EĞİTİM - 31 Ekim 2024 Perşembe 11:02

Tavşanlı’da çocuklarda çevre bilinci geliştiriliyor

A
A
A
Tavşanlı’da çocuklarda çevre bilinci geliştiriliyor

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde, çocuklarda çevre bilincini artırmak amacıyla önemli bir adım atıldı.


Tavşanlı Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü, Sıfır Atık Projesi çerçevesinde ilkokul ve anaokulu öğrencilerine yönelik bir dizi bilgilendirme etkinliği başlattı. Bu etkinlikler kapsamında, Dağçeşme İlkokulu’ndaki öğrencilere ambalaj atıklarının çevreye etkileri ve atık yönetimi konularında eğitimler veriliyor.


Etkinliklerde çocuklara, atıkların ayrıştırılması ve geri dönüşümün önemi yaşlarına uygun bir dille anlatılarak, doğaya duyarlı bir yaşamın temelleri atılıyor. Dağçeşme İlkokulu Müdürü Özgür Çetin, çevre bilinci konusunda okuldaki eğitimi bu tür etkinliklerle desteklemenin önemine dikkat çekerek, “Belediyemizin bu duyarlılığı sayesinde öğrencilerimiz, atıkların önemi konusunda daha bilinçli hale gelecekler” dedi.


Etkinliğe katılan öğrenciler ise atıkların doğaya verdiği zararı daha iyi anladıklarını ve artık daha dikkatli davranacaklarını belirttiler.



Tavşanlı’da çocuklarda çevre bilinci geliştiriliyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: "Medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlık bir şekilde duyurmak" Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlıklı bir şekilde duyurabilmek bu sayede yargılama süreçlerin şeffaf bir şekilde ilerlemesine olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir" dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; Adalet Bakanlığı, Bahçeşehir Üniversitesi ve İletişim Başkanlığı koordinasyonunda Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde düzenlenen Adalet ve Medya İlişkisi Paneli’ne katıldı. Burada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Hz. Ömer’in "Adalet mülkün temelidir" sözünün herşeyi ortaya koyduğunu belirterek, adalet olmadan toplumlarda ne huzurun ne barışın ne refahın olduğunun altını çizdi. "Medya toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder" Günümüzde pek çok alanda olduğu gibi adalet arayışlarının hak arama mücadelelerinin de medya sayesinde kamuoyu gündemine taşındığını belirten Altun, "Ancak medya sadece bir aktarıcı olarak değil çoğu zaman kendisi de bir özne olarak kendisi de aktör olarak bu süreçlerin bazen pozitif bazen de negatif birer unsuru olarak rol oynuyor. Bu nedenle ülkemizde medya ile adalet kurumları arasındaki ilişki güçlendirmek doğru ve hızlı haber alma çerçevesinde toplumun adalet sistemine olan güvenini artırmak iletişim süreçlerinin doğru ve etkin şekilde sürdürülmesine katkı sunmak amacıyla Adalet Bakanlığımız ve İletişim Başkanlığımız birlikte Bahçeşehir Üniversitesi ev sahipliğinde bu organizasyonu düzenledik. Medya modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısında merkezi kurumdur. Medya adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin şüphesiz savunucusu olmak durumundadır. Fakat önümüzdeki soru şudur. Nasıl bir medya. Hakikat zemininden ayrılmayan hakikatı merkeze alarak toplumsal adalet için mücadele eden bir medya. Medya bunu yaptığı taktirde hem toplumsal adalet arayışları için hem de bireysel hak arayışları için merkezi önemdedir. Medya toplumsal talepleri öne çıkararak kamu adına denetleyici bir fonksiyon icra eder. Medya bu denetleyici fonksiyonu yerine getirirken aynı zamanda bir bilinçlenme bir farkındalık sağlar. Diğer yandan medya toplumdaki müşterekleri ortak duygu ve düşünceleri görünür kılar. Bu anlamda toplumsal dayanışma duygusunu