ASAYİŞ - 25 Nisan 2025 Cuma 11:06

Otizmli genç bakımevinde ilaç zehirlenmesiyle öldü

A
A
A
Otizmli genç bakımevinde ilaç zehirlenmesiyle öldü

Beylikdüzü’nde bir bakımevinde kalan 21 yaşındaki genç ilaç zehirlenmesiyle öldü. Gencin annesi Dilek Barut, "Otopsi sonucu yeni çıktı. İlaç vermişler öyle ölmüş. Tamamen ihmalleri var. İlaç verip odaya bırakmışlar hiçbir şekilde bakılmamış. Ne varsa ne yoksa tamamen açığa çıksın istiyorum" dedi. Adli Tıp Kurumu raporunda da çocuğun ölüm sebebinin ilaç zehirlenmesi olduğu ifade edildi.


Olay, 22 Kasım 2024’te Beylikdüzü’nde bulunan bakımevinde yaşandı. İddiaya göre, bakım evinde fenalaşan 21 yaşındaki Uğur Yıldırım sinir krizi geçirdi. Bakımevi görevlileri sakinleşmesi için anne Dilek Barut’u görüntülü aradı. Görevliler telefonu kapatıp iddiaya göre Yıldırım’a ilaç verdi. İlaç içtikten bir süre sonra fenalaşan genç özel bir hastaneye kaldırıldı. Yıldırım hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Bakımevi yetkilileri de anne Dilek Barut’u arayarak oğlunun ölüm haberini verdi. Ölüm haberini alan acılı aile hastaneye geldi. Anne fenalaştı. Acılı aile polis ekiplerine şikayette bulunarak savcılığa başvurdu. Adli Tıp Kurumu raporunda da çocuğun ölüm sebebinin ilaç zehirlenmesi olduğu ifade edildi.


Çocuğu ziyarete gittiğinde vücudunda morluklar olduğunu gördüğünü ifade eden Anne Dilek Barut, oğlunun ölümüne sebep olanların bir an önce yakalanmasını istiyor.


Anne Dilek Barut," Çocuğum otizimliydi bakım evinde kalıyordu. 21 yaşında. 5 ay önce vefat etti. Otopsi sonucu yeni çıktı. İlaç vermişler öyle ölmüş. İlaç zehirlenmesi var. Tamamen ihmalleri var. İlaç verip odaya bırakmışlar hiçbir şekilde bakılmamış. Ne varsa ne yoksa tamamen açığa çıksın istiyorum. Olayın olduğu güne dair kamera görüntüsünü silmişler. Hiçbir şekilde o gün ne oldu bilmiyoruz. Sadece çocuğumun krizi geçirdiğini akşamında da bana öldüğünü söylediler. İlaç verildiğini onlar söylemedi otopsi sonucunda yazıyor. Hiçbir şekilde bakım eviyle görüşmedim şuan dava sürecinde olurda bir sıkıntı oldu diye ben görüşmek istemedim. Onlarda hiçbir şekilde beni aramadılar. Suçları olmasalardı bir şekilde arar başınız sağ olsun derlerdi. Sadece bana 5 ay önce cenaze haberini verdikleri gün görevli ile görüştüm. Sonra hiçbir şekilde onlardan haber almadım. 22 Kasım 2024’te akşam 20.00’da bana haber verildi. Ama öğle saatlerinde kriz geçirdiğini biliyorum. Öğle saatlerinde ilk önce kriz geçirdi o zaman görüntü arama yaptılar. 30 saniye sürdü. Ben çocuğumu 30 saniye içinde 3 saniye zor gördüm. Çünkü telefonu attı kötü durumdaydı. Beni görür biraz sakinleşir diye aramışlar. Sonrasında müdahale edeceğiz dendi ve bana dönüş yapılmadı. Çocuğun kriz geçmiş mi geçmemiş mi diye. Ben de geçti diye düşündüm" diye konuştu.



