KÜLTÜR SANAT - 27 Eylül 2024 Cuma 11:08

Fatih Camii’ndeki dış cepe temizliğinde İttihat Terakki’nin kurşun izlerinin silinme endişesi

A
A
A

Fatih Camii’nde 31 Mart Vakası’nda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun sıktığı 110 kurşunun izi bulunuyordu. Tarihi camide gerçekleştirilen dış cephe temizlik çalışmalarında kapatılan mermi izlerinden geriye kalan yaklaşık 50 tanesi ortadan kaldırılıyor. Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü temizlik faaliyetlerini müteahhit aracılığıyla yürütüyor. Tarihe kara bir leke olarak düşen olay hakkında konuşan İstanbul’daki tarihi yapılar uzmanı Süleyman Zeki Bağlan, “Selanik’ten gelen Hareket Ordusu, hep bir ağızdan şöyle bağırıyordu; ‘Biz ne idik, ne olduk, saye-i hürriyette şeriattan kurtulduk’ diyorlardı. Camiye bastılar mermiyi. Fatih Camii’nin duvarında 110 tane mermi çekirdeği işte o günlerden duruyor. Şimdi burada restorasyon yapıyorlar. Maalesef 50 tanesi silindi” dedi.

Fatih Camii’nin Fevzipaşa Caddesi’ne bakan batı cephesinde yer alan abdest alma yerinin üst bölümündeki pencerelerin etrafında 110 kurşun izi bulunuyordu. İstanbul’daki tarihi yapılar uzmanı Süleyman Zeki Bağlan ile Gazeteci Tolga Saçıkara tarafından izlerin, 31 Mart Vakası’nda, Selanik’ten İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’nun sıktığı mermiler olduğu belirtildi. Oldukça derin olduğu gözlenen kurşun izlerinden bazılarının, Fatih Camii’nde gerçekleştirilen restorasyonlar esnasında kapatıldığını iddia edilirken, geriye yaklaşık 50 tane mermi izi kaldı. Hareket Ordusu’nun sıktığı kurşunlardan kalan izleri, Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü’nün ihale ettiği temizlik faaliyetlerini yürüten müteahhit aracılığıyla kapatma çalışmaları sürdürdüğü öğrenildi.

“Camiye bastılar mermiyi”

Fatih Camii’nde bulunan 110 kurşun izini anlatan Tarihçi Süleyman Zeki Bağlan, “Sizlere yakın tarihimizle alakalı fevkalade mühim bir vakayı anlatacağım. Sultan 2. Abdülhamid Han tahta geçti ve devleti güzel idare etti. Fakat ‘Genç Osmanlılar’ hareketi başladı. Sonra Jön Türklerin hareketi başladı. Memlekette 2. Meşrutiyeti ilan ettirmek için çalıştılar. Sultan Abdülhamid’e karşı ayaklandılar. İstanbul’da hadiseler oldu. Bu hadiselerde 31 Mart Vakası diye tarihte andığımız olay meydana geldi. Selanik’ten Hareket Ordusu çıktı. İstanbul’da ‘avcı taburları’ vardı, onlar hadiseyi bastırmaya çalışıyorlardı. Avcı taburları hadiseyi bastırmasın diye Selanik’ten Hareket Ordusu geldi. Hareket Ordusu’nun yüzde 60’ı Yahudi’dir. Bu durum basında yayınlandı. Merhum Mehmet Şevket Eygi devamlı yazdı. Gelen Hareket Ordusu’nun içinde Sırplar vardı. Kısmen Hırvatlar vardı. Hareket Ordusu’nun için de Mustafa Kemal Bey de vardı. Silivri’ye geldiklerinde Mustafa Kemal’i sebebini bilmiyorum ama saf dışı bıraktılar. Mahmut Şevket Paşa idareye el koydu. Edirnekapı’dan şehre girdiler. Malta Çarşısı’na geldiler. Ardından Fatih Külliyesi’nin etrafını sardılar. Burada yakaladıkları şahitleri süngüyle öldürdüler. Mermiyle dahi öldürmüyorlardı. Hep bir ağızdan şöyle bağırıyorlardı; ‘Biz ne idik, ne olduk, saye-i hürriyette şeriattan kurtulduk’ diyorlardı. Camiye bastılar mermiyi. Fatih Camii’nin duvarında 110 tane mermi çekirdeği işte o günlerden duruyor. Şimdi burada restorasyon yapıyorlar. Maalesef 50 tanesi silindi. Çekirdekler şu anda duvarın içerisinde. Caminin içerisinde de delikler vardı. Merhum Müderris Emir Saras Hoca Efendi o günleri yaşayanlardan biliyor. Mermi çekirdekleri kubbenin içerisinde, caminin içerisinde de vardı. 1 hafta da Sahn-ı Seman Medreselerinde talebe okuyamadı. Buraya yakınlığım şundan dolayı; dedem Hafız Mehmet Rüştü Efendi o sırada burada talebeydi. Baş Kurşunlu Medresesi’nin ikinci odasındaydı. 31 Mart Vakası 1909 yılında burada adamlar terör estirdiler. Yakaladığını süngüyle öldürdüler. Gece cesetleri alıp götürdüler, defnettiler. Yıldız Sarayı’na gidip, Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiler” ifadelerini kullandı.

