ÇEVRE - 01 Şubat 2025 Cumartesi 15:13

Hayvan yetiştiricileri için önemli araştırma: Havalandırılmayan ahır hem verimi düşürüyor hem de hastalıklara yol açıyor

A
A
A
Hayvan yetiştiricileri için önemli araştırma: Havalandırılmayan ahır hem verimi düşürüyor hem de hastalıklara yol açıyor

Türkiye’nin önemli hayvancılık merkezlerinden bir tanesi olan Kastamonu’da akademisyenler tarafından ahırlarda oluşan küf ve mantarlar üzerinde yapılan araştırmalarda, havalandırılmayan ahırların hem hayvandaki verimi düşürdüğü hem de insan ve hayvanlarda hastalıklara yol açtığı tespit edildi.


Türkiye’de büyük baş hayvan üretiminde önde gelen iller arasında yer alan Kastamonu’da, Türkiye’de ilk olan bir bilimsel araştırmaya imza atıldı. Bu çerçevede, Kastamonu Üniversitesi İhsangazi Meslek Yüksekokulu Veterinerlik Bölümü tarafından hazırlanan "İhsangazi İlçesi (Kastamonu)’nde Bulunan Ahırların İçortam Havasında Potansiyel İnfeksiyon Riski Oluşturabilen Fungal Biyoçeşitliliğin Belirlenmesi" isimli projeyle ahırlardaki küf ve mantarların zararları araştırıldı.


Kastamonu Üniversitesi İhsangazi Meslek Yüksekokulu Veterinerlik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülay Giray ile Öğretim Görevlisi ve Veteriner Hekim Abdullah Şimşek tarafından yürütülen proje çerçevesinde, İhsangazi ilçesinde bulunan 10 ahırdan 1 yıl boyunca, 15 günde bir örnekler alındı. Alınan örnekler laboratuvar ortamında analiz edildi ve proje sonunda 72 tür ile 18 cins mantar tespit edildi. Bu mantarların büyük kısmının da hem insanlara hem hayvanlara bulaşabilen ayrıca hastalık oluşturan türler olduğu belirlendi.



Ahırların kapısının ve pencerelerinin kapatılması hastalıkları daha da arttırıyor


Öte yandan, araştırmada ahırların ya da hayvanların beslendiği ortamın özellikle kış mevsiminde havasız bırakılmasının hem hayvanlardaki verimi düşürdüğü hem de insan ve hayvandaki hastalıkları arttırdığı ortaya çıktı.



"Ahırların penceresi, kapısı, hatta baca delikleri dahil kapatılmaya çalışılıyor"


Yürütülen proje ile ilgili bilgi veren Öğretim Görevlisi ve Veteriner Hekim Abdullah Şimşek, "Hayvanlarda genel sağlık taramaları, hastalıkların teşhis ve tedavisi gibi birçok uygulama için, gerek Tarım Bakanlığına bağlı ya da serbest olarak çalışan veteriner hekimler de ahırlara girip gerekli uygulamaları yaptıkları için hayvanlar ve hasta sahipleri kadar 1. derece risk altındadırlar. Bir mikotik infeksiyonun başlaması, bulaşan fungal miktara ve konakçının direncine bağlıdır. Özellikle kış aylarında kalabalık, temiz olmayan ve rutubetli ahırlarda bulaşma daha çabuk ortaya çıkabilir. Genellikle genç hayvanlarda daha çok görülmektedir. Veteriner Hekimler, fakülteden 5 yıl eğitim alarak mezun olabiliyorlar. Aktif çalışan veteriner hekimler, gerekse çiftlik çalışanları, gerek serbest çalışanlar gerekse Tarım Bakanlığına bağlı hizmet veren veteriner hekimler olsun mesleğini icra ettikleri sırada ister istemez ahırlar, çiftlikler, kapalı ortamlar, yem fabrikaları gibi birçok alanda çalışmak durumundayız. Bulunduğumuz ortamların şu ana kadar Gülay Giray hocamla birlikte daha çok bakteriyel viral enfeksiyonlar yönünden zoonotik karakterli olup olmadığı hakkında çalışmalarda bulunduk. Türkiye’de hatta dünya da da zoonoz hastalık dediğimizde birincisi brusella diğeri de kuduz akla gelen hastalıklardır. Gülay Giray hocamız mikrobiyoloji alanında farklı bir çalışma teklifiyle geldiğinde neden olmasın diye bizler bu projeye daha iştahlı bir şekilde başladık. Çünkü girdiğimiz ahırlarda içerisinde soluduğumuz havada nelerin olup olmadığını bilmek istiyorduk. Bizim prensibimiz genellikle halk sağlığını da yakından ilgilendirdiği için ahırdan çatala prensibiyle çalışırız biz. Ahırdaki hayvanımız ne kadar sağlıklı yetişirse insanlarımız o kadar sağlıklı gıda tüketebilir. Bunu sağlamak içinde tabii ki hijyenimiz, biyo güvenlik önlemlerimiz, ahırın ya da içerisinde bulunan mekanın temizliğinin önemi kadar iç ortam havası da çok önemli. İnsanlarımızda genellikle yanlış bir algı bulunuyor. Hayvanlar üşür. Gittiğimiz ahırların penceresi, kapısı, hatta baca delikleri dahil kapatılmaya çalışılıyor. Israrla bu yanlışları söylememize rağmen bunu üreticilerimize düzelttiremedik" dedi



