GÜNDEM - 22 Temmuz 2023 Cumartesi 08:51

Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

A
A
A
Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi “Lozan Barış Antlaşması”, imzalanmasının 100. yılında tüm yönleriyle tekrar gündemde. Lozan’ın gizli maddeleri var mıydı yok muydu? Başarı mı yoksa bir hezimet mi? Neredeyse yüzyıllık efsane haline gelen bu konular, Altınbaş Üniversitesinde, Cumhuriyetin 100. Yılı etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen söyleşide ele alındı. Söyleşide konuşan Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir” dedi.

Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi, tarihçi Prof. Dr. Sevtap Demirci de söyleşiye konuk olarak katıldı. Prof. Dr. Çağrı Erhan, Musul’un kaybının en çok tartışılan konu olduğunu belirterek, “Musul, Misak-i Milli sınırları içindeydi. Anadolu’nun parçasıdır. Biz oraya Misak-i Millîyi almaya gittik. Atatürk görüşmeler sırasında bundan asla vazgeçmemiştir.” dedi. Prof. Dr. Sevtap Demirci ise Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizerek, Lozan’ın, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Lozan, mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir.” dedi.

Lozan hakkında bilinen yanlışlar

Prof. Dr. Erhan konuşmasında, “Herkesin bildiği yanlış galat-ı meşhur, Lozan’ın gizli maddelerinin olduğu ve 100 yıl sonra kalkacağıdır. Lozan’ın gizli maddesi yoktur. Belgenin aslı, depozitör ülke olan Fransa’dadır. Böyle bir şey olsaydı bugüne kadar patlak verirdi.” dedi. Günümüzde rivayet edilen bir diğer yanlışın da Amerikan Kongresinin Lozan Barış Antlaşmasını onaylamayı reddetmesi olduğuna değindi. Erhan, ABD’nin Lozan’ın tarafı olmadığını, Osmanlı ile hiç savaşmadığını hatırlattı. “Dolayısıyla ABD’nin Sevr’de olduğu gibi Lozan’da imzası yoktur, çünkü taraf değildir. ABD, Türkiye’nin sınırlarını tanıyor ve bugün NATO çerçevesinde de müttefikler. Reddedilen, yine Lozan şehrinde imzalanan, Türkiye -ABD diplomatik ilişkilerinin tekrar başlatılmasına yönelik başka bir anlaşmadır.” diyerek önemli bir hususa parmak bastı.

“İsmet Paşa, savaş kazanmış komutan olarak psikolojik üstünlük sağladı”

Erhan’a göre Lozan, bir sistemdir. Lozan Barış Antlaşması bunlardan bir tanesidir. Boğazlar Sözleşmesi, Mübadele Sözleşmesi, pek çok mektup, konvansiyonlar gibi pek çok detayı vardır. Musul gibi bazı konularda da Lozan’da çözülmemiştir. Atatürk’ün Lozan heyetinin başına savaş kazanmış bir komutanı, İsmet Paşa’yı göndermesi ise psikolojik üstünlük sağlamak içindir. İtilaf Devletlerinin ilk golü burada yediğini ifade eden Erhan, Atatürk’ün, topla tüfekle kazandığın toprağı, masada vermeyeceksin” sözünün de önemli olduğunu vurguladı.

“Kapitülasyonlar, Musul, Ermenistan, 3 kırmızı çizgimiz”

Erhan ayrıca Lozan Heyetine Ankara Hükümeti tarafından 14 maddelik bir talimat listesi verildiğini anlatarak, “3 tane de kırmızı çizgimiz vardı. Birincisi kapitülasyonların kaldırılması. İkincisi Musul. Üçüncüsü de Ermenistan meselesidir. Atatürk, bunlar masaya gelirse, sormana gerek yok, kalk gel demiştir.” açıklamasını yaptı. Tutanaklara baktığınızda İsmet Paşa’nın, “Tarihsel olarak Musul bizimdir ve halk bize bağlı olmak istiyor. Koyun sandığı, referandum yapın. Musul vilayetine bağlı sancaklara Sorun. Kime bağlanmak istiyorlar.” dediğini görüyoruz. Araplar hariç, Türkler, Kürtler iradelerini Türkiye’den yana ortaya koymuşlar. Ama o dönemde bölgede petrol bulunmuş ve bize vermeyecekleri de belli. Lord Curzon, “Bu halk demokrasiden anlamaz, sandığı bomba zannederler” diyerek referanduma yanaşmıyor.” açıklamasını yaptı.

“Telgrafın tellerine kuşlar değil, İngiliz istihbaratı konmuş”

Erhan ayrıca, Ermeni komitacılarının ölüm tehdidi altında süren Lozan görüşmelerinde İngiliz istihbaratının Türk tarafının bütün haberleşmesini izlediğine dikkat çekti. “Bizim haberleşmemiz Köstence üstünden geçen telgraf hatlarıyla oluyordu. Görüşmeler sırasında İsmet Paşa bir şey söyleyecek, Atatürk talimat vermiş. İngilizler, müzakere edelim demeden hemen cevap veriyorlar. Bizimkiler dinlendiklerini o zaman anlıyorlar.” dedi. Bütün bu şartlar altında diplomasinin ideal olanın değil, mümkün olanın alınması sanatı olduğunu belirten Erhan, Lozan için zafer ya da hezimet gibi ifadeler kullanılmasının doğru olmadığını belirtti. “Her şeyi çözen bir antlaşma değildir, bazı konular ötelenmiştir. Lozan hükümlerini, biz daha sonra Montrö Boğazlar Antlaşması ve Hatay ile lehimize bozduk. Bu konular bizim istediğimiz gibi oldu.” diye konuştu.

