EKONOMİ - 15 Nisan 2025 Salı 09:44

Sakız enginarının tarladan pazara hasat yolculuğu sürüyor

A
A
A
Sakız enginarının tarladan pazara hasat yolculuğu sürüyor

İzmir’in Urla ilçesinde, karaciğer dostu olarak bilinen, yemyeşil tarlalarda bölgeye özel üretilen sakız enginarında hasat heyecanı yaşanıyor. 1 adet enginar tarlada 20, tezgahta ise 40-50 TL arasında alıcı buluyor.


İzmir’in Urla ilçesinde üretilen; karaciğer dostu olarak da bilinen enginarda, üreticinin yoğun hasat mesaisi sürüyor. Bölgeye özgü yetişen ve coğrafi işareti bulunan sakız enginarının hasadı aralık ayında başlayıp mayıs ayının sonlarına kadar sürüyor. Sabah saatlerinden itibaren yemyeşil tarlalarda enginarları toplayan çiftçiler, ürünleri özenle üretiyor. Toplanan ürünlerin bir kısmı yapraklarıyla birlikte tüketilirken, bir kısmı ise yapraklarından arındırılarak ‘çanak enginar’ haliyle Türkiye’nin dört bir yanında sofralarda yerini alıyor.


Tarlada 20, tezgahta 40-50 TL


Bölgenin gastronomi değeri olan enginarın 1 adedi tarlada 20, tezgahta ise 40-50 TL arasından satılıyor.


"İnternet sayesinde Türkiye’nin her yerine satılıyor"


Bölgede üretilen enginarın aromasının Türkiye’nin hiçbir yerinde bulunmadığını belirten Urla Ziraat Odası Başkanı Muharrem Uslucan, "Enginar, yıllardır var olan çok eski bir üründür. Enginarımız, internet ortamı sayesinde bütün Türkiye’ye tanıtıldı. Eskiden sadece bu bölgelerde, bir de İstanbul’da tüketiliyordu. Fakat pandemiyle birlikte üreticilerimiz çare aradı. Pazarlara çıkamayınca, internete yöneldiler. Türkiye’nin her yerine satılıyor. Üreticilerimiz de bunun için mücadele ediyor. Kooperatiflerin desteğiyle enginarımız Türkiye’nin her yerine ulaştırılıyor" diye konuştu.


"Ürünler soğuktan zarar gördü, kuraklıktan dolayı sıkıntı yaşıyoruz"


İklim koşullarının enginarı etkilediğinden bahseden Uslucan "Enginar, mayısın sonunda bitiyor. Yaz döneminde uyuyor. Risk alanlar ağustos ayında uyandırıyor. Eğer kış ılık geçerse güzel kazanıyorlar. Aralık ayından itibaren kesmeye başlıyorlar, mayıs sonuna kadar devam ediyor. Bu sene havalar çok ılıman gitti, mart ayının ortalarında kırağı oldu. Üreticilerimiz büyük zarara uğradı. Ürünler soğuktan zarar gördü. Fakat arkası gelmediği için çabuk toparladı. İklim şartları çok etkiliyor. Kuraklık var. Her yıl daha da kötüye gidiyor. Kuraklıktan dolayı sıkıntı yaşıyoruz" ifadelerine yer verdi.


800 dönümlük arazide üretiliyor


İlçede yaklaşık 800 dönüm arazide enginarın üretildiğini söyleyen Uslucan, bölgede çoğunlukla sakız enginarının üretildiğini vurguladı. Fiyatların sezona göre değişiklik gösterdiğine dikkat çeken Uslucan, şunları kaydetti:


"Enginar uzun bir süre pazarda 40-50 TL arasında satıldı. Şu an sezonu yaklaştığı için tarlada 20, pazarda ise 35 TL civarında satılıyor. Ancak bazı üreticilerimiz, enginarın çanağını çıkarıp işliyor. O haliyle de pazarda 40 ile 50 TL arasında satılıyor."


Her yıl düzenlenen festival sayesinde enginarın tanıtımının da yapıldığını ifade eden Uslucan, vatandaşları 25-26-27 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek 11. Uluslararası Urla Enginar Festivali’ne davet etti.


"Gençleri üretime kazandırmak zorundayız"


Üretimdeki en büyük sorunlardan birinin, gençleri tarlaya sokamamaları olduğunu belirten Uslucan, "Gençleri toprakla barıştıralım. 60 yaşında insanlar hala tarlada çalışıyorlar ama genç yok. Gençleri üretime kazandırmak zorundayız" dedi.


"Her türlü tüketebilirsiniz"


Çocukluk yaşlarından itibaren çiftçilik yapan 67 yaşındaki üretici Bülent Karabin, "Temizlenen enginarı ister zeytinyağlı ister etli, her türlü tüketebilirsiniz. Enginar, karaciğer dostudur. Sabah tarlaya geliyoruz ve ‘Ya Allah, Bismillah’ deyip hasada başlıyoruz. Ağustos ayında uyandırırız ve ilk suyunu veririz. Ondan sonra temizliği, çapası gibi işlemler sürer" açıklamalarında bulundu.


