POLİTİKA - 21 Nisan 2025 Pazartesi 14:51

Bakan Işıkhan: "Tüm illerimizi yeniden ayağa kaldırmak ve yaralarımızı sarmak için çok hızlı harekete geçtik"

A
A
A
Bakan Işıkhan: "Tüm illerimizi yeniden ayağa kaldırmak ve yaralarımızı sarmak için çok hızlı harekete geçtik"

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Toplum Yararına Programlar (TYP) ile deprem bölgesinde istihdamı yeniden canlandırmak için 77 binin üzerinde kontenjan tahsis ettiklerini ve bu doğrultuda 15 milyar liralık kaynak aktardıklarını açıkladı.


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Kilis’te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi (ÇASGEM) tarafından düzenlenen ’Ben İyiysem Herkes İyi’ Depremzede Kadınların Güçlendirilmesi projesinin açılış programına katıldı. Burada konuşan Bakan Işıkhan, TYP ile deprem bölgesinde istihdamı canlandırmak için 77 binden fazla kontenjan tahsis ettiklerini ve bu doğrultuda 15 milyar liralık kaynak aktardıklarını bildirdi.



"Tüm illerimizi yeniden ayağa kaldırmak ve yaralarımızı sarmak için çok hızlı harekete geçtik"


Bakan Işıkhan, "Şehrimize ayak bastığımız andan itibaren bizleri burada, güler yüzle ve samimiyetle karşılayan Kilisli hemşehrilerimize şükranlarımı sunuyorum. Memleketimizin her bir köşesi gibi Kilis de kadim tarihi ve kültürel dokusuyla gönüllerimizde müstesna bir yere sahip olan önemli şehirlerimizden birisidir. Hamdolsun, bu cömert ve bereketli topraklar, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana, sayısız medeniyete kucak açmış olmanın ve ev sahipliği yapmış olmanın kazandırdığı misafirperverliği ve kadirşinaslığı korumaya hala devam ediyor. Bugün, Kilis’te depremin ardından, sosyal hayatın yeniden canlandığını görmek, bizleri ziyadesiyle mutlu etti. Bildiğiniz gibi asrın felaketi olan 6-7 Şubat depremlerinin hemen ardından, depremden etkilenen tüm illerimizi yeniden ayağa kaldırmak ve yaralarımızı sarmak için çok hızlı harekete geçtik. Kaybettiğimiz kardeşlerimizin telafisi olmasa da yıkılan binalarımızı, caddelerimizi sokaklarımızı ve iş yerlerimizi yeniden inşa etmek için gece gündüz çalıştık. Devlet olarak hadisenin ilk anından itibaren hiçbir vatandaşımızı hayatına terk etmedik, yalnız bırakmadık. Telafisi mümkün olan tüm maddi kayıplarımızı çok kısa bir sürede yerine koymaya başladık. Hamdolsun ki en zor zamanlarda dahi kenetlenmeyi ve birbirinden güç alarak ayakta kalmayı başarmış bir millet olarak, yaralarımızı el birliğiyle sardık, sarmaya da devam ediyoruz. Deprem bölgemizde, binalarımız yeniden yükselmeye, yıkılan fabrikalarımız ve iş yerlerimiz yeniden faaliyete geçmeye başladı. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yaklaşık iki yıldır deprem bölgesi, adeta bir şantiyeye dönüşmüş durumda. Tamamlanan konutlar depremzede kardeşlerimize teslim ediliyor. Tabii çalışanlarımız ve çalışma hayatı bu süreçten fazlasıyla etkilendi. Bu süreçte, gerek şahsım, gerekse çalışma arkadaşlarım, tüm illerimizi tek tek ziyaret ederek, ihtiyaçları belirleyerek nerede, hangi çalışmanın yapılması gerektiğine dair inceleme ve tespitlerde bulunduk. Bu çerçevede, özellikle çalışma hayatına dair ihtiyaçlar noktasında tüm imkanlarımızı seferber ettik" dedi.



"Bu program için 1 milyar 267 milyon TL kaynak aktardık"


Yapılan çalışmalarla ilgili bilgi veren Bakan Işıkhan, "Bir taraftan yıkılan veya hasarlı binalarımızı yeniden inşa ederken diğer yandan da ocakların tütmesi için çalışanlarımıza, hem maddi hem de manevi destekler sağladık. Depremden sonra Kısa Çalışma Ödeneği’ni hızla devreye aldık. Belge talep etmeden başvuruları değerlendirerek, ödemeleri, bekletmeden gerçekleştirdik. Bu desteğin süresini 3 aydan, 6 aya uzatarak 111 binden fazla alışanımıza 1 milyar liradan fazla ödeme yaptık. Kısa çalışmadan yararlanamayanlar için Nakdi Ücret Desteğini hayata geçirdik. Bu kapsamda 82 bin vatandaşımıza yaklaşık 700 milyon lira destek sağladık. Toplum Yararına Programlar (TYP) ile bölgede, istihdamı canlandırmak için 77 binden fazla kontenjan tahsis ettik ve bu doğrultuda 15 milyar liralık kaynak aktardık. İstihdama Dönüş Programı ile deprem bölgesinde 33 bin vatandaşımızı; meslek edindirme ve işbaşı eğitim programlarına dahil ettik. Bu program için 1 milyar 267 milyon TL kaynak aktardık. Sosyal güvenlik alanında da vatandaşlarımızın SGK borçlarını 2025 yılı sonuna kadar erteledik, 24 aya kadar taksitlendirme imkânı sağladık, sağlık hizmetlerine kesintisiz erişim için katılım paylarını kaldırdık. Bu yaptıklarımızın neticesini, rakamlarda da görüyoruz. 2022 yılında, Kilis’te istihdam oranı yüzde 45 seviyesindeydi. 2023’te depremin etkisiyle bu oran yüzde 44’lere geriledi. Ama biz bu tabloyu değiştirdik. Yaptığımız yatırımlar, destekler ve istihdam politikalarımızla 2024’te istihdam oranını, deprem öncesinden de yukarıya, yüzde 46,3’e yükselttik. Çalışma hayatında, depremin yaralarını sarmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Ama burada durmayacağız. Kilis’i çok daha iyi noktalara hep birlikte taşıyacağız" ifadelerini kullandı.