"Hayvanlar soğukta üşümezler"


Hayvanların kolay kolay üşümeyeceklerini söyleyen Şimşek, "Türkiye şartlarında eksi 40 dereceye kadar uygun bakım ya da besleme şartlarıyla hayvanlar, yarı açık ahırlarda yetiştirilebilir. Hayvanları en çok rahatsız eden bulundukları ortamda temiz havanın bulunmamasıdır. Çünkü gerek sindirim, gerekse üregen sistem artıkları dolayısıyla dışkı ve idrar yapımıyla çoğu ortamın havası hem gaz hem de asit yönünden yüksek miktarda patojen ihtiva ediyor. Bu yüzden ortama temiz hava sağlamazsak hayvanların hem solunum sistemi hastalıklarına hem de dolaylı olarak sindirim sistemi hastalıklarına neden olmaktadır. Eğer biz iç ortam havasını temizleyemezsek kendi elimizle hayvanlarımızı hasta etmiş oluyoruz ve sadece hayvanlarımız değil aynı zamanda buraya küpeleme, aşılama, teşhis ya da tedavi için gelen veteriner hekim, tekniker ya da teknisyen arkadaşlarımızda aynı havayı solumak zorunda olduğu için alerjik reaksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa aslında yakalanma riskleri var. Türkiye’de veteriner hekimler maalesef hala sağlık çalışanı kategorisinde sayılmıyorlar. Aslında sağlıklı gıda üretilmesinde birinci derecede görev alan hem kendi sağlığı hem hayvan sağlığı hem halk sağlığı için ciddi anlamda efor sarf eden insanlar sağlık kategorisinde yer almadığı için birçok hastalığa maruz kalsalar da bu sadece kayıt dışı olarak kalmakla yetiniyor" diye konutu.



"Hayvanlar üşür algısını defaten ikaz etmemize rağmen anlatamadık"


Hayvan üreticilerine de uyarılarda bulunan Şimşek, "Bizler, çalışma esnasında gittiğimiz ahırlarda kendimize örnek olarak belirlediğimiz 10 ahırda her işletmeyi gittiğimizde ilk önce yaptığımız iş kontroller oldu. İç ortam havasını öncelikle biz baktık havanın yeterli olmadığını hatta bazı ahırlarda hayvanlar üşür diye tavanın strafor ile kaplandığını ve straforun havayı yaymadığı için ahırdaki nemi aşırı arttırdığını ve buna bağlı olarak mikro fungusların üremesinin arttığını yetiştiricilere birkaç kez uyarmamamıza rağmen hatta bazen girip ahırın penceresini, kapısını açtığımızda yarım saat orada beklememize rağmen biz çıktıktan sonra yetiştiricilerimiz hemen kapıları kapattılar, bu algıyı hekim olarak mikrobiyolog olarak Gülay Giray hocamızla birlikte defaten ikaz etmemize rağmen anlatamadık. Amacımız inşallah bu projeden sonra bunu bilimsel gerçekliklerle halkında anlayabileceği dilde izah etmek ve inşallah en azından örnek almaya gittiğimiz ahırlarda bu hava sirkülasyonunu temiz hale getirmek, devamında İhsangazi ilçemiz, Kastamonu ilimiz ve Türkiye’de, bunun daha bilimsel bir gerçekle bunu vurgulayarak uygulanabilirliği sağlanmış olacak" şeklinde konuştu.



