SAĞLIK - 13 Kasım 2024 Çarşamba 13:34

Akıllı Ses Ötesi tedavisiyle hareket bozukluğuna ameliyatsız çözüm

A
A
A

NeuroLab İstanbul 2024, Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nde başladı. Parkinson başta olmak üzere çeşitli hastalıkların tedavisinde öne çıkan Beyin Pili (DBS) ve Akıllı Ses Ötesi (MRgFUS) gibi teknolojilerin mercek altına alındığı programa; Toronto Üniversitesi Nöroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Alfonso Fasano ve Toronto Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı eski başkanı Prof. Dr. Andres Lozano da katıldı.

Dünyaca ünlü nörologlar ve beyin cerrahlarının hareket bozuklukları ve yeni nesil beyin tedavi yöntemlerini masaya yatırdığı NeuroLab İstanbul 2024, Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nde 13-14 Kasım’da gerçekleşecek. Programın açılışında konuşan Prof. Dr. Alfonso Fasano, “Parkinson tedavisi ile ilgili teknoloji son derece ilerliyor. Medipol ekibiyle de gurur duyuyorum” derken Prof. Dr. Andres Lozano ise “İstanbul’da olduğum için çok mutluyum. Parkinson hastalarımıza ses ötesi yöntemle ameliyatsız tedavi gerçekleştirebiliyoruz. Buraya eğitim için sadece Türkiye’den değil, dünyadan geldiler” şeklinde konuştu.

“İstanbul’un bu alanda tanınmasını ve buluşma noktası olmasını istiyoruz”

Gerçekleştirilen program hakkında bilgi veren Medipol Ünivesitesi Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Merkezi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ali Zırh, “Hedefimiz civar ülkelerden gelen hareket bozukluğunu öğrenmek, ona gönül veren ve bu hastalara daha fazla yararlı olmaya çaba gösteren doktorların, bu işlemlere meraklı olan beyin cerrahlarının buluşma noktası olmaktır. İstanbul’un bu alanda tanınmasını ve bir çeşit buluşma noktası olmasını istiyoruz” dedi.

Akıllı Ses Ötesi tedavisiyle hareket bozukluğuna ameliyatsız çözüm

"Akıllı Ses Ötesi (MRGFUS) ile hastanın yatmasına gerek yok"

“Tıbbi tedavinin yeterli olmadığı ya da ilacın yan etkileri nedeniyle günlük yaşantılarını sağlıklı yaşayamayan hastalar başka tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyuyorlar” diyen Doç. Dr. Ali Zırh, “ Bunların içinde en önde gelen tedavi; beyin pili tedavisidir. Beynin içerisine yerleştirdiğimiz iki elektrot, birer uzatma kablosu ve bir cihazla beynin içine elektrik akımı verip oradaki hücrelerin elektriksel aktivitesini değiştirebiliyoruz. Bu da bize hastalık bulgusunu düzeltmemizi, hastalığın saatini geri almamızı sağlıyor. Bu uzun yıllardır gelişen teknolojiyle de giderek daha gelişen kalitede hastalarımıza iyilik sağlama fırsatını veriyor” açıklaması yaptı.

Akıllı Ses Ötesi teknolojisi hakkında bilgilendiren Doç. Dr. Ali Zırh, “Ameliyatsız MR yardımıyla ses dalgalarının belirli noktalara ulaşmasıyla titremelerin önüne geçiyoruz. Parkinson hastalığı kronik ve ilerleyici bir hastalık. Biz hastalara müdahale ettiğimizde titremesini engelliyor, ya da hareket etme kabiliyetini güçlendiriyoruz. Yeniden sağlıklı günlerine gelmesini mümkün kılıyoruz. Hastamızın yatmasına gerek yok. Birkaç saatlik bir işlem sayesinde hastamız evine gidebilmektedir. Bu süreç için başvuran hastalarımız var operasyon için bekleyen hastalarımız var. Dün 18’inci hastamıza bu yöntemi uyguladık” dedi.

Bin 400’den fazla beyin pili ameliyatına imza attı

Medipol Üniversitesi’nde 2018 yılında kurulan ve 2019’da “Mükemmeliyet ve Eğitim Merkezi” unvanını alan Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Merkezi (PARMER), Türkiye’nin hareket bozuklukları tedavisine odaklanan ilk bağımsız kurumu olarak dikkat çekiyor. Parkinson ve benzeri hastalıklarda ileri düzey tedavi seçenekleri sunan merkez, bölgenin deneyimli kurumu olarak bin 400’den fazla beyin pili ameliyatına imza atmış durumda. Beyin pili tedavisinin yanı sıra, akıllı Ses Ötesi (MRgFUS) gibi en güncel yöntemlerle hastalarına umut olmaya devam ediyor.

