ASAYİŞ - 29 Haziran 2024 Cumartesi 10:45

Küçük kesi ile yapılan bypass ameliyatlarında hastalar 3, 4 günde taburcu olabiliyor

A
A
A
Küçük kesi ile yapılan bypass ameliyatlarında hastalar 3, 4 günde taburcu olabiliyor

Göğüs kafesindeki kemikler kesilmeden, küçük kesi ile yapılan minimal invaziv bypass ameliyatı, büyük kesilerle yapılan ve kemiklerin kesilerek yapıldığı bypass ameliyatlarına göre hastaların daha kısa sürede ve acısız iyileşme süreci geçirmelerini sağlıyor.


Ameliyattan sonra 3, 4 gün içerisinde hastaların taburcu olabildiği küçük kesi bypass ameliyatları özel hastanelerde daha yaygın olmakla birlikte bazı kamu hastanelerinde de uygulanıyor. Hastalarına küçük kesi ile bypass ameliyatı yapan Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Koray Ak, “Minimal invaziv bypass yaptığımız hastaları ameliyattan sonra üçüncü ya da dördüncü günde sorunsuz bir şekilde taburcu edebiliyoruz. Bunun hem hasta konforu açısından hem de hastanede yatış süresinin azaltılması açısından önemli bir etken olduğunu düşünüyoruz” dedi.


Büyük kesiler ile yapılan ve göğüs kafesindeki kemiklerin kesilerek damarlara müdahale edildiği bypass ameliyatları yerine, daha küçük kesilerle yapılan, herhangi bir kemiğin kesilmesine ihtiyaç duyulmadan operasyonun gerçekleşebildiği minimal invaziv bypass ameliyatları hastaların konforu ve acısız iyileşme süreçleri açısından önemli bir fark oluşturuyor. Küçük kesi ile yapılan bypass ameliyatlarında hem hasta 3 4 gün gibi bir sürede hastaneden taburcu olabiliyor, hem de kemikler ameliyatta kesilmediği için vücutta büyük kalıcı izler oluşmasının önüne geçilebiliyor. Son yıllarda giderek artan bu yöntem, Türkiye’de genellikle özel hastanelerde uygulanırken, bazı kamu hastanelerinde de uygulanabiliyor. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran hastalar da bu yöntem ile yapılan ameliyatlar sayesinde sağlığına kavuşuyor.


Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde minimal invaziv bypass ameliyatı olan Hamza Şahin, "Kalpteki damarlarda tıkanıklıklar vardı, bypass ameliyatı oldum. Ailemde de vardı. Bende de kontrol sırasında çıktı. Ameliyat gayet iyi. Eski ameliyatlara göre çok daha konforlu. İşimize gücümüze çok daha erken döneceğiz. Hareketler daha az kısıtlı daha az kesi ile yapılıyor. Normalde hekim olduğum için biliyorum, oradaki kemiğin kaynaması normalde uzun süreli oluyor. En azından ondan kurtulmuş olduk" diye konuştu.



“Zorlu operasyondu ama buna rağmen süreç son derece iyi geçti”


Aynı ameliyatı olan başka bir hasta Kemal Erer, "25 Haziran günü sabah ameliyata girdim narkozdan çıktığımda saat yaklaşık 22 sıralarıydı. Şu an son derece iyi durumdayım, sağlığım yerinde, herhangi bir ağrı sızı da yok. Hatta bugün taburcu olmayı bile talep ettik. Doktorlar da uygun gördü, muhtemelen bugün evimize gideceğiz. Süreç başından beri son derece iyi geçti. Burada klasik yöntemle göğsü açmanın dışında minimal bir kesi ile 4 tane damarın değişmesi operasyonu vardı. Gerçekten zorlu operasyondu ama buna rağmen son derece süreç iyi geçti. Başından beri hocaların özellikle bilgilendirilmesi çok iyiydi. Dışarıda bir çözüm arama düşüncemiz hiç olmadı, tamamen güvendik burada kendimizi teslim ettik. Çok da iyi bir karar verdiğimizi düşünüyorum. Ben bu tür şeylerin üniversite hastanelerinde bu kadar kolaylıkla yapılacağını düşünmüyordum. Tamamen hocaların yönlendirmesiyle oldu. Bu kadar başarılı bir şekilde geçmesi beni de şaşırttı, buradaki herkese minnettarım" dedi.