“Bir haftadır restore ediyorlar, kullanılan kimyevi maddeler var”

31 Mart Vakası’nda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun tarihi camiye sıkılan kurşunların izlerinin şu anda yapılan çalışmalarla silindiğini belirten Bağlan, “Burası birkaç defa restorasyona girdi. Bundan takriben 10 sene evvel esaslı bir restore edilirken, o zamanlar duvarları temizlemek için püskürtme kum ile temizliyorlardı. Tazyikli kumda, duvarın yüzündeki detayları siliyordu. Resimleri ve belgeleri de var. Şu anda bazı yerlerde çekirdekler duvarın içerisinde duruyor. Bunları çıkarıp, kalibresini ölçmek lazım. Bu da bizim askeri müzemize düşen bir vazifedir. Birkaç gündür restore ediyorlar, içerisinde kimyevi maddeler var. Onunla temizlik yapıyorlar. Kimyasal madde, taşı aşındırır. İstanbul üzerinde Bizans hayali ile alakalı korkunç çalışmalar var. İstanbul’da en ufak bir Bizans, Roma dönemine ait bir şey kaybolmasına tahammül edemiyorlar. Bu durum da bizim tarihimizin mühim bir noktası. Tarih kitaplarında yer alması gerekiyor ama tarih kitaplarında maalesef yer almıyor” diye konuştu.

“Kalan mermi izlerinin restorasyonla kapatıldığını öğrendik”

