeşilyurt inşa etmek içinde farklı projeler geliştirip, toplumun tüm kesimlerinin desteğini almaya çalışıyoruz. Çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek bırakmak için, doğayı koruma konusunda her bir vatandaşımızın desteğine ihtiyacımız var. Hep birlikte hareket ederek çevremizi ve doğamızı korumalıyız. Tüm hemşerilerimizi, çevre konusunda daha duyarlı olmaya ve doğamızı korumak için birlikte hareket etmeye davet ediyorum" diye konuştu.


Başkan Geçit konuşmasından sonra öğrencilere ‘Sıfır Atık’ çantası hediye etti.




Geçit: "Sağlıklı ve temiz bir gelecek için çalışıyoruz"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Tunç: "Yüksek standartlı demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlememizi sağlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacımız var” Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Türkiye Yüzyılı’nın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılına adım attığımız bu günlerde Türkiye’nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasa ile yoluna devam etmesi lazım. Darbelere geçit vermeyen, 10 yılda bir muhtırayla ve darbeyle önü kesilmeyen, yüksek standartlı bir demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlememizi sağlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacımız var” dedi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen Adalet ve Medya İlişkisi Adalet Mülkün Temeli, Medya Gerçeğin Sesi Paneli’nde konuştu. Bakan Tunç, “Bugün çok önemli bir konu için sizlerle bir aradayız. Bahçeşehir Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İletişim Başkanlığımızın katkılarıyla Adalet Bakanlığımızın düzenlemiş olduğu ‘Adalet ve Medya İlişkisi’ konusunu ele alacağımız tam günlük bir paneller zincirini inşallah bugün sizlerle beraber gerçekleştireceğiz. Adalet ve medya ilişkisinin tüm boyutları farklı panellerde ülkemizin öncü medya kuruluşlarının temsilcilerinin, genel yayın yönetmenlerinin katılımlarıyla bugün burada değerlendirilecek. Çok faydalı olacağına ben yürekten inanıyorum. Çünkü onları dinlememiz lazım. Medya temsilcilerimizin düşünceleri bizler için çok önemli. Önümüzde bir yargı reformu strateji belgesi hazırlığımız var. Hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz. Son aşamaya gelmişken dedik ki; medya mensuplarımızın özellikle son yıllarda çok daha değer kazanan ‘adalet ve medya’ ilişkisini bir masaya yatırmamız lazım. Bunu da taraflardan dinlememiz lazım. Tecrübeli gazetecilerimizden dinlememiz lazım. Bu anlamda yargı reformu strateji belgesine çok önemli katkılar sunacağını düşündüğümüz bu toplantının önemli çıktılara sahip olacağını ve yargı reformu strateji belgesine de ışık tutacağına yürekten inanıyorum” ifadelerini kullandı. “Bu mekanda ben 25 yıl önce yargılanmıştım” Başörtüsüne özgürlüğü savunduğu için 25 yıl önce yargılandığını söyleyen Bakan Tunç, “Bahçeşehir Üniversite’sinin bulunduğu bu mekanda ben 25 yıl önce yargılanmıştım. Burası Devlet Güvenlik Mahkemesi’ydi. Nereden nereye geldiğimizin, ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması konusunda nasıl mesafe aldığımızın bir göstergesi. Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı bundan 25 yıl önce. Başörtüsüne özgürlüğü savunduğumuz için genç bir avukat olarak hakkımızda iddianame düzenlenmişti. Başörtüsüne özgürlük diye bir imzadan dolayı iddianameyle karşı karşıya kalmış ve burada yargılanmıştık. Duruşmada ise karşımızda bir askeri hakim, üç üye ile beraber ifademizi almıştı. Bugün o mekanda bir eğitim yuvası olarak ülkemizin geleceğine imza atacak Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek gençlerin eğitim gördüğü bir yuvada bu sefer sanık olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı olarak sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti öncelikle belirtmek istiyorum. Türkiye’yi yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşturmanın mücadelesini hep beraber yapıyoruz. Çok mesafeler aldık, nereden nereye geldik. Türk yargısının geçmişteki durumu ile bugünkü durumunu kıyasladığımızda ya da Türk medyasının geçmişteki durumu ile bugünkü durumunu kıyasladığımızda Türkiye’ye haksızlık yapılmaması gerekir. Çok önemli mesafeler aldık” şeklinde konuştu. “Millet meydanlarda darbecilerle mücadele ederek şehitler verirken, bu ülkenin cumhuriyet savcıları adliyelere koştular” 15 Temmuz hain darbe girişiminde yargı mensuplarının adliyede mücadele ettiğini ifade eden Adalet Bakanı Tunç, “Türk yargısının, Türk adaletinin geçmişte belli dönemlerde 27 Mayıslarda, 12 Eylüllerde, 28 Şubatlarda demokrasinin yanında, Türk demokratik hukuk devletinin yanında değil de maalesef darbecilerin yanında saf tuttuğunu adeta onlara destek olduğunu, onlara anayasa desteğini verdiğini, onlara yargısal anlamda milletin hakkını, hukukunu koruyan bir yargı sistemi değil de maalesef vesayetçi anlayışın destekçisi olarak ortaya çıkan bir yargı sistemi. Tabi ki ibret alınması gereken bir durum. Bu yargı sistemini geride bıraktık. Türk yargısının, milletin yargısı olduğunu 15 Temmuz’da kahramanlıklarla gösterdik. Milletimiz 15 Temmuz’da darbecilere karşı meydanlara koşarken Türk yargı mensupları da cumhuriyet savcıları da evlerinde oturmadılar. Millet meydanlarda darbecilerle mücadele ederken, şehitler verirken, bu ülkenin cumhuriyet savcıları adliyelere koştular. Darbecileri gözaltı yaptılar. Yakaladılar ve yargı önünde hesap vermelerini sağladılar. Milletin hakkını, hukukunu korudular. Aradaki fark bu. Belki bugün Türk yargısı üzerindeki eleştiri yapanların, haksız eleştiri de bulunanların da aslında arka planında bunun olduğunu görmek lazım. Türk yargısı maalesef vesayetçi anlayışın arka bahçesi olarak görev yaptığı yıllarda maalesef hukuk sistemine çok zararlar vermişti. Onlar artık geride kaldı. 15 Temmuz’da verdiği sınav, gerçekten takdire şayandı. Vesayetçi anlayışla, milletiyle beraber mücadele etmeyi başardı” diye konuştu. “Türk medyasına baktığımız zaman hem milletimizi aydınlatıyor, hem de dünyaya mesaj veriyor” 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Mayıs’ta darbecilerin sözcülüğünü yapan medya yerine, bugün 15 Temmuz’da yargısıyla, milletiyle birlikte kahramanlık yapan medyanın olduğunu belirten Tunç, “Takdir etmeden geçmemek lazım. Türk medyası büyük bir sınav verdi. 15 Temmuz hain darbe kalkışmasında televizyonlarımız canlı yayınlar yaptı. O sesler kesilemedi. O ekranlar karartılamadı. Ekranlarda yayın yapan gazetecilerimiz milli iradeye sonuna kadar sahip çıktı. ‘Milletçe darbecilere karşı koymamız lazım, bağımsızlığımıza sahip çıkmamız lazım’ dedi ve milletin meydanlara inmesinde medyanın çok büyük rolü oldu. Filistin konusunda da 7 Ekim’den bu yana bir soykırım, dünyanın gözünün önünde işleniyor. 