Bu sezonun bereketli geçtiğine değinen Karabin, yaşıtları çiftçiliği bırakırsa üretimin zor olacağına vurgu yaptı. Genç neslin çiftçiliğe yanaşmadığını anlatan Karabin, gençlerin teşvik edilmesi gerektiğinin ve böylece onların üretime yanaşacağının altını çizdi.


Masraflarının çok olduğunu kaydeden Çiftçi Gül Karabin ise "Sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Gece de evde enginarı temizliyoruz. Benim yazım ve kışım burada geçiyor" diye vurguladı.


(MP-

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Villaya silahlı saldırı İstanbul’da bir iş adamının villasına silahlı saldırı gerçekleştirildi, zanlılardan birinin hem ateş edip hem o anları telefonla görüntülemesi güvenlik kamerasına yansıdı. İş adamının avukatı Adem Ay, "Önce tel örgüleri demir makasla kesiyor sonra evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, ailesi, misafirleri zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Bir şahıs hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah eylemi gerçekleştiriyor. Çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi. İstanbul’un Sarıyer ilçesinde yaşayan bir iş adamının villasına 7 Aralık tarihinde sabah saatlerinde iddiaya göre ailesinin, çalışanlarının ve misafirlerinin bulunduğu sırada henüz bilinmeyen bir nedenle silahlı saldırı düzenlendi. Villanın çevresindeki demir tellerin kesilerek alana girildiği belirtilirken 2 zanlının çevreye ateş açtığı anlar güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. Görüntülerde zanlılardan birinin hem ateş edip hem de yaşananları telefonla çektiği görüldü. Saldırı sonrası Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü olayla ilgili geniş çaplı inceleme başlatırken iş adamının Avukatı Adem Ay, saldırının öncesi ve sonrasına ilişkin konuştu. "Büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldı" Olaya ilişkin konuşan Avukat Adem Ay, "Öncesinde müvekkil İzmir’de alışveriş yapmak üzere şehir merkezine ulaştı. Alışverişini gerçekleştirirken ne yazık ki aracına bir saldırı yapıldı. Bu saldırıda plaka zarar görmesi ve aracın belli başlı yerlerinde ezikler mevcut. İstanbul ilindeki Sarıyer ilçesine bağlı olan bir semtte oturmakta. Buradaki saldırı çerçevesinde malına zarar veriliyor. Kendisinin evde bulunması, çocuğu ve ailesiyle evde ikamet etmesi sebebiyle büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldığını açıkça belirtmek isteriz. Biri misafir aracı olmak üzere toplamda 2 araç zarar görüyor ve bir kurşunlama olayı olarak gerçekleşiyor" şeklinde konuştu. "Bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor" Sözlerini sürdüren Avukat Ay, "Güvenlikli bir site olmasına rağmen sitenin içerisine giren şahıslar önce tel örgüleri demir makasla kesiyor. Kestikten sonra içeri kolay bir şekilde girip, evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, orada bulunan ailesi ya da yurt dışından gelen misafirleri de zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’müze de teşekkür etmek isteriz çünkü desteklerinin yanımızda olduğunu her zaman hissettik. Olay, İzmir’deki olaydan hemen hemen 1 ay sonra gerçekleşti. Hem devletimize hem emniyet güçlerimize sonsuz bir inancımız var. Kişiler, edindiğimiz bilgiye göre şu anlık yakalanmadı. Ne yazık ki 2 şahıs birlikte hareket ederek 1 şahıs yukarı doğru çıkıyor, yan komşunun bahçesinden, yukarıdan araçları hedef alıyor. Diğer şahıs ise hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor. O çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi.
Bitlis Van Gölü yüzeyinde ilginç görüntü şaşırttı Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü yüzeyinde oluşan köpüklenme ilginç görüntüler oluşturdu. Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Adabağ köyünün Van Gölü açıklarında görünen köpüklenme böyle görüntülendi. Alkali karaktere sahip olduğu için köpüklenmeye yatkın olan Van Gölü yüzeyinde oluşan kilometrelerce uzunluğundaki beyaz köpüklenme akademisyen ve fotoğraf sanatçısı Veysel Akşahin tarafından görüntülendi. Van Yüzüncü Yıl Üniversite (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip sularının kıyıya yakın yerlerde yer değiştirdiğini belirtti. Gölün altındaki karbonatça zengin suyun yüzeye doğru hareket ettiğini ifade eden Akkuş, rüzgarın etkisiyle köpürmeler oluştuğunu söyledi. Akkuş, "Van Gölü 3 bin 712 