"Bazı sporlar hafif bir esintiyle havaya yayılabilir"


Dr. Öğretim Üyesi Gülay Giray ise havada meydana gelebilecek mikrobiyal kontaminasyonların hem hayvanlar hem de insanlar için risk oluşturabileceğini belirterek, "Bu mikroorganizmaların çeşitlerine ve yoğunluğuna bağlı olarak, ortamda bulunan hayvanlar ve çalışanlarda çeşitli infeksiyöz hastalıklar oluşabilir. Bu nedenle, hayvan işletmelerinin ortam havasının kontrolü çok önemlidir. Fungusun türüne göre bazı sporlar hafif bir esintiyle havaya yayılabilir. Bazıları ise yüzeye sıkı sıkı yapışık olduğu için sadece direk temas yoluyla canlılara bulaşmaktadır. Sporlar ortamda yıllarca canlı kalabilir ve etkileri devam eder" ifadelerini kullandı.


Ahırlardaki temiz havanın önemine vurgu yapan Giray, "Havada bulunan mikrobiyal kaynaklı kontaminantların en büyük kısmını bakteriler ve funguslar oluşturur. Özellikle fungal etkenler; yani mayalar ve küfler, hava kontaminasyonu açısından önemlidir. Bu etmenler iç ve dış ortamlarda, özellikle nemli ortamlarda rahatlıkla yaşar ve çoğalabilirler. İç ortamda bulunan küfler; solunum ve bağışıklık sistemini etkileyebilir, cilt üzerinde de etkili olabilir. Ayrıca küfler çeşitli organlar üzerinde hayvan sağlığı açısından etki oluşturabilir ve hayvanlarda hayati tehlike içeren sistemik enfeksiyonlara yol açabilirler" dedi.