pekiştirir. Adalet hizmetleri açısından meseleye bakacak olursak medyanın en önemli fonksiyonu hak ihlallerini sağlıklı bir şekilde duyurabilmek bu sayede yargılama süreçlerin şeffaf bir şekilde ilerlemesine olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir. Medya yargı mekanizmalarının işleyişine bir takım olumsuz etkilerde yapabilir. Hiç kuşkusuz bu olumsuzlukların başında devam eden yargı süreçleriyle ilgili gizlilik ihlalleri gelmektedir. Gizliliğin ihlali adaletin ses edilmesinde yargı süreçlerini akamete uğratmaktadır. Yargı sürecinde eksik veya yanlış bilgilerle ve taraflı haber yapma, önyargı oluşturma kamuoyunda yargısız infaza sebep olabilmektedir. Sansasyon oluşturma ve reyting kaygısıyla teyit edilmemiş editöryal süreçlerden geçmemiş bilgilerin hızla alelacele servis edilmesi, bunların da popülerlik kazanmış sosyal medya hesaplarında paylaşılması, toplumda infiale sebep olabilmektedir. Bu süreçte ortaya çıkan bilgi kirliliği ve dezenformasyon ise adaleti tesis etmenin önünde büyük bir engele dönüşmektedir. Diğer yandan medyanın etik kurallarına uymayıp, yargılama süreçlerinde mağdur ve yakınlarının mahremiyetine saygı göstermediğine de zaman zaman şahitlik edebiliyoruz" dedi. "Medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar" Kimi medya mensuplarının ve sosyal medya kullanıcılarının çeşitli saiklerle kendi menfaatleri adına mağdurların acılarını istismar edebildiklerini belirten Altun, "Yine adli süreçlere dair yanlış kavramların kullanılması, işleyişin bilinmemesinden kaynaklanan hatalar yine kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine, dezenformatif içeriklere muhatap olmasına ve bilgi kirliliğine yol açabilmektedir. Şurası çok açık bir gerçek. Hukuk son derece teknik ve mesleki bilgi gerektiren bir alandır. Alanla ilgili eğitim almamış, mesleki tecrübesi olmayan isimlerin yargı süreçleriyle ilgili içerik üretmesi daha da fenası hüküm vermesi maalesef çok sık karşılaştığımız bir sorun. Hukuki yönden teknik bilginin yetersizliğiyle malul, uzman görüşlerine başvurulmadan veya yargı haberciliğinde uzmanlaşmamış isimler tarafından üretilen içerikler kamuoyunda infiale, kafa karışıklığına sebebiyet verebilmekte, dahası hakikat ve adaletin tahrif edilmesine yol açabilmektedir. Bu tür içeriklerin yargı süreçlerine olumsuz etkileri hepimizin malumudur. Bütün bunlar toplumsal öfkeye, sisteme karşı güvensizliğe ve toplumsal kutuplaşmaya yol açtığı gibi toplumdaki adalet duygusunun zayıflamasına, cezasızlık algısının yükselmesine sebebiyet vermektedir. Medya ve adalet ilişkisi bağlamında belki de ana sorun hukuk bilgisi noksanlığı, kaynağı her ne olursa olsun çıkar temelli yayıncılık anlayışıdır. Her şeyden önce medya kuruluşları hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bu bilinçle uzman hukukçulardan destek alınmak çok önemlidir. Zira hukukun temel kavramlarını, mahkemelerin yetki alanlarını ve dava süreçlerini bilmeyen bir kimsenin herhangi bir davayı doğru anlatması mümkün değildir. Medya kuruluşlarımızın hukuk alanında ihtisas sahibi kişi ve kurumlarla işbirliği mekanizmalarını işletmeleri bu noktada çok önemlidir. Bunun yanı sıra adli yargılama süreçlerini takip eden medya mensuplarımızın bu alanda uzmanlaşmalarının da adaleti bihakkın tesis etmede ve sorunları en aza indirmede büyük katkıları olacaktır" diye konuştu. "Sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor" Konvansiyonel medya kuruluşlarının gelişen teknolojilerin beraberinde getirdiği meydan okumalara, sınamalara karşı cevap geliştirmesinin elzem olduğunu belirten Altun, "Bu noktada, konvansiyonel medyanın yeni