“Minimal invaziv bypass yaptığımız hastaları ameliyattan sonra üçüncü ya da dördüncü günde hastaneden sorunsuz bir şekilde taburcu edebiliyoruz”


Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Koray Ak, "Yapılan ameliyat küçük kesi ile yapılan, ya da minimal invaziv bypass ameliyatı. Son yıllarda tüm dünyada giderek artan sayıda minimal invaziv ameliyatları yapılmakta. Bu ameliyatları yapmanın arkasındaki en önemli gerekçe, hastanın ameliyat sonrası dönemde daha hızlı iyileşmesi ve hastaneden daha erken sürede taburcu etmek. Biz de genelde minimal invaziv bypass yaptığımız hastaları ameliyattan sonra üçüncü ya da dördüncü günde hastaneden sorunsuz bir şekilde taburcu edebiliyoruz. Bunun hem hasta konforu açısından hem de hastanede yatış süresinin azaltılması açısından oldukça önemli bir etken olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu.



“Hastaların yüzde 85, 90’ı küçük kesiyle bypass ameliyatı yapmaya uygun oluyor”


Prof. Dr. Koray Ak, “Ameliyatın bir takım teknik farklılıkları var, belli bir öğrenme eğrisi var ameliyatı yapmakta. Genellikle deneyimli merkezlerde ameliyat süresi normal ameliyatlara göre benzer sürelerde yapılabilmektedir. Merkezimizde uzun süreden beri küçük kesi ile koroner bypass ameliyatları yapmaktayız. Özellikle kamu kurumu olmamız neticesinde, kamu kurumunda böyle bir hizmeti verdiğimizden dolayı oldukça gururluyuz. Bildiğim kadarıyla kamu kurumlarında çok fazla yapılmıyor. Yapılan merkezler var fakat genellikle başlatılıyor ama devam edilmesi konusunda sıkıntılar yaşanabiliyor. Genel olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim, küçük kesili ameliyatlar kamu kurumlarında çok fazla yapılmıyor daha çok özel sektörde yapılan ameliyatlar olarak biliniyor. Açık ameliyatlarda Hem yoğun bakım süresi hem de ameliyattan sonraki servis takip süresi kapalı ameliyatlara göre bir miktar daha uzun. Hastanın şikayetleri küçük kesi ile yapılan ameliyatlarda, açık ameliyatlara göre oldukça düşük oranlarda görülmektedir. Bütün hastalar bu operasyona uygun olmayabiliyor. Vücut kitle endeksi yüksek olan, obezitesi olan hastalarda, daha önceden kalp ameliyatı olmuş hastalarda ya da kalp damarlarında ya da aort damarında kireçlenme olan hastalarda minimal invaziv yöntemler tercih etmiyoruz. Ancak hastaların yüzde 85, 90’ı küçük kesiyle bypass ameliyatı yapmaya uygun oluyor” dedi.


Prof. Dr. Koray Ak, “Bu yöntem bence gerek hastaların talebi gerek ameliyat sonrası iyileşme hızını düşündüğümüz zaman, önümüzdeki 5 yıl içerisinde küçük kesi ile ameliyatların sayısının hızla artacağını düşünmekteyiz" diye konuştu.