Hayvan yetiştiricileri için önemli araştırma: Havalandırılmayan ahır hem verimi düşürüyor hem de hastalıklara yol açıyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Mersin Şehir Tiyatrosu, ’Ben Anadolu’ oyunun prömiyerini yaptı Mersin Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, ’Ben Anadolu’ adlı oyunun prömiyerini gerçekleştirdi. Birbirinden seçkin eserleri sahneye taşıyarak her yaştan Mersinli’yi tiyatroyla buluşturan Şehir Tiyatrosu, ’Ben Anadolu’ adlı oyunun prömiyeri ile Kongre ve Sergi Sarayı’nda sanatseverlerin karşısına çıktı. Yazar Güngör Dilmen Kalyoncu’nun kaleme aldığı oyun, mitolojik çağlardan başlayarak Kurtuluş Savaşı yıllarında mitingleriyle Milli Mücadele’nin oluşmasında önemli etkileri bulunan yazar Halide Edib Adıvar’a kadar uzanan geniş bir yelpazede, 16 ayrı karakterin ele alındığı kadınların hayat öyküsünü sahneye taşıdı. Kadınların tarihi mücadelesini ve toplumsal rollerini anlatan oyunda, 5 kadın sanatçının performansları katılımcılardan büyük alkış aldı. Rejisörlüğünü Mustafa Kurt’un, genel sanat yönetmenliğini Ozan Erdönmez’in üstlendiği oyunda, dekor ve kostüm tasarımı Alev Tol, ışık tasarımı Yakup Çartık, müzikler Gürkan Çakıcı, kareografi ise Serbülent Biçer tarafından gerçekleştirildi. "Şehir Tiyatrosu’nu yeniden yapılandırdık" Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Koordinatörü, opera sanatçısı Bengi İspir Özdülger, bundan 6 yıl önce Şehir Tiyatrosu’nu, Devlet Tiyatrosu düzeyinde bir anlayış ile yeniden yapılandırdıklarını belirterek, "Bu noktada bizleri her zaman destekleyen, sevgisini hiç esirgemeyen Başkanımız Vahap Seçer’e teşekkür ediyoruz. Oyunumuzda, değerimize değer katan kıymetli isimlerle çalıştık" diyerek, emeği geçen herkese teşekkür etti. Oyunun rejisörlüğünü yapan Mustafa Kurt da Türk Tiyatrosu’na büyük katkılar sunmuş Güngör Dilmen’in önemli klasiklerinden biri olan ’Ben Anadolu’ adlı eserini sahneye taşıdıklarını ifade ederek, "Mersin’ de yerleşik bir tiyatronun olması son derece önemli. Çünkü Devlet Tiyatrosu’nun da deneyimli tasarımcıları vardı. Onlarla da iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. Bu oyun, hem yurt içinde hem de yurt dışında Mersin Şehir Tiyatrosu’nu temsil edebilecek kalitede bir eser" diye konuştu.
Ankara Bakan Işıkhan: "Mobbing ile mücadelede önemli bir adım daha attık" Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, "Çalışanların motivasyonunu artırmak, daha sağlıklı ve huzurlu çalışma ortamları oluşturmak, kapsayıcı, sürdürülebilir istihdamı desteklemek ve toplumsal refahı artırmak amacıyla mobbing ile mücadelede önemli bir adım daha attık" dedi. Resmi Gazete’de yayımlanan İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi Genelgesi sayesinde Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu’nun görev ve yetkileri yeniden tanımlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla iş yerlerinde çalışma ortamı oluşturmayı devam ettireceklerini kaydetti. Bakan Işıkhan paylaşımında şu ifadelere yer verdi: "Çalışanların motivasyonunu artırmak, daha sağlıklı ve huzurlu çalışma ortamları oluşturmak, kapsayıcı, sürdürülebilir istihdamı desteklemek ve toplumsal refahı artırmak amacıyla mobbing ile mücadelede önemli bir adım daha attık. Temel amacımız; çalışma hayatında karşılaşılan ve işgücü piyasasında fırsat eşitliğine zarar veren unsurları ortadan kaldırmak. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2025/3 Sayılı İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi Genelgesi sayesinde Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu’nun görev ve yetkileri yeniden tanımlanarak, politika üretme noktasında aktif bir yapıya kavuşturuldu. Kurul üyeleri yenilenerek ve Kurula katılım sağlayan kurum ve kuruluşların kapsamı genişletildi. Kurulun yapısı, görev alanları ve kapsamı belirlendi. İşverenin sorumluluğunun kapsamı genişletildi. Gizlilik ilkesinin önemi vurgulandı ve gerçeğe aykırı iddiaların önlenmesi için düzenleme yapıldı. Eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerini yürütecek kurum ve kuruluşların kapsamı genişletildi. Çalışan haklarını korumak ve iş yerlerinde daha huzurlu ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz."