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muğla Muğla’da hedef 12 ay Enginar üretimi Muğla Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak’ın da katıldığı tarla günü etkinliği kapsamında Akyaka’da enginar hasadı yapılırken, organik Gökova susamı yetiştiren 19 üreticiye Bakanlık tarafından temin edilen 2 ton fiğ tohumu dağıtıldı. Muğla’nın coğrafi ve iklim özellikleri nedeniyle verimli bir coğrafya olduğunu ve çok geniş yelpazede ürün yetiştirilmesine imkân tanıdığını söyleyen Tarım ve Orman İl Müdürü Barış Saylak, “Biz kurum olarak bu avantajı her zaman en iyi şekilde değerlendiren projeleri hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda 12 ay Enginar üretiminin yaygınlaştırılması projesi başlattık. Çanak enginara göre en az 8-10 kat fazla verim sağlayan hibrit enginar üretimini destekleyerek pazara 12 ay boyunca taze enginar sunmayı hedefliyoruz. Klasik enginarın sezonu bittikten sonra, hibrit enginar pazara çıkacak ve daha yüksek fiyattan satışa sunulacak. Bu durum üretici gelirlerinde ciddi bir artış sağlayacak. Sağlık deposu enginar sayesinde hem üretim desenimiz çeşitlenecek hem de üreticilerimize ciddi bir gelir kapısı açılmış olacak.” dedi. Gökova susamı ile üretici kazanıyor Enginar hasadının ardından, Gökova Susamı ekilişi öncesinde yeşil gübreleme yapacak 19 üreticiye İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından 2 ton fiğ tohumu dağıtıldı. İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün bu yıl itibariyle başlattığı ‘Organik Susam Üretiminin Desteklenmesi’ Projesi kapsamında gerçekleştirilen etkinlikte susam üreticisinin daha fazla gelir elde edebilmesi ve susam üretiminin yaygınlaştırılması için yapılacak çalışmalar anlatıldı. Muğla’da 2023 TÜİK verilerine göre 14 bin 689 dekar alanda bin 638 ton susam üretimi yapıldığını hatırlatan İl Müdürü Saylak, Muğla’nın susam üretiminde Antalya, Uşak ve Manisa’dan sonra 4’üncü sıraya yerleştiğini belirtti. Gökova Körfezi’nin ‘Deli Memet’ adı verilen rüzgarının da etkisiyle özgün bir aroma kazanan susamın, kalitesi ve lezzetiyle pazarda yoğun talep gördüğünü söyleyen Saylak, “Bugün dünyanın pek çok ülkesine ihraç edilen Gökova Susamını yaklaşık 5 bin 500 dekarlık bir alanda üretiyoruz. Bir dekardan ortalama 80-100 kg arasında ürün elde ediyoruz. Yıllık olarak 415 ton ürün elde ettiğimiz susamın, ne yazık ki katma değeri henüz istediğimiz düzeyde değil. Bunun için, susamın yan ürünleri olan tahin, tahin helvası ve susam yağı gibi katma değeri yüksek ürün gamını geliştirmemiz gerekiyor” diye konuştu. Önümüzdeki en büyük tehlike kuraklık Türkiye’nin 2019 yılından bu yana yaşanan pandemi, orman yangınları, savaşlar ve yüzyılın deprem felaketi gibi talihsiz olaylar nedeniyle zor günler geçirdiğini belirten Barış Saylak sözlerini şöyle sürdürdü: “Üretim adına da ülkemiz adına da zorlu zamanlar yaşadık. Az oldu, eksik kaldık. Keşke daha fazlasını yapabilseydik dedik. Fakat her şeye rağmen, 844 personelimizle, Muğla’nın 13 ilçesinde adım atmadık tek bir yer bile bırakmadık. Bu süreçte, birlikte görev yaptığımız Bakanlarımızdan, Valilerimizden çok değerli destekler aldık. Şimdi de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de küresel iklim değişikliği ve bunun yol açtığı kuraklık tehdidi ile yüz yüzeyiz. Bakanlığımızın uygulamaya başladığı Planlı Üretim Modeli ile suyu merkezine alan bir arım hedefledik. Bu süreçte çiftçilerimiz için yeni bir destekleme modelini hayata geçirdik. Muğla’daki üreticilerimizin bu desteklerden azami düzeyde faydalanmasını ve üreterek kazanmasını istiyoruz. Bizler sizin yanınızdayız. Siz yeter ki üretin. Biz yılmadan, yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz”