“Kaburgaların arasından herhangi bir kemiğe zarar vermeden bu ameliyatı gerçekleştirebiliyoruz”


Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dr. Öğretim Üyesi Fatih Öztürk, "Burada en büyük fark hasta konforu açısından bulunmakta. Hastaların normal yaşamlarına erken dönüş süreci gerçekleşiyor. Daha hızlı iyileşme süreci oluyor. Büyük kesiye bağlı ortaya çıkacak enfeksiyon gibi riskler küçük keside daha az oluyor ve hastalar hayatlarına çok daha erken dönüyor. Bunun dışında ameliyat aşaması açısından çok büyük bir farklılık yok. Aslında yaptığımız ameliyat aynı ameliyat. Göğüs kafesini kesmek aslında bir nevi kemiği kontrollü kırmak demek oluyor. Ama küçük kesiden yaptığımızda, kaburgaların arasından herhangi bir kemiğe zarar vermeden bu ameliyatı gerçekleştirebiliyoruz. Açık ameliyatta yaptığımız gibi bütün damarlara ulaşabilir hepsini bypass yapabiliyoruz. Büyük kesi işleminde kemiği kestiğimiz zaman kemiğin kaynamasını beklememiz gerekiyor. 1, 1 buçuk ay hastanın normal yaşamına dönerken çok dikkat etmesi gerekiyor ama burada bir taburculuk sürecimiz ile beraber herhangi bir iyileşme sürecini beklemeden normal yaşamına geri dönebiliyor” dedi.


Dr. Öğretim Üyesi Fatih Öztürk ,“Yeni benimsenmeye başlayan bir ameliyat türü olduğu için kafalarda soru işaretleri olabiliyor. Ama biz durumu açıkladıktan sonra kafada soru işaretleri kalmıyor. Estetik açıdan da, yara daha küçük oluyor. 12-13 santimlik kesi yerine 6-7 santimlik kesi söz konusu. Kemik kırılmadığı için de bölgenin iyileşme süreci çok daha hızlı oluyor. O açıdan hastalar da bundan çok memnun kalıyorlar” şeklinde konuştu.