"Kilis’i, sosyal hayata ve çalışma hayatına eskiden olduğu gibi geri dönünceye kadar sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz"


Kilis’in her konuda desteklediklerini söyleyen Bakan Işıkhan, "11 ilimizin tamamını, eskisinden çok daha güçlü bir şekilde desteklemeye ve Kilis’i, sosyal hayata ve çalışma hayatına eskiden olduğu gibi geri dönünceye kadar sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz. Şunu çok iyi biliyoruz ki; yeniden ayağa kalkabilmenin en önemli adımlarından birisi de çalışma motivasyonumuzu yeniden kazanabilmek ve sosyal hayata yeniden adapte olabilmekten geçiyor. Üzerinde önemli durduğumuz bir konu özellikle kadınlar ve gençlerimiz başta olmak üzere emeğiyle, alın teriyle, şehrimizin ve ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayan tüm çalışanlarımızın hem duygusal hem de psikolojik bakımdan güçlü olmasıdır. Elbette depremde sevdiklerini, ailesini, evini kaybetmiş vatandaşlarımızın hislerini birebir idrak edebilmemiz mümkün olmasa da, akademik hayatında stres yönetimi ve stresle baş etme teknikleri üzerinde uzun süre çalışmış bir kardeşiniz olarak konunun önemini biliyorum ve sizleri çok iyi anlıyorum. Sizler, psikolojik açıdan hem ailelerinize hem de icra ettiğiniz mesleğe yetebilmenin mücadelesini verdiğiniz bu zor dönemde, bizler de, sizlerin yanında olacağız. Şu bir gerçek ki, bir yuvada anne ne kadar dirayetli ise aile bireyleri de o ölçüde hayata karşı sağlam bir duruş sergileyebiliyorlar. Sizlerin fizikken ve ruhen güçlü olmanız demek, aileleriniz insanların da güçlü olması demektir. Sizleri, daha fazla destekleyerek, daha güçlü ve sağlam ailelerin ve toplumun oluşumuna katkı vereceğiz" şeklinde konuştu.



"Kilis’te bu ruhu yakalayabileceğimize inanıyoruz"


Bakan Işıkhan, "Bugün açılışını gerçekleştireceğimiz bu projeyi de tam olarak böyle bir amaca uygun olarak düşündük ve yürütmeye başladık. Kurumumuz ÇASGEM vasıtasıyla, Ocak ayından başlayarak Kilis ve deprem bölgesi diğer 4 ilimizde hayata geçirdiğimiz "Ben İyiysem, Herkes İyi" Depremzede Kadınların Güçlendirilmesi Projesi kapsamında, işçilerimize çeşitli motivasyon seminerleri, eğitimler, odak grup toplantıları ve birebir görüşmelerle destek vermeye başladık. Projemiz özellikle aile ve ailenin yaşadığı sorunlar, aile içi iletişim, iş ve aile yaşamının uyumlaştırması, travma sonrası stres bozukluğu ve başa çıkma, iş yerinde psikososyal risk faktörleri, duygusal dayanıklılık, stres yönetimi, bilinçli farkındalık teknikleri gibi sizleri ruhsal açıdan rahatlatacak, iş hayatınıza ve aile hayatınıza çok daha iyi bir şekilde odaklanmanıza yardımcı olacak önemli konuları içermektedir. Bu proje vesilesiyle, kadınların iş gücü içerisinde aktif rol alabilmelerini, aynı zamanda ailelerinin temel destekleyicisi olarak, varlıklarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için iyilik hallerinin, farkındalıklarının geliştirilmesi ve stresle başa çıkma kapasitelerinin artırılmasını sağlamış olacağız. Üzerinde hassasiyetle durduğumuz kadın istihdamına da güçlü bir destek sağlayacağına inandığımız bu değerli projeyi hayata geçiren çalışma arkadaşlarım başta olmak üzere, ÇASGEM Başkanımız, Prof. Dr. Elif Gökçearslan olmak üzere, projeye emek veren, fikir, öneri ve görüşleriyle destekleyen mesai arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Bireysel düzeyde kadınlara sağlayacağı olumlu katkıların yanı sıra toplumsal düzeyde de farkındalığı artıracağına yürekten inandığımız projemizin; Kilis’in kahraman ve cefakar kadınları başta olmak üzere tüm çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bakanlık olarak bizler, Kilis’i kadim tarihine, sosyal dokusuna ve aziz halkına yakışır bir şekilde, yeniden ayağa kaldıracak her türlü çalışmayı, hayata geçirmeye devam edeceğiz. Ben bu vesileyle depremlerde yitirdiğimiz kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, tedavi görenlere de acil şifalar niyaz ediyorum. Tüm depremzedelerimize tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum" diye konuştu.



Bakan Işıkhan: "Tüm illerimizi yeniden ayağa kaldırmak ve yaralarımızı sarmak için çok hızlı harekete geçtik"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."