50 bine yakın insan şehit edildi. Bunun yüzde 80’i kadın ve çocuklardan oluşuyor. Maalesef uluslararası medya katledilen çocukların hakkını koruyabiliyor mu şu anda. Maalesef katledenleri adeta destekleyen bir dezenformasyon yapıyor. Bunun yanında Türk medyasına baktığımız zaman hem milletimizi aydınlatıyor, hem de dünyaya mesaj veriyor. Uluslararası Adalet Divanı’nda Güney Afrika’nın başlatmış olduğu Türkiye’nin de müdahillik talebinde bulunduğu soykırım davasında delil olarak dosyamıza ilave ettiğimiz önemli kanıtlar var. Türk medyası olarak Filistin’deki mazlumların hakkının korunması ve uluslararası hukuk anlamında o dosyalara delil teşkil edecek, tarihe not düşecek çok önemli belgeleri Türk medyası sağladı. Filistin’de şehit olan tüm mazlumları rahmetle anıyorum” ifadelerini kullandı. “Adalet, insan onurunu korumaktır” Adaletin, Hz. Mevlana’nın deyimiyle ‘her şeyi yerli yerine koymak’ olduğunu aktaran Bakan Tunç, “Adalet, bir dengedir. Adalet, insan onurunu korumaktır. Adaletin olmadığı yerde toplumsal barış ve huzur olmaz. Adalet, toplumsal barış ve huzurun teminatıdır. Adalet, haksızın şirret çığlıkları arasında haklının sesini duyabilmektir. Kürsüde görev yapan bir hakimimiz, adaleti tecelli ederken haklının sesini duyabiliyorsa, haksızın şirret çığlıkları arasında cılız sesi duyabiliyorsa adalet tecelli olabilir. Bu anlayışta olmak gerekir. Yapay zekanın her alanda kullanıldığı gibi yargı alanında da kullanılması imkanları var. Bu konudaki hazırlıklarımız var. UYAP sistemimiz dünyadaki en gelişmiş yargı ağı sistemi. Birçok Avrupa ülkesi bunu nasıl başardınız diye gelip zaman zaman soruyor. O bizim bir avantajımız. Onu daha çok geliştireceğiz şimdi. Elektronik duruşmadan hem ceza davalarında hem de hukuk davlarında daha da yaygınlaştırılması, adalete erişimi daha da kolaylaştırmak, mevzuatı daha da sadeleştirmek. Uzun süren yargılamaların önüne geçebilmek için birtakım tedbirlerimiz var. Yargı reformu strateji belgemizde de bunları tek tek Sayın Cumhurbaşkanımız kamuoyu ile paylaştıktan sonra o hedefler doğrultusunda da mevzuatımızı geliştirmek için çaba göstermeye devam edeceğiz. Son 22 yılda temel mevzuatımızın tamamını değiştirdik. Bütün kanunlarımız, yenilendi. 80 yıllık kanunlarımızda ihtiyaca artık cevap veremez duruma gelen bu kanunlarımızı yeniledik. Önemli olan bu kanunların iyi uygulanması. En iyi kanun, en kötü uygulayıcının elinde en kötü kanun haline gelebilir. Sadece temel mevzuatın yenilenmesi elbette yetmiyor. Kürsüde görev yapan hakim ve savcılarımız kanunları uygularken en başta gözetecekleri husus anayasa. Anayasamızın özellikle darbe anayasası olması hasebiyle birtakım sorunlara yol açtığını, yargı sistemi içerisinde birtakım tartışmalara yol açtığını hepimiz görüyoruz. Anayasamızda yapılan değişiklikler, gerek yapısal değişiklikler, gerek temel hak ve özgürlüklerle ilgili hak arama yollarını artırmaya yönelik, temek hal ve özgürlükleri daha da tahkim etmeye yönelik gerçekleştirdiğimiz değişikliklerin anayasanın darbeci, vesayetçi kurgusuna sonradan monte edilen bu değişikliklerin maalesef maddeler arasında da birtakım yeknesaklıkların bozulduğunu ve bu konunun yargı kurumlarımız arasında farklı görüşlere neden olduğunu da görüyoruz. Anayasamızdaki