Küçük kesi ile yapılan bypass ameliyatlarında hastalar 3, 4 günde taburcu olabiliyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adıyaman Başkan Aslan: “2024 yılı engelliler için fark oluşturan bir yıl oldu” Adıyaman’ın Kahta Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Serkan Aslan, 19 yıllık dernek geçmişlerinde görmedikleri yardımları bu yıl içerisinde gördüklerini ifade etti. Kahta Bedensel Engelliler Derneği olarak yaklaşık 19 senedir faaliyet gösterdiklerini belirten Kahta Bedensel Engelliler Derneği Başkanı Serkan Aslan, yaptığı açıklamada, “Derneğimiz 19. yılında adeta bir devrim yaşamış gibi oldu. Kahta Belediyesi tarafından engelli kardeşlerimizin sorunlarına ve ihtiyaçlarına bu yıl içerisinde gereğinden fazla ilgi gösterilip yardımcı olundu. Kahta Belediye Başkanı Mehmet Can Hallaç’a engelli kardeşlerimizin yanında olduğu için tüm engelli kardeşlerimizin adına çok teşekkür ederim. Kahta ilçesinde yaklaşık 6 bin 500 engelli yaşamaktadır. Bugüne kadar birçok sorun ile karşılaştık. Ciddi anlamda bu zincirin kırıldığını görmek bizleri çok mutlu etti. Bir kez daha belirtmek isterim ki, gerçekten Kahta Belediye Başkanı Mehmet Can Hallaç, engelliler ile ilgili bir devrim yaptı. Bizlere önem gösterip, bizlerin topluma kazandırılmasında çok büyük bir etkisi oldu. Yaptığımız yardım ve çalışmalara bizzat katılarak, moral ve motivasyon açısından engelli kardeşlerimize destek oldu. Belediye olarak tüm engellilere kapılarının her zaman açık olduğunu ifade ederek, tüm engelli kardeşlerimizi belediyeye misafir olarak davet etti. Kendisine sizlerin aracılığıyla bir kez daha teşekkür ederim. Allah razı olsun. Her zaman her yerde bu güzel insanlara hizmet etmeye devam edeceğiz. Tüm engelleri hep birlikte aşacağız inşallah” dedi. Başkan Aslan, konuşmasının sonunda ayrıca 19 yıllık geçmişlerinde kendilerine destek olan herkese teşekkür ettiğini sözlerine ekledi.
Gaziantep SANKO Üniversitesi Hastanesi umut olmaya devam ediyor SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde böbrek ve karaciğer nakilleri ayrı salonlarda eş zamanlı gerçekleştirildi. Gaziantep’te yaşayan H.K. (42) vücudunda ödem, morluk ve gözlerinde sararmalar oluşmaya başladığında, sağlığı ile ilgili sorun olduğunu düşünerek, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Gastroenteroloji Bilim Dalından Doç. Dr. Nimet Yılmaz’a başvurduğunda, yapılan tetkikler sonucunda karaciğerinin iflas ettiğini öğreniyor. Nakil kararı vermeden önce araştırmalar yaptığını belirten H.K., “Nereye gideceğimi, nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum, çünkü bu hayati bir sorundu. Fikir edinmek amacıyla şehir dışında farklı merkezlere gittim fakat yeterli ilgiyi göremedim” dedi. Bunun üzerine yeniden SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğunu anlatan H.K., “Yaklaşık 4 ay sonra hastaneden kadavra organ bağışı ile karaciğer nakli için arandık. Eşimle hemen yola çıktık ve iki saat içerisinde tüm tetkiklerim yapılarak, ameliyata alındım” ifadelerini kullandı. Ameliyattan sonraki sürecin çok rahat geçtiğine vurgu yapan H.K., “Allah’a şükür, o günden beri ağrım sızım yok. Doktorlarımın ilgisi mükemmeldi” diyerek mutluluğunu dile getirdi. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Gastroenteroloji Bilim Dalından Doç. Dr. Nimet Yılmaz ve Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalından Dr. Ali Bora Üstünsoy’un hepsinin birbirinden değerli olduğuna dikkat çeken H.K., şöyle devam etti: “Hepsine çok teşekkür ediyorum. Buradaki herkesin desteği gerçekten çok önemli. Burası benim için yaşama yeniden dönüş yeri oldu. Karaciğer naklim ile doğum günüm aynı güne denk geldi. Karaciğeri bağışlanan kişiye Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesinden Allah razı olsun. Organ nakli, sadece kelimelerden oluşmuyor, insanların hayatlarını kurtaran, onları hayata yeniden döndüren kritik bir süreç. Bu konuda herkesin bilinçlenmesi gerekiyor.” Gece yarısı gelen telefon yaşamımı değiştirdi Hatay’dan gelen A. K. (61) ise fabrikada 9 yıl çalıştıktan sonra hastalanınca bir sağlık kuruluşuna başvurduğunda, yapılan tetkikler sonucu böbrek yetmezliği teşhisi konulduğunu ve diyalize girmeye başladığını bildirdi. A.K., 14 yıl diyalize girdiğini ve Hatay’da yaptığı nakil başvurusundan sonuç alamayınca, oğlu B. K.’nin nakil kaydını SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’ne aldırdığını kaydetti. Rahatsızlanınca emekliliğe ayrıldığını vurgulayan A.K., “Diyaliz artık beni çok yormaya başlamıştı. Bir taraftan diyaliz tedavisine devam ederken diğer taraftan da nakil için haber bekliyordum. Beklediğim haber bir gece saat 03.00 civarında SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Koordinatörlüğü’nden geldi. Gece yarısı gelen telefon tüm yaşamımı değiştirdi” ifadelerine yer verdi. Ameliyatının çok iyi geçtiğini, ameliyattan sonra diyalize girmediğinin altını çizen A.K., duygularını şöyle aktardı: “Kendimi çok iyi ve sağlıklı hissediyorum. İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehtap Akdoğan, Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Erbay Tümer hocalarıma ve tüm personele çok teşekkür ediyorum. Böbrekleri bağışlanan kişiye rahmet yakınlarına sabır diliyorum. Herkesi organ bağışına davet ediyorum.” İki farklı organ nakli ameliyatını eş zamanlı yaptık SANKO üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, yaptıkları başarılı nakillerle hastalara yeniden umut olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadıklarına dikkat çekti. İki farklı organ nakli ameliyatını iki salonda eş zamanlı yaptıklarını hatırlatan Doç. Dr. Yüksel, şu bilgileri paylaştı: “Hastamız H.K.’ya kadavradan karaciğer nakli gerçekleştirirken aynı anda diğer ameliyathanemizde ise hastamız A.K.’ya yine kadavradan böbrek nakli ameliyatımız devam ediyordu. Yani organ nakil ekibi olarak hastanemizde iki farklı organ nakli ameliyatını ayrı salonlarda eş zamanlı yapmanın gururunu yaşıyoruz. İki hastamız da gayet mutlu, şu an sağlıklılar ve her şey yolunda. Böbrek nakli yaptığımız hastamızın böbreği gayet güzel çalışıyor şu ana kadar diyalize girmedi. Karaciğer nakil ameliyatı yaklaşık 5 saat sürdü ki, karaciğer nakil ameliyatları için bu hızlı bir süredir. Hastamız ameliyattan 12 saat sonra makinadan ayrıldı ve iki gün sonra da servise çıktı. Her şeyi kendisi tek başına yapan hastamız 12 gün sonra da taburcu oldu. Her iki hastamıza da sağlıklı ve güzel günler diliyorum.”
Batman Batman’da 3 mevsim üretimi devam eden organik çilekte yılın son hasadı başladı Batman’ın Sason ilçesinde 600 aileye geçim kaynağı olan, farklı aromasıyla coğrafi işaretli organik çilekte yılın son hasadına başlandı. Yılın 3 mevsimi çilek üretiminin yapıldığı Sason ilçesinde üreticiler, havaların soğumaya başlamasıyla yılın son hasadına başladı. Çilekte verimli son hasada başladıklarını belirten üreticiler, nisan ayında başladıkları çilek hasadını aralık ayında bitireceklerini belirtiyor. Sonbaharda topladıkları çilekleri Doğu ve Güneydoğu illerine göndererek kilosunu 50 liradan satışa sunduklarını ifade eden çilek üreticisi Süleyman Argın, “Çilek hasadına nisan ayında başladık. Çilek, ilçemizde 10 ve 11’inci aylarda daha verimli oluyor. Çünkü bu aylarda havalar mevsim normallerinde devam ediyor. Meşhur olan organik Sason çileğimiz en fazla Doğu ve Güneydoğu illerine gönderiliyor. 