medya mecralarından yayılan teyitsiz içerikleri süzecek mekanizmaları kurması hayati bir önem taşıyor. İletişim terminolojisiyle, Kurt Lewin’in kavramsallaştırmasıyla konuşacak olursak, yeni nesil ’eşik bekçileri’ mekanizmalarına bizim ihtiyacımız var. Geleneksel medyanın, konvansiyonel medyanın bu bağlamda yeni medyadan gelen içerikleri süzecek ’eşik bekçileri’ mekanizmalarına ihtiyacı var. Bu süreçlerde sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düşüyor. Bu alanda birincil derecede sorumlu kurum ve kuruluşlarımız öncülüğünde yargı okuryazarlığını artırmak belki de en önemli meselelerimizden bir tanesidir. Adalet Bakanlığımız ile birlikte İletişim Başkanlığımızın üzerinde durduğu temel meselelerden biri bu hususta bir bilinç oluşturmak, bu anlamda yargı okuryazarlığını hem medyamızda hem toplumda yaymaya dönük arttırmaya dönük çaba sarf etmektir. Medya ve yargı organları arasında sistematik iletişim mekanizmaları oluşturulmalı ve kamuoyunun düzenli şekilde bilgilendirilmesi de bu bağlamda son derece önemlidir. Söz konusu mekanizmalara üniversiteler ve STK’ların da dahil edilmesi, hukuki süreçlerle ilgili bilinç ve farkındalık eğitim programları, etkinlikler ve projeler bu süreçte elbette yaygınlaştırılmak durumundadır. Bu projelerin en önemli çıktısı masumiyet karinesinin ve basın özgürlüğünün zarar görmeyeceği dengeli bir yayın anlayışı için çerçevesinde etik standartlar oluşturmaktır. Çünkü bir tarafta masumiyet karinesini korumak, öbür tarafta basın özgürlüğünü korumak durumundayız. Her iki arasında bir denge oluşturulmalı ve bu dengeyi esas kılan, bu dengeyi kurumsallaştıran medya etik standartlarını oturtmak durumundayız" dedi. "Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip" Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer önemli meselenin ise içinde bulunulan yeni iletişim rejimi olduğunu kaydeden Altun, "Dijital iletişim dönemidir ve sosyal medya platformlarıdır. Çünkü sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin çok daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebebiyet veriyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Bu mecralarda sık gördüğümüz itibar suikastlarıyla mahremiyet ihlal ediliyor, en temel bireysel hak ve özgürlükler hiçe sayılıyor. Bilhassa kamuoyuna yansıyan hassas soruşturma ve davalarda kimi zaman suç ve suçlu kötücül amaçlarla ne yazık ki mitleştiriliyor, efsaneleştiriliyor, hatta kahramanlaştırılabiliyor. Dijital ortamlarda linçe maruz kalanlarda ise onulmaz ve ağır psikolojik travmalar meydana geliyor. Emniyet ve adalet teşkilatımızın bin bir emekle yürüttüğü süreçler akamete uğratılıyor ve adil yargılama zorlaşıyor. Bu durum her şeyden önce toplumsal adalet duygusunu ve kurumların itibarını zedelediği gibi toplumda cezasızlık algısının oluşmasını sebebiyet veriyor. Şurası çok açık; toplumsal kutuplaşmaya da sebebiyet veren fakat özünde toplumun adalet telakkisine, bireylerin hak ve adalet arayışlarına zarar veren bu tür kötücül faaliyetler büyük birer vebaldir, bununla beraber suçtur. Sosyal medya platformları bu suçun işlenmesine aracılık ettiği ve göz yumduğu müddetçe birincil derecede sorumludur. Dijital platformlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaptırıma tabi tutulacaklarını da bilmek durumundadırlar. Bu platformlardan neşet eden dezenformasyon ve linç kültürüne karşı, hem hukuki olarak elimiz güçlü olmalı hem de ihtiyaç halinde gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirebilmeliyiz. Bunun yanı sıra düzenleyici kurum ve kuruluşların hiçbir ayrım gözetmeden, haberin ve dezanformasyonun nereden geldiğine bakmadan