Fatih Camii’nde bulunan kurşun izlerinin restorasyonla kapatıldığını ifade eden Gazeteci Tolga Saçıkara, “23 Temmuz 1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Sultan Abdülhamid Han’ın devlet içindeki yetkileri son derece azalıyor. Aslında bir nevi yönetime İttihat ve Terakki Partisi geliyor. İttihat ve Terakki’nin attığı birkaç tane önemli adım var. Halk arasında bu hamleler pek iyi karşılanmıyor. Bir tanesi alaylı askerlerin ihraç edilmesi, 7 bin 600 tane alaylı asker görevden alınıyor. Bu büyük bir tepki ile karşılanıyor. Bir de medrese talebeleri o tarihe kadar askerlikten muaf tutuluyordu. İttihat ve Terakki Partisi medrese talebelerini askere almak istiyor. Bu halk tarafından rahatsız edici bir durum olarak görülüyor. Halk arasında bir kargaşa çıkıyor. Sultan Abdülhamid Han’ın bir noktada bu durumlara seyirci kaldığını dair iddialar var ama esasen çok da bir yetkisi kalmıyor. Askeriye ve birçok kurum İttihat ve Terakki’nin yönetimine girmiş durumda. Halkın bu hareketliliği bir isyana dönüşüyor. 31 Mart Vakası diye bildiğimiz isyana dönüşüyor. Bu isyanı bastırmak için İttihat ve Terakki’nin en güçlü olduğu ordu yani 3. Ordu Selanik’ten harekete çıkıyor. Bu ordunun başında Mahmut Şevket Paşa, Resneli Niyazi Bey ve Kol ağası Kurmay Başkanı olarak Mustafa Kemal Bey var. Ordunun 50 bin civarı askeri var. 25 bin civarında da gönüllü bir asker ordusu var. İstanbul’a toplam 75 binlik bir kadroyla geliyorlar. 13 Nisan’da isyan başlıyor. Tam 10 gün sonra Hareket Ordusu İstanbul’a girmiş oluyor. 23 ve 25 Nisan arasında ciddi çatışmalar çıkıyor. 400 civarında isyancı öldürülüyor. 49 civarında İttihat ve Terakki kadrolarından ölen insan var. Ardından olağanüstü hal ilan ediliyor ve Sultan Abdülhamid Han tahttan indiriliyor ve Selanik’e sürgüne gönderiliyor. Bu evrede yaşanan çok acı bir vaka var. İttihat ve Terakki tarafından Fatih Camii kurşunlanıyor. İttihat ve Terakki’nin içerisinde çok farklı gruplar var. Yahudiler, Rumlar çok farklı milletlerden insanlar var. 110 civarında kurşunun Fatih Camii’nin Fevzipaşa Caddesi’ne bakan duvarında olduğunu biliyoruz. Yalnız bunu dönem içerisinde farklı tadilatlarda büyük bir kısmı kapatıldı. Bugün 40-50 mermi izinin kaldığını biliyoruz. Son dönemde bu kalan mermi izlerinin de restorasyonla kapatıldığını öğrendik. Maalesef bu tarihi hafızanın silinmesi noktasında elim bir hadise. İnşallah bu izler silinmez. Tarihi hafızanın diri tutulması için o izleri biz evlatlarımıza tekrar tekrar gösteririz. Yaşanan vakaların unutulmamasını sağlamış oluruz. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 110 tane mermiden kalan 40-50 mermiyi restorasyonla kapatmaya çalıştığını öğrendik. İnşallah bu meseleden vazgeçilir. Caminin estetik yönü açısından çok iyi değil ama tarihi hafızanın silinmemesi için önemlidir” şeklinde konuştu.