5 dönüm çilek eken bir aile yaklaşık 500 bin lira gelir elde edebiliyor. Devletimiz bizlere destek verirse daha fazla üretim yapabiliyoruz” dedi. “Sason’da 600 aile çilek üretimi ile geçimini sağlıyor” Çilek üretiminin Sason’da 600 ailenin geçim kaynağı olduğunu belirten İbrahim Değirmenci, verimli geçen 3 mevsimlik çilek sezonunun sonuna geldiklerini belirtti. Değirmenci, “Nisan ayında başladığımız çilek hasadını kasım ayında devam ettirerek aralık ayı sonlarında don düşmesiyle birlikte sonlandırıyoruz. Çilek üretimi ilçemizde devlet desteğiyle başladı. Çilek üretimi sayesinde geçimimizi sağlayabiliyoruz. Buradan gidip başka yerlerde çalışmaktansa kalıp kendi köyümüzde çalışarak geçimimizi sağlamayı tercih ediyoruz. Son hasadımızı Diyarbakır, Şanlıurfa gibi yakın illere göndererek satışa sunuyoruz. Organik olduğu için kimyasal ilaç veya gübre kullanmıyoruz. Bundan dolayı tadı, kokusu ve rengi çok güzeldir. Çilek sayesinde ilçede yaklaşık 600 aile geçimini sağlıyor. Biz burada işçi de çalıştırıyoruz. Burada her tarlada yaklaşık 10 kişi çalıştırıyoruz” diye konuştu.
Adana Eşi ölünce 120 kiloya çıktı, devlet desteğiyle diyet yapıp 57 kilo verdi Adana’da eşinin ölümünün ardından depresyona giren ve 120 kiloya çıkan kadın, başvurduğu Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’nde diyet yaparak 14 ayda 57 kilo vererek adeta bambaşka birisine dönüştü. Serpil Ata, "Depresyona girip dengesiz beslenmeye başlamıştım. Başvurduğum merkez sayesinde yeniden hayata tutundum. Artık günde en az 10 bin adım atıyorum" dedi. Adana’da yaşayan 2 çocuk annesi ev hanımı Serpil Ata’nın eşi İsmail, 2016 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat etti. Serpil Ata, eşinin ölümünün ardından depresyona girdi ve dengesiz beslenmeye başladı. Bir anda 60 kilodan 120 kiloya çıkan Ata, günlük rutin işlerini dahi yaparken zorlanmaya başladı ve yaşam kalitesi düştü. Ayrıca Serpil Ata, tansiyon, şeker, guatr başta olmak üzere birçok hastalığa yakalandı. Diyetisyene başvurdu, hayatı değişti Önce kızlarının daha sonra da çevresinin uyarılarını dikkate alan Serpil Ata, sağlık ocağı doktorunun yönlendirmesiyle Çukurova Sağlıklı Hayat Merkezi’ne başvurdu. Burada diyetisyen Emrah Gülek’in tavsiyeleriyle diyete ve spora başlayan Serpil Ata, 14 ayda 57 kilo verdi ve 63 kiloya düştü. Günde en az 10 bin adım atan ve spor yapan Ata, hem depresyondan çıktı hem de yaşam kalitesini arttırdı hem de hastalıklarından kurtuldu. “58 bedenden 36 bedene düştüm” Eşinin ölümün ardından depresyona girdiğini anlatan Serpil Ata, yaşadığı zorlukları İhlas Haber Ajansı’na anlattı. Ata, artık kıyafet alırken daha mutlu olduğunu belirterek, “Eşimin ölümünün ardından yememe içmeme hiç dikkat etmedim. 120 kiloya kadar çıktım. Sonra burayı önerdiler ve geldikten sonra günde 10 bin adım atmaya başladım. İlk aylarda 3-5 kilo verdim ve çok azmettim. 57 kilo verdim ve 63’e kiloya düştüm. Ayrıca bu kiloyu koruyorum, geri kilo almıyorum. Yıllarca giyemediğim kıyafetleri şu anda giymeye başladım. Gidip kendime 36 beden kıyafet alabiliyorum. 58 bedenden 36 bedene düştüm ve kızlarımın kıyafetlerini giyebiliyorum” dedi. “Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok” Mide küçültme ameliyatı olmayı hiç düşünmediğini söyleyen Ata, “Çevremde ameliyattan sonra vefat eden kişiler olmuştu. Ayrıca ameliyat olup zorluk yaşayan insanlar oldu. O nedenle hiç ameliyatı düşünmedim ve sadece diyet, sporla bu kiloları verdim. Azmettikten sonra yapılamayacak hiçbir şey yok. Yeter ki azim olsun. İnsanlar bana ‘Hasta mısın, kanser misin?’ diye soruyorlar. Hastalığım da kalmadı, ilaç da kullanmıyorum. Herkese kilo vermeyi öneririm, boşuna kilo taşıyoruz” ifadelerini kullandı. “Verdiğimiz diyete harfiyen uyuldu” Diyetisyen Emrah Gülek ise danışanının çok azimli olduğunu belirterek şunları söyledi: “Serpil Hanım gerçekten yüksek bir azme sahip. Verdiğimiz diyetlere harfiyen uydu. Kaçamak mümkün olduğunca yapmadı. Yürüyüşlerini aksatmadı ve her gün 10 bin adım attı. Kendisine bir beslenme, yaşam düzeni oluşturdu. Ayrıca Serpil Hanım verdiği kiloyu korudu. Çünkü bizim için kilo vermekten ziyade kiloyu korumak daha önemli. Böyle örneklerimiz çok. Birçok danışanımız güzel kilolar verdi. Herkesi merkezimize bekliyoruz.”
Erzurum Milli mücadelede “Erzurum Basını” paneli Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Erzurum Yeni Medya Derneği iş birliğiyle, "Millî Mücadelede Erzurum Basını" konulu panel düzenlendi. Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesinin çok amaçlı salonunda gerçekleşen panelin açılışında konuşan Erzurum Yeni Medya Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gamze İspirli, Erzurum basının milli mücadele döneminde stratejik öneme sahip olduğunu ifade etti. Tarihsel süreçte gazeteciliğin önemine değinen İspirli, “Bugün yine anlamlı bir çalışmanın paydaşıyız. Milli mücadele kentinde tarihsel süreçte gazeteciliğin önemini konuşacağız. Milli Mücadele dönemi, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için verdiği büyük bir savaşın simgesidir. Bu süreçte basın, halkı bilgilendirmek ve milli bilinci güçlendirmek için önemli bir rol oynamıştır. Erzurum basını da bu dönemde milli mücadeleye olan katkılarıyla öne çıkmıştır. Erzurum, coğrafi konumu itibarıyla milli mücadelenin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Erzurum Kongresini şehrimizde yapmıştır. Doğu Anadolu’nun en büyük şehirlerinden olan Erzurum, hem askeri hem de lojistik açıdan kritik bir noktadadır. Bu nedenle, burada çıkan gazeteler ve basın organları, milli mücadeleyi desteklemek adına önemli bir misyon üstlenmiştir. Erzurum basını, milli mücadele döneminde birçok gazete ve dergi çıkarmıştır. Bu yayınlar, halkı bilgilendirmek, milli duyguları pekiştirmek ve mücadeleye destek sağlamak amacıyla önemli içerikler sunmuştur. Erzurum basını doğunun babı alisidir” dedi. Tarihsel süreçte Albayrak gazetesinin önemine değinen İspirli, “Erzurum’da çıkan en önemli gazetelerden biri olan Albayrak, milli mücadele döneminde halkı bilgilendiren ve milli duyguları güçlendiren yayınlar yapmıştır. Gazete, milli mücadeleye tam destek vererek, bağımsızlık için yapılan çalışmaları halka aktarmıştır. Erzurum basını, milli mücadelede halkı bilgilendirme ve motive etme görevini başarıyla yerine getirerek, milli bilincin oluşmasına ve güçlenmesine katkı sağlamıştır. Bu dönemde yayınlanan gazeteler ve dergiler, milli mücadelenin başarılı olmasında önemli bir rol oynamıştır. Erzurum basını, Türk milletinin bağımsızlık yolunda verdiği mücadelede unutulmaz bir yere sahiptir” dedi. İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Raci Taşçıoğlu ise Millî Mücadelenin Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi açısından önemini vurgulayarak, yerel basının bu süreçteki kritik rolüne değindi. Prof. Dr. Taşçıoğlu, Millî Mücadelede Erzurum Basını panelinin, öğrencilerde bu önemli tarihi döneme dair farkındalık oluşturmak adına anlamlı bir etkinlik olduğunu belirtti. Ayrıca, İletişim Fakültesi olarak bu ve benzeri birçok etkinliği düzenlemeye devam edeceklerini ifade eden Dekan Taşçıoğlu, panelin hayırlara vesile olmasını temennisinde bulundu. Yakutiye Belediye Başkanı Mahmut Uçar ise Erzurum basının milli mücadele döneminde önemli bir yere sahip olduğunu belirterek, bu gibi etkinliklerin gençlerin milli bilincinin artması konusundaki önemine değindi. Uçar, panelin hazırlanmasında emeği geçen İletişim Fakültesi ve Erzurum Yeni Medya Derneği yöneticilerine teşekkür etti. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Göktaş da böylesine önemli bir programa ev sahipliği yapmanın gururunu yaşadıklarını belirterek, üniversite olarak sivil toplum kuruluşlarıyla ortak programlar düzenlemeye devam edeceklerini söyledi. Açılış konuşmalarının ardından panel akademisyen ve gazetecilerin sunumlarıyla devam etti. Prof. Dr. Besim Yıldırım, "Millî Mücadelede Albayrak Gazetesi" başlıklı sunumunda, Erzurum’un önemli yayın organlarından biri olan Albayrak Gazetesinin Millî Mücadeledeki etkilerini ve rolünü katılımcılara aktardı. Yıldırım, gazetenin halkı bilinçlendirmek ve Millî Mücadeleye katılımı teşvik etmek adına nasıl bir işlev üstlendiğini anlattı. Prof. Dr. Hakan Temiztürk ise "Erzurum Dergilerinde Millî Mücadele: Tarih Yolunda Erzurum Örneği" başlıklı konuşmasında, dönemin dergileri aracılığıyla Erzurum halkının Millî Mücadeleye nasıl dahil olduğunu ve bu yayın organlarının halkı bilgilendirme işlevini inceledi. Temiztürk, dergilerin sadece kültürel bir araç olmanın ötesinde, aynı zamanda milli bilincin aşılanmasında önemli bir yer tuttuğunu aktardı. “Millî Mücadelede Erzurum ve Öncü Gazeteler" başlıklı sunumunda, Erzurum’daki öncü gazetelerin bu süreçteki stratejik rolüne dikkat çeken Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu ise yerel gazetelerin halkı örgütleme, bilinçlendirme ve harekete geçirme konusundaki etkisini tartıştı. İsmail Bingöl, "Milli Mücadelede ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Erzurum Mahalli Basını" başlıklı sunumunda, Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde Erzurum’daki yerel basının gelişimi ve bu süreçteki dönüşüm hakkında bilgi verdi. "Mustafa Kemal’in Fazilet Adaları" başlıklı sunumunu gerçekleştiren Kadir Sabuncuoğlu ise Erzurum’daki yerel basının, Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerinin ve vizyonunun halk arasında yayılmasındaki katkılarına değindi. Sabuncuoğlu, Erzurum’un, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki gelişmelere nasıl yön verdiğini ve bu sürecin basın aracılığıyla halkla nasıl paylaşıldığını anlattı. Panelde sunumların ardından, öğrenciler sunumlara ilişkin sorularını yönelterek konuşmacılardan daha ayrıntılı bilgiler aldı. Katılımcıların ilgisiyle verimli geçen panel, hem öğrenciler hem de katılımcılar için bilgilendirici ve aydınlatıcı bir deneyim sundu. Panel sonunda panelistlere protokol üyeleri tarafından plaket takdim edildi. Panele, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Mehmet Akarsu, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yüksel Göktaş, Yakutiye Belediye Başkanı Mahmut Uçar, Yakutiye Belediye Başkan Yardımcısı Hanifi İspirli, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Raci Taşçıoğlu, İletişim Başkanlığı Erzurum Bölge Müdürü Recep Küçükece, Erzurum Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hasan Aykut, Erzurum Yeni Medya Derneği Başkanı Gamze İspirli, Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Yer, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Engin Ergül, STK temsilcileri panelistler, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.