cesaretle bu konudaki her türlü ihlali engellemesi ve caydırıcı yaptırımlar ortaya koyması gerekir." "Son 6 ayda CİMER’e yapılan 76 bin 400 başvuru medyadan ve sosyal medyadan ilkeli ve sorumlu yayıncılık talebinde bulunuyor" TUSAŞ’a yönelik saldırıyla ilgili de konuşan Altun, "Emniyet güçlerimiz tam da terör saldırısına müdahale ettiği sıralarda biz sosyal medyada neredeyse terör propagandasına eşdeğer görüntülerle karşı karşıya kaldık, bu görüntülere maruz kaldık. Aynı görüntüler, aynı görseller maalesef konvansiyonel medyada da yayınlandı. Sosyal medyada yayınlanması bir mesele ise konvansiyonel medyada aynı görüntülerin yer alması ise çok büyük bir meseledir. Bu yayınların, ilkeli ve sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir. O süreçte elbette o görüntüleri servis edenler de, yayılmasını temin edenler de suçludur ve devletimizin ilgili birimleri bu süreci aydınlatmak için de titiz bir soruşturma yürütmektedir. Milletimiz de bu konuda son derece hassastır. CİMER sistemimize yapılan başvurularda halkımızın aynı hassasiyeti paylaştığını görüyoruz. Son 6 ay içerisinde CİMER’e yapılan başvurular içinde 76 bin 400 başvuru medyadan ve sosyal medyadan ilkeli ve sorumlu yayıncılık talebinde bulunuyor. Halkımızın gösterdiği bu hassasiyet doğrultusunda, ben bir kez daha, medya kuruluşlarımızı ve sosyal medya platformlarını, yukarıda zikrettiğim çalıştığım medya etik ilkelerine uygun, sorumlu yayıncılığa davet ediyorum. Kuşkusuz tam da bu noktada kamu görevlilerine yönelik de hatırlatmamız olmalı. Kamu görevlilerimizin vazife esnasında tarafınıza tevdi edilmiş yahut bir şekilde ulaşmış olduğunuz her bilgi, kendi namusları gibi, kendilerine kamu adına emanet edilmiş bilgiler olarak görmeleri gerekir. Her ne sebeple olursa olsun bu bilgi ve görsellerin kontrolsüz paylaşımı, bunların kamu çalışanlarımız eliyle yaygınlaşması etik dışıdır ve suçtur. Kamu görevlilerimiz ve medya mensuplarımız başta olmak üzere herkesi bu konuda daha özenli olmaya davet ediyorum."
Ordu Öğrencilerden savunma sanayisine destek Ordu’nun Ünye ilçesinde ortaokul öğrencileri biriktirdikleri harçlıklarını, savunma sanayisine destek olmak amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağışladı. Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş.’ye (TUSAŞ) yapılan terör saldırısına duyarsız kalmayan Ünye Prof. Dr. Necmettin Polvan Ortaokulu öğrencileri, Sosyal Bilgiler Öğretmeni Tuncay Aydın öncülüğünde okulda bir kampanya başlattı. Kampanya çerçevesinde yaklaşık 135 öğrenci tarafından toplanan harçlıklar, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na gönderildi. “Savunma sanayimize destek olmak milli bir vazife” Türkiye’nin savunma sanayisine destek olmanın milli bir vazife olduğunu söyleyen Sosyal Bilgiler Öğretmeni Tuncay Aydın, "Biz bu projemizle millî ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile öğrencilerimizin yetkin ve erdemli insanlar olarak yetiştirilmesi amaçlıyoruz. Bu kapsamda 5’inci sınıf öğrencilerimiz ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na nakdi yardım toplanması amacıyla okulumuz genelinde yardım toplama etkinliği düzenledik. Okul idaremizin de desteğini alarak yapmış olduğumuz bu etkinlik ile öğrencilerimizin milli konularda dayanışma içerisinde olduklarını görmek bizleri ziyadesiyle mutlu etti. 23 Ekim Çarşamba günü ülkemizin gözbebeği kurumlarından olan TUSAŞ’a yapılan hain saldırılar da göstermiştir ki savunma sanayimize destek olmak milli bir vazifedir. Burada emeği geçen başta öğrencilerimize, ailelerine ve öğrencilerimizi her konuda destekleyen okul idaremize teşekkür ederiz” dedi.
