SAĞLIK - 10 Kasım 2023 Cuma 11:36

Bu cihaz lenfödeminin erken teşhisini ve takibini sağlayacak

A
A
A

İki akademisyen tarafından geliştirilen ve hastanın ömür boyu takibini sağlayacak cihaz, Türk Patent Marka Kurumu tarafından da tescillendi.

Tüm Dünyada ve Türkiye’de kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin başında meme kanseri geliyor. Her 8 kadından 1’inde görülen meme kanseri, sinsi şekilde ilerleyip kendini belli etmiyor. Meme kanseri cerrahisi sonrasında ortaya çıkabilen lenfödeminin erken teşhisi ise hastayı ilerleyen komplikasyonlardan koruyor. Kocaeli Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Dr. Havva Bozdemir ve Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Aygin, bu konuda önemli bir projeye imza attı. Bozdemir ve Aygin tarafından lenfödeminin erken teşhisine imkan sağlayan cihaz geliştirildi. Bu cihaz kol çevresi ölçümlerini daha güvenilir hale getirirken, hem farklı alanlardan hem de aynı alanlardan tekrarlı ölçümler yapabilme özelliğine sahip olacak. Cihaz, Türk Patent Marka Kurumu tarafından da "faydalı model" olarak tescillendi. Hastaların ömür boyu takibini mümkün kılacak cihaz, firmalardan destek bekliyor. Gerekli desteğin sağlanmasıyla cihazın prototipi geliştirilecek.

"Lenfödemi erken tanılamak için geliştirdiğimiz bir cihaz"

Kol çevresi ölçüm işleminin lenfödemi erken belirlemede kullanılan bir çalışma olduğunu belirten Kocaeli Üniversitesi Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Dr. Havva Bozdemir, "Meme kanserinde cerrahi sonrasında lenf notlarının çıkarılmasından sonra hastanın lenfatik sistemindeki ulaşımın bozulması sebebiyle geri dönüşümsüz olabilen, erken fark edildiğinde daha kolay tedavisi olabilen bir durum. Bunu saptamak içinde çeşitli ölçüm araçları var. Bu ölçüm araçlarından dünya literatüründe baktığımızda en iyi, en uygun ve en maliyeti az olanı kol çevresi ölçümleri. Fakat kol çevresi ölçümlerini yaparken daha güvenilir hale nasıl gelebilir sorusunu bulabilmek için bu cihaza ulaştık. Kol çevresi ölçümlerini yapmak, lenf ödemi erken tanılamak için geliştirdiğimiz bir cihaz bizim buluşumuz. Lenfödeminin belirlenmesi için kol çevresinde ölçümlerinde farklı alanlardan ölçümler yapılıyor. Bu cihazla hem kolun farklı alanlarından hem de sabitlemeyle aynı alanlardan tekrarlı ölçümlerin yapabileceğiz. O sebeple diğer cihazlara göre avantajı var" dedi.

"Hastayı ileriki zamanlarda gelişebilecek komplikasyonlardan önleyecek"

Lenfödem ölçümü yapmak için mevcut yöntem ve cihazların pahalı olduğunu söyleyen Dr. Havva Bozdemir, "Tek noktadan ölçülebilmesi için cihazın içine bir sabitleyici koyduk. Hem hasta kolay kullanabilir hem de hastanelerde kullanılabilir şekilde güvenilir bir ölçüm cihazı geliştirdik. Lenfödemi erken tanılamak aslında en büyük amacımız. Bu cihaz çeşitli kol ve bacak ölçülerinde kullanılıp, lenfödemi erken tanılayıp hastayı ileriki zamanlarda gelişebilecek komplikasyonlardan önleyecek. Lenfödemi, ilerleyen durumlarda tedavisi maliyet açısından hem de hastanın yaşam kalitesini etkileyen bir durum. Geri dönüşümsüz bir durum olması nedeniyle erken tanı bütün hastalıklarda olduğu gibi lenfödemide de önemli. Bu yüzden cihazımız önemli" diye konuştu.