Semanur Kaygısız - Davut Has

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul “Türkiye, hemofili tedavisinde dünyada ilk 10’da” Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar, "Türkiye, dünyada hemofili hastalarına ücretsiz tedavi sunan 10 ülkeden biri" dedi. 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi İstanbul Üniversitesi rektörlük binasında düzenleniyor. Kongrede Türkiye’den ve dünyadan uzman hekimler, hemofilinin tedavi yöntemlerindeki bilimsel araştırmalar ve yenilikleri çeşitli oturumlar ile ele alıyor. Kongrenin ikinci gününde düzenlenen basın toplantısının açılış konuşmasını Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar yaptı. Toplantıda konuşmacı olarak Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, Hemofili Federasyonu ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Kaan Kavaklı ve Lyon Üniversitesi Hemostaz Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yeşim Dargaud yer aldı. Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar açılış konuşmasında Türkiye’de hemofili üzerine çalışan 10 klinik araştırma merkezi bulunduğunu söyledi. Ayrıca, Türkiye’nin, yaklaşık 80 bin hemofili hastasına ilaç ve tedaviyi ücretsiz sunan dünyadaki 10 ülkeden biri olduğunu belirtti. Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen toplantıda, dünyada 1 milyondan fazla hemofili hastası bulunduğunu açıkladı. Garrido, "Türkiye’nin hemofiliye olan duyarlılığını 10’un üzerinde klinik araştırma ile gösterdiğini vurguladı" dedi. "Türkiye’de 80 bin bin hemofili hastası var" Prof. Dr. Zülfikar, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: "Kalıtsal kanama hastalıklarının başında hemofili yer alıyor. Doğuştan başlayan genetik bir bozukluk olan kanamalarla seyreden bir hastalıktır. Vücutta pek çok sistem vardır. Bunlardan bir tanesi de pıhtılaşma sistemidir. Kesi, çarpma veya cerrahi bir müdahale olduğunda vücut oradaki kanayan dokuyu bir süre sonra kapatır. Hemofili hastalarında bunu sağlayan madde veya protein eksik olduğu için kanama durdurulamaz ve orada sızıntı başlar. Dolayısıyla kanamalarla seyreden ve ömür boyu süren bir hastalık olarak bilinir. Hemofili özelinde çalışmalarımız 40 yılı aşkın bir süredir var. Ülkemizde 10 merkez hemofili alanında klinik araştırma yapabilir durumda. Türkiye hemofili hastalarına ilaç ve tedaviyi ücretsiz olarak sağlayan dünyadaki 10 ülkeden bir tanesidir. Türkiye’de hemofili hastalarının dışında taşıyıcıları da eklediğimizde yaklaşık 80 bin olarak adlandırıyoruz. Dünyada ise 1 milyon 200 bin vaka olduğu tahmin ediliyor. Maalesef bunun sadece yarısı kayıtlara geçmiş. Uğraşımız sadece kendi ülkemiz için değil, bu alanda üreteceğimiz ilaçların dünya çapında da karşılığı var. Türkiye sağlık turizmindeki yerini bu alanda da doğru bir şekilde alabilir." "Dünyada 1 milyonun üzerinde hemofili hastasının olduğunu tahmin ediyoruz" 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi’ne katılan Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido ise dünya genelinde tanısı konulmuş yaklaşık 340 bin hemofili hastası ve 500 bin tanısı konulmamış hasta bulunduğunu belirtti. Öte yandan, toplamda 1 milyondan fazla hemofili hastası olduğunu tahmin ettiklerini ifade eden Garrido, bu hastalara ulaşma çabası içinde olduklarını ve tedavi alanında son 10 yılda önemli değişiklikler yaşandığını vurguladı. Garrido, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Türkiye’de hem dernek hem de devletin hemofili hastalarına sağladığı imkanların çok önemi var. Türkiye hemofili alanındaki kendi araştırmalarıyla ve ilaç erişimiyle beraber geldiği noktada dünyada çok önemli bir rol oynuyor. Bende bu deneyimlerden bilgi alıp faydalanmak için kongreye geldim." 28 Eylül Cumartesi gününe kadar sürecek olan kongrede, alanında uzman doktorların yanı sıra hastalar, hasta yakınları ve 400’ün üzerinde katılımcı yer alıyor.