“Lozan, doğum belgesidir. Hepimizin savunması gerekir”

Prof. Dr. Sevtap Demirci ise, Lozan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum belgesi ve tapusu olduğunun altını çizdi. Lozan’ın, T.C’nin hukuki açıdan devlet olarak tanınmasını sağladığını anlattı. “Mülkiyettir. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığın sağlandığı belgedir. Mondros ve Sevr’in yerine konulan ve halen yürürlükte olan, devletlerin eşitliği prensibi üzerine oturtulmuş bir uzlaşıdır. Vatan toprağı olan Musul ise en büyük kaybıdır. Ama bütününe ve içeriğine baktığınızda hepimizin savunması gerekir. Bu sayede uluslararası alanda tam bağımsız Türkiye diye bağırabildik. Büyük bir başarıdır” değerlendirmesi yaptı.

“Her iki taraf için de mutlaka barışla tamamlanmalıydı”

Prof. Dr. Demirci, İngiliz arşivlerinde 6 seneye yakın süren çalışmalarında, bu görüşmelerin mutlaka barışla tamamlanması gerektiğini net bir şekilde gördüğü ifade etti. Türkiye’nin olduğu kadar İngiltere’nin de yeni bir savaşa hazır olmadığını ifade etti. “Ancak belgeler gösteriyor ki bizim tarafımız bunu bilmiyordu. İstihbarat her şeydir fakat burada bizim aleyhimize işledi. Karşı taraf, bizim aksimize Türk tarafının durumunu iyi biliyor, konuyu nereye kadar götürebileceğini belirleyebiliyordu. En çok üzüldüğüm nokta burasıdır.” diye konuştu. İngiltere’nin ABD’den aldıkları borçların baskısı altında olduğunu, İrlanda meselesinin Lozan görüşmelerinin başladığı 1922 yılında patlak verdiğini hatırlattı. “İngiltere’nin, İrlanda’yı sömürge tutabilmesi için orada askeri bir güç barındırması gerekiyordu. Ayrıca pek çok belgede İngiliz Genel Kurmayının, dost bir Türkiye’nin, Rus tehlikesine karşı düşman bir Türkiye’den daha iyi olduğuna değindiğine işaret ettiği görülüyor. Ortak noktamız Hilafet olan Hint Müslümanları meselesi de var. Atatürk’e mektupları var. Para gönderebiliriz, heyetle de sizi temsil edebiliriz gibi. Buna ek olarak İngiltere ve Fransa’nın arası da Almanya savaş tazminatları konusunda açılıyor. Ortadoğu politikasında İngiltere’yi yalnız bırakıyor. Olası bir savaşta İngilizleri desteklemeyeceğini söylüyor. Ancak bu durum Türk tarafınca maalesef bilinmiyordu.” diye konuştu.

“Kapitülasyonlar ve Ermenistan konusunda geri adım atılmadı”

İngiltere özelinde batının en büyük dertlerinin boğazların kontrolü ve Musul petrolleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Demirci, “Bizim içinde ekonomik bağımsızlığın temeli olan kapitülasyonların kaldırılması ve Ermenistan meselesi iki kırmızı çizgidir. Bunlardan asla bir adım geri atılmadı. Kapitülasyonlar, 19. Yüzyılda Osmanlının kan kaybettiği yıllarda artık sömürü aracına dönüşmüş. Bir Fatih döneminde değilsiniz ve pazarlık gücünüz yok. Adli kapitülasyonlar nedeniyle suç işlemiş adamı yargılayamıyordunuz bile. İkinci çizgimiz de siyaseten Anadolu coğrafyasında asla ve kat-a Ermenistan gibi başka bir siyasi oluşumuna izin verilmemesi. Çok ciddi mücadele edildi ve çiğnetilmedi.”

Musul petrollerindeki rüçhan hakkı meselesi

“Ankara Hükümeti, Musul’u Milletler Cemiyetinde görüşmek üzere erteledi”

Söyleşide Musul konusu özel olarak ele alındı. Erhan, sorunun Lozan’da çözülemediğinin altını çizdi. TBMM Hükümetinin, Misak-i Milli sınırlarında olmasına rağmen Musul’u Türkiye’ye bırakmayan antlaşmayı niye kabul ettiğini açıkladı. “Görüşmeler uzayınca İngilizler, ‘Bu konuyu burada çözemeyeceğiz. Hiç olmazsa barış yapalım. Hepimizin buna ihtiyacı var. Bunu sonra Milletler Cemiyetinde hallederiz.’ diyorlar. Ancak Türkiye, Milletler Cemiyetine üye değil ve başkanı da İngiltere. Yine de sonra çözmek üzere ayrılıyor.” dedi. Erhan, Haliç’te müzakerelerin olduğunu, ikili görüşmelerin 6 ay sürdüğünü kaydetti. Mesele çözülemeyince Türkiye’nin Musul’a girmek üzere sınıra asker kaydırdığını belirtti. O zaman da Hakkari’de İngiliz istihbaratının eseri olan Nasruh-i ayaklanması çıktığını söyledi. Erhan, “O dönemde bir de Şeyh Sait ayaklanması vardır. Bu iki ayaklanma nedeniyle, Türk Ordusu Musul’a müdahale edemedi maalesef. 1926’da da Ankara Antlaşması imzalandı.”