"Patent faydalı model olarak tescillendi"

Firmalardan destek beklediklerini belirten Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilek Aygin ise "Türk Patent Marka Kurumuna Sakarya Üniversitenin öncülüğünde doktora öğrencim ile geliştirdiğimiz lenfödemi ölçüm cihazının başvurusunu yaptık. Fikri mülkiyet haklarını aldıktan sonra profesyonel bir firma ile anlaşarak, daha özel yazım ve takip sürecini üniversitemiz aracılığıyla yapıldı. Çok şükür sonuçlandı. Patent faydalı model olarak tescillendi. Bu tescil sürecinden sonra bizim amacımız yaygın etki sağlamak. Çünkü bu hem evde kişinin bireysel hem de hastanede sağlık profesyoneller için çok önemli bir cihaz. Maliyet açısından etkinliği var, kullanımı rahat. Biz bu prototipi geliştirmek için öncelikle firmalardan destek bekliyoruz. Firma arayışı içerisindeyiz. Firma desteği aldığımızda TÜBİTAK projesi yapıp, prototipi geliştirmek, sonrasında bu maliyeti yüksek olan aracımızı sadece meme kanserli ve lenfödemli hasta değil tüm evlerde, diğer kanserli hastaların lenfleri alınan kişilerde kullanacağız" şeklinde konuştu.

"Ameliyattan sonra 1 ay kullanıp atılacak bir alet değil"

Geliştirdikleri cihazın ülke ekonomisine de katkı sağlayacağını kaydeden Prof. Dr. Dilek Aygin, "Sağlık profesyonelinin iş yükünden de kazancı olacak. Kişi kendini takip edip, erken dönemde teşhis olursa tedavisi mümkün. Bu ömür boyu takip edilmesi gereken bir süreç. Ameliyattan sonra 1 ay kullanıp atılacak bir alet değil. O kişinin ömür boyu evinde bulunacak. Bu yaygın etkiyi sağlayabilirsek bunu yayına dönüştüreceğiz. Dijital teknoloji, yapay zeka, özel ışınlarla yapılabilen cihazlar elbette var ama bu çok az hastanemizde var. Pandemiyle tele tıp daha çok gündeme geldi. Tele tıpla hastaların evdeyken yaraların resimlerini çekip nasıl gönderildiği, takip ediliyorsa kişiler ölçümlerini yapıp tele tıp teknolojisi hekimiyle haberleşerek takiplerini sürdürebilirler. Gereksiz hastaneye başvuruyu da önlemiş olacağız. Dijital cihazlar 1 tane alınıp hastaneye koyulabilirken, her 8 -10 kadından birinin meme kanseri olduğunu düşünürsek bu kadınların ameliyattan sonra lenfödem sıkıntılarını göz önünde bulundurmamız gerekir. Takip açısında hasta ve sağlık profesyonelinin işini kolaylaştırabilecek, firmalar için üretimin çok olması ve çok fazla kişiye satılabilecek olması cazip gelebilir" ifadelerini kullandı.