İzmir Seferihisar’da Mandalina Şenliği heyacanı Seferihisar’da 17 Kasım pazar günü gerçekleşecek olan 24. Seferihisar Mandalina Şenliği, ilçenin en güzel tatlarından olan mandalinayı kutlamak için tüm misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor. Saat 14.00’te Atatürk Halk Eğitim Merkezi önünden başlayacak kortej yürüyüşüyle start alacak şenlik, Seferihisar Kapalı Pazar Yeri’nde birbirinden renkli etkinliklerle devam edecek. Şenlik kapsamında DJ performansları, jimnastik gösterileri, kral ve kraliçe yarışması, mandalinalı hediyelik eşya ve yemek yarışmaları gibi eğlenceli etkinlikler ziyaretçilere unutulmaz bir gün yaşatacak. Ayrıca en iyi mandalina yarışması ödül töreni ile Seferihisar’ın en kaliteli mandalinaları seçilecek. Bunların yanında Seferihisar halkının her sene heyecanla beklediği kral ve kraliçe yarışması ile birlikte ödül töreni de gerçekleşecek. Üretici ve sivil toplum kuruluşları stantları, gelen misafirlere yöresel ürünleri ve el yapımı ürünleri tanıma fırsatı sunacak. Akşam saatlerinde ise Sembol ve Devrim Seyrek konserleri ile festivalin coşkusu doruğa ulaşacak Başkan Yetişkin’den şenliğe davet Mandalina Şenliği’nin bir kültür mirası olduğunu söyleyen Seferihisar Belediye Başkanı İsmail Yetişkin, ‘’Seferihisar’ımızın en kıymetli değerlerinden olan mandalinamızın coşkusunu paylaşmak için bu yıl 24. kez düzenlediğimiz Mandalina Şenliği’ne tüm halkımızı ve misafirlerimizi davet etmekten büyük mutluluk duyuyorum. Mandalina, yalnızca Seferihisar’ın bereketli topraklarında yetişen bir meyve değil; bu toprakların ruhunu, geçmişini ve geleceğini yansıtan bir kültür mirasıdır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da mandalinanın etrafında bir araya gelerek hem ürünümüzü tanıtacağız hem de Seferihisar’ımızın sıcak, samimi atmosferini birlikte paylaşacağız’’ diyerek herkesi şenliğe davet etti.
Mersin Mersin’de Glütensiz Kafeden çölyak hastalarına destek Mersin Büyükşehir Belediyesi, iştiraklerinden biri olan Denizkızı Turizm A.Ş. bünyesinde yeni bir ilke imza atarak Glütensiz Kafe-Marketi hizmete açtı. Glüten hassasiyetinden dolayı mide, bağırsak, cilt, kilo ve daha birçok problem yaşayan hastaların piyasada yüksek maliyetler sebebi ile ulaşmakta zorlandığı ürünleri tek bir noktada toplayan Büyükşehir Belediyesi, hayata geçirdiği uygulama ile glüten hastalarına umut ışığı oldu. Dışarı çıktığında acıkma endişesi taşıyan glüten hastalarının hem sosyalleşebileceği hem de gönül rahatlığı ile tüketebileceği ürünlerin yer aldığı işletmede, her türlü hamur işinden aperatif yiyeceklere varıncaya kadar pek çok ürün yer alırken, paketli ürünlerin satışı da yapılıyor. Yenişehir ilçesinde bulunan Antika Pazarının hemen yanında yer alan işletme, çölyak hastaları ve glüten hassasiyeti bulunan vatandaşlara lezzetli ve glütensiz pek çok ürün seçeneği ile geniş bir yelpazede hizmet sunuyor. “Glütensiz beslenmek zorunda olanları ve tercih edenleri ağırlamak istedik” Denizkızı Turizm A.