Kastamonu Hayvancılıkla uğraşan vatandaşların geçim kaynağı yaylalar, güzelliği ile mest ediyor Kastamonu-Çankırı sınırında bulunan Ilgaz Dağları’nda doğal güzellikleri ile mest eden yaylalar, verimli meraları ile uzun yıllardır hayvancılıkla uğraşan vatandaşların geçim kaynağı oluyor. “Ilgaz, sen Anadolu’nun yüce bir dağısın” dizeleriyle adına türküler yazılan, Kastamonu ve Çankırı sınırındaki Ilgaz Dağları’nın eteklerindeki yaylalarda vatandaşlar hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyor. Doğal güzellikleri ve manzarasıyla kendisine hayran bırakan bin 589 rakımlı Ilgaz Dağları’nda yer alan Berçin ve Karataş yaylaları, yaz mevsimi boyunca yüzlerce hayvanla şenleniyor. Baharda, yaklaşık 2 bin 200 rakımda yer alan yaylalara taşınan vatandaşlar, kış mevsimine kadar hayvanlarını verimli meralarda otlatıyor. Dağ turizminin yanı sıra hayvancılıkla uğraşan vatandaşlardan büyük ilgi gören Ilgaz Dağları’ndaki gölet ve 25 kilometre uzunluğundaki mağara da doğa tutkunlarının dikkatini çekiyor. Yaz mevsimi boyunca yaylalarda kalıyorlar Yaylada bulunan çeşmeden içme suyu ihtiyacını karşılayan aileler, otlattıkları hayvanları suya ulaştırmak için kilometrelerce yol kat ediyorlar. Güneş doğmadan işe koyulan besiciler, otlatmak için meraya gidiyor. Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlar yaylalarda sağdıkları sütten peynir, yoğurt, tereyağı hazırlıyor. "Burası çok güzel" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde bulunan Karataş Yaylası’nda hayvancılık yapan dedesini ziyarete gelen Beyza Kılıç, “Ben burada hayvanları otlatıyorum. Dedem ile beraber Karataş Yaylası’na geldim. Burası çok güzel, çok beğendim” dedi. "Yağ, yoğurt, tereyağı yapıp satıyoruz" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde Berçin Yaylası’nda hayvancılık yapan Abdullah Konuk ise, “Burada hayvanlarımı otlatıyorum. Bu yıl havaların iyi gitmesinden ötürü 27 Nisan’da yaylaya çıktım. Ne zaman yaylaya kar yağar, hayvan ne zaman otlamayacak hale gelir ise ben köyüme inerim. Bu da Kasım ayının ortalarına kadar devam eder. Şu anda 35-40 hayvanım var. Sabah kalktığımızda kahvaltı yapıyorum, ardından hayvanların yattığı yeri temizliyorum. Ardından buzağıları emziriyoruz. Ardından inekleri sağıyorum. Daha sonra akşama kadar hayvanların arkasından dolaşıyoruz. Akşam olunca da inekleri yeniden sağıyoruz. Günümüz böyle geçiyor. Yağ, yoğurt, tereyağı gibi ürünlerin üretimini yapıp satıyoruz. Bunlarla geçimimizi sağlıyoruz” diye konuştu. "Kış mevsiminde yaylaya gelemediğim için çok üzülüyorum" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde bulunan Karataş Yaylası’nda hayvancılık yaptığını söyleyen Hamza Kılıç ise, “Mayıs ya da Haziran ayı gibi yaylaya çıkarız. Kasım ayında da köyümüze ineriz. Buranın doğası güzel, manzarası güzel. Hayvancılık yapabilirsen güzel. Ben, çocukluğumdan beri yaylaya çıkmaya alışkınım. Burada çok iyi vakit geçiriyorum. Kış olunca yaylaya gelemiyorum. Bu zaman zarfında buraları çok özlüyorum. Hemen yaz ayı gelsin de bizler de yaylaya çıkalım diyoruz. Havası, suyu her şeyiyle burası çok güzel. Burası Ilgaz yaylası, her şeyi burasının çok güzel” şeklinde konuştu.
Iğdır Iğdır’da 14 yaşındaki çocuğa cinsel istismar davasında tahliye edilen 4 kişiye yeniden tutuklama kararı Iğdır’da 14 yaşındaki çocuğa cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan ve serbest bırakılan 4 kişi hakkında Cumhuriyet Savcılığı ve Iğdır Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünün itirazı sonrası yeniden tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartıldı. Iğdır’da 2023 yılında 14 yaşındaki B.A.’ya cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan A.B., F.A., M.A., O.B. ve V.G. hakkında “çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan 6 sayfalık iddianame hazırlandı. F.A. hakkında denetimli serbestlik kararı verilirken, Iğdır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinde 12 Eylül 2024 tarihinde davanın dördüncü duruşması görüldü. Mahkeme, O.B., V.G., M.A. ve A.B. hakkında tahliye kararı verdi. Şahısların tahliye etmesine tepki gösteren aile, "Kızım öldükten sonra kimse ağlamasın, başsağlığına gelmesin. Beni ve kızımı şu an öldürdüler. Şu an caniler dışarıdadır. Herkesten yardım talep ediyorum. Herkesi bu davaya sahip olmaya çağırıyorum" demişti. Serbest bırakılan 4 kişi hakkında Cumhuriyet Savcılığı ve Iğdır Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünün itirazı sonrası yeniden tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkartıldı. "Kaybolan doğum tarihi belgesi ortaya çıkartıldı" Cinsel saldırıya uğrayan B.A.’nın doğduğu tarihe ait doğum belgesinin kaybolmasından dolayı B.A.’nın yaşının büyük olduğu