“25 yıl boyunca yüzde 10 rüçhan hakkı var”

Erhan son olarak, Türkiye’nin Musul’u kayıtsız şartsızda bırakmadığının altını çizdi. 25 yıl boyunca Musul petrollerinden yüzde 10 rüçhan hakkı alma kaydıyla imzalandığını belirtti. “1926’dan sonra bu hakka sahiptir. Ancak 1945’e kadar bu hak alınmamış. 1945-1955 arası 10 yıl boyunca almışlar. Ancak 1955’te Irak Bağdat Paktına girdikten sonra biz vazgeçmişiz. Türkiye bütçesinde alacak olarak rüçhan hakkı olarak duruyordu. 1986’da Turgut Özal zamanında o zamanki alacak verecek konuları değerlendirilerek Türkiye kendisi vazgeçti.” şeklinde ifade etti.

Prof. Dr. Sevtap Demirci Türk Heyetinin, Musul’u vatan toprağı diyerek vermeme hususunda sıkı mücadele ortaya koyduğunu vurgulayarak, “Bölgede cirit atan istihbarat elemanlarının, plebisit yapılması durumunda yüzde 90 kaybedeceği yönünde raporları var. Bunlara dayanarak asla referanduma izin vermediler. Heyet bunlarla mücadele etti” açıklamasını yaptı.

Prof. Dr. Sevtap Demirci son olarak Turgut Özal’ın “Bütçeden kaldıralım” yönünde bir beyanatı olduğunu doğruladı. Ancak bu vazgeçme ile hakkın kaybolup kaybolmadığına hukukçuların iyi bakmaları gerekir. Bizim bu konuda yazdığımız bir makalede, Türkiye’nin Musul petrolleri üzerinde hakkı olduğunu ortaya koyduk. Tahsil edilmeyen yılların alacakları, faiziyle hesaplansa Türkiye uçar gider. Tek bir kurşun atılmadan Musul toprağı gitti ama petrollerinin Türkiye’nin üzerinde hakkı vardır.” görüşlerini dile getirdi.

 