Ardacan Uzun

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Villaya silahlı saldırı İstanbul’da bir iş adamının villasına silahlı saldırı gerçekleştirildi, zanlılardan birinin hem ateş edip hem o anları telefonla görüntülemesi güvenlik kamerasına yansıdı. İş adamının avukatı Adem Ay, "Önce tel örgüleri demir makasla kesiyor sonra evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, ailesi, misafirleri zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Bir şahıs hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah eylemi gerçekleştiriyor. Çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi. İstanbul’un Sarıyer ilçesinde yaşayan bir iş adamının villasına 7 Aralık tarihinde sabah saatlerinde iddiaya göre ailesinin, çalışanlarının ve misafirlerinin bulunduğu sırada henüz bilinmeyen bir nedenle silahlı saldırı düzenlendi. Villanın çevresindeki demir tellerin kesilerek alana girildiği belirtilirken 2 zanlının çevreye ateş açtığı anlar güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. Görüntülerde zanlılardan birinin hem ateş edip hem de yaşananları telefonla çektiği görüldü. Saldırı sonrası Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü olayla ilgili geniş çaplı inceleme başlatırken iş adamının Avukatı Adem Ay, saldırının öncesi ve sonrasına ilişkin konuştu. "Büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldı" Olaya ilişkin konuşan Avukat Adem Ay, "Öncesinde müvekkil İzmir’de alışveriş yapmak üzere şehir merkezine ulaştı. Alışverişini gerçekleştirirken ne yazık ki aracına bir saldırı yapıldı. Bu saldırıda plaka zarar görmesi ve aracın belli başlı yerlerinde ezikler mevcut. İstanbul ilindeki Sarıyer ilçesine bağlı olan bir semtte oturmakta. Buradaki saldırı çerçevesinde malına zarar veriliyor. Kendisinin evde bulunması, çocuğu ve ailesiyle evde ikamet etmesi sebebiyle büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldığını açıkça belirtmek isteriz. Biri misafir aracı olmak üzere toplamda 2 araç zarar görüyor ve bir kurşunlama olayı olarak gerçekleşiyor" şeklinde konuştu. "Bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor" Sözlerini sürdüren Avukat Ay, "Güvenlikli bir site olmasına rağmen sitenin içerisine giren şahıslar önce tel örgüleri demir makasla kesiyor. Kestikten sonra içeri kolay bir şekilde girip, evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, orada bulunan ailesi ya da yurt dışından gelen misafirleri de zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’müze de teşekkür etmek isteriz çünkü desteklerinin yanımızda olduğunu her zaman hissettik. Olay, İzmir’deki olaydan hemen hemen 1 ay sonra gerçekleşti. Hem devletimize hem emniyet güçlerimize sonsuz bir inancımız var. Kişiler, edindiğimiz bilgiye göre şu anlık yakalanmadı. Ne yazık ki 2 şahıs birlikte hareket ederek 1 şahıs yukarı doğru çıkıyor, yan komşunun bahçesinden, yukarıdan araçları hedef alıyor. Diğer şahıs ise hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor. O çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi.
Bitlis Van Gölü yüzeyinde ilginç görüntü şaşırttı Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü yüzeyinde oluşan köpüklenme ilginç görüntüler oluşturdu. Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Adabağ köyünün Van Gölü açıklarında görünen köpüklenme böyle görüntülendi. Alkali karaktere sahip olduğu için köpüklenmeye yatkın olan Van Gölü yüzeyinde oluşan kilometrelerce uzunluğundaki beyaz köpüklenme akademisyen ve fotoğraf sanatçısı Veysel Akşahin tarafından görüntülendi. Van Yüzüncü Yıl Üniversite (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip sularının kıyıya yakın yerlerde yer değiştirdiğini belirtti. Gölün altındaki karbonatça zengin suyun yüzeye doğru hareket ettiğini ifade eden Akkuş, rüzgarın etkisiyle köpürmeler oluştuğunu söyledi. Akkuş, "Van Gölü 3 bin 712 kilometre karelik yüzey alanı ile beraber ülkemizin en büyük gölü ve sahip olmuş olduğu su kalite kriterleri olaraktan özel bir ekosistem. Yani pH seviyesi 9.2’lerde, tuzluluk ise binde 21’lerde. pH seviyesinin yüksek oluşuyla beraber aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölünü oluşturuyor. Alkali karaktere sahip olan Van Gölü’nün son günlerde Tatvan tarafında kıyıya yakın bölgelerinde köpüklenme olduğunu gösteren görüntüler görüyoruz. Yani adeta gölün yüzeyi kar yağmış gibi köpük öbeklerinden oluşuyor. Öncelikle alkali karakterdeki göller köpürmeye daha yatkın konumda bulunuyorlar. Özellikle rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip suları kıyıya yakın yerlerde yer değiştiriyor. Yani alttaki karbonatça zengin su yüzeye doğru hareket ediyor. Yüzey daha planktonlarca yoğun, organik madde yüzeye geliyor ve Van Gölü’nün yüzeyinde biz köpürmeler olduğunu görüyoruz. Bu tip durumları hemen kirlilikle veya olumsuz bir durumla bağdaştırmak aslında doğru değil. Bu durum aslında Van Gölü’nün bize ne kadar özel bir ekosistem olduğunu gösteriyor. Alkali karakteriyle beraber Van Gölü adeta kıyıdaki insanlara görsel bir şölen oluşturuyor. Rüzgarla beraber dalgalar ortaya çıkıyor ve su köpürmeye başlıyor. Köpüren su ana akıntı hatlarıyla beraber hepsi birden bir alana toplanıyor ve akıntı yönünde harekete başlıyor. Bu elbette ki fotoğrafçılar ya da dron çekimi yapan insanlar için bulunmaz fırsatlardan birisi. İşte bu Van Gölü’nün ne kadar özel bir ekosistem olduğunun göstergelerinden birisi" dedi. (ÖO-MSA-Y
Eskişehir Eskişehir’de ‘Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız’ başlıklı program Eskişehir’de Dünya Türk Dili Ailesi Günü anısına düzenlenen "Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız" başlıklı program, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taciser Tüfekçi Sivas Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi ve ilgi gördü. Türk dilinin tarihi derinliği, Türkoloji çalışmaları ve çağdaş dünyadaki yeri çok yönlü sunumlarla ele alındı. Programın sunuculuğunu diksiyon ve tiyatro eğitimcisi Şeker Aybala üstlendi. Etkinlikte günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Anadolu Rektör Yardımcısı Erkan Erdemir yaptı. Açılış konuşmasını ise Edebiyat Fakültesi Dekanı Fuat Güllüpınar gerçekleştirdi. Program kapsamında Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, Türk Dilinin ve Türkolojinin Tarihî Gelişimi üzerine kapsamlı bir sunum yaparak alanın akademik birikimini dinleyicilerle paylaştı. Ardından Prof. Dr. Zülfikar Bayraktar, ‘Rusya’da Türkler ve Türkoloji’ başlıklı sunumunda, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk boylarının dil, kültür ve din politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bayraktar, ‘’Rusya’da Türkçeye ve Türk kültürüne artan ilgiye dikkat çekerek Türkçenin ‘Bir Dilden Fazlası, Bir Dostluğun Dili’ olduğunu’’ söyledi. Bayraktar konuşmasında, "Türkiye ve Rusya dostluğuna Türk dili ve kültürünün derin bir katkısı söz konusu. Türkçe, Rusya’da artık yalnızca kelimelerden ibaret bir dil değil; sıcaklık, empatî ve anlayışın ifadesi haline gelmiştir. Türkçeyi her yeni öğrenen, kültürel bağların bir temsilcisidir. Bu sürecin kazananı sadece dost iki ülke değil; ortak bir kültürel geleceği inşa eden genç kuşaklardır’’ dedi. Programın son bölümünde Doç. Dr. Ferdi Bozkurt, ‘Türk Dili için bireyler olarak neler yapabiliriz?’ sorusunu merkeze alan sunumunda, ‘’Dilin korunması ve yaşatılmasının yalnızca akademik çevrelerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğu olduğuna dikkat çekti. Günlük hayatta Türkçenin doğru, özenli ve bilinçli kullanımının önemine değindi. Özellikle sosyal medya, dijital platformlar ve kamusal alanlarda dil hassasiyetinin artırılması gerektiğini’’ ifade etti. Program; akademisyenler, öğrenciler ve davetlilerin yoğun ilgisi ve katılımıyla tamamlandı. Etkinlik sonunda katılımcılar, ‘’Türk dilinin tarihi, kültürel ve toplumsal boyutlarını farklı perspektiflerden ele alan sunumların bilgilendirici ve ufuk açıcı oldu. Benzer programlar, Türk dili ve kültürü bilincinin güçlenmesine önemli katkılar sundu. Bu yönüyle program, ortak kimlik ve medeniyet hafızasının canlı tutulmasına yönelik anlamlı bir akademik ve kültürel buluşma olarak hafızalarda yer aldı’’ dediler.