Ş.’de gıda mühendisi Çağrı Demirtaş, Glütensiz Kafe-Marketi 15 gün önce hizmete açtıklarını belirterek, “Zaruri olarak glütensiz beslenmek zorunda olan ya da glütensiz beslenmeyi tercih eden insanları ağırlamak amacıyla açtık” dedi. Demirtaş, işletmeyi açmadan önce saha araştırması yaptıklarını söyleyerek, “Bu proje başlamadan önce bize gelen talepleri inceledik. Bunun dışında da şehir dışında olmak üzere örnek temsil edecek yerleri araştırdık. İnsanlar günümüz koşullarında ürünlere fiziksel anlamda ulaşabiliyorlar ancak güvenle oturabilecekleri ve sosyalleşebilecekleri bir alan yok. Biz de bunun üzerine çalışıp böyle bir yeri hizmete açtık ve devamı da gelecek” ifadelerine yer verdi. “Çalışanlarımız çapraz bulaşma bilinciyle çalışacak” işletmede yer alan çeşitlerin bilgisini de veren Demirtaş, “Hamburger, makarna, pizza, salatamız var. En önemlisi de burada glüten içeren hiçbir ürün yok. Çalışanlarımız çapraz bulaşma (glütensiz gıdaların, glüten içeren gıdalarla doğrudan ya da dolaylı yollarla temas etmesi sonucu glüten partiküllerinin bulaşmasını ifade eder) bilinciyle çalışacak. Glüten içeren ürün girmeyeceğini bilerek gelen misafirlerimiz de rahatlıkla ve güvenle glütensiz ürünlerini tüketebilecekler” diye konuştu. “Vatandaşlarımızı keyifle ağırlayacağız” Demirtaş son olarak, “Şirketimizin 7’den 70’e her zevke hitap eden konsepti var. Glütensiz Kafe & Marketimiz de bunlardan biri oldu. Glütensiz beslenmeyi tercih eden ya da zorunlu olarak glütensiz beslenen vatandaşlarımızı keyifle ağırlamaktan onur duyacağız” dedi.
İzmir Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçti İzmir’de 18 yılı evde olmak üzere toplam 32 yıl diyalize bağımlı bir yaşam süren Cengiz Yelegen, kadavradan yapılan bağışla hem özgürlüğüne hem de yeni bir yaşama kavuştu. Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olan Yelegen, “Kendime çok iyi baktığım, doktorlarımın sözünden çıkmadığım için diyalizli yıllarım çok uzun sürebildi. Şimdi ise 26 yaşıma geri döndüm. Makineli yaşamdan kurtuldum, özgürüm” dedi. İzmir’in Buca ilçesinde annesi Düriye ve babası Celal Yelegen ile birlikte yaşayan 58 yaşındaki Cengiz Yelegen, askere gitmeden önce nefrit (böbrek iltihabı) geçirdi. Asker dönüşü yüksek tansiyon şikayeti yaşayan talihsiz adam, 1992 yılının sonlarına doğru rahatsızlandı. O yıla kadar Bitlis’in Tatvan ilçesinde yaşayan Yelegen, daha iyi tedavi imkanları olduğu gerekçesiyle ailesiyle birlikte İzmir’e taşındı. Burada kendisine ‘böbreklerinin tamamen iflas ettiği’ söylenen Yelegen, diyalize başladı ve 14 yıl boyunca çeşitli merkezlerde haftanın üç günü diyalize bağlandı. 14 yılın sonunda ise Türkiye’de evde diyaliz uygulaması için adımlar atılmaya başlanınca, bu uygulamanın ilk hastası oldu. 8 aylık eğitimden sonra evde diyalize girmeye başlayan Yelegen, bu şekilde 18 yıl geçirdi. İlk diyalize girdiği yıllarda hepatiti olduğu için nakil olmaktan korkan Yelegen geçen yıl doktorunun ‘tıbbın çok ilerlediğini’ söyleyip ‘böbrek nakli’ önermesi üzerine korkularını geride bıraktı ve nakil için Acıbadem Kent Hastanesi’ne başvurdu. Uygun canlı vericisi olmayan Yelegen yaklaşık 11 ay önce kadavra listesine adını yazdırdı. Umudu yoktu Bağış çıkacağı umudu olmayan Yelegen’in, 18 Ekim’de nakil için çağrılan adaylar arasında en uygun hasta olduğu belirlendi. 