Prof. Dr. Çağrı Erhan: “Lozan’ın gizli maddesi yoktur, Atatürk, Musul’dan vazgeçmemiştir”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Yeniden Refah lideri Erbakan’dan ’kayyum’ açıklaması Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, Esenyurt Belediyesine kayyum atanmasına ilişkin, "İktidarın söylediklerinin doğru olmasını temenni ediyoruz. Siyasi bir süreç değil hukuki bir süreç olmasını temenni ediyoruz. Kayyum atanması yerine belediye meclisinin görevlendireceği belediye başkan vekilinin bu görevi yapması gerektiğini ifade ediyoruz" dedi. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde düzenlenen “İl Başkanları Toplantısı” öncesi gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erbakan, 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nin 14,6 trilyon lira, bütçe gelirlerinin ise 12,67 trilyon lirada olduğunu belirterek, 1,93 trilyon lira açığın iç ve dış borçlanma ile karşılanacağını aktardı. İç ve dış borcun yüzde 98,5’in yüksek faizli iç borçlanma ile ödeneceğini ifade eden Erbakan, ödenemeyecek durumda borçlanmanın yaşandığını öne sürdü. Erbakan, "Evet bugün, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en önemli tehdit güven ve ahlak bunalımıdır. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği, ahlaki erozyonun tavan yaptığı bir süreçte, vatandaşlarımızdaki ’güven’ duygusu da iyice zedelenmiş durumdadır" diye konuştu. Erbakan, asgari ücrete yapılacak zamma ilişkin ise, "Özgür Özel’in söylediğini biz 5 bin lira arttırarak 35 bin lira demiştik. İki asgari ücret alan bir hane en azından yoksulluk sınırında bir gelire sahip olsun. Çünkü yoksulluk sınırı bugün 70 bin lira olmuş. İki asgari ücretli yan yana geldikten sonra en azından yoksulluktan kurtulsunlar" ifadesini kullandı. "Emekli maaşının asgari ücret seviyesine getirilmesi lazım" Bir haneye giren maaş miktarının yoksulluk sınırının altında olmaması gerektiğini aktaran Erbakan, şunları kaydetti: "Yeniden Refah Partisi olarak yüzde 20 ila 25’lik bir artışın şubat ve mart ayında açlık sınırının altıda kalacağını ifade ediyoruz. En azından bir 35 bin lira seviyesine gelmesini söylüyoruz. Çünkü en azından iki asgari ücretin yoksulluk sınırı seviyesine gelmesidir. 12 bin 500 lirada kalmış olan emeklilerimizin de durumunun iyileştirilmesi ve emekli maaşının da en azından asgari ücret seviyesine getirilmesi lazım." "Hukuki bir süreç olmasını temenni ediyoruz" "PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan ve görevden uzaklaştırılan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yerine kayyum atanmasını da yorumlayan Yeniden Refah lideri Fatih Erbakan, şu ifadelere yer verdi: "İktidar kanadı bu durumla ilgili ’Elimde çok ciddi deliller var’ diyor. CHP, bunun bir siyasi süreç olduğunu söylüyor. Tabii Türkiye’de yıllardan beri yaşadığımız hukuki süreçler, adalet kurumuna güvenin sarsılmış olması dolayısıyla bizim de içimiz rahat değil. İktidarın söylediklerinin doğru olmasını temenni ediyoruz. Siyasi bir süreç değil hukuki bir süreç olmasını temenni ediyoruz. Kayyum atanması yerine belediye meclisinin görevlendireceği belediye başkan vekilinin bu görevi yapması gerektiğini ifade ediyoruz."
Zonguldak Bakan Tunç, "Bu millet, 22 yıldır Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’den eser ürettiği için vazgeçmiyor" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye’yi darbe anayasasından kurtarmak durumunda olduklarını ifade ederek "Vesayetçi ruhu hala bünyesinde barındıran anayasadan kurtararak demokratik, sivil, katılımcı yeni bir anayasa ile Türkiye Yüzyılı’nı inşa edebiliriz" dedi. Bakan Tunç, 10. yargı paketinin adalet komisyonunda görüşmelerinin tamamlandığını ifade ederek meclise geleceğini söyledi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AK Parti’nin Kilimli 3. Olağan İlçe Başkanlığı kongresine katıldı. Bir düğün salonunda gerçekleştirilen kongre saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Katılımcılara "Umudun, İcraatın, Geleceğin Adı AK Parti" temalı video izletildi. İlçe başkanı, milletvekilleri ve il başkanının ardından kürsüye çıkan Bakan Yılmaz Tunç, AK Parti’nin 22 yıllık çalışmalarını sıraladı. AK Parti’yi milletin kurduğunu ifade eden Bakan Tunç, "AK Partimiz 23 yıl oldu kurulalı. 22 yıldır iktidarda. 3 Kasım 2002’de henüz kurulduktan 14 ay sonra bu millet AK Parti’yi iktidara getirmiştir. Neden, çünkü AK Parti’nin kurulmasını millet kendisi sağlamıştı. AK Parti siyaset mühendisliğinin neticesinde ortaya çıkmış siyasi hareket değil. Bir millet hareketi, dava hareketi. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Cumhuriyetin kuruluşuna ve milli iradeyi temsil eden büyük bir davanın adı. 2002’de kurulurken o davanın ismi Adalet ve Kalkınma olarak şekillendi. Neden hatırlayın, 90’lı yılları yaşayanlar, o yılların parlamenter sistemin 1,5 yılda bir değişen hükümetlerin yol açtığı siyasi krizler, siyasi krizlerin yol açtığı demokrasi eksikliği, meclise siyasetçiye güvensizlik tüm bunların yol açtığı eknoomik sıkıntılar, onların yol açtığı anarşi, faili meçhul, terör ve 28 Şubat süreci, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve tüm bunlardan bunalan milletimiz bir çıkış yolu aradı. O çıkış yolunu da Recep Tayyip Erdoğan da gördü. AK Parti’nin kurulmasını sağladı. Kendi elleriyle kurduğu partiyi de hemen kısa süre içerisinde iktidara getirdi. Yepyeni bir Türkiye’nin kapılarını araladı. Bugün burada 22 yıl iktidarda ve 23 yıllık bir parti olarak son seçimlerinde birinci partisi olarak bu kürsüde konuşabiliyorsak bu partiyi kuran aziz milletimize, Recep Tayyip Erdoğan’ı, Cumhur İttifakı’nı destekleyen ve 22 yıldır iktidardan düşürmeyen aziz milletimize borçluyuz. Milletimiz için ne yapsak azdır. Gecemizi gündüzümüze katacağız. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde teşkilatlarımızla, kabinemizle, meclisimizle, milletvekillerimizle, belediye başkanlarımızla, milletimizin güvenine layık olabilmek için gecemizi gündüzümüze katmaya devam edeceğiz" dedi. "Ülkemizi nereden nereye getirdiğimiz ortada" Zonguldak ve bölgesinin yanı sıra 81 ilde yollar, fabrikalar, tüneller, alt ve üst yapıların hayata geçirildiğini belirten Bakan Tunç şöyle devam etti: "Sadece Zonguldak’a baktığımız zaman emeğin başkenti, Bartın, Karabük... Şöyle sadece etrafımıza baktığımızda nereden nereye geliyoruz. Minibüsle Zonguldak-Kilimli arası neredeyse yarım saat sürüyordu. Bu süreden önce varmak mümkün değildi. Bugün bu süre 4 dakikaya indi. Bu tüneller hayal edilen şeyler değildi. Burada kalacak mı? İşte devam ediyor. Çatalağzı, Filyos, Bartın, Amasra, Çakraz, Cumayanı, Cide’ye kadar dağları deliyoruz. Milletimiz için yapıyoruz. 22 yıldan bu yana bu millet AK Parti’den neden vazgeçmedi. Cumhur İttifakı’ndan neden vazgeçmiyor. Recep Tayyip Erdoğan’dan neden vazgeçmiyor? Eser ürettiği için vazgeçmiyor. Milli irade bayrağını hiçbir zaman yere düşürmediği için vazgeçmiyor. 22 yıldan bu yana bu ülkenin altyapısıyla, üst yapısıyla, fiziki kalkınmasıyla her bir köşesini eserlerle donatmadık mı? Hızlı trenler, otoyollar, duble yollar, havalimanları, enerji yatırımları... İşte burada doğalgaz. Filyos’a geldi. Doğalgaz keşfini Cumhurbaşkanımız ’Milletimize müjde vereceğim, yarın beni iyi dinleyin’ dediğinde muhalefet ’Seçim için söylüyor’ dedi. Müjdeyi açıkladığında ana muhalefetin lideri ’İnanmayın, yok. Sizi kandırıyor’ dedi. Şimdi milletin huzuruna çıkıp, ’Doğalgaz gerçekten varmış. Filyos’a da üç yıl gibi kısa bir süre içinde denizin altından 2 bin metre derinlikte üç bin metre sondajla, 180 kilometre denizin altına robotlarla boru döşenerek o doğalgaz Filyos’a ulaştı. Varmış demek ki ey milletim biz Recep Tayyip Erdoğan’a haksızlık yapmışız. Yalan söylemişiz, özür dileriz’ diyebiliyorlar mı? Neyi doğru söylüyorlar ki. Hep karalama siyaseti. İşte o karalama siyaseti nedeniyle de milletten destek bulmıyorlar. 22 yıldan bu yana AK Partimiz iktidarını sürdürüyor. Dünya siyaset tarihinde bunun örneği yok. Yüzde 85 katılım ile başka bir seçim yapan dünyada başka bir ülke yok. Yüzde 85 çoğunlukla sandığa gidiyor ve bunun yüzde 50’den fazlasını alıyor. Böyle bir lider de yok. Parti de yok. Kesintisiz 22 yıldan bu yana iktidarını en yüksek katılımla sürdüren dünya siyaset tarihinde Recep Tayyip Erdoğan var. AK Parti var. Bizim partimiz var. Milletimizin hissiyatına tercüman olmak. Onların isteklerini yerine getirmek. Milletin taleplerinden hiçbir zaman geri durmamak. Milli irade bayrağını yere düşürmemek. Çalışmak, durmamak. Sürekli yola devam demek. İnşallah bu kutlu yürüyüş devam edecek." "Teröristler Tusaş’a neden saldırdı; zünkü Türkiye’nin savunma sanayini hazmedememek" Tusaş saldırısına dikkat çeken Yılmaz Tunç, "Nedir dertleri çünkü Türkiye’nin savunma sanayini hazmedememek, onu baltalamak. Korkutmak. Bu millet korkar mı? İstiklal Marşı Korkma diye başlıyor. Bu milleti hiçbir şer şebekesi korkutamaz. Bugüne kadar korkutamadığı gibi" diyerek şöyle devam etti: "Bunun önünü kesmek isteyenler oldu. Daha partimiz kurulurken kapatma davasıyla karşılaşmadık mı? Kurucu üyeleri arasında başörtülü olduğu gerekçesiyles anayasa mahkemesine dava açılan bir partiyiz. Başörtülü kurucu üye olamaz diyor. Şimdi milletvekili de olabiliyor. Memur da olabiliyor. Okullara kızlarımızı göndermediler. Yaka paça polisler o üniversite birincisi olan kızlarımızı kürsülerden atmadılar mı? O Yassıada, vesayetçi, darbeci zihniyet... Milletimizin desteğiyle buna pabuç bırakmadık. Ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması için çalıştık. İktidara geldiğimiz ilk dönem 4,5 yıl acil eylem planıyla ülkemizin 81 vilayetine hizmet götürme gayretinde olduk. Üniversiteleriyle, şehir hastaneleriyle, en ücra noktadaki aile sağlığı merkezleriyle doktoru hastanın ayağına götürdük. Helikopter ambulanslar, hava ambulanslarıyla milletimiz AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan sayesinde tanıştı. Güçlü insan dedik. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın dedik. İnsan güçlü olmalı ki aile güçlü olsun dedik. Aile güçlü olacak ki toplum güçlü olsun dedik. Eğitime önem verdik. Bütçede en büyük payı eğitime, gençlere ayırdık. Yeni okullar, üniversiteler yaptık. OSB’leri fabrikalar ile doldurduk. Gabar’da teröristlerden temizlediğimiz dağlarda ne var? Petrol var. Milletimizin refahı için çalışmak var. Nükleer santral, savunma sanayii yatırımları. Bir ülkenin savunma sanayisi güçlü olmazsa o ülkenin güvenliğinden bahsedebilir miyiz? O ülkenin sınırları güvenli olabilir mi? O ülke terörle mücadelede başarılı olabilir mi? Gökbey helikopterlerinin jandarmaya tesliminde Cumhurbaşkanımız veciz bir konuşma yaptı. Tusaş’a niye saldırdılar? Tusaş’a o teröristler neden geldi. Nedir dertleri çünkü Türkiye’nin savunma sanayini hazmedememek, onu baltalamak. Korkutmak. Bu millet korkar mı? İstiklal Marşı Korkma diye başlıyor. Bu milleti hiçbir şer şebekesi korkutamaz. Bugüne kadar korkutamadığı gibi. Korkmadan yolumuza devam edeceğiz. Kardeşliğimizi güçlendireceğiz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez hiçbir zaman birlik ve beraberliğimizi daha da kuvvetlendireceğiz. Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozmak isteyen maşalara da taşeronlara da hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. İç cephemizi güçlendireceğiz. Ülkemizi terörden arındıracağız. Kardeşliğimizi daha da güçlendirerek Türkiye Yüzyılı’nı birlik ve beraberlik içerisinde inşa edeceğiz." "Milli irade bayrağı yere düşürülmesin diye önemli yapısal değişimleri sağladık" Cumhurbaşkanı seçimleri, referandum süreci, AK Parti’ye kapatma davası süreçlerini hatırlatan Yılmaz Tunç, şöyle devam etti: "367 krizleri, Cumhurbaşkanını mecliste seçtirmediler. Halka seçtirelim dediğimizde ’Hayır’ kampanyası yaptılar. 2008’de partimize bir kapatma davası açtılar. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı oldu diye o günkü Başsavcı Anayasa Mahkemesine başvurdu. AK Parti millete hizmet etmekten başka yol, hastane, baraj yapmak, fabrika getirmekten başka ne yaptı da siz AK Parti’yi kapatmak istiyorsunuz. AK Parti ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşmasının önünü kesmek istedikleri için darbeci, vesayetçi anlayışa Yassıada zihniyetine geçit vermek istemediği için önünü kesmek istediler. Orada da başarılı olamayınca bu sefer MİT krizi, ardından Gezi olayları, 17/25 emniyet, yargı darbe girişimi tüm bunlarda başarılı olamayınca terörü azdırmaya çalıştılar. Ülkemizin değişik yerlerinde patlamalar, değişik olayları çıkartmaya çalıştılar. Tüm bunlarda başarılı olamayınca karanlık gecesine giden taşları birer birer döşediler. 15 Temmuz’da zannettiler ki bu ülkeyi karartabilecekler. Bu ülkeninz önünü kesebilecekler. Bu milleti durduracaklarını zannettiler. 15 Temmuz’da tankları milletin üzerine yürüttüler. Millet korkmadı. Biz korkmuyoruz vatanımıza sahip çıkacağız dedi milletimiz. Meydanlara indi. Milletimiz Cumhurbaşkanımızın bir mesajı ile adeta ölüme koştu. Vatanının mücadelesini, bayrağının mücadelesini yaptı. Bu ülkenin bağımsız Türk Yargısı da o gece savcılar evinde oturmadı. Gitti ’darbecilerden yakalayacağız, hesap soracağız, gözaltı yapacağız’ dedi. Ama geçmişte bu ülkede darbeler oldu. 12 Eylül, 27 Mayıs, 28 Şubet oldu. Hepsinde darbecilerin yanında onlara destek olan bir yargı sistemi varken artık Türkiye’de vesayetçi anlayışa, darbeci anlayışa geçit vermeyen milletin yargısı var. İşte birilerinin hazmedemediği de bu. Sürekli saldırmalarının bu ülkede adaletsizlik algısı var şekilnde bir propaganda yapmalarının sebebi de bu. AK Parti adalet partisi. Kalkınma partisi, kuruluş sebebidir adalet. 