Erzurum AFAD’dan Palandöken’de dev kış tatbikatı Erzurum Palandöken Dağı Konaklı Bölgesi’nde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Ekonomik İş Birliği Teşkilatı (EİT) üye ülkeleri ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) katılımıyla düzenlenen Kış Saha Tatbikatı gerçeği aratmadı. Yapılan tatbikat ile aşırı kar yağışları sonucunda karşılaşılabilecek mahsur kalma, yolların kapanması, enerji kesintisi, buzlanma ve benzeri durumlara karşı hazırlıkların kontrol edilmesi hedeflendi. Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) kapsamında gerçekleştirilen Kış Saha Tatbikatı’nda; çığ/kar altında kalan kişilerin arama köpeği, tespit cihazları ve sonda kullanarak aranması, medikal kurtarma ve tıbbi yardım uygulamaları, iletişim hatlarının onarımı ve teknik alt yapının iyileştirilmesi, teleferikten kurtarma, hava araçları ile keşif ve kurtarma, tahliye ve yolların açılması senaryoları canlandırıldı. "EİT üye ülkeleri arasında tecrübe ve deneyim paylaşımı" Tatbikatta toplam 811 personel, 161 araç, 4 helikopter, 1 İHA ve 8 dron, 2 K9 timi görev aldı. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) delegasyonu ile üye ülkelerinden İran, Pakistan, Afganistan ve Kırgızistan temsilcileri tatbikata katıldı. Gözlemci olarak tatbikata katılan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ayrıca saha operasyonlarında da görev aldı. Tatbikatı Erzurum Valisi Mustafa Çiftçi, AFAD Başkan Ali Hamza Pehlivan, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Erzurum İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Engin Avcı, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri izledi. Söz konusu tatbikatla, yaşanabilecek her tür ve ölçekte afet ve acil durumlara etkin müdahale için EİT üye ülkeleri arasında tecrübe ve deneyim paylaşımı yapıldı. "Geniş katılımlı bir tatbikat oldu" AFAD Başkan Ali Hamza Pehlivan, tatbikata katılan bütün ekiplere teşekkür ederken, başarılı bir tatbikat olduğunu dile getirerek, "Dünya ve ülkemiz çeşitli afetlere maruz kalıyor. Coğrafi şartlardaki değişkenlikler, meteorolojik şartlardaki değişkenlikler çeşitli afet türlerinin ortaya çıkmasını neden oluyor. Ülkemizde afetlerin yoğun yaşandığı ülkelerden birisi. Ve bölgeden bölgeye, illerden illere çeşitli değişik afet türlerini yaşıyoruz. Ve bu afet türlerine yönelik de hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Bu hazırlıkları ülkemiz genelinde malumunuz İçişleri Bakanlığı, AFAD Başkanlığımız koordine ediyor, organize ediyor. TAMP planlarımız var. Türkiye Afet Müdahale planlarımız var. Yaşanan afetlerden elde edilen tecrübeler ve yapılan öngörüler, planlamalar çerçevesinde TAMP planları hem ülke düzeyinde hem de il düzeyinde gerçekleştiriliyor. TAMP planları içerisinde 25 afet çalışma grubu var. Ülke düzeyinde, ulusal düzeyde, iller düzeyinde de 23 afet çalışma grubu. Ayrıca ana destek ortaklarımız ve destek gruplarımız ve ana çalışma gruplarımız ve destek gruplarımız, çalışma gruplarımız var. Bu gruplar içerisinde başta bakanlıklarımız olmak üzere ilgili devletimizin kurum kuruluş ve AFAD Başkanlığı olarak bir görevimiz afetlere hazırlıklı olunmasını sağlamak. Risk azaltma planları çerçevesinde bu çalışmaları yapıyoruz. Ve zaman zaman da bugün olduğu gibi bütün bu planların tatbik edilmesini ve tatbik edilmek suretiyle de o plan dahilinde görevli sorumlu kurum kuruluş personel ve ekiplerin reflekslerinin ölçülmesini arzu ediyoruz. Bugün tam da yaptığımız bu ve çok geniş katılımlı bir tatbikat gerçekleştirdik" dedi. "Afetler hem dünyanın hem ülkemizin gerçeği" Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üye ülkelerinden ve gözlemci olarak bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden de tatbikat etkin bir katılım gerçekleştirildiğini ifade eden Pehlivan, sözlerine şöyle devam etti. "Hem ekipleri itibariyle hem de diğer ekipler itibariyle gerekli katılımı sağladılar. En nihayetinde Erzurum ilimizde bu tatbikatı başarılı bir şekilde gerçekleştirdik. Şunu ifade ediyoruz; en büyük duamız, dileğimiz, temennimiz afetlerin yaşanmaması. Ama şunu da biliyoruz ki dünyanın gerçeği ülkemizin de gerçeği afetler yaşanıyor. Biz afetlere hazırlıklı olmak durumundayız. Hazırlıklı olmak zorundayız. Öncelikle sorumlu birimler ve kurumlar olarak toplumumuzun bütün kesimi sivil toplum teşkilatlarıyla, işbirliği ve koordinasyon içerisinde gerek afet öncesi süreçlerin en iyi şekilde yürütülmesi, risk azaltma çalışmalarının yapılması, hazırlık çalışmalarının yapılması, gerekse az önce ifade ettiğim afet müdahale planları çerçevesinde bir afet olduğunda bütün ilgili birimlerin, kurumların ekiplerin en etkin şekilde müdahale refleksinin geliştirilmesi ve vakti zamanı geldiğinde bu müdahaleleri yapması hem de afet sonrası iyileştirme çalışmaları dediğimiz çalışmaların yürütülmesidir"