"Onlar daha kötü müdahalede bulundular"


Çocuğunun iyi bakılması için bakımevine verdiğini fakat orada daha kötü bakıldığını ifade eden anne Barut, "İfadelerine göre akşam 17.41 gibi fenalaşmış ambulans çağırmışlar. Ambulans geç gelmiş. Bilinci kapalı şekilde özel hastaneye götürülmüş. Neden devlet hastanesine götürülmemiş. Bakımevinde kalanlar normalde özel hastaneye götürülmüyordu. Devlet Hastanesine götürülüyordu. Yaşarken niye götürülmüyor da ölürken götürülüyor. Amaç olayın üstünü kapatmak mı? Bundan dolayı da ben şüpheliyim. Sinir krizleri geçiriyordu. Ben zapt edemeyecek durumdaydım. Bakım merkezine 5 yıldır vermiştim ama bu bakım merkezi değildi. 5 yılda 5 bakımevi değiştirildi. İlk verdiğimde 16 yaşındaydı. Çocuğum çok kriz geçiyordu. Kirada oturuyordum. Yalnız başına yaşayan bir anneydim. Kendim baş edemedim bakamadım. Vermek istemedim ama mecbur kaldım. Orda daha iyi bakılır belki, ben bir şey yapamıyorum. Bilinçsizim çünkü diye düşündüm. Fakat onlar daha kötü müdahalede bulundular" ifadelerini kullandı.



"Engelli çocuğum var diye kabul etmeyenler oldu, ben mecbur kaldım"


Oğlunu bakım evine vermeye mecbur kaldığını ifade eden Dilek Barut, "Çocuğu hiç iyi görmedim. Hep vücudunda darp izleri hep bir yaralar. Gidip görüyordum. Haftada bir 10 günde bir, en geç 15 günde bir mutlaka gidip görüyordum. 15 günde gitme sebebim de benden sonra hiçbir şekilde alışmadı, hep üzülüp ağlıyordu. Ben de onu üzmemek için 15 günde bir diyordum. Yoksa daha sık gitmek istiyordum. 21 yaşındaydı. Kira vermediler evden attılar imza topladılar. Çocuğu kriz geçiriyor diye. Kiralık ev için aradığım zaman engelli çocuğum var diye kabul etmeyenler oldu. Ben mecbur kaldım. Bir tane daha oğlum var şu an 17 yaşında. Eşimden o zaman ayrıydım. Şu an evliliğim var ama başka bir kişiyle evlilik yaptım. Öyle yaşamak zorunda kaldım. Sürekli biraz düzelir onu alırım diye düşünüyordum. Fakat cenazesini alırım diye düşünmüyordum hiç" ifadelerini kullandı.



"Suçlular bir an önce yakalansın istiyorum"


Suçluların yakalanmasını istediğini belirten Barut, "Yargılama sürecine geçilmedi. 5 tane şüpheli var dosyada görünüyor. Savcı şüphelilerin ifadelerini aldı. Ama otopsi sonucunu yeni öğrendi savcı 3 gün oluyor. Bundan sonra nasıl bir yargılama sürecine geçer bilmiyorum. 5 şüpheliden biri merkezin müdiresi, bir tanesi sağlıkçı diye görünüyor. Ama onun sağlık eğitimi almadığını basit düz lise mezunu olduğunu duydum. Böyle bir bilgim var. 3 de bakım personeli sanırım. Suçlular bir an önce yakalansın istiyorum. 5 aydır kuruma hiçbir şekilde müdahale edilmedi. Orada hala hastalar var. Hala işlem yapılıyor hala hiçbir şey olmamış gibi devam ediliyor. Bir işlem yapılsın istiyorum ki diğer çocuklar zarar görmesin. Zaten bizden sonra bir genç daha öldü. Onun otopsi raporu yok. Ona doğal ölüm yazılmış ama bakımsızlıktan ona zatürree geçirmiş hastaneye benim çocuğum ölmeden 3 gün önce kaldırılmış. Hastanede 12 gün kalmış sonra ölmüş onun için doğal ölüm yazmak zorunda kalmışlar. Onda da morartı izleri var. Orda bir çok çocuğun vücudunda morartı izleri var maalesef. Çevrede şiddet uyguladıklarına dair bir görüntü çekilmişti. O görüntü gösterilmişti zaten. Biz de soruşturduğumuz zaten çevredekiler bu iddiaların asılsız olmadığını gerçeklik payı olduğunu söylüyor. Bize peşini bırakmamamız söyleniyor. Sürekli sesleri duyup oradan taşınanlar bile varmış" dedi



Otizmli genç bakımevinde ilaç zehirlenmesiyle öldü

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.