iddia edilmişti. Kaybolduğu söylenilen doğum belgesi Iğdır İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına sunuldu. Sunulan belge söz konusu dosyaya konulurken, yargılamaya konu suç tarihleri ve mağdurun yaşı gözetildiğinde atılı suçun vasıf ve mahiyeti iddianamede belirtilen TCK 103/2 maddesi kapsamında değerlendirilmeye alındı. "Kaçma ve saklanma şüpheleri göz önünde bulunduruldu" Sanıkların atılı suç için öngörülen ceza miktarı itibarıyla kaçma ve saklanma şüphelerinin olduğu ve mevcut delil durumu itibarıyla sanıkların atılı suçu işlediklerine yönelik kuvvetli şüpheyi gösterdiği kanaatine varıldı. Somut delillerin olması karşısında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile itirazın kabulü ile 12.09.2024 tarihli celsede tahliyelerine karar verilen sanıkların tutuklanmasına yönelik yakalama emri çıkarılmasına dair hüküm kabul edildi.
İstanbul Küçükçekmece Bilim Şenliği’ne yoğun ilgi Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından TÜBİTAK 4007 Bilim Şenlikleri Destekleme programı kapsamında düzenlenen “Küçükçekmece Bilimin İzinde Şenleniyor” isimli bilim şenliği kapılarını açtı. Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından bu yıl ilk kez gerçekleştirilen ve TÜBİTAK tarafından desteklenen “Küçükçekmece Bilimin İzinde Şenleniyor” isimli Bilim Şenliği kapılarını ziyaretçilerine açtı. Küçükçekmece Fevzi Çakmak Etkinlik Meydanı’nda gerçekleştirilen şenlikte teknoloji ve eğlence bir araya geliyor. Şenlik kapsamında 54 bilimsel atölye, 25 bilimsel etkinlik, 3 bilim temalı sergi ,5 bilim yarışması ve 4 bilimsel seminer hem öğrencilere hem de yetişkinlere açık olacak. Şenlik alanında özellikle lise öğrencileri tarafından hazırlanan ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazanan insansız hava ve su altı araçları dikkat çekiyor. Geliştirdikleri insansız su altı aracıyla uluslararası yarışmalarda derece yaptılar Doğan Cüceloğlu Fen Lisesi teknoloji takımı olarak geliştirdikleri İnsansız Su altı sistemleri araçlarının Norveç’te düzenlenen ve alanında dünyanın en prestijli yarışmalarından birinde üniversite öğrencilerini de geride bırakarak derece aldıklarını belirten 12. Sınıf öğrencisi Hüseyin Selçuk Yıldız, “Biz Doğan Cüceloğlu Fen Lisesi Teknoloji Takımları olarak 3 takımımız bulunuyor. Burada insansız su altı takımları takımımız var. Bizim insansız su altı sistemleri takımımız olarak 3 tane insansız su altı aracımız var. Burada son olarak profesyonel yaptığımız Altay isimli aracımız var. Kendisi Norveç’te alanının en prestijli yarışmasına katıldık. Bu yarışmaya karma olarak lise ve üniversite öğrencileri dünyanın çeşitli ülkelerinden bu yarışmaya projeleriyle kabul alıyorlar. Biz finale kadar adımızı taşıdık finale de katılan iki lise takımından birisiydik. Ülkemizden İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi gibi köklü okullar yer aldı. Biz buna rağmen orada bulunan 20 takımdan dünya 8.’si olduk” diye konuştu. Bilim Şenliğinin koordinatörlüğünü gerçekleştiren ve projeyi yazan Küçükçekmece İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü TÜBİTAK koordinatörü Leyla Arattan şenliği 50 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiklerini belirterek, “Küçükçekmece’de TÜBİTAK 4007 projesi yazdık, ikinci kez geçirmeyi başardık. Aslında Küçükçekmece’de ilk kez. İlkini Kahramanmaraş Pazarcık‘ta gerçekleştirmiştik depremin kalbinde. Bu da kendi ilçemizdeki ilk bilim şenliğimiz oldu. 54 atölyeye 25 bilimsel etkinlik bilişim tırı bilim münazarası, bilim tiyatrosuyla yaklaşık 50 bin kişinin katılımıyla harika bir bilimselliği gerçekleşiyor. Katılım çok güzel hatta Küçükçekmece dışında İstanbul’un biz hariç 38 tane daha ilçesi var o ilçelerin hepsinden akış var” dedi. Öğrencilerin bilim okur yazarlığını geliştirmek için yoğun çaba sarf ettiklerini belirten TOKİ Güneşpark Kız İmam Hatip Lisesi öğretmenlerinden Doç. Dr. Veysi Aktaş, “Biz burada okulumuz olarak da bu tür çalışmaları atölye haline çevirmiştik TOKİ Güneşpark Evleri Kız İmam Hatip Lisesinde çocuklarla bilim okur yazarlığını geliştirmeye çalıştık öğrencilerin bir bilim okur yazarı olması dijital okur yazarlık için yaptığımız bu mücadele karşılığını buluyor. Karşılığını bulduğunu da burada saha da öğrencilerin yansımasından anlayabiliyoruz” diye konuştu.