90’lı yılların adaletsizliklerinden kalkınma eksikliğinden, istikrarsızlıklarından bunalan milletimiz kurmuştur AK Parti’yi. Adaleti getirmiştir. Bugün yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşmanın mücadelesini veriyoruz. Çok sayıda reform yaptık. Sessiz devrim sayılan. Anayasa değişiklikleriyle temel hak ve özgürlükleri daha da güçlendiren önemli reformlara imza attık. Sizler referandumlarda bunlara evet dediniz. Sizin sayenizde oldu bunlar. Kadın haklarının anayasada yer alması. Çocukların korunmasıyla ilgili hakların yer alması. Hak arama yollarının arttırılması, kamu denetçiliği kurumundan bilgi edinme hakkına varıncaya kadar, özel hayatın korunmasından kişisel verilerin korunmasını sağlayan kurumların oluşturulmasına varıncaya kadar, yüksek askeri şuranın bir kere oturma düzeni bile MGK’nın oturma düzeni bile bunlar demokratik hukuk devletine uyan şeyler değildi. Hakimler Savcılar Kurulu’nun, anayasa mahkemesinin yapısı tüm bunlar demokratik hukuk devleti ilkesine uygun hale getirildi. Bir daha bu ülkede darbeler olmasın, 10 yılda bir muhtıralar olmasın. Milli irade bayrağı yere düşürülmesin diye önemli yapısal değişimleri sağladık. Sıkı yönetim ilan edilebilir diye bir madde vardı anayasada. Sizin oylarınızla bunları kaldırdık. Bu anayasada darbeciler yargılanamaz diye bir madde vardı. Sizin oylarınızla bunları kaldırdık. Bu düzenlemeleri yapalım dediğimizde Yassıada zihniyeti karşı çıktı. Mecliste gece yarıları kürsü işgalleri oldu. Büyük bir mücadele ile bu noktaya geldik. Elbette ki yetmez. Bu ülkeyi darbe anayasasından kurtarmak durumundayız. Vesayetçi ruhu hala bünyesinde barındıran anayasadan kurtararak demokratik, sivil, katılımcı yeni bir anayasa ile Türkiye Yüzyılı’nı inşa edebiliriz. İnşallah bu uzlaşmayı parlamentoda gerçekleştireceğiz. O uzlaşmaya yanaşacak olan partiler ve vekillerimiz de tarihe geçecek. Milletten takdir toplayacak. İnşallah bunu gerçekleştirir, millete olan borcumuzu da öderiz." "Tabelada Cumhuriyet, halkçı yazmakla Cumhuriyetçi, halkçı olunmaz" Rusya-Ukrayna savaşında muhalefetin adeta savaşın tarafı olmayı teklif ettiğini ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arabuluculuk ile BM’nin takdirini topladığını ifade eden Bakan Tunç, "Son 5 yıl sıkıntılarla geçti. Hepiniz biliyorsunuz. Çevremizde savaşlar. Rusya-Ukrayna savaşı ekonomik olarak en çok bizi Türkiye’yi etkiledi. Muhalefet taraf tutalım dedi. Adeta savaşın tarafı olmayı teklif etti. Biz arabulucu olalım dedik. Cumhurbaşkanımız BM’nin takdirini topladı. Küresel güçlerin Suriye’yi bölüp parçalayarak güneyimizde geleceğimizi tehdit edecek, çocuklarımızı, gençlerimizi, geleceğimizi huzursuz edecek terör devletine müsaade edemezdik. Çok çalıştılar. İsrail’in güvenliğini sağlamak için uydu devlet lazım dediler. Orada bir oluşuma gitmeye çalıştılar. Ama ne yaptık biz buna müsaade edemeyiz dedik. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden hiçbir oluşuma müsaade edemeyiz dedik. Fırat Kalkanı Harekatı’nı yaptık. O FETÖ’cülerin darbe kalkışmasından sonra Fırat Kalkanı, Zeytindalı harekatlarını yaptık. Bu uğurda şehitler verdik. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar olmasaydı bugün ülkemizi tehdit eden bir terör devletinin oluşması sağlanmış olacaktı. Doğu Akdeniz işgal edilmek üzereydi. Libya ile mutabakat yaptık. Muhalefet karşı geldi. Libya’da ne işimiz var dedi. Suriye’de ne işimiz var dediği gibi. Libya ile deniz yetki alanları anlaşması yapmamız lazım. Askerimizi oraya göndermemiz lazım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var dedik. Doğu Akdeniz’i işgal ettirmedik. Ama ana muhalefetin lideri ’Ne işimiz var Libya’da, Suriye’de’ dedi. 30 yıllık Azeri kardeşlerimizin Ermenistan tarafından işgal edilen topraklarının kurtarılmasında, kardeşlerimize yardıma gittiğimizde bu ülkenin ana muhalefet lideri Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan’a cihatçı gönderiyor diye dünyaya yaygara yapmadı mı? Bunların ki nasıl siyaset. Böyle halkçılık olabilir mi? Böyle cumhuriyetçilik olabilir mi? Tabelada Cumhuriyet yazmakla, Halkçı yazmakla, halkçı olunmaz. Cumhuriyetçi olunmaz. Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi ile Cumhur İttifakı ile inşallah Türkiye Yüzyılını milletimizle beraber inşa edeceğiz" diye ifade etti. "Yargı reformu stratejik belgemizi Cumhurbaşkanımız kamuoyuna paylaşacak" Meclisin gündeminde yargı reformu belgeleriyle ilgili çalışmalar olduğunu ifade eden Bakan Tunç, "Önümüzde 3,5-4 yıllık süre var. Ekonomimizi toparlayacağız. Şu anda meclisimizin gündeminde yargı reformu belgeleriyle ilgili çalışmalarımız var. 9. yargı paketi meclisin gündeminde. 