32 yıllık diyaliz hastası, Uzm. Dr. Işık Özgü başkanlığında Uzm. Dr. Uğur Saraçoğlu, Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, Prof. Dr. Hüseyin Töz, Uzm. Dr. Gökhan Ekin ve Doç. Dr. Mert Akan’dan oluşan ekip tarafından nakil operasyonuna alındı. Başarılı geçen nakil sonrası Yelegen, sağlığına kavuşarak makineye bağlı olmaktan kurtuldu. “Şimdi çok iyiyim, 26 yaşıma geri döndüm” Tedavi için göç ettikleri İzmir’de babasıyla birlikte bir elektrikçi dükkanı işleten Yelegen, hastalığı yüzünden yaptığı evlilik planından vazgeçtiğini belirterek şunları kaydetti: “Diyalize girdiğim ilk yıllarda Türkiye’de böbrek nakli bu kadar ileri değildi. Hepatit nedeniyle ‘risk olur, gençsin’ dediler. Organ reddi yaşamış hasta gördüm, korktum. 14 yıl çeşitli merkezlerde diyaliz gördüm. 2006 yılında doktorum evde diyaliz uygulamasından söz etti. Böyle bir şey benim hayalimdi, hemen kabul ettim. Eğitim aldım, sonrasında 18 yıl boyunca gün aşırı evde sabaha kadar makineye bağlandım. Geçen yıl bir diyaliz merkezi doktoru böbrek nakli olmamı önerdi. Ben riskten bahsedince, doktorum da ‘tıbbın ilerlediğini, riskin her yerde olduğunu, sokağa çıktığında bile insanın başına bir şey gelebileceğini’ söyledi. Nakil olmaya o an karar verdim. Bir yıl bile beklemeden bağış çıktı. Nakil oldum ve şimdi çok iyiyim. 26 yaşıma geri döndüm, çok mutluyum. Hala rüyada gibiyim, makineden kurtulduğuma inanamıyorum. Hayatım değişti. Bu organı kim bağışladıysa Allah razı olsun.” “Bir günlük bile program yapamıyordum” “Bunca yıl kabullendiğim için diyalize dayanabildim. Annem de çok titizdi, bana çok iyi baktı. Ben de kendime iyi baktım” diyen Yelegen, “Fazla sıvı almamamız gerekiyor. Doktorların her sözünü dinledim. Çok isyan eden diyaliz hastaları gördüm. Kabullenirsen iyi oluyorsun. Diyaliz yüzünden bir günlük tatil programı bile yapamıyordum. Fakat şimdi özgürüm ve ilk yapacağım iş memleketime gidip 15-20 gün tatil yapmak olacak” açıklamalarında bulundu. “Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçmiş” Hastası ve diyaliz süresi sonrası nakil konusunda bilgi veren Acıbadem Kent Hastanesi Böbrek Nakli ekibinden Nefroloji Uzmanı Dr. Ebru Sevinç Ok, özellikle hepatit C tedavisinde yeni ilaçlar sayesinde çok gelişme kaydedildiğini, eskiye göre çekincelerin çoğunun ortadan kalktığını, ağır karaciğer hastası olmadıkça nakil olmaya hiçbir engelin bulunmadığını söyledi. Sözlerini sürdüren Doç. Dr. Ok, şöyle konuştu: “Cengiz Bey 32 yıldır diyalize giren bir hasta, çok uzun bir süre ve nadir görülen bir durum. Türkiye’de 30 yılı aşkın kaç tane diyaliz hastası var bilmiyorum. Erken yaşlarda diyalizle tanışmış, bütün hayatını diyalizle geçirmiş. Bu kadar yıl sonra her şeye rağmen biz ona nakil yapabildik. Onun için çok özel bir nakil oldu. Uzun diyaliz süresi çok önemli. Çünkü diyalizde hastalar hem yaşam şanslarını yitirme hem de kalp hastalıkları gibi çok büyük problemlerle karşılaşabilmekte. Cengiz Bey’in bu kadar yıldır sürdürebilmesi de iyi bir tedavi şekline, ev diyalizine bağlı.” “Hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli” Cengiz Yelegen’in, Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olması sebebiyle, hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yardımcı olan bu diyaliz yöntemiyle devam ettirdiğini belirten Doç. Dr. Ok, “Hasta gayet iyi. Burada hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli. Uzun zaman geçti gibi düşünmemek lazım. Elbette ki diyaliz süresini çok uzatmadan bir an önce nakil olması herkes için çok sağlıklı bir şey. Kendine iyi baktığı, uygun bir diyalize devam ettiği taktirde birçok hasta nakil olabiliyor” diye konuştu.