Antalya AÜ’de 6 ayda bin 700 meme kanseri hastası tedavi edildi Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, son 6 ayda Meme Sağlığı ve Hastalıkları Merkezi’nde tedavi edilen hasta sayısının bin 700’e ulaştığını bildirdi. Özkan, merkezin ileri altyapısı sayesinde hastalara aynı gün biyopsi dahil tüm işlemlerin yapılabildiğini vurgulayarak, bu kapsamlı hizmetin hasta açısından büyük bir avantaj sunduğunu ifade etti. 2024 yılı Nisan ayında açılışı gerçekleştirilen Türkiye’deki devlet hastaneleri içinde en kapsamlı Meme Sağlığı ve Hastalıkları Merkezi’nde 1-31 Ekim Dünya Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan’ın katılımıyla basın toplantısı düzenlendi. “Akdeniz Üniversitesi, her alanda olduğu gibi onkolojide ve özellikle meme kanserinde de öncü bir merkezdir” Toplantıda konuşan Prof. Dr. Özlenen Özkan, "Ekim ayı meme kanseri farkındalık ayı. Dünyada her 8 kadından biri kanserle karşı karşıya kalıyor. Bu, kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin ne denli yaygın olduğunu gösteriyor. Bu nedenle meme kanseri farkındalığı için bir ayın ayrılması oldukça uygun görülüyor. Akdeniz Üniversitesi, her alanda olduğu gibi onkolojide ve özellikle meme kanserinde de öncü bir merkezdir. Bunu gururla söylüyorum. Muhteşem bir altyapımız var. Türkiye’de bulunmayan ya da sadece birkaç yerde bulunan cihazlar Akdeniz Üniversitesi’nde mevcut ”dedi. “Son 6 ayda bin 700 hastayı tedavi ettik” Meme kanserinde birkaç önemli nokta olduğunu belirten Prof. Dr. Özkan, ”Erken tanı konulduğunda tedavi hem daha az acılı oluyor hem de sonuçlar çok daha iyi oluyor. Ayrıca hastanın hayatta kalma ihtimali artıyor. Tanıdan sonra tedavide de Akdeniz Üniversitesi’nin hem hoca tecrübesi hem de altyapısı tartışılmaz. Meme kanserinde şöyle bir sıkıntı var; bu kanser türü uzun sürede ortaya çıkıyor ve ilk tedavinin en iyi şekilde yapılması çok önemli. Çünkü komplikasyonlar oluşabiliyor ve bu durumla daha sonra baş etmek zor oluyor. Bu anlamda meme kanseri farkındalığı çok kıymetli. Akdeniz Üniversitesi olarak son 6 ayda bin 700 hastayı tedavi ettik. Buranın en önemli özelliği her şeyin burada yapılması; biyopsi bile aynı gün yapılıyor. Bu, hasta açısından büyük bir avantaj" diye konuştu. “Devletimizin sunduğu sağlık hizmetlerinden yararlanın” Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ömer Özkan ise, "Meme kanseri çok yavaş olmayan bir hastalık, ilerlediğinde hızlı bir şekilde hayat kaybına yol açabiliyor. Ancak meme kanseri ve bazı deri kanserlerinde erken teşhisle bu risk önemli oranda azalır. Meme kanserinde hastalık milimetre düzeyindeyken erken fark edilirse yaşama şansı yüzde yüzdür" dedi. Özkan, meme kanseri riskine karşı düzenli kontrollerin önemine dikkat çekerek, "Lütfen uzmanlarımızın önerilerini dikkate alın. Meme kanserinde erken teşhis hayati bir fark oluşturur. Erken aşamada yakalanan vakalarda yaşama şansı yüzde 100 iken, ikinci aşamada bu oran yüzde 70’e, dördüncü aşamada ise çok düşük bir seviyeye geriler. Bu dünyada kendinize bir iyilik yapın, düzenli kontrolleri aksatmayın, muayenenizi gerçekleştirin. Devletimizin sunduğu sağlık hizmetlerinden yararlanın. Negatif meme kanserinde bile erken tanıdığımızda başarı oranımız oldukça yüksek” dedi. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Başhekim Prof. Dr. Yıldıray Çete, “Artık kanser tedavisinin tek bir hekimin üstlenebileceği bir süreç olmaması gerektiği ortaya çıktı. Birden fazla branş ve hekimin ortak çalışmasıyla en uygun tedavi ve daha uzun bir yaşam sunabiliyoruz. Akdeniz Üniversitesi olarak Türkiye’nin en önemli markalarından biri ve lider bir üniversitenin sorumluluğuyla geçen yıl bu merkez açıldı. Merkezimizde şu ana kadar pek çok cerrahi tedavi sunduk. Cerrahi branşlarımız, medikal onkologlarımız, radyasyon onkologlarımız, patologlarımız ve diğer uzmanlarımızın birlikte çaba gösterdiği bu merkezlerde hastalarımızın tanısı ve tedavisi hem hızlandırıldı hem de doğru ve etkili bir şekilde uygulanmaya başlandı” dedi. Toplantıya ayrıca Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cumhur Arıcı, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aylin Fidan Korcum Şahin, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Veli Vural, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Karaca ve Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Sanhal katıldı.