SAĞLIK - 25 Nisan 2025 Cuma 11:40

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

A
A
A

Amerika merkezli akreditasyon kuruluşu AACI (American Accreditation Commission International) tarafından verilen Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası, Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne takdim edildi. Bu sertifika; kadın doğum hizmetlerinde uluslararası en iyi uygulamaları temel alan, hasta odaklı ve bilimsel standartlara dayalı bir hizmet anlayışını belgelemektedir.

Sertifika, hastanenin kuruluş yıldönümü olan 24 Nisan’da düzenlenen özel bir törenle takdim edilerek, hastanenin kalite yolculuğuna anlamlı bir mihenk taşı olarak eklendi. Törenin açılış konuşmalarını; Türkiye Hastanesi Genel Müdürü Hayati Odabaşı, Medikal Direktör ve Yönetim Danışmanı Dr. Neslihan Kahraman ve AACI Türkiye CEO’su Ömer Peşinci yaptı.

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

Hastalar için güvenli ve nitelikli doğum hizmeti

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası, anne ve bebek sağlığını odağa alan multidisipliner ekip çalışmasını, risk yönetimi temelli klinik süreçleri ve sürekli iyileştirmeyi esas alan bir kalite kültürünü temsil etmektedir. Bu sertifikayla Türkiye Hastanesi, doğum hizmetlerinde uluslararası klinik mükemmellik düzeyine ulaştığını belgeleyerek, annelere ve bebeklere en yüksek güvenlik ve kalite standartlarında hizmet sunma taahhüdünü güçlendirmiştir.

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

"34’üncü yılını kutluyoruz"

Türkiye Hastanesi Genel Müdürü Hayati Odabaşı, "Bugün çok mutluyuz. 55 yıl önce atılan bir tohumdan filizlenen çınardan sonra, Türkiye Hastanesi’nin de 34’üncü yılını kutluyoruz. Bu bizim için önemli bir övünç meselesi. Zira 34 senedir aynı hasta güvenini, tedavisini ve şifa verme amacını devam ettiren hastanemiz, bugün aynı zamanda Türkiye’de ilk olan Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Belgesini de aldı. Bu vesileyle emeği geçen tüm sağlık personelimize, hekimlerimize teşekkür ediyorum. İnşallah nice yıllara diyorum" dedi.

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

Sağlıkta kalitede öncülük ve sürdürülebilirlik

Odabaşı, "Türkiye Hastanesi, AACI tarafından daha önce verilen tam kapsamlı akreditasyonun ardından, 2024 yılında başarıyla tamamlanan ara denetim süreciyle uluslararası sağlık standartlarına olan uyumunu bir kez daha kanıtladı. Bu süreç, yalnızca bir belge kazanımı değil; hasta güvenliğini, hizmet kalitesini ve etik değerleri merkeze alan bir kurum kültürünün içselleştirilmesinin bir sonucudur" açıklaması yaptı.

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

"Sağlıkta en önemli konu güven"

Özel sağlık sektörünün en sıkıntılı günlerinden geçtiğini de belirten Odabaşı sözlerine şunları ekledi:

"Güvenin en önemli konu olduğu sektördeyiz. Dolayısıyla Türkiye Hastanesi, öncelikle bu güveni ve sağlık sektörünün itibarını ortaya koyan, bunu yükseltmeye çalışan en önemli oyuncularından bir tanesi. Sağlık sektörümüzde en önemli konu tıbbi olarak etik davranmak, aynı zamanda hastalarımıza güven vermek, şifa kaynağı olmaktır. Hizmetlerimizi bu doğrultuda veriyoruz. En önemlisi de rahmetli Enver Ören Beyin ‘hastalarınızın önce duasını, sonra parasını alın’ vizyonuyla hareket ediyoruz. Önce dua almaya, sonra şifa olmaya gayret ediyoruz."

Kadın Doğum Mükemmeliyet Merkezi Sertifikası Türkiye’de ilk kez Türkiye Hastanesi’ne verildi

AACI Türkiye CEO’su Ömer Peşinci ise "AACI ile yaklaşık iki yıldır sürdürülen akreditasyon süreci, Türkiye Hastanesi’nde hasta güvenliği, süreç standardizasyonu ve hizmet kalitesinde kapsamlı bir dönüşüm sağladı. Özellikle Kadın Doğum Servisi’nde başlatılan Klinik Mükemmellik Sertifikasyonu, bilimsel temelli, hasta odaklı ve sürdürülebilir kalite yaklaşımının kurumsal kültüre entegre edilmesine öncülük etti. Multidisipliner ekip çalışmasının güçlendirilmesi, risk yönetiminin etkin uygulanması ve sürekli iyileştirme süreçleri sayesinde, Türkiye Hastanesi doğum hizmetlerinde hem ulusal hem uluslararası düzeyde örnek gösterilen bir model haline geldi. Bu başarı, yalnızca yüksek standartların karşılandığını değil; kaliteyi bir yaşam biçimi haline getiren bir sağlık hizmeti anlayışının benimsendiğini göstermektedir. Klinik Mükemmellik Sertifikası, bu anlayışın somut ve prestijli bir yansımasıdır" dedi.

20 yıl ve üzeri emeğe vefa

Türkiye Hastanesi’nin 34. kuruluş yıl dönümü kapsamında düzenlenen törende, uzun yıllardır kurumun gelişimine katkı sunan çalışanlar onurlandırıldı. 20 yıl ve üzeri süredir görev yapan personele, emek ve bağlılıklarının sembolü olarak "Kıdem Plaketi" takdim edildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."