10. yargı paketi adalet komisyonunda görüşmeleri tamamlandı. O da gündeme geliyor. Önümüzdeki dört yılı kapsayan yargı reformu strateji belgemizi de hazırladık. Önümüzdeki birkaç gün içerisinde Cumhurbaşkanımız tarafından kamuoyuna paylaşılacak. O belgede gecikmeyen adalet sistemi, daha kısa sürede gecikmeden sonuçlanacak, hakkıyla tecelli edecek adalet sisteminin tesisi konusunda 22 yılda çok mesafe aldık. İnşallah önümüzdeki dört yılın planını yapıyoruz. Özellikle yeni ihtiyaçlar, yeni suç tipleri, teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan sorunlar. Bilişim suçları, internet. Tüm bunları kapsayacak. Vatandaşlarımızın yargı hizmetlerinden en kaliteli hizmeti alabilmesinin yolunu açacak ve özellikle suç ve suçluyla mücadelede daha kararlı olmamızı, sokaklarımızın daha huzurlu olmasını sağlayacak, milletimizin huzurlu bir geleceğe adım atmasındaki gayretleri daha da artıracak yeni düzenlemeleri inşallah meclisimizin, milletvekillerimizin takdirlerine arz edeceğiz. Bu strateji belgesindeki hedefler doğrultusunda yasama, yürütme ve yargı; milletimize hak ettiği hizmetleri getirme gayreti içerisinde olacağız" şeklinde konuştu. Bakan Tunç, AK Parti Kilimli İlçe Başkanlığı görevine seçilecek olan Mustafa Karakoca ve yönetimini tebrik etti. Kongrede Bakan Tunç’a çeşitli hediyeler takdim edildi.
Karabük Belediyede günlük yevmiyelere yüzde 25 zam Karabük Belediyesi Personel A.Ş tarafından personelin günlük yevmilerine yüzde 25 oranında zam yapıldı. Karabük Belediyesi Personel A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Samet Sarıtaş, yaptığı açıklamada, Karabük Belediyesi Personel A.Ş ile malum sendika arasında devam etmekte olan iş yeri Toplu İş Sözleşme sürecinin 14 Ekim 2024 tarihi itibari ile ilgili yasa gereği belirtilen sürede tamamlanamadığından dolayı sendika yetkisinin iş yerinde düştüğünü belirtti. Gelinen noktada Karabük Belediyesi Personel A.Ş. yönetim kurulu olarak personelin günlük yevmiyelerine yüzde 25 oranında zam yapıldığını ve bu zamla birlikte en düşük personel maaşının 32 bin TL’nin üzerine çıktığını ifade eden Sarıtaş, “Ayrıca 01.07.2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere zam oranı uygulanacaktır. Bununla birlikte geçen süre içerisindeki zamlı maaş farkları, öğrenim yardımları ve kasım ayı içerisinde ödenecek olan 15 ikramiye olmak üzere tüm alacakları hesaplarına 15 Kasım tarihinde yatacaktır. Tüm mesai arkadaşlarımıza hayırlı olsun. Bu süreçte hiçbir çalışan arkadaşımızın en ufak bir şekilde hak kaybının olmayacağı hususunda görüşlerini her platformda dile getirerek desteklerini hiçbir şekilde esirgemeyen, ‘mesai arkadaşlarımızın huzuru bizim huzurumuz, mutluluğu bizim mutluluğumuzdur’ diyen ayrıca; göreve geldiği ilk günden bu yana emek ve alın terinin kutsiyetine olan inancı, yürütmüş olduğu çalışmalarla ‘şehri imar gönülleri ihya’ düsturuyla yola çıkan, verdiği sözü göreve gelir gelmez tutarak bizlere gösteren Karabük Belediye Başkanımız Özkan Çetinkaya Bey’e Personel A.Ş. olarak; çalışanlarımız, aileleri ve çocukları adına teşekkür eder şükranlarımızı sunarız” dedi.
Hatay Evlere sıçrayan yangına müdahale için çevre illerden destek istendi Hatay’ın Arsuz ilçesinde çıkan orman yangınına havadan ve karadan 152 araç ve 479 personel ile müdahale devam ediyor. 4 eve sıçrayan yangında bölgedeki vatandaşları tahliye etmek için 7 araç görevlendirilirken çevre illerden de destek istendi. Yangın, saat 11.40 sıralarında Arsuz ilçesi Kozaklı Mahallesi mevkiinde ormanlık alanda çıktı. Yangının ihbar edilmesi üzerine bölgeye itfaiye ve orman bölge müdürlüğü ekipleri sevk edildi. Ekipler, kısa sürede yangına havadan ve karadan müdahale etmeye başladı. Yangına şu an itibarıyla 152 araç ve 479 personel ile müdahale devam ediyor. Yangının yerleşim yerlerine sıçrama ihtimaline karşı AFAD ekipleri yangından etkilenebilecek vatandaşların tahliyesi için bölgeye 7 adet servis aracı yönlendirdi. Jandarma ve Emniyet birimlerine bağlı TOMA’lar da yangına müdahaleye destek veriyor. Ayrıca çevre iller; Adana, Osmaniye, Kilis ve Gaziantep’ten yangına müdahale amacıyla araç ve personel talep edildi. Harlısu mevkiinde yangının sıçradığı 4 eve müdahale edilerek yangın söndürüldü, aileler güvenli alana tahliye edildi. Yaşanan korku dolu anları anlatan Memiş Azad, "Yangın saat 11.00’de başladı. Yangın Kozaklı köyünden bu tarafa geldi. Şu anda köyün içine kadar geldi. Ahırlar yandı, evler yanıyor. Köyün tümü boşaldı. Yangın çok büyük 5 tane ev yandı, 3 de ahır yandı" dedi.