vesayetçi ruhu azaltmaya, ortadan kaldırmaya yönelik bu büyük çabalara rağmen yönetim reformu da buna dahil olmak üzere anayasamızda küçümsenemeyecek reformları hayata geçirdik” dedi. “Yeni bir anayasaya ihtiyaç var” Basınla ilgili anayasada önemli düzenlemeler yaptıklarını dile getiren Bakan Tunç, “Basın araçlarına el konulamayacağına yönelik düzenleme 2004 yılında anayasa değişikliğiyle, anayasamızda yerini almıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamını daha da genişleten düzenlemeleri hem anayasal hem de alt düzeyde hayata geçirdik. Basın özgürlüğü konusundaki çabaları da küçümsememek lazım. Hem Türk Ceza Kanunumuzda hem Terörle Mücadele Kanunumuzda hem de Basın Kanunumuzda eleştiri sınırını aşmayan, haber değerini aşmayan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceğini mevzuatımızda düzenledik. Tüm bunlar ülkemizin demokratik hukuk devleti ilkesini daha da tahkim etmeye yönelik düzenlemelerdi. Türkiye Yüzyılı’nın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılına adım attığımız bu günlerde Türkiye’nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasa ile yoluna devam etmesi lazım. İnşallah bunu başarırız. Darbelere geçit vermeyen, 10 yılda bir muhtırayla, darbeyle önü kesilmeyen, demokrasimizi daha güçlü yapan yüksek standartlı bir demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlememizi sağlayacak olan yeni bir anayasaya ihtiyaç var. İnşallah parlamentoda bu uzlaşma gerçekleşir. Bu uzlaşmaya yanaşan siyasi partiler, milletvekilleri elbette ki milletimizden bir takdir toplayacaklardır. Aksi durumda milletimiz bunun cevabını yeri geldiğinde verecektir” şeklinde konuştu. “’Yargıda çürüme var’ şeklindeki dezenformasyonların kasıtlı olduğunu görüyoruz” Medya ve adalet ilişkisinin önemini anlatan Tunç, “Adaletle ilgili, sosyal medyada da yorumlar yapılıyor. Tabii ki yargı kararları verildikten sonra eleştirilebilir. Bu konuda hiçbir mahsur yok. Hatta bu eleştiriler yargıda kaliteyi artırmaya vesile olur. Hatalı olan yargı kararları da elbette olabilir. Hatalı kararların düzeltilmesi için mevcut yolları var. Hem istinaf, hem temyiz süreci tamamlanmadan ilk derecenin vermiş olduğu kararı medya önünde eleştirerek hatta eleştiri sınırını aşarak, itiraz süreci henüz değerlendirilmekteyken, yargı topyekün böyle kararlar veriyor, yargıda çürüme var şeklindeki dezenformasyonların da kasıtlı olduğunu görüyoruz. Elbette ki iyi niyetli eleştirilere saygı duyuyoruz. Yargının gelişmesini sağlar. Henüz daha dava devam ederken, soruşturma devam ederken, soruşturmanın gizliliği esas. Çünkü oradaki toplanacak delilleri karartılmaması lazım. Dosyanın içeriği ile ilgili bilgi sahibi olmadan, kimsenin bilmediği, soruşturma aşamasındayken ‘acaba böyle mi olmuştur şöyle mi olmuştur’ şeklinde birtakım haberler, maalesef iddianame ortaya çıktığında ‘bu çok tartışılmıştı, neden iddianame de yok’ şeklindeki yorumlara neden oluyor. Bu da tabii yargıya güveni zedeleyen bir durum. Soruşturma aşamasında hatta yargı aşamasında da bir lekelenmeme bir masumiyet karinesi evrensel bir hukuk ilkesi dolayısıyla, henüz bir soruşturma aşamasında, henüz daha hüküm verilmeden eğer o kişi hakkında bir soruşturma başlatılmış ya da yargılama devam ederken kişinin suçluluğu konusunda henüz yargı daha karara varmadan basının karara