kilometre karelik yüzey alanı ile beraber ülkemizin en büyük gölü ve sahip olmuş olduğu su kalite kriterleri olaraktan özel bir ekosistem. Yani pH seviyesi 9.2’lerde, tuzluluk ise binde 21’lerde. pH seviyesinin yüksek oluşuyla beraber aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölünü oluşturuyor. Alkali karaktere sahip olan Van Gölü’nün son günlerde Tatvan tarafında kıyıya yakın bölgelerinde köpüklenme olduğunu gösteren görüntüler görüyoruz. Yani adeta gölün yüzeyi kar yağmış gibi köpük öbeklerinden oluşuyor. Öncelikle alkali karakterdeki göller köpürmeye daha yatkın konumda bulunuyorlar. Özellikle rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip suları kıyıya yakın yerlerde yer değiştiriyor. Yani alttaki karbonatça zengin su yüzeye doğru hareket ediyor. Yüzey daha planktonlarca yoğun, organik madde yüzeye geliyor ve Van Gölü’nün yüzeyinde biz köpürmeler olduğunu görüyoruz. Bu tip durumları hemen kirlilikle veya olumsuz bir durumla bağdaştırmak aslında doğru değil. Bu durum aslında Van Gölü’nün bize ne kadar özel bir ekosistem olduğunu gösteriyor. Alkali karakteriyle beraber Van Gölü adeta kıyıdaki insanlara görsel bir şölen oluşturuyor. Rüzgarla beraber dalgalar ortaya çıkıyor ve su köpürmeye başlıyor. Köpüren su ana akıntı hatlarıyla beraber hepsi birden bir alana toplanıyor ve akıntı yönünde harekete başlıyor. Bu elbette ki fotoğrafçılar ya da dron çekimi yapan insanlar için bulunmaz fırsatlardan birisi. İşte bu Van Gölü’nün ne kadar özel bir ekosistem olduğunun göstergelerinden birisi" dedi. (ÖO-MSA-Y
Eskişehir Eskişehir’de ‘Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız’ başlıklı program Eskişehir’de Dünya Türk Dili Ailesi Günü anısına düzenlenen "Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız" başlıklı program, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taciser Tüfekçi Sivas Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi ve ilgi gördü. Türk dilinin tarihi derinliği, Türkoloji çalışmaları ve çağdaş dünyadaki yeri çok yönlü sunumlarla ele alındı. Programın sunuculuğunu diksiyon ve tiyatro eğitimcisi Şeker Aybala üstlendi. Etkinlikte günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Anadolu Rektör Yardımcısı Erkan Erdemir yaptı. Açılış konuşmasını ise Edebiyat Fakültesi Dekanı Fuat Güllüpınar gerçekleştirdi. Program kapsamında Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, Türk Dilinin ve Türkolojinin Tarihî Gelişimi üzerine kapsamlı bir sunum yaparak alanın akademik birikimini dinleyicilerle paylaştı. Ardından Prof. Dr. Zülfikar Bayraktar, ‘Rusya’da Türkler ve Türkoloji’ başlıklı sunumunda, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk boylarının dil, kültür ve din politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bayraktar, ‘’Rusya’da Türkçeye ve Türk kültürüne artan ilgiye dikkat çekerek Türkçenin ‘Bir Dilden Fazlası, Bir Dostluğun Dili’ olduğunu’’ söyledi. Bayraktar konuşmasında, "Türkiye ve Rusya dostluğuna Türk dili ve kültürünün derin bir katkısı söz konusu. Türkçe, Rusya’da artık yalnızca kelimelerden ibaret bir dil değil; sıcaklık, empatî ve anlayışın ifadesi haline gelmiştir. Türkçeyi her yeni öğrenen, kültürel bağların bir temsilcisidir. Bu sürecin kazananı sadece dost iki ülke değil; ortak bir kültürel geleceği inşa eden genç kuşaklardır’’ dedi. Programın son bölümünde Doç. Dr. Ferdi Bozkurt, ‘Türk Dili için bireyler olarak neler yapabiliriz?’ sorusunu merkeze alan sunumunda, ‘’Dilin korunması ve yaşatılmasının yalnızca akademik çevrelerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğu olduğuna dikkat çekti. Günlük hayatta Türkçenin doğru, özenli ve bilinçli kullanımının önemine değindi. Özellikle sosyal medya, dijital platformlar ve kamusal alanlarda dil hassasiyetinin artırılması gerektiğini’’ ifade etti. Program; akademisyenler, öğrenciler ve davetlilerin yoğun ilgisi ve katılımıyla tamamlandı. Etkinlik sonunda katılımcılar, ‘’Türk dilinin tarihi, kültürel ve toplumsal boyutlarını farklı perspektiflerden ele alan sunumların bilgilendirici ve ufuk açıcı oldu. Benzer programlar, Türk dili ve kültürü bilincinin güçlenmesine önemli katkılar sundu. Bu yönüyle program, ortak kimlik ve medeniyet hafızasının canlı tutulmasına yönelik anlamlı bir akademik ve kültürel buluşma olarak hafızalarda yer aldı’’ dediler.