varması ve bu anlamda lekelenmeme hakkına yönelik ihlallerin olması tabii ki adaletini tecellisine de zarar veren bir durumdur. Sosyal medyadaki etkileşimin konvensiyonel medyaya yansımasıyla birlikte özellikle yargı mensuplarımızın vermiş olduğu kararlarla ilgili olarak farklı yorumlara yargıyı yıpratacak sorunlara neden olduğunu da görüyoruz. Masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı. Bu hakkında korunması konusunda da ülkemizde çok önemli mevzuat değişiklikleri gerçekleştirdik. Çok sayıda yargı düzenlemesini hayata geçirdik. Bunlardan en önemlisi lekelenmeme hakkı. Soruşturmaya yer olmadığına dair karar verme müessesi ülkemizde yoktu. Daha bir kaç sene öncesi mevzuatımıza girdi. Bir buçuk milyon civarında soruşturmaya yer olmadığına dair karar verildi. Eğer bu sistem olmasaydı kişiler hakkında soruşturma açılacak ve sonrasında kovuşturma açılmazsa bu kişi bir soruşturma bir kişi olarak lekelenmesi söz konusuydu. Bunun önüne geçmek için soruşturmaya yer olmadığına dair karar verilebilme imkanına da getirdik. Bu anlamda bu medya için de çok önemli. Yargı yani bir ihbar karşısında bir şikayet karşısında eğer bunun ciddiyetinin olmadığının herhangi bir delile dayanmadığını somut bir delilin ortada olmadığını gördüğünde hiçbir işleme gerek kalmadan kişinin ifadesini almadan soruşturmaya yer olmadığına dair karar verebiliyor” diye konuştu. “Düşünce ve ifade özgürlüğünün bir sınırı var” Geçmişte bu kararın verilemediğini ve soruşturma açılması gerektiğini söyleyen Bakan Tunç, “O kişi manşetlere çıkardı ama sonra bir bakmışsınız o kişinin olayla ilişkisi yok. Masumiyet karinesi hukukun en temel ilkelerinden birisi o nedenle masumiyet karinesine en çok önem vermesi gereken yargı olduğu gibi aynı zamanda medyamızdır. Medyamız, kişilerin kişilik hakkı ile ilgili özellikle sosyal medyadaki dezenformasyonda vatandaşların mağduriyeti söz konusu. Bunun önüne geçmemiz lazım. Sosyal medya özgürlük alanı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız. Daha da önünü açmak için mücadele etmeliyiz. Ancak düşünce ve ifade özgürlüğünün de bir sınırı var. Tabi bu sınır kişinin kendi kişisel görüşüne göre yapılmış bir sınırlama değil. Bu sınırlama evrensel hukukta da var bizim hukukumuzda da var. Bu sınırlar içinde düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız. Sosyal medya bir suç işleme alanı değildir. Gerçek hayatta bir fiil bir hareket suçsa bu sosyal medyada gerçekleştirilmişse bunu düşünce özgürlüğü olarak kabul edemeyiz. Kişilik hakkını korumak hukukun en önemli görevidir. İnsan onurunu korumak adaletin en önemli unsurudur. Sosyal medyada suç işlenmesinin önüne geçebilmek de bugünkü teknolojik imkanlarla çok da kolay olmuyor” ifadelerini kullandı. "Sosyal medya şirketlerinin Türk hukuk sistemine Türk kanuna uyma zorunluluğu var" Sosyal medya şirketlerinin Türk hukuk sistemine, Türk kanuna uyma zorunluluğunu hatırlatan Adalet Bakanı Tunç, “Eğer siz Türkiye’de yayın yapıyorsanız, Türk sisteminin alt yapısından yararlanıyorsunuz o ülkenin kanunlarına saygı göstermek zorundasınız. O ülkenin insanları sizin sağladığınız mecra nedeniyle zarara uğruyorsa o zarardan sorumlu olmalısınız. Basınımız için bu sorumluluk var ama bu sosyal medya şirketlerin sorumlu olmayacağını düşünmek mümkün değil hukuki değil. Bu mevzuatın uygulanması sırasında yargı sistemimiz eleştirilerle karşı karşıya kalıyor. Ama vatandaşın hakkını koruma açışından bu çok önemli. Dakika başı bir dezenformasyonla karşı karşıya kalıyoruz. 5 yıl önce yargılaması bile bitmiş bir olayla ilgili bir görüntüyle dezenformasyon yapılıyor. Bazı gazetecilerimiz bunu paylaşıyor. Ceren Özdemir balerin kızımız Ordu’da bir katliama maruz kalmış. Bunun hükümlüsü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir gazetecimiz bir yayın yaptı. ’Katil yüksek güvenlikli cezaevinden açık cezaevine çıkarıldı’ diye yayın yaptı. Sosyal medya yıkıldı. Olaya müdahale ettik. Bu kişinin yüksek güvenlikli cezaevinde cezasını çektiğini söyledik. Yalan haber dünyayı dolaştı. Bizim doğru haberimiz sınırlı kaldı. Yalanın alıcısı biraz daha fazla. İletişim Başkanlığımızın bu durumlarda büyük katkısı var. Vatandaşlarımızın doğru bilgilendirilmesi çok daha önemli. Yılda 12 milyon karar veriliyor. İçlerindeki birkaç olumsuz karar sistemin tamamının eleştirilmesine de yol açıyor. Doğru bilgi ise gerçekten haklı eleştiri ise başımızın üzerinde yeri var. Ama dezenformasyon yönelik ise adaletimiz yıpranıyor. Hep birlikte kamu hizmeti yapıyoruz. Hep birlikte yargı mensuplarımız da medya mensuplarımız da kritik görev yapıyor. Bu kritik görevi ifa ederken de adaletle medya ilişkisini zaman zaman masaya yatırmamız gerekli” dedi.
Kayseri ERÜ’de ’Rektör-Öğrenci Buluşması’ devam ediyor Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun; ’Rektör-Öğrenci Buluşması’ çerçevesinde Güzel Sanatlar, Mimarlık ve Eczacılık Fakültelerinin öğrencileri ile bir araya gelerek, talep ve isteklerini dinledi. Program kapsamında her gün üç fakülteyi ziyaret eden Rektör Prof. Dr. Fatih Altun’un bugünkü ilk ziyareti Genel Sekreter Prof. Dr. İbrahim Narin ile birlikte Güzel Sanatlar Fakültesi oldu. Fakülte Konferans Salonu’nda öğrenciler ile bir araya gelen Rektör Prof. Dr. Fatih Altun, ben olarak değil, biz olarak bir yönetim anlayışı içerisinde olduklarını söyledi. Öğrenci faaliyetlerinin önemine değinen Rektör Prof. Dr. Altun, öğrencilerin kulüp çalışmaları ve sosyal faaliyetlerde aktif olmalarını istediklerini belirtti. Rektör Prof. Dr. Altun, ikinci ziyaretini ise Mimarlık Fakültesi’ne gerçekleştirdi. Ziyaretinde öğrencilere seslenen Rektör Prof. Dr. Altun, “Zaman çok çabuk geçmekte. Geçen bu zaman dilimini geri alamayacaksınız. Şunu unutmayın ve zaman dilimini çok iyi değerlendirin. Kendinizi geliştirmek için her zaman gayretle çalışın” dedi. Rektör Prof. Dr. Altun bugün son ziyaretini ise Eczacılık Fakültesi’ne gerçekleştirdi. Rektör Prof. Dr. Altun, burada yaptığı konuşmasında hayat boyu öğrenmenin önemine dikkat çekerek, “Bilgilerinizi güncellemeniz ve dış dünyaya kapalı olmamanız çok büyük stratejik öneme sahip. Bunları aktif olarak yürüttüğünüz sürece meslek hayatınızdaki başarı arkasından gelecektir” diye konuştu. Ziyaretlerinde öğrenciler ile uzun süre sohbet eden Rektör Prof. Dr. Altun, tek tek soruları cevapladı. ’Rektör-Öğrenci Buluşması’ çerçevesinde Rektör Altun’un ziyaretlerinde Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oya Levendoğlu ve Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. M. Orhan Püsküllü de birer konuşma yaparak, fakültelerinde yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri hakkında bilgi verdiler.
İstanbul Hepsiburada, ’Efsane Kasım’ hazırlıklarını tamamladı Hepsiburada, heyecanla beklenen ’Efsane Kasım’ hazırlıklarını tamamladı. Kasım ayı boyunca hane ekonomilerine 8 milyar TL’lik katkı sağlanması hedefleniyor. Hepsiburada, heyecanla beklenen ’Efsane Kasım’ hazırlıklarını tamamladığını duyurdu. Özel indirimler, kampanyalar ve ödeme kolaylıklarının bulunduğu Efsane Kasım yarın başlıyor. Öte yandan Hepsiburada, Kasım ayı boyunca hane ekonomilerine 8 milyar TL katkı sağlamayı hedeflediklerini açıkladı. “Hanelere 8 milyar TL tasarruf sağlamayı hedefliyoruz” Bugüne kadar 400 binden fazla işletmenin dijitalleşme yolculuğuna eşlik ettiklerini ve sektörde pek çok yeniliğe imza attıklarını belirten Hepsiburada Ticari Grup Başkanı Ender Özgün, bu yılki Efsane Kasım hakkında detayları ve hedefleri paylaştı. Özgün, “Kasım ayı iş ortaklarımızın en çok ciro yaptığı, müşterilerimizin ise en avantajlı fiyatlarla alışveriş yaptığı dönem. Bu yıl sipariş edilen ürün sayısının 45 milyona çıkmasını ve indirimli alışverişlerle hane ekonomilerine 8 milyar TL tasarruf sağlamayı hedefliyoruz. Bu Kasım’da tüketiciler, satın aldıkları ürünü, farklı bir platformda daha uygun bulduğu takdirde aradaki farkı iade edeceğiz. Müşterilerimizin hayatını kolaylaştırmayı misyon edinmiş bir şirket olarak ‘Başka yerde arama, en iyi fiyat garantisi burada’ diyoruz” ifadelerini kullandı. Yapılan açıklamaya göre; Kasım ayı boyunca Hepsiburada, "başka yerde arama" sloganıyla müşterilerine iyi fiyat garantisi sunarak, güvenle alışveriş yapabilecekleri bir platform sağlamayı hedefliyor. Hepsiburada satıcılı ve "En İyi Fiyat Garantisi" işaretli seçili ürünlerde geçerli olan bu kampanya, müşterilere rekabetçi fiyatlarla güvenilir bir alışveriş deneyimi sunuyor. Tüm alışveriş ihtiyaçlarına uygun ödeme koşulları sunduğunu belirten Hepsiburada, ayrıca Efsane Kasım’da avantajlı kredi ve fiyat teklifleriyle müşterilerine destek sağlayacak. Bu kapsamda 3 ay sonra ödeme seçeneği sunacaklarını söyleyen Özgün, “En kolay onay sürecine sahip tüketici finansmanı ürünlerimiz Hepsiburada Limiti ve Hepsifinans ile kredi kartından bağımsız yenilikçi ve kapsayıcı ödeme seçenekleri sunuyoruz” ifadelerini kullandı. “Ek depo ve filo genişlemesiyle istihdamda artış” Bu yoğun dönemde sorunsuz ve hızlı bir hizmet sunabilmek için hazırlıklarını tamamladıklarını vurgulayan Özgün, “Perakende operasyonlarımızı 7 kentte 11 depoda gerçekleştirmek için planlarımızı yaptık. Toplam araç filomuzu yüzde 80 oranında genişlettik. Depolarımızdan yüz binlerce ürünü Türkiye’nin dört bir yanındaki müşterilerimize ulaştırmak için hazırlıklarımızı tamamladık. 2 katın üzerinde artacak iş hacmini yönetmek üzere gerekli yatırımları hayata geçirdik. Operasyon merkezlerimize ilave olarak sağladığımız 1.300 kişilik dönemsel destekle, toplamda 10 bin kişiyi aşan güçlü ekibimizle Efsane Kasım’a hazırız” dedi. "KOBİ’lere destek, Türkiye ekonomisine katkı" Efsane Kasım döneminde KOBİ’ler için satışları artırmak ve büyüme fırsatlarını değerlendirmenin büyük önem taşıdığına değinen Özgün, KOBİ’lerin bu dönemden en iyi şekilde yararlanabilmeleri için çeşitli destekler ve kampanyalar sunduklarını ifade etti. Özgün, şunları söyledi: “KOBİ’ler kampanya süresince daha geniş bir kitleye ulaşarak satışlarını artırma fırsatına sahip olacak. Kampanya döneminde iş ortaklarımızın katkılarıyla 3 al 2 öde fırsatları, sepet kampanyaları ve kuponlar, Hepsiburada Premium üyelere özel kampanyalar ve flaş indirimlerin yanı sıra influencer iş birlikleriyle sunulan kişiye özel indirim kodları ve özel kampanyalar gibi ayrıcalıklar alışveriş keyfini katlayacak. Ayrıca 50 bin iş ortağımız, Kasım ayında hedef kitlelerine HepsiAd ile ulaşacak, böylece reklam görüntülenmelerini 10 kat artıracak.” Efsane Kasım boyunca Hepsiburada’da modadan teknolojiye, tekstilden kozmetiğe kadar birçok kategoride milyonlarca ürün müşterilerle buluşacak. Efsane Kasım kapsamında kampanyanın ilk haftası “Efsane Kasım Efsane Marka Günleri" ile başlayacak. 4 Kasım’a kadar sürecek kampanya boyunca milyonlarca üründe avantajlı fiyatlar müşterilerle buluşacak. Efsane Kasım 4-11 Kasım arasında ise “Efsane 11 İndirimleri” ile müşterilerin beklentilerini karşılayacak özel fırsatlar sunacak.
İstanbul Oyuncu Aslı Turanlı, Can Yaman’a bardak fırlattığına dair çıkan haberlerle ilgili konuştu Oyuncu Aslı Turanlı, İtalya’da düzenlenen film festivalinde Can Yaman’a bardak fırlattığı ile ilgili çıkan haberler hakkında konuştu. Turanlı, “Böyle bir şeylerde anılmak istemiyorum. Arkadaşlar benim kimseyle hayatım boyunca problemim olmadı” dedi. Film festivali için İtalya’ya giden Aslı Turanlı, iddiaya göre uzun zamandır İtalya’da yaşayan Can Yaman ile bir tartışma yaşandı. Yaşanan tartışmanın üstüne Turanlı’nın Yaman’a bardak fırlattığı iddia edildi. Olayın ardından Turanlı, sosyal medyasından konuyla ilgili açıklama yapmıştı. Etiler’de bir mekan çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Turanlı, adının bu olayla anılmasını istemediğini ifade ederek bu zamana kadar kimseyle de bir problemi olmadığına vurgu yaptı. “Böyle bir şeylerde anılmak istemiyorum” İtalya’ya yeni bir proje için gittiğini belirten Aslı Turanlı, “İtalya güzel geçti. Güzel keyifliydi. Yani benim Cannes ilgili konuşabileceğim tek şey yaptığım iş görüşmesidir. Benim 2020 yılında bir proje yazmıştım ama araya covid girdi. Hatta sizler de çok desteklemişsiniz o dönem. Ana akımda olacaktı. Covid yüzünden de rafa kaldırmıştık. Sonra o raftan çıkaralım dedik. Cannes fuarında bakalım görücüsü çıkar mı diye. Sonrasında bir İtalyan prodüktörün dikkatini çekti. Onun heyecanı içindeyiz aslında. İtalya’da sürekli reality şov yapan bir kanalda yüzde seksenlik bir anlaşma yaptık. Arkadaşlar konuştum konuşacağımı zaten. Gerçekten arkadaşlar hiç gerek yok. Böyle bir şeylerde anılmak istemiyorum. Arkadaşlar benim kimseyle hayatım